Belém’deki COP30, bilimin çizdiği acil tabloyla siyasetin manevra alanı arasındaki makası kapatmaya çalışacak. Açılışta verilen mesaj net: 1,5 derece için zaman daralıyor. Eğer sonuç “başarısızlık” olursa, bu başarısızlık ekonomik, siyasi ve insani bedelleriyle “asla affedilmeyecek.”
Amazon’un kalbinde, Brezilya’nın Belém kentinde başlayan COP30, iklim diplomasisinin en kritik eşiğini temsil ediyor. Bilimin “acil” dediği noktada, siyaset hâlâ “mümkün olanı” tartışıyor. 1,5 derece eşiği fiilen aşılmış durumda; artık mesele yavaşlatmak değil, onarmak. Gezegenin yeniden nefes alabilmesi, siyasi iradeyle bilimin aynı dili konuşabilmesine bağlı.
“AFFEDİLMEYECEK”
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) İcra Sekreteri Simon Stiell, COP30’un açılışında dünyaya sert bir uyarı gönderdi: “İklim felaketleri milyonların hayatını altüst ederken, çözümler elimizin altındayken hareketsiz kalmak asla affedilmeyecek.”
Stiell, düşük karbonlu ekonomiye geçişte başarısız olan hükümetlerin, dışarıda kıtlık ve çatışmaların, içeride ise durgunluk ve enflasyonun sorumlusu olacağını vurguladı: “Mega kuraklıklar hasatları yok ederken, gıda fiyatları yükselirken, siyasi hesaplarla oyalanmak ekonomik ve ahlaki bir körlüktür. Kıtlıklar büyürken ve milyonlar göç ederken, bu unutulmayacak.”
BİLİM: HÂLÂ 1,5 DERECEYE DÖNMEK MÜMKÜN
Stiell, son iki yılda 1,5 derecenin eşiğinin aşılmış olmasına rağmen bu artışın geçici olduğunu ve bilimin hâlâ “geri dönüş” olasılığını koruduğunu söyledi. Metan salımını azaltmak, yenilenebilir enerjiye hızla geçmek ve düşük karbonlu teknolojilere yatırım yapmak, bu geri dönüşün anahtarı olarak öne çıkıyor.
Stiell, “Bilim net: Geçici bir aşım olsa da sıcaklıkları yeniden 1,5 dereceye çekebiliriz. Yeter ki siyasi kararlılık, bilimsel gerçekliğin temposuna yetişsin” yorumunu yaptı.
FOSİL YAKITLARDAN ÇIKIŞIN YOL HARİTASI
Belém’deki müzakerelerde üç kritik başlık öne çıkıyor: Fosil yakıtlardan çıkışın somut yol haritası, sera gazı azaltım taahhütlerinin (NDC) güçlendirilmesi ve kırılgan ülkeler için finansmanın güvence altına alınması.
Ancak gelişmiş ülkelerin 2035’e kadar vaat ettikleri 1,3 trilyon dolarlık destek planı hâlâ netlik kazanmış değil. Bu belirsizlik, COP30’un en sert tartışma alanlarından biri olmaya aday.
LULA: İNSANLIĞI FOSİL BAĞIMLILIĞINDAN KURTARMALIYIZ
Ev sahibi Brezilya’nın Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, açılış konuşmasında hem ormansızlaşmanın azaltılması hem de fosil yakıtlardan çıkış için yol haritası çağrısı yaptı: “İnsanlığın fosil yakıtlara bağımlılığını sona erdirmesi gerekiyor. Ormanların sessizliği bize aklın dinginliğini hatırlatsın.” Devlet Başkanı Lula da Silva, Paris İklim Anlaşması olmasaydı dünyanın yüzyıl sonunda 5 derecelik felaket ısınmasıyla karşılaşacağını belirterek, çok taraflı müzakerelerin önemini de savundu.
KÜÇÜK ADA DEVLETLERİ: “1,5 DERECE BİZİM KUZEY YILDIZIMIZ”
Küçük Ada Devletleri İttifakı (AOSIS), ulusal katkı beyanlarının yetersizliğine dikkat çekerek 1,5°C hedefinin korunmasını istedi. Palau Büyükelçisi Ilana Seid, “Bu hedef bizim kuzey yıldızımız. Kolektif olarak geride kaldığımızı kabul etmezsek, rotayı asla düzeltemeyiz” dedi.
İklim farkındalığını artırmanın 10 yolu
1. HİKÂYEYİ DEĞİŞTİRMEK: “KORKU” DEĞİL “SORUMLULUK” DİLİ
İklim iletişimi yalnızca felaket senaryolarına dayanırsa, insanları eyleme değil, umutsuzluğa iter. Hikâyeyi korkudan umuda, suçlamadan sorumluluğa çevirmek farkındalığın ilk adımı olmalı.
2. EĞİTİMLE BAŞLAMAK: BİLİNÇTEN DAVRANIŞA
İklim farkındalığı, okul sıralarında başlar ama orada bitmez. Müfredatlarda iklim okuryazarlığı, işletmelerde iklim eğitimleri, belediyelerde yurttaş atölyeleri kurulmalı.
3. VERİYİ GÖRÜNÜR KILMAK
İklim verileri yalnızca bilim insanlarının değil, herkesin anlayabileceği biçimde paylaşılmalı. Şehir bazında karbon ayak izi panoları, açık veri portalları ve yerel ölçekte iklim göstergeleri farkındalığı derinleştirir.
4. MEDYA GÜCÜNÜ DÖNÜŞTÜRMEK
Gazeteler, dijital platformlar ve sosyal medya yalnızca haber değil, davranış değişimi için de güçlü araçlar olarak karşımıza çıkıyor. İklimi bir “özel gün” konusu olmaktan çıkarıp gündelik haber akışına dahil etmek gerekiyor.
5. KÜLTÜR VE SANATLA ANLATMAK
Bir grafik, bir film, bir sergi bazen yüz sayfalık rapordan daha çok etki yaratır. Kültürel üretim, iklim krizinin duygusal boyutuna dokunarak kalıcı farkındalık yaratır.
6. ŞİRKETLERİN ROLÜ: HESAP VEREBİLİRLİK KÜLTÜRÜ
Kurumsal sürdürülebilirlik raporları artık PR aracı değil, toplumsal güven sözleşmesi. Şirketler karbon hedeflerini, tedarik zincirlerini ve toplumsal etkilerini şeffaf biçimde paylaşmalı.
7. YEREL ÇÖZÜMLERİ ÖNE ÇIKARMAK
Her kentin, her mahallenin kendi “iklim hikâyesi” var. Yerel başarı örneklerini, iyi uygulamaları paylaşmak insanlara “benim de katkım olabilir” duygusunu kazandırır.
8. GENÇLERİN SESİ, SADECE DİNLENMEMELİ, PAYLAŞILMALI
Z kuşağı iklim krizini kalbinde hissediyor. Onları “geleceğin liderleri” diye tanımlamak yerine, bugünün ortakları olarak görmek farkındalığı hızla yayar.
9. DİJİTAL PLATFORMLARI SORUMLU KULLANMAK
Yapay zekâdan sosyal medyaya kadar her dijital araç, farkındalık için bir kanal olabilir. Ancak bu araçlar doğru bilgiyle, etik çerçevede ve katılımcı biçimde kullanılmalı.
10. EYLEMLE ÖĞRETMEK
Gerçek farkındalık, davranışla ölçülür. Enerji verimliliği, atıksız yaşam, yerel üretici desteği, toplu ulaşım gibi küçük ama süreklilik içeren eylemler, farkındalığı toplumsal bilince dönüştürür.
Türkiye’de her 10 kişiden sekizi iklim krizinden endişeli
Pew Araştırma Merkezi’nin Türkiye’nin de aralarında bulunduğu sekiz orta gelirli ülkede yaptığı anket, tüm ülkelerde toplumların çoğunluğunun iklim krizinin yaşadıkları bölgeyi etkilediğini düşündüklerini ve etkilerini azaltmak için hayatlarında değişiklik yapmaya gönüllü olduklarını ortaya koyuyor. Türkiye’nin yanı sıra Arjantin, Brezilya, Hindistan, Endonezya, Kenya, Meksika, Nijerya ve Güney Afrika’da 12 bin 375 kişiyle yüz yüze yapılan ankete göre, katılımcıların büyük çoğunluğu iklim krizinden bireysel olarak zarar görme endişesi taşıyor. Bu oran çoğu ülkede yüzde 80’in üzerinde, Türkiye’de ise yüzde 82.
Türkiye’de katılımcıların yüzde 75’i için en büyük endişe kuraklık ve susuzluk. Ankara Bilim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Başar Baysal, bu sonucu, iklim krizinin etkilerine dair farkındalığın artmasıyla açıklıyor.
Baysal, Türkiye dâhil tüm ülkelerde iklim krizi farkındalığının yüksek, iklim şüpheciliğinin ise düşük olduğunu vurguluyor: “Ankette yer alan ülkeler, ‘orta gelir seviyesindeki ülkeler’ olarak sunulmuş. Ancak iklim çalışmaları perspektifinden bakarsak, bunları gelişmekte olan ve iklim krizinde tarihi sorumluluğu olmayan ülkeler olarak da tarif edebiliriz. Tarihi sorumluluğu olmayan ülkelerde bile farkındalığın bu denli yüksek olması son derece kıymetli.”
