Terörsüz Türkiye’nin, sadece güvenlik açısından değil; üretim, ticaret, bereket ve istikrarında teminatı olacağını belirten Kayseri Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy, reel sektörün temsilcileri olarak 2025 yılında büyük sınavlar verdiklerini ancak devlete güvenlerinin tam olduğunu söyledi. İş dünyasının en büyük düşmanının belirsizlik olduğunu kaydeden Gülsoy, 2026 yılının, dezenflasyon sürecinin meyvelerini verdiği, öngörülebilirliğin arttığı ve yatırımın önünü açacak finansal kolaylıkların sağlandığı bir yıl olmasını beklediklerini dile getirdi.
HİLAL SÖNMEZ/KAYSERİ
KTO Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy’un açılış konuşmasıyla başlayan programda, Ekonomi Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, Genel Koordinatör Vahap Munyar ve Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz bilgi ve tecrübelerini katılımcılarla paylaştı.
KTO Başkanı Gülsoy, dünya ekonomisinde öngörülebilirliğin azaldığı, jeopolitik risklerin ticareti zorlaştırdığı ve korumacı politikaların yükseldiği fırtınalı bir 2025 yılını geride bıraktıklarını belirterek, “Bizler, reel sektörün temsilcileri olarak bu süreçte büyük sınavlar verdik. Ancak biz her zaman şunu söylüyoruz; Bizim devletimize olan güvenimiz tamdır. Enseyi karartmadan; çalışmaya, üretmeye, istihdam sağlamaya ve ihracat yapmaya devam edeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki, iş dünyasının en büyük düşmanı belirsizliktir ve bu belirsizliği aşmanın yolu, doğru bilgiyle strateji geliştirmekten geçer” dedi.

“Kayseri TEKMER ile dönüşümün öncüsü olmaya kararlıyız”
2026 yılına dair beklentilerinin net olduğunu ifade eden Başkan Gülsoy, “Biz artık sadece üretmek yetmiyor diyoruz. Dünya artık sadece üretmekle kalmıyor, akıllı üretiyor ve dijital satıyor. Artık geleneksel yöntemlerle rekabet etme şansımız kalmadı. Yapay zekayı, robotik süreçleri ve e-ticareti artık bir lüks değil, rekabetçiliğimizin can damarı olarak görmeliyiz. Kayseri Ticaret Odası olarak 2026 vizyonumuzu bu yüzden; teknoloji, inovasyon ve Ar-Ge eksenine oturttuk. Bu vizyonla Teknoloji ve İnovasyon Kampüsü Projemizin temellerini atıyoruz. Kayseri TEKMER ile bu dönüşümün öncüsü olmaya kararlıyız” diye konuştu.
“Üretim ve İhracatta Dönüşüm programı 2026’da çalışmalarımızın merkezinde yer alacak”
Kayseri’nin ihracatını artırmak adına da çalışmaları tüm hızıyla sürdürdüklerini aktaran Gülsoy, “Odamızın koordinatörlüğünde yürütülen Üretim ve İhracatta Dönüşüm programımız 2026 yılında çalışmalarımızın merkezinde yer alacak. Bu kapsamda 500’ün üzerinde firmamızı sahada ziyaret ederek; üretim altyapılarından ihracat kabiliyetlerine, kurumsallaşma düzeylerinden insan kaynağı yapılarına, dijital ve yeşil dönüşüm adaptasyonlarından finansmana erişim imkânlarına kadar çok boyutlu analizler gerçekleştireceğiz. Bu saha çalışmalarının çıktısı olarak Kayseri Üretim ve İhracat Stratejik Eylem Planı’nı hazırlayacak; İl İhracatı Geliştirme Üst ve Alt Kurullarımızla birlikte bu planın sahada karşılık bulmasını sağlayacağız. Kayseri’de ve ülkemizde katma değer oluşturacak her projeye, Kayseri’nin en büyük sivil toplum örgütü olarak maddi ve manevi destek vermeyi sürdüreceğiz. Bu kapsamda şehrimizi, hinterlandıyla birlikte 'Orta Anadolu Üretim Havzası'nın merkezi haline getirecek adımları atacak; Kayseri’nin üretim gücünü bölgesel bir kalkınma modeline dönüştüreceğiz” şeklinde konuştu.
“Üretim iştahımızı savunma sanayine yönlendirdik”
Ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadeledeki kararlı duruşunu desteklediklerini belirten Başkan Ömer Gülsoy, iş dünyasının ekonomi yönetiminden beklentilerine yönelik de açıklamalarda bulundu. Gülsoy, “İş dünyası olarak beklentimiz net. 2026 yılının, dezenflasyon sürecinin meyvelerini verdiği, öngörülebilirliğin arttığı ve yatırımın önünü açacak finansal kolaylıkların sağlandığı bir yıl olmasını arzuluyoruz” dedi.
Kayseri’nin, hayırsever ve girişimcilerin bol olduğu kadim bir şehir olduğunu ve Türkiye ekonomisine yaklaşık 4 milyar dolar ihracatı, yaklaşık 1,6 milyar dolar ithalatı ile ciddi katkılar sağladığının altını çizen Gülsoy, “Girişimcilik ve ticaret ruhumuz bizim geçmişten gelen genlerimizde var. Bugünde Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu içerisinde şehrimizden 13 firma, İkinci 500 sanayi kuruluşunda ise 10 firmamız yer alıyor. Türkiye’de ilk 1000 İhracatçı firmalarının içerisinde ise 18 firmamız yer alıyor. 2 bin 318 ihracatçımızla, dünyanın 183 ülkesine ihracat gerçekleştiriyoruz. Ayrıca Şehrimiz, turizm açısından da zengin bir hazineye sahip. Kayseri'de sadece deniz ve kum yok. Onun dışında tarih, kültür, gastronomi ve kış turizmiyle turizmin her rengine sahibiz. Kayseri sadece ticaretin değil, üretimin ve emeğin de kalbi. Şunu gururla ifade ediyorum: Kayseri, Türkiye’de mobilyanın başkentidir. Bugün ülkemizin mobilya ihtiyacının büyük bir kısmını tek başına karşılayan, evleri ve ofisleri Kayseri imzasıyla donatan bir üretim gücüne sahibiz. Sadece mobilyada değil; çelik kapı üretiminde dünya markası olan, elektrikli ev eşyalarında devleşen bir sanayi altyapımız var. Genlerimizde var olan bu kadim üretim iştahını, son yıllarda stratejik bir hamleyle Savunma Sanayiine yönlendirdik. Şehrimiz; Türkiye’nin enerji depolama devi ASPİLSAN Enerji, İleri teknoloji seramik ve kompozit üretimiyle fark yaratan KİM Teknoloji, 1926’daki yarım kalan rüyamızın yeniden canlanışı olan TOMTAŞ Havacılık ve ağır sanayi ile askeri fabrikalarımızın gücünü temsil eden ASFAT gibi kuruluşlarımızla artık savunma sanayiinin de merkez üssü haline geldi” ifadelerini kullandı.

Erciyes, dünyanın en iyi ilk 25 kış turizm merkezi arasında
Kayseri’nin kas gücünün sanayisi olduğunu ve bu gücü turizmin parlayan yıldızı Erciyes ile birleştirmek gerektiğini belirten Başkan Gülsoy, son dönemde Erciyes hakkında yaşanan tartışmalara da değinerek, “Ülkemizin ortak bir değeri olan Erciyesimiz hakkında bir takım tartışmalar yaşanıyor. Söz konusu olan, Kayseri’nin sembolü, Türkiye’nin gururu, dünyanın en karizmatik dağı olan Erciyes’tir. Bu kürsüden şunu açıkça ifade ediyorum, Biz, dünyanın en yakışıklı dağına sahibiz. Bir şehirde yaşamak, o şehrin ekmeğini yemek yetmez; özellikle makam ve mevki sahibi olanlar, o şehrin değerlerine her şartta sahip çıkmak zorundadır. Bizler kendi değerimize sahip çıkmaz, ona destek vermezsek; maalesef bazı vizyonsuz açıklamalar gelir, bizim bin bir emekle kurduğumuz ekonomimizi, ticaretimizi ve turizmimizi haksız yere eleştiri konusu yapar. Erciyes’in polemik malzemesi yapılması, sadece bir dağı eleştirmek değildir; Kayseri’nin emeğine, üyelerimizin yatırımına ve ülkemizin turizm kazanımlarına yapılmış büyük bir haksızlıktır. Erciyes sadece bir ‘tatil’ yeri değildir. 2024 yılında 2 milyon 750 bin yerli ve yabancı turisti ağırlayan bu yılda 3 milyon turist ağırlamayı hedefleyen bu dağ, ekonomimize can suyu veren devasa bir bacasız fabrikadır. Kayseri ekonomisine de yıllık katkısı bu sene yaklaşık 250 milyon dolar civarında beklenmektedir. Turizmle doğrudan ilgisi olsun ya da olmasın; Erciyes, pastırma-sucuk satan işletmelerimizden otobüsçü esnafımıza, otelde çalışan kardeşimizden dağda satış yapan köylü teyzemize kadar, özellikle dar gelirli vatandaşlarımız için bir ekmek kapısıdır. Bugün Erciyes; teknolojik altyapısı ve güvenli tesisleriyle dünyadaki dev kayak merkezleriyle yarışıyor. Bu yıl, dünyanın en iyi kış turizmi merkezleri arasında ilk 25 içinde yer alan Türkiye’deki tek merkez olması, Erciyes’in hangi seviyeye ulaştığının en net kanıtıdır. Bu başarının arkasında büyük bir emek ve vizyon var. Şehrimizin ve ülkemizin ekonomisine katkı sunmak amacıyla, bu eşsiz değeri Meclis kürsüsünden tüm halkımıza anlatan, herkesi Erciyes’e davet eden milletvekilimiz Dr. Murat Cahid Cıngı’ya özellikle teşekkür ediyorum. Bu samimi davetin siyasi saiklerle çarpıtılmasını kabul etmiyoruz. Biz, milletvekilimizin bu vizyoner duruşunun sonuna kadar arkasındayız” şeklinde konuştu. Gülsoy, Erciyes’in bir polemik sahası değil, bir iftihar vesilesi olduğunu ve kazanımlarını korumaya, tüm dünyaya tanıtmaya azimle devam edeceklerini kaydetti.
Terörsüz Türkiye, üretim, ticaret, bereket ve istikrarında teminatı olacak
Ekonomik kalkınma, ticaret ve turizmin en güçlü dayanağının, sarsılmaz bir güven ortamı ve toplumsal huzur olduğunu kaydeden KTO Başkanı Gülsoy, ‘Terörsüz Türkiye’ söylemiyle Türkiye’de tam bir huzur ikliminin oluşmasının en büyük dilekleri olduğunu söyledi. Gülsoy, “Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin ortaya koyduğu Terörsüz Türkiye söylemiyle ülkemizde tam bir huzur ikliminin oluşması en büyük dileğimizdir. Sayın Bahçeli'nin bu kararlı duruşu ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde terörün gölgesinden tamamen arınmış bir Türkiye; sadece güvenliğin değil, aynı zamanda üretimde şahlanışın, ticarette bereketin ve her alanda istikrarın teminatı olacaktır. Şehirlerimizin enerjisini polemiklere değil, üretime ve ihracata yönlendirdiği bu huzur iklimi, inanıyorum ki ülkemizi çok daha aydınlık yarınlara taşıyacaktır. Biz de Kayseri Ticaret Odası olarak; üyelerimizin her an yanında olmaya, devletimizle iş dünyası arasında köprü kurmaya devam edeceğiz. Kayseri ‘hayırla başlayan, huzurla biten’ işlerin merkezidir. Biz devletimize güveniyoruz. Büyüklerimizin söylediği yakınma-yekin düsturuyla tam gaz çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

“2026, 2025’in kopyası olabilir ancak daha kötü olmayacak”
KTO Başkanı Gülsoy’un konuşmasının ardından “Türkiye Ekonomisinin Nabzı: 2025 Analizi, 2026’ya Bakış” başlıklı panele geçildi. Panelde Vahap Munyar, Hakan Güldağ ve Şeref Oğuz, 2025 yılıyla ilgili bir çerçeve çizerek, 2026 yılına yönelik beklenti ve öngörülerini katılımcılarla paylaştı.
2024 yılının sonunda, 2025 yılının en azından ikinci yarıdan itibaren daha iyi geçmesini beklediklerini ancak araya giren siyasi gerginlikler ve dünyadaki gelişmeler nedeniyle sıkıntılı bir yıl haline geldiğini belirten Vahap Munyar, “Dar gelirli ve ücretli çalışanlar zaten baştan beri sıkıntıyı çekiyordu. Ancak iş dünyasında da hazır giyim ve tekstilde başlayarak arkası geldi ve tüm sektörlerde moraller bozuldu. Enflasyonla mücadele süreci de uzayınca ekonomi yönetimi sıkmaya çalıştı haliyle. Dolayısıyla beklentilerimiz 2026’ya doğru taşıyordu ama onu da geçti. 2026’nın son çeyreğine kadar bu sıkıntılarımız devam edecek gibi görünüyor. 2025’in bir kopyası olmasını, ancak daha kötü olmamasını bekliyoruz” dedi.
İş dünyasında diyaloğun olumlu yansımalarını gördüklerini ve en olumsuz koşullarda dahi mutlaka yapılacak birşeyler olduğunun altını çizen Hakan Güldağ ise, “Durumu elbette masaya yatıralım ve değerlendirelim, ancak pozitif de olalım” değerlendirmesinde bulundu.
Bu yıl dünyayı etkileyen 10 eğilimi başlıklar halinde katılımcılarla paylaşan Güldağ’ın konuşmasının satır başları ise şunlar oldu: “2025’te elektrikli araç satışları dünya çapında yüzde 15 artış gösterdi. Bu işin koltuğunda ise Çin oturuyor. Turizmde dünya çapında daha iyi bir yıl bekleniyor. Temiz teknoloji ile üretim meselesi öne çıkıyor. Metal fiyatlarını da yüzde 7 civarında daha yukarı çekti. 2026’da da devam edecek. Dünyada yeniden sanayileşmeyi tetikleyen üç temel unsurdan bir tanesi savunma sanayi olacak. İlaç satışları dünya çapında 1.6 trilyon doları buldu. Burada da dikkat çeken obezite ilaçlarının satışlarındaki artış.
Perakende satışları yüzde 2’nin biraz altında kaldı. Online taraf bu tarifeler meselesinden dolayı zarar gördü ama yine de büyümesine devam ediyor. Bizim tedbirler almamız lazım. Ülkeyi fazlaca yol geçen hanına çevirdik. Herkes gelip burada istediğini satabiliyor. Bir yanıyla fiyatları aşağı çekiyor ama bizim sanayimizi rahatsız eder hale geldi. Zaten e-ihracat ve e-ticarette de açık vermeye başladık. Dünyada toplam enerji içerisinde yenilenebilir enerjinin payı yüzde 30’u geçti. İlk defa da kömürü geçti. Yapay zeka, sigortadan film endüstrisine her yeri etkilemeye başladı. Beyaz yakalıların işten çıkarılmasına da ciddi anlamda zemin hazırlamaya başladı. Türkiye, sanayi birikimiyle yapay zekayı mutlaka kullanması gereken ve kullandığı takdirde de karşılığını alacak bir ülke. 2026’da büyümede 3,5 bekliyoruz, enflasyonun ise yüzde 25’in altına doğru gelmesini bekliyoruz. Artık beklentilerin birbirine yaklaştığı bir döneme girdik.”
İş insanlarına yönelik, “2026 yılında bekleyerek hareketsiz kalarak fırtınanın geçeceğini zannetmeyin. Bize mutlaka bir şekilde dokunacak. Dünyanın her tarafında ateş duman yükselmeye bir yer kalmadı. 2026’da enflasyonu düşürmek için yaptığımız her şeyin hasadı var. Eğer 2026’da enflasyonu düşürmezsek, 2026’nın sonu ve 2027 ile Türkiye seçim iklimine giriyor ve her şey geriye saracak” şeklinde seslenen Dr. Şeref Oğuz ise, enflasyonun düşmesi için önce kamu israfının ortadan kalkması gerektiğini kaydetti. Seçim ekonomisinin yaşanacağı yılda enflasyonu hiçbir hükümetin çözemeyeceğinin altını çizen Oğuz, enflasyonun 2026’da mutlaka olabildiği kadar aşağı çekilmesi gerektiğini söyledi. Reel sektörün enflasyon tahminlerinin çok daha gerçekçi olduğunu aktaran Oğuz, “Şunu net söyleyeyim; kendini yenilemeyenler, kötü ve verimsiz olanlar sistemden çıksınlar. Zombi şirketleri yaşatmamalıyız. 2026’da kamunun ekonomi yönetimi anlayışı top çevirme olacak. Ama bu 2027’de bir rahatlama gelecek ve seçimden sonra benim iddiam en az yüzde 30 bir devalüasyonun kaçınılmaz olacağı. Hareketsiz kalarak bu krizi atlatamayacağız” şeklinde konuştu.

“Türkiye’nin en önemli gücü üretim, bu kaslarımızı eritmememiz lazım”
Konuşmaların ardından soru cevap kısmına geçildi. Panelistlere ilk soruyu AK Parti Kayseri Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclis Üyesi Dr. Murat Cahid Cıngı yöneltti. “Yeni bütçe maratonundan çıkmış bir milletvekili olarak, şimdiden bütçe açığımız görünüyor. Zaten önemli bir faiz ödememiz var depremden dolayı. Ama dünyada da ciddi bir ekonomik kriz var. Bizim Türkiye’de konuştuğumuz ne varsa dünya ülkelerinde de konuşuluyor. 2023 yılından beri dezenflasyonist bir politika takip ediyoruz. Bunun da neticeleri belli ölçülerde alındı ama belli yerlerde de kaçaklarımız oluyor. Bu tabi iş dünyasına yansıyor. Global hammadde tedariki konusunda mı acaba bir transferlerde sıkıntı var. Hammadde fiyatlarındaki artış mı dünyayı bir krize sürüklüyor. Yeni ekonomi diyebileceğimiz bir döneme mi giriyoruz? Global gelişmelerin Türkiye ekonomisine olan etkileri nedir?” şeklinde sorusunu yöneltti.
Cıngı’nın sorusuna, “Kapitalizm her zaman genişleyerek sorunlarını aşabiliyor” ifadeleriyle başlayarak cevap veren Hakan Güldağ, Amerika özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılışından sonra sürekli bir gerileme ve zemin kaybı içerisinde. Dünya ticareti içindeki payı, üretimin doğuya kayması ile birlikte artan bir Çin ve küresel Güney, yavaş yavaş dünyanın finansal sistemine de yeni alternatifler geliştirmenin peşine girdi. Türkiye’nin en önemli gücü ise üretimi. Türkiye ürettiğini dünyaya satmadan refaha kavuşabilecek bir ülke değil. Ve bu çevrenin de önemli bir üretim gücüyüz. Bizim bu kaslarımızı eritmememiz lazım. Bunu herkese anlatmamız lazım. Enflasyonu düşürme yönünde adımlar olması çok iyi ama bu süreç uzadığı zaman eğer enflasyon hastalıksa, hastalıktan kurtulurken hastayı da kaybetmemiz lazım. Üretim gücü olmayan, zayıflayan bir Türkiye dünya rekabetinde geri kalmaya başlar. Sanayisizleşme çok kritik bir nokta” dedi.