1998 yılı Nisan ayı idi… “Alkent 2000” projesiyle “Worldcom Dünya Genç Girişimciler” yarışmasının Türkiye ayağında birinci olan İzzet Garih’in davetiyle Pekin’e (Çin Halk Cumhuriyeti’nin başkenti) gitmiştik.
İzzet Garih’in “Dünya Birincisi” olduğu 92 ülkeden 762 girişimcinin katıldığı dünya finali vesilesiyle ilk kez Pekin’i görme fırsatı yakalamıştık.
O günlerde Pekin’de sokak ve caddelerde bisiklet hakimiyeti vardı. Yollarda gördüğümüz otomobil sayısı epey düşüktü.
Alışverişe çıktığımızda şaşkınlık geçirmiştik. Dünyanın her köşesinden akla gelebilecek ünlü markaların taklitleri inanılmaz düşük fiyatlara tezgahlardaydı.
Tezgahlardan, “luka luka” sesleri yükseliyordu. Yani, İngilizce, “Look… look” (bak… bak…) demek istiyorlardı.
Sokak satıcılarının tezgahlarındaki en yaygın saat markası Roleks’ti. Satıcılar, “Loleks… Loleks…” diyerek 4-5 tanesini 10 dolara satmaya çaba gösteriyor, ısrarla saatlerin “gerçek Roleks” olduğunu da anlatmaya çalışıyordu.
6 yıl sonra, 2004 yılı Ekim ayı sonlarında dönemin Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı’nın davetiyle o dönemde İsmail Gülle’nin başkanlığını yürüttüğü İstanbul Tekstil ve Hammadde İhracatçıları Birliği (İTHİB) üyesi kumaş üreticilerinin katıldığı “Intertextile Shanghai” Fuarı'na gittik.
Shanghai’da bulunduğumuz süre içinde Oğuz Satıcı, İsmail Gülle, fuarda kumaşlarını sergileyen İzzet İlle, Tamer Pala ve Ahmet Öksüz sıklıkla pazar turu tavsiye etti:
- Taklit ürünlerin satıldığı bir pazar var. Orayı mutlaka görmelisiniz. Orayı görün, bizim sıkça sözünü ettiğimiz Çin tehlikesini daha iyi anlayın.
Shanghai’de sözü edilen pazardaki manzara, 6 yıl önce Pekin’de gördüğümüzün benzeriydi. Yalnız, taklit ürünlerin kalitesinde biraz iyileşme vardı.
Meslektaşım Yavuz Semerci, “Loleks… Loleks…” diye ses yükselen tezgahlardan birinde pazarlık yaptı, 20 dolara 10’dan fazla saat aldı. Her birimize birer tane verdi. O saatler sadece iki-üç gün çalıştı.
Aynı günlerde Shanghai’da bulunan Gürmen Giyim’in Genel Müdür Yardımcısı Sadettin Üçeyler, sektörden bir arkadaşının anlattığı “hatayı bile taklit ediyorlar” öyküsünü aktardı:
- Arkadaşım Çin’de mont ürettirmek istemiş. Numunesini bizzat götürüp, 10 bin tane sipariş vermiş. Üretilen montları alınca şaşırıp kalmış. Çünkü, montların hepsinin göğsünde, hem de aynı noktada “zımba izi” varmış.
- Hemen bunun nedenini sormuşlar. Bu kez şaşıran taraf Çinliler olmuş. Aldıkları numuneyi göstermişler: “Bakın, sizin numunenin de aynı noktasında tel zımba izi var.”
- Arkadaşım durumu anlatmaya çalışmış: “Kardeşim biz o numuneye zımbayla bir not iliştirmişiz, izi kalmış. Biz sizden sağlam mont istedik, hepsini delmişsiniz? Olacak iş mi?”
- Çinli taraf hatanın sipariş verende olduğunda ısrarcı olmuş: “Zımba izi konusunda bizi uyaran olmadı. Biz de zımba izini de istiyorsunuz gibi algıladık.”
Pekin ve Shanghai’a yolum Eylül 2009’da, dönemin dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın 90 kişilik heyetle gerçekleştirdiği gezi vesilesiyle düştü.
Dönemin Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, seyahat sırasındaki sohbetlerde Çin’le oluşmaya başlayan dış ticaret uçurumunu ortaya koydu:
- 2001 yılında ülkemizin toplam ihracatı 31.3 milyar dolardı. 2008’de 132 milyar dolara çıktı. 2001’de Çin’e 200 milyon dolarlık ihracat yapıyorduk. 2008’de 1.4 milyar dolara yükselttik.
- Ama 2001’de Çin’den ithalatımız 926 milyon dolar düzeyindeydi. 2008’de 15 milyar doları aştı.
- Yani, ithalatımız 15 kat artarken, ihracatımız 5-6 kat artabildi. Çin, dış ticarette bize 14.2 milyar dolar fark atıyor.
Büyükekşi’nin ortaya koyduğu bu veriler, Çin’de çok basit taklitçilikle başlayan üretimin artık bambaşka düzeye çıktığını gösteriyordu.
Bunun üzerine Zafer Çağlayan, Çinli iş insanlarına şöyle seslendi:
- Başbakanınız daha önceki ziyaretimde, “Aramızdaki ticaret dengeli büyümeli” demişti. Türkiye’yi Avrupa ve çevremizdeki ülkeler için üretim üssü olarak görün. Gelin, yatırım teşviklerimizden yararlanın.
2016 yılı Mart ayında, bu kez dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’la nükleer santral turu için Pekin’deyiz.
Pekin’de 2-3 saatlik boşluk sırasında bize mihmandarlık yapan Büyükelçiliğimizdeki Basın Müşaviri, “inci çarşısı” olarak bilinen AVM’ye gitmek istediğimizi söyledik. Basın Müşavirimiz, saat mağazalarına bakmamızı önerdi:
- Ben inciden hiç anlamam. Yanılgıya düşme ihtimaliniz yüksek olur. Birkaç saat dükkanı biliyorum.
Meslektaşım Şeref Oğuz, bu duruma memnun oldu:
- Ben de saat bakmak istiyordum…
Saat dükkanlarından birine girdik, Şeref Oğuz sordu:
- Sizde “Patek Philippe” saat var mı?
Mağazadaki görevli tezgaha 3 farklı Patek Philippe koydu:
- Bu 80 dolar, bu 120 dolar, bu da 150 dolar…
Saatler elbette taklitti… Çinliler, taklitte bile kalite sınıflaması yapabilecek noktaya ulaşmışlardı.
İGA İstanbul Havalimanı CEO’su Selahattin Bilgen’in davetiyle “Airports Council International” (ACI-Uluslararası Havalimanları Konseyi) toplantısı için geçen hafta bir grup meslektaşımla Çin’in Guangzhou kentindeydik.
Çinli rehberimiz bizi, dünyanın önde gelen markalarının orijinal ürünlerinin mağazalarının da yer aldığı AVM’lerin yanı sıra taklit ürünlerin satıldığı çarşıya da götürdü.
Taklit ürünler çarşısında saatten çantaya, ayakkabıdan bavula dünyanın en ünlü markalarının taklitleri vardı. Satıcıların pazarlama cümlesi artık çok değişmişti:
- High Quality (Yüksek kalite)…
Yani satıcılar, “Bu ürünler üzerinde yazan markaların taklitleri ama kalitesi yüksek” demek istiyordu…
Çin, dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerlerken taklitçilikte de çıtayı “yüksek kalite”ye çıkarmış bulunuyor…
Yılda 10 milyon dolar harcadı, Anadolu Efes’i baskette 50’nci yıla taşıdı
ANADOLU Holding Onursal Başkanı Tuncay Özilhan, dün Anadolu Efes Spor Kulübü’nün sosyal medya paylaşımına ilişkin linki gönderdi:
- 50 yıldır büyük bir inanç ve özveri ile hizmet ettiğimiz Türk basketbolunun en önemli günlerinden birindeyiz.
- Altyapımızdan yetişen oyuncularımız, tarihi başarılarımızda büyük emekleri bulunan, yeni tarih yazmak için mücadele edecek antrenörlerimizle ve ülkemizi uluslararası arenada en iyi şekilde temsil eden oyuncularımızla bu tarihi gecenin parçası olmanın gururunu yaşıyoruz.
Linki açıp paylaşımı okuduktan sonra Tuncay Özilhan’a sordum:
- Basketbola sizden daha uzun soluklu kaynak ayıran özel sektör kuruluşu var mı? 50 yıllık harcamanızın toplamı ne kadardır?
Özilhan tek kelimelik yanıt verdi:
- Çooook…
Bunun üzerine arşive girdim, konuyla ilgili Eylül 2006’da yazdığım bir yazıyı buldum:
- Anadolu Grubu, 1984’te Özal Hükümeti’nin aldığı bir kararla “bira krizi”ne girip küçülerek kurtulmanın yollarını ararken o yıllarda İcra Kurulu Üyesi olan Tuncay Özilhanbir başka dertle daha uğraşıyordu.
- O dönemde Anadolu Grubu bünyesinde olan Nasaş Alüminyum ya bir başka gruba satılacak ya da kapanması gündeme gelecekti. Nasaş’ın bir de basketbol takımı vardı. Tuncay Özilhan, ne yapıp edip, Nasaş’ın basketbol takımını yaşatmak istiyordu.
- Özilhan, Nasaş basket takımı için Ülker Grubu’nun kapısını çaldı. Onlara Efes Basket Takımı’nın Efes Pilsen markasına katkılarını anlattı, Nasaş Basket’e sahip çıkmalarını önerdi.
- Ülker Grubu, Özilhan’ın önerisini düşündü ve kabul etti. Nasaş Basket, Ülkerspor adıyla 2006 yılına kadar yol aldı. Ülkerspor’a yılda 10 milyon dolar harcayan Ülker Grubu, o yıl Fenerbahçe ile takım ortaklığı kurdu. Takımın adı Fenerbahçe Ülker’e dönüştü.
- Rusya Federasyonu’na bağlı Başkortostan Cumhuriyeti’nin başkenti Ufa’dan dönerken,Tuncay Özilhan’la biraz basketbol üzerine konuştuk. Özilhan’a sordum:
- Ülker Grubu basketboldan çıktı. Siz Efes Pilsen Takımı için ne düşünüyorsunuz?
- Özilhan, o dönemde yılda 10-12 milyon dolar yatırdıkları Efes Pilsen Basket Takımı için şu yanıtı verdi:
- Efes Pilsen bizim 30 yıllık takımımız. En sıkıntılı günlerde bile bırakmayı düşünmedik. Asla bırakmayız.
- Sonra da şu mesajı paylaştı:
- Bu işi biraz sevmek, zaman ayırmak gerekiyor. Ben basketbolu çok seviyorum. Efes Pilsen Takımı’na önemli zaman ayırıyorum.
Eylül 2006’daki yazımı şöyle noktalamışım:
- Basketbol Milli Takımı’nın Dünya Basketbol Şampiyonası’ndaki başarısı da, Efes’le Ülker’in desteğinin kanıtı olarak karşımızda duruyor…
Zamanla mevzuat değişiklikleri gündeme geldi. Anadolu Holding’in basket kulübünün ve takımın adı “Anadolu Efes”e dönüştü…
Anadolu Holding’in basketbola desteği 50’nci yılına ulaştı…