Bazen yazı yazmanın anlamsız geldiği günler olur. Hele hele ekonomi yazmanın çok anlamsız göründüğü günler... Örneğin çok yıkıcı bir deprem gibi öyle büyük felaketler yaşanır ki, o gün tutup "Enflasyon şöyle oldu, ihracat şuraya çıktı, üretim şöyle gidiyor" demek çok anlamsız gelir insana. Ama yine de yazarsınız bir şeyler.
Ya da adına kaza denilen ve bir dizi ihmaller zincirinin son halkası olarak ortaya çıkan öylesine büyük felaketlerle karşılaşırsınız ki, insan aynı duyguyu yine hisseder; "Böyle bir günde ne yazacağım" diye düşünür.
Eski demiryolunda hızlı tren çalıştırma hevesine düşen "diplomalı" birilerinin hevesi onlarca insanın hayatına mal olur. Ama ne önemi var ki, "Denedik olmuyormuş meğer" der geçerler. Nitekim geçtiler de!
Merhum Demirel'in dediği gibi "Enflasyon ahlakı bozar" ve tatile gelen insanlar üst katta odalarında yangından nasıl kurtulabileceklerinin telaşıyla feryat ederken otel görevlileri para hırsı yüzünden garajdaki arabalarını kurtarma derdine düşer. Kartalkaya'da olduğu gibi. Bu konuda baş sorumlu olması gereken şahıs ise elinde purosuyla poz verir.
Neler görecekmişiz, neler...
Farkındasınız değil mi, bugün canım ekonomi yazmak istemiyor.
Olan biteni izlemeye çalışıyorum.
Siyaseten kimlerin ne yapmaya çalıştığına, amacının ne olduğuna bakıyorum. Gördüklerim çok canımı sıkıyor.
Bu can sıkıcı gelişmeler karşısında sokaktaki vatandaşın duyarsızlığına bakıyorum, canım daha da sıkılıyor.
Bilimkurguyu severim. Sanki bugünlerde, yüzyıllar sonrasını yaşıyoruz; bebeklere doğar doğmaz beyinlerini kontrol eden bir çip yerleştirilmiş ve hayatları boyu uzaktan kumanda edilebilen bir insan tipi yaratılmış.
Normal bir insan beyni olan bitene, yaşananlara, ülkenin talan edilmesine, hatta birilerinin ülkeyi bölmek için artık gizli gizli bile değil adeta açıktan çaba göstermesine karşı bu kadar mı duyarsız olur?
Diyeceksiniz ki insanlar olan biteni, gelişmeleri nasıl öğrensin, o da doğru tabii ki.
Geniş kitleleri yanlış ya da kasıtlı olarak eksik bilgilendiren birileri var.
Kim bunlar; medyanın bir kısmı...
Niye böyle yaptıkları belli; çıkar için, para için.
Demirel ne kadar da haklıymış "Enflasyon ahlakı bozar" dediğinde.
Bastır parayı, al diplomayı!
Ekrem İmamoğlu'nun diplomasını yatay geçişinde usulsüzlük var diye iptal eden sistem, asker emeklisi bir siyasetçinin kızının biyolojiden tıp fakültesine geçmesinde bir sakınca görmedi. Ama ikinci geçiş bile son olanların yanında çok masum kaldı; biyolojiden tıp fakültesine geçilmiş ama en azından tıp okunmuş.
Hiç okunmadan, para verilerek alınan diplomalar ne olacak şimdi?
O sahte diplomalarla yapılan işler, icraatlar?
Alınan ihaleler, yapılan inşaatlar?
Bu konu basına yeni yansıdı ama devlet neredeyse iki yıl önceden beri bu konudan haberdarmış.
Bu konunun üstüne fazla gidilmemiş olmasının nedeni, konunun çok yukarılara uzanma olasılığı mı acaba?
Diplomasıza iş, diplomalıya kapı!
Parayı bastırıp diploma sahibi olan tabii ki biraz daha para bastırır ve makam sahibi de olur. Ne güzel!
Sonra gerçekten diploma sahibi olan gencecik öğretmenler atamaları yapılmadığı için gözyaşı döker, okul bittiği halde hâlâ anne-babalarından harçlık aldıkları için psikolojileri bozulur, ne yazık ki bir kısmı da bunalıma girer.
Türkiye bu rezilliğe layık bir ülke mi?
Enflasyonun bozduğu ahlak, parası olanı yukarılara taşıyor.
Parası olan bunu kullanarak kendine toplumda bir yer edinebiliyor.
Ya güvenlik zafiyeti?
Konu birilerinin kendini tatmin için sahte diploma sahibi olmalarından ibaret değil. Konu çok daha dallı budaklı!
Örneğin ehliyet sınavlarında da sonuçlar değiştirilmiş. Bazı sürücüler hak ederek ehliyet aldıkları halde bile kuralları hiçe sayarken, o kuralları öğrenemeden ehliyet alıp direksiyona geçenlerin trafikte dolaştığını düşünsenize...
Peki acaba silah bulundurma ve taşıma ruhsatı almak isteyenlere de sahte sağlık rapor düzenlendi mi?
Kartalkaya felaketinden sonra insanlar adeta şöyle düşünür olmuştu: "Ne yani şimdi gideceğimiz her otel, her tatil köyü için yangına karşı önlemleri tam mı diye inceleme mi yapacağız?" Çünkü bunu yapması gerekenler yapmıyordu.
Vatandaş şimdi de hastaneye gitmeden önce muayene olacağı doktorun diplomasını mı araştıracak?
Ya da satın alacağı veya kiralayacağı binayı yapan müteahhit ya da sorumlu inşaat mühendisinin diplomasını mı?
Bu işin sonu nereye varacak?
Diplomalılar arasında liyakatli olan aranırdı, şimdi soru değişti:
"Diploması gerçek miymiş; iyi iyi!"