“Artan dünya nüfusu için daha fazla gıdayı sürdürülebilir şekilde nasıl üretiriz?” Bayer tarafından Brüksel’de düzenlenen “Yeniden Büyümeye Dönüş: Rekabetçi Bir Avrupa İçin Yenilikçi Yaşam Bilimleri” başlıklı etkinlikte bu soruya cevap arandı. Geleceğin gıda ve sağlık sistemleri için çalışan Bayer, bilimsel inovasyonla hem verimliliği hem de etkiyi büyütmeyi hedefliyor.
Avrupa’da yaşam bilimleri sektörü, uzun süre boyunca ilerlemenin, inovasyonun ve büyümenin öncüsü oldu. Ancak son yıllarda, Avrupa, ABD ve Çin’deki rakiplerine karşı zemin kaybediyor. Bu nedenle, yaşam bilimleri gibi stratejik sektörlerin rekabet gücünü artırmak, Avrupa Komisyonu’nun temel politika hedeflerinden biri haline gelmiş durumda. AB’li politika yapıcılar ve iş dünyası liderlerinin gündeminde şu sorular var:
“Avrupa, ekonomisini güçlendirirken sürdürülebilir geleceğe geçişi riske atmadan nasıl ilerleyebilir?” “AB, diğer bölgelerle arasındaki verimlilik ve inovasyon farkını kapatırken aynı zamanda iklim ve çevre hedeflerini nasıl ilerletebilir?” “Sağlık ve tarım gibi sektörlerde yerli sanayileri güçlendirirken, gıda ve sağlık hizmetlerinin Avrupa vatandaşları için erişilebilir kalmasını nasıl sağlayabilir?” Bayer, geçtiğimiz günlerde Brüksel’de bu sorulara cevap arayan önemli bir etkinlik düzenledi.
Kuruluşu 1863 yılına uzanan Bayer, sağlık ve beslenme alanlarında faaliyet gösteren küresel bir şirket. “Herkes için sağlık, sıfır açlık” misyonu doğrultusunda; insanlara ve gezegene katkı sunmayı hedefleyen şirket, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmeyi ve inovasyonla büyüyerek değer yaratmayı amaçlıyor. Şirketin yıllık Ar-Ge yatırımları 2,4 milyar Euro’nun üzerinde.
Sürdürülebilir Rekabet Manifestosu
Bayer’e göre bu soruların yanıtı, hızlı teknolojik ve bilimsel inovasyonda yatıyor. Bu inovasyonun ise, sürdürülebilirliği artıran araçlar, çığır açan sağlık ve tarım çözümleri ve daha yüksek verimliliğin önünü açan akıllı politikalarla desteklenmesi gerekiyor. Bayer’in Sürdürülebilir Rekabet Manifestosu’nda ortaya koyduğu bilim, inovasyon ve rekabetçilik temaları, günümüz AB politika gündeminde belirleyici konular olarak öne çıkıyor.
Yenilikçi tarım yaklaşımı: Rejeneratif tarım
Bayer için rejeneratif tarım; toprak sağlığını iyileştirmeyi merkezine alan, çiftliklerin direncini artırmayı hedefleyen ve çıktıya dayalı bir üretim modelini temsil ediyor. İklim değişikliğiyle mücadele, biyoçeşitliliğin korunması, su kaynaklarının verimli kullanımı, daha yüksek verim ve çiftçilerin ekonomik-sosyal refahının artırılması da bu modelin temel amaçları arasında yer alıyor. Bayer, dünya genelinde büyük ya da küçük tüm çiftliklerde bu uygulamaların yaygınlaştırılmasını hedefliyor. Şirket; tohum, gen teknolojileri, sürdürülebilir bitki koruma ve dijital teknolojileri bir bütün olarak sunabilme yeteneği sayesinde rejeneratif tarım alanında önemli bir rekabet avantajına sahip. Her çiftliği bir ekosistem olarak değerlendiren şirket, modüler ekim sistemlerinden dijital tarım araçlarına kadar geniş bir inovasyon yelpazesi ile bölgesel ve çevresel koşullara özel çözümler sunuyor.
Mısır üretiminde devrim
Bayer’in Ar-Ge yatırımı, tarım sektöründeki en büyük yatırım konumunda. Şirket; önümüzdeki 10 yılda, her biri 500 milyon Euro’nun üzerinde satış potansiyeline sahip 10 yeni ürün piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Bu ürünlerin amacı, rejeneratif tarımı ölçekli bir şekilde mümkün kılmak. Şirketin akıllı mısır sistemi PRECEON, mısır üretiminde devrim yaratma potansiyeline sahip.
Kısa boylu mısırın geniş çeşitlilikte genetik materyallerle birleştirilerek farklı çevresel koşullarda daha geniş alanlara yayılmasını sağlayacak olan sistem aynı zamanda, süt sığırları için hem yem verimi hem de yem kalitesini artırma potansiyeline sahip. İlk denemelerde, geleneksel uzun boylu mısıra göre inek başına günlük süt üretiminde 2 litreye kadar artış sağlanmış durumda. Küresel olarak 220 milyon dönümden fazla bir potansiyele sahip olan sistem, yıllık 1,5 milyar Euro’yu aşan satış hacmi öngörüsüyle mısır üretimini dönüştürmeyi hedefliyor. Sistem şu anda ABD’nin en büyük mısır üreticisi dört eyaletinde (Nebraska, Iowa, Illinois ve Indiana) kullanıma sunulmuş durumda ve 2025 itibarıyla 100 bin dönüme kadar alanda uygulanması bekleniyor. Türkiye’de ticari denemeler devam ediyor. BASF ile yürütülen biyoteknoloji yaklaşımı bu yıl 4. aşamaya ulaşmış durumda. Bu versiyonun 2027 yılında ABD’de, 2029’da ise Kanada’da piyasaya sunulması planlanıyor.
BAYER AG CEO’su Bill Anderson: “İhtiyacımız olan daha fazla inovasyon, daha az bürokrasi”
“Avrupa’nın yeniden büyüme sürecine girmesini ve rekabet gücünü kazanmasını hedefliyoruz” diyen Bayer CEO’su Bill Anderson, Eski İtalya Başbakanı ve ECB Başkanı Mario Draghi tarafından Haziran 2024’te AB için hazırlanan rapora dikkat çekiyor. Eylemsizlik durumunda Avrupa’nın “yavaş bir ölüme” sürükleneceği uyarısını yapan raporda, ABD ile Çin arasındaki teknoloji yarışında Avrupa’nın geride kaldığı vurgulanıyor ve yapay zeka, yarı iletken ve yeşil teknolojilere öncelik verilmesi öneriliyor. Anderson’ın Brüksel’de yaptığı konuşmada öne çıkan bazı başlıklar şöyle: “Avrupa rekabeti uzun süre ihmal etti. Bugün kanser hücrelerini yenemiyorsak, sürdürülebilirlik raporu yayınlamanın ne anlamı var? Devrim niteliğindeki yenilikler için Ar-Ge’ye ihtiyaç var. Aynı zamanda düzenlemelerin de değişmesi gerekiyor. Mevcut düzenlemeler Avrupa’yı daha rekabetçi konuma getirmiyor, tam tersine inovasyonların önünde engel oluşturuyor. Bugünün kuralları, yarının sorunlarını çözmeyecek. Sadece politikacıların değil, büyük şirketlerin de sorumluluğu var. Herşeyden önce, bürokrasiyi ortadan kaldırmamız gerekiyor. Basitleşmemiz gerekiyor. İhtiyacımız olan daha fazla inovasyon, daha az bürokrasi. Bayer’de kararların yüzde 95’i bizzat işi yapanlar tarafından veriliyor. Bu; ilerlemenin en önemli kuralı.”
“Türkiye’nin tarım potansiyeli çok yüksek, ancak en büyük zorluk iklim değişikliği”
Bayer, Tarım Ürünleri birimiyle hem kısa vadeli zorluklara dayanıklı hale gelmeyi hem de uzun vadeli büyümeyi mümkün kılacak inovasyonları hayata geçirmeyi hedefliyor. Yeni duyurdukları beş yıllık stratejik çerçeve, bu iki yönlü yaklaşımı kapsıyor: Küresel rekabet, iklim krizinin tarıma etkileri, enerji fiyatlarındaki dalgalanma ve Çin gibi dinamik pazarların baskısına karşı dayanıklılığı artırmak; aynı zamanda 2030’a kadar piyasaya sunulması planlanan 10 blok ürün ile büyümeyi hızlandırmak. Etkinlik sırasında sorularımı yanıtlayan Bayer Tarım Ürünleri EMEA Bölge Başkanı Jens Hartmann, “Bu çerçeve, sadece marj ve nakit artışı hedefl emiyor; aynı zamanda 3,5 milyar Euro’luk yeni büyüme potansiyelini ortaya çıkarmayı da amaçlıyor” diyor. Hartmann’ın yorumları şöyle:
▲TÜRKİYE İHRACAT AÇISINDAN BÜYÜK FIRSATLAR BARINDIRIYOR
“Türkiye’nin tarım potansiyeli çok yüksek. Ancak en büyük zorluk iklim değişikliği. Son iki-üç yıla bakarsak, ciddi kuraklıklar yaşandı ve şu anda da su kıtlığı gündemde. Hükümet, bazı su yoğun ürünlere yönelik yeni politikalar geliştiriyor. Öte yandan, Türkiye’nin tarım potansiyeli sadece tarla bitkileriyle sınırlı değil; meyve ve sebze üretiminde de hem iç tüketim hem ihracat açısından büyük fırsatlar barındırıyor.”
▲“ÖNCE TEKNOLOJİ SONRA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK” YAKLAŞIMI GERİDE KALDI
“Sürdürülebilirlik ve rejeneratif tarım, bizim kurumsal DNA’mızın bir parçası. Ar-Ge süreçlerimizde bu yaklaşım en baştan itibaren entegre ediliyor. Yeni moleküller geliştirirken veya bitki ıslahı yaparken, sürdürülebilirlik ve rejeneratif tarım özelliklerini baştan dikkate alıyoruz. Bu, geçmişteki “önce teknoloji, sonra sürdürülebilirlik” yaklaşımından çok farklı. Bugün artık bu iki unsur iç içe geçmiş durumda. Ürün koruma, tohum ve dijital teknolojiler dahil olmak üzere tüm inovasyonlarımızda bu anlayışı benimsiyoruz. Örneğin, Türkiye’de mısır üreticileri için FieldView dijital çözümünü sunduk. Bu çözüm, çiftçilerin verimliliğini artırırken aynı zamanda sürdürülebilirlik ve çevresel etkiyi de gözetiyor.
▲DİJİTAL ARAÇLAR BEKLENEN HIZDA BENİMSENMİYOR
“Sürdürülebilirlik, çiftçilerin de gündeminde ön planda. Ancak, çiftçilerin bazı yeni teknolojilere karşı daha temkinli olduğu doğru. Yapılan anketlerde, dijital araçların beklenen hızda benimsenmediğini görüyoruz. Bunun sebebi, bir miktar risk algısı ve veri gizliliği konusundaki hassasiyet olabilir. Ayrıca, çiftçiler son derece girişimci ve bağımsız kişiler. Bağımsızlıklarını korumak isterler ve bu da bizim için önemli bir denge noktası. Biz kendimizi onların güvenilir uzun vadeli iş ortağı olarak konumlandırmak istiyoruz. Bu kısa vadeli ticari bir kazanım değil, uzun vadeli güvene dayalı bir ortaklık anlayışı.”
▲BİYOTEKNOLOJİ TEK ÇÖZÜM DEĞİL AMA ÇÖZÜMÜN ÖNEMLİ BİR PARÇASI
“İnsanlar artık bilim temelli inovasyonu daha fazla kabul etmeye başladı. Yani, tek bir çözümden değil, bir “çözüm araç kutusu”ndan söz ediyoruz. Bu kutunun içinde biyoteknoloji veya yeni gen düzenleme teknolojileri (NGT) de olmalı. Çünkü tarımda karşılaştığımız iklim değişikliği, gıda güvenliği, verimlilik, regülasyonlar gibi pek çok sorunu çözmek için bu teknolojilere ihtiyaç var. Ancak bu algının değişmesi için bizim de değer zinciriyle birlikte tutarlı ve şeff af bir iletişim ve eğitim çabası içinde olmamız gerekiyor. Biyoteknoloji tek çözüm değil ama önemli bir parçası.
▲İNOVASYONUN ANAHTARI: STARTUPLARLA GÜÇ BİRLİĞİ
“Biyolojik ürünlerde inovasyon yaparken, birçok startup’la çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki onlar yaptıkları işte çok iyiler. Bizim için iş birliği yapmak daha iyi; herkes kendi güçlü yönünü ortaya koysun. Startup’ları satın almak her zaman çözüm değil çünkü onların sahip olduğu yetenekleri korumak istiyoruz. Onları geliştirmek, büyütmek istiyoruz. Dolayısıyla konu daha çok şu: Bu startup’lar nasıl inovasyon üretmeye devam edebilir ve biz bu inovasyona nasıl erişebiliriz?”
▲TARIM SEKTÖRÜ ÇOK CAZİP BİR İŞVEREN KONUMUNDA
“Bugün tarım sektörü çok cazip bir işveren konumunda. Eskiden sektörün itibarı o kadar yüksek değildi. Ama şimdi iklim değişikliği, gıda güvenliği gibi konular gündemde. Herkes tarımda inovasyonun ne kadar önemli olduğunu fark ediyor. Bu yüzden bence genç nesil için gerçekten ilgi çekici. Tabii ki büyük şirketler olarak gençlerin beklentilerine uygun bir iş ortamı sunmamız gerekiyor.
▲SEKTÖRE YÖNELİK İKİ TEMEL SORUN VAR
“Hepimiz düzenlemelerde gördüğümüz zorlukları açıkça konuşabiliyoruz. Sektörümüz açısından iki temel mesele var: Birincisi, sistem çok karmaşık, yapılacak iş çok fazla. Yeni bir bileşiğin tescili çok uzun sürüyor. Süreç çok karmaşık. İkincisi ise şu: Tarımın karşı karşıya olduğu sorunları çözebilmek için hangi yeni teknolojilere ihtiyaç var? Yeni genomik teknolojiler (NGT’ler) gibi mesela. Ya da biyoteknoloji – ki bu artık tartışma konusu bile değil. Bu iki noktada diyaloğa ihtiyaç var. Herkes hangi yetkinlikleri masaya koyabilir? Sistemi nerede geliştirebiliriz? Avrupa Komisyonu’nun bu anlamda olumlu bir yaklaşımı var: Diyalog istiyorlar.”
▲EN BÜYÜK RİSK JEOPOLİTİK GELİŞMELER
“Önümüzdeki dönemde bence en büyük risk jeopolitik gelişmeler. Ayrıca küresel düzeyde serbest ticaretin sürdürülebilir olması gerekiyor. Jeopolitik gelişmelerin gıda güvenliği ve arzı üzerindeki etkilerini gördük. İnovasyona erişimin kısıtlanması da bir risk. Ama bence en önemlisi, tüm sektörün iklim değişikliğine nasıl yanıt vereceği. Çünkü yaptığımız tüm Ar-Ge çalışmaları bu merkezde dönüyor: Artan dünya nüfusu için daha fazla gıdayı sürdürülebilir şekilde nasıl üretiriz?”
Bayer Türkiye: Sürdürülebilir tarım ve sağlıkta güçlü bir oyuncu
“Herkes için sağlık, sıfır açlık” vizyonuyla hareket eden Bayer, Türkiye’de 71 yıldır tarım, ilaç ve tüketici sağlığı alanlarında faaliyet gösteriyor. 1000 çalışanıyla Türkiye’yi Bayer Grubu’nun en büyük 20 pazarı arasına taşıyan şirket, 20’den fazla ülkeye ihracat yapıyor.
▲ÜRETİM VE İHRACATTA GÜÇLÜ ALTYAPI
Bayer’in İstanbul’daki genel merkezine ek olarak, Gebze ve Mustafakemalpaşa’da iki üretim tesisi ve Antalya’da bir Ar-Ge merkezi bulunuyor. Mustafakemalpaşa’daki tesis, yıllık 1,2 milyon torba tohum üretim kapasitesine sahip ve 76 milyon TL’lik ihracat gerçekleştiriyor. Gebze’deki fabrika ise 2024’te 16 ülkeye 454 milyon TL’lik bitki koruma ürünü ihracatı gerçekleştirdi. Bitki koruma satışlarında yerellik oranı yüzde 81’e ulaşan Bayer, Türkiye’de hem tohum hem bitki koruma üretimi yapan tek uluslararası şirket konumunda. Climate FieldView gibi dijital çözümlerle 2024’te 108 bin hektar alanda 1600’den fazla üreticiye ulaşarak tarımda verimlilik ve sürdürülebilirliği destekliyor.
▲G4A PROGRAMI İLE GİRİŞİMCİLİĞE DESTEK
Bayer’in 2018’den bu yana sürdürdüğü G4A Girişim Hızlandırma Programı ise, bu yıl 300 başvuru arasından seçilen 5 girişime destek veriyor. Bugüne kadar 47 girişime toplamda yaklaşık 10 milyon TL katkı sağlanmış durumda. Program; sağlık ve tarım teknolojilerine odaklı, ölçeklenebilir iş fikirlerine mentorluk, eğitim ve iş birliği olanakları sunuyor.