Merkezi yönetim bütçesinde ağustos ve dolayısıyla ilk sekiz aylık gerçekleşme belli oldu ve tam da başlıkta ifade ettiğim gibi bir gerçek var. Bütçedeki duruma bakarak bardağın yarısı dolu demek de mümkün, bardağın üst kısmına odaklanarak yarısı boş demek de...
Merkezi yönetim bütçesi ağustos ayında 97 milyar lira fazla verdi. Geçen yılın ağustosunda 130 milyar lira açık vardı.
Yine geçen yılın ağustosunda 33 milyar lira olan faiz dışı açık da bu yıl fazlaya döndü ve 276 milyar lira oldu.
Ağustos ayında 130 milyar açıktan 97 milyar fazlaya geçiş şahane bir performans ama “küçük” bir ayrıntı var. Geçici kurumlar vergisinin ağustosta yapılması gereken ödemesi geçen yıl eylüle sarkmıştı, oysa söz konusu gelir bu yıl normal zamanında, ağustos ayında gerçekleşti.
Dolayısıyla geçen yıl ağustos ayı vergi geliri görece düşük kalmıştı. Geçici kurumlar vergisi ödemesi geçen yıl ağustosta 16 milyarda kalmış, eylülde ise 169 milyarı bulmuştu.
Bu yıl ağustostaki geçici kurumlar vergisi ise tam 290 milyar lira.
Dolayısıyla söz konusu vergi ağustos ayı itibarıyla 16 milyardan 290 milyara çıkmış oldu ve bu durum da doğal olarak bütçe performansının iyileşmesine azımsanmayacak bir katkıda bulundu.
Sekiz aylık durum...
Merkezi yönetim bütçesinde geçen yıl sekiz ayda 974 milyar lira olan açık, bu yıl 908 milyarda kaldı. Bu enflasyonist ortamda açığın artmak bir yana azalması tabii ki önemli bir gelişme.
Sekiz aylık dönemde geçen yıl 210 milyar lira olan faiz dışı açık da sıfırlandı ve bu yıl aynı dönemde 518 milyar lira faiz dışı fazla verildi.
Ama o faiz ödeniyor
Gelelim bardağın boş tarafına... Bütçede faiz dışı denge “Faiz ödemesi olmasaydı açık ya da fazla şu kadar olurdu” demenin özeti.
“Faiz ödemesi olmasaydı...” Bu bütçe performansını ölçmenin bir yolu kuşkusuz.
Tıpkı enerji ve altın hariç dış ticaret ve cari denge verilerini ölçmek gibi.
İyi ama zamanında o borç alınmış, o faiz yükü oluşmuş ve ödenmek durumunda!
İşte ağustos ve sekiz ay toplamının faiz ödemesi...
Ağustos ayındaki faiz ödemesi yüzde 85 artarak 97 milyar liradan 180 milyar liraya çıktı.
Ocak-ağustos dönemindeki ödeme de yüzde 87 artışla 764 milyar liradan 1,4 trilyon liraya yükseldi.
Daha da artacak
Bütçede başlangıçta 2025 yılının faiz ödemesi 1 trilyon 950 milyar lira olarak öngörülmüştü. Bu düzeyde kalınamayacağı da ortaya çıktı.
2026-2028 dönemi orta vadeli programında yer alan verilere göre 2025 yılının faiz ödemesi artık 2 trilyon 153 milyar lira olarak öngörülüyor.
Şu durumda bu yılki faiz ödemesi, geçen yıl 1 trilyon 328 milyar lira olan ödemeye göre yüzde 62 artacak.
Faiz ödemesi artık nasıl olacaksa 2026’da 2 trilyon 856 milyar, 2027’de 3 trilyon 161 milyar, 2028’de ise 3 trilyon 472 milyar lirada kalacak. Umarız kalır!
Normalleşmeye olan ihtiyaç...
Türkiye siyaseten aylardır diken üstünde.
“Yok artık, bu kadarı da olmaz” denilen uygulamalardan geçilmiyor. Yaşananları bir ailede anne babadan birinin diğeri üstünde haksız yere tahakküm kurmaya çalışmasının çocuklar üstünde yaratacağı gerginlik gibi düşünmek mümkün.
Toplum gergin; ekonomi kötü. Yarın ne olacağını kestirmek mümkün değil. Toplumun büyük bir kesimi el yordamıyla hareket etmeye, yol almaya çalışıyor.
Hep şikayet edilen fiyatlama davranışlarındaki bozulma giderek pekişiyor. Bu durum, zaten pek bir şey yapılmayan enflasyonla mücadeleyi daha da zora sokuyor.
Fiyat algısı tümüyle bozulmuş. Hele hele hizmetler sektöründe öyle fiyatlar var ki insan ne diyeceğini bilemiyor. Toplumun nefes alması gerekiyor. Siyaseten artan kaygıların biraz olsun dindirilmesi gerekiyor.
İşte CHP ile ilgili olarak dün verilen karara dönük tepkiler toplumun beklentilerinin ne kadar bozulduğunu ve olumlu yöndeki bir işarete ne kadar ihtiyaç duyulduğunu ortaya koydu.
Türkiye’de siyaset iklimi öylesine bozuldu ki bunun düzeltilmesi hiç kolay olmayacak. O iklim düzelmeden, en azından düzelme yoluna girmeden de ne enflasyonun üstesinden gelmek mümkün olacak, ne işsizlikle mücadele edilebilecek, ne faiz kalıcı bir şekilde aşağı çekilebilecek, ne de toplumsal gerginlik geride bırakılabilecek.