CHP'nin 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde gerçekleşen 38. Olağan Kurultayı ile 6 Nisan 2025'teki 21. Olağanüstü Kurultayı'nın iptaline ilişkin davaya devam edildi.
Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki duruşmaya, CHP'nin avukatları Çağlar Çağlayan ve Mehmet Can Keysan ile kurultay delegelerinin avukatı Onur Yusuf Üregen katıldı.
Hakim, 4-5 Kasım 2023 tarihi itibarıyla geçerli olan parti tüzüğünün dava dosyasına gönderildiğini bildirerek, davaya feri müdahillik talebinde bulunanların isimlerini okudu. Gelen evrak ve taleplere ilişkin taraf avukatlarına söz verildi.
Avukat Üregen, müdahillik taleplerine itiraz ettiklerini, bu durumun davayı uzatma girişimi olduğunu belirtti.
Söz konusu kurultayın divan başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tarafsız davranmaması nedeniyle kurultayın mutlak butlanla batıl olduğunu öne süren Üregen, bu durumun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde ve 26. Asliye Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında sabit olduğunu savundu.
İmamoğlu'nun koordinasyonunda adaylardan Özgür Özel'in genel başkanlık seçimini kazanması için çok sayıda failin dahil olduğu birçok suç işlendiğini öne süren Üregen, 12 kişi hakkında dava açıldığını, 9'u milletvekili 100'ü aşkın şüpheli hakkında da soruşturmanın devam ettiğini hatırlattı.
"Özel'in kazanacağı algısı oluşturularak delege iradesi manipüle edilmiştir"
Kurultaydan önce delegeye rüşvet verildiği ve ayni ya da nakdi menfaat temin edildiğini ileri süren Üregen, şunları söyledi:
"Birçok delegeye ve yakınlarına Özgür Özel'i destekleyen belediye başkanlarının yönettiği belediyelerde kurultay öncesi ve sonrasında hukuka ve kamu yararına aykırı olarak iş verilmiştir. Özel'i destekleyen belediye başkanlarının yönettiği belediyelerde kurultay öncesi ve sonrasında hukuka ve kamu yararına aykırı olarak naylon ihaleler verilmiştir. Özel'i desteklememeleri durumunda Özel'i destekleyen belediye başkanlarının yönettiği belediyelerde çalışanların kendileri ve yakınlarının işten çıkarılacağı yönünde baskı yapılmıştır. Kurultayın Özel tarafından kazanılması durumunda, Özel'i desteklemeyenlerin de kendileri ve yakınlarının işten çıkarılacağı yönünde baskı yapıldığı delilleriyle ortaya konmuştur. Kurultay, divan başkanının hukuka aykırı uygulamalarıyla da sakatlanmıştır.
Bu kapsamda, tüzüğün emrettiği iki seçim arasındaki asgari 3 saatlik süre ihlal edilerek sağlıklı bir delege iradesi oluşması engellenmiştir. Genel başkan adaylarından Kemal Kılıçdaroğlu'na adaylıktan çekilmesi yönünde ayrıntılarını açıkladığımız biçimde organize baskı yapılmış ve çekildiği yönünde yalan bilgi yayılarak delege ve kurultay iradesi sakatlanmıştır. Divan başkanı tarafından oy sayım döküm işlemlerine müdahale edilerek ilk seçimde adaylardan Kılıçdaroğlu lehine verilen 18 oy hukuksuz şekilde iptal edilmiş ve Özel'in kazanacağı algısı oluşturularak delege iradesi manipüle edilmiştir."
CHP 38. olağan kurultayının organize şekilde suç işlenerek anayasal emredici hükümleri, kamu düzenini ve demokrasinin asgari gereklerini ihlal edecek biçimde sakatlandığını iddia eden Üregen, söz konusu kurultayın mutlak butlanla batıl olduğunu savundu.
Üregen, "Olağanüstü Kurultay kararı yetkisiz genel başkan tarafından alınmıştır. 38. Olağan Kurultay bakımından bir butlan kararı verilmesi durumunda bu kurultay çağrısı yetkisiz genel başkan tarafından yapıldığından yok hükmünde sayılmalıdır. 6 Nisan 2025 tarihli CHP 21. Olağanüstü Kurultayı'nın yok hükmünde olduğuna karar verilerek kamu düzeninin korunması açısından dava sonuna kadar tedbiren mevcut CHP yönetiminin görevden el çektirilmesine, önceki genel başkan ve karar organlarının göreve çağırılmasına ve davamızın talebimiz gibi kabulüne karar verilmesini talep ederiz." ifadelerini kullandı.
"Mahkeme görevsizlik kararı vermelidir"
Davalı avukatı Çağlar Çağlayan ise dosyaya celse arasında gelen feri müdahillik taleplerinin kabul edilmesini istedi.
Çağlayan, "Müdahillik talebinin yargılamayı uzatır bir yönü yoktur. Davacılar vekili divan başkanının tarafsız davranmadığı beyanında bulunmuştur ancak kurultayda divan 9 kişiden oluşur ve kararlar oy çokluğu ile alınır. Divan başkanının kurultayda görevli olmadığı, görevi seçim kurulu hakimine devrettiği ve işlemlerin seçim kurulu hakiminin yürüttüğü ana ilişkin yapılanlar, divan başkanının usulsüz seçim gerçekleştirdiği anlamına gelmez." dedi.
Mahkemenin ceza yargılamasındaki tanıkların ifade vermediğini göz önünde bulundurması gerektiğini savunan Çağlayan, ceza yargılamasının beklenmesi gerektiğini, ceza yargılamasında sanıkların beraat etmesi durumunda yargılamanın işin içinden çıkılamaz ve telafi edilemez bir yere sürükleneceğini savundu.
Adli mahkemelerin, YSK kararında ve Yargıtay içtihatlarında siyasi partilerin kongre seçimlerine inceleme yapmaya yetkili olmadığını belirten Çağlayan, beyanlarına şöyle devam etti:
"Siyasi parti kongreleri iki aşamadan oluşur. Seçime ilişkin tüm itirazlar seçim kuruluna yapılır ve seçim hakimi kesin olarak karar verir. Davada müdahale istenen husus seçim sonuçlarıdır. Adliye mahkemelerinin siyasi parti kongre seçimlerindeki işlem ve sonuçlara ilişkin inceleme yapma görevi bulunmamaktadır. Seçimini yargı denetiminde yapan siyasi parti kongre seçimleri sonuçlarına mahkeme huzurunda itiraz edilmesi, özel kanun olan Siyasi Partiler Kanunu'nun 21. maddesine açıkça aykırıdır. Bu yönüyle mahkeme görevsizlik kararı vermelidir.
Mahkemenin siyasi partilerin kimin tarafından yönetileceğine ilişkin karar verme imkanı bulunmamaktadır. Hakim denetiminde yapılan parti kongrelerinde itiraz süresi kısa tutulmuş ve sonucun bir an önce açıklanması istenmiştir. Seçilmişlerin sürekli mahkeme tehdidi altında görevini yaparken baskı altında kalmalarına neden olur. Mutlak butlan talebi ileri sürülmesi dürüstlük kurallara uygun hareket etmeyi gerektirmektedir. 38. Olağan Kurultayda bir sonuç ortaya çıkmış ve parti buna göre yönetilmiştir. Davacılardan birisi 38. Olağan Kurultayda seçilen yönetimin kararıyla belediye başkan adayı olmuştur. Davacıların sonradan 'ben kurultay gününe ilişkin bazı şeyleri biliyorum' demesi dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz."
Kurultaya ilişkin dava açma süresinin geçtiğini zaman aşımı olduğunu bu yönüyle davanın reddedilmesi gerektiğini ifade eden Çağlayan, siyasi partilerin kongrelerinde seçilenler tarafından yönetilmesi gerektiğini bu kişilerin mahkeme yoluyla el çektirilerek partiyi başkasının yönetimine bırakmamanın kanunun ruhuna aykırı olduğunu belirtti.
Davalı avukatı Mehmet Can Keysan da davanın reddedilmesi ve müdahillik taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etti.
Feri müdahil olarak davaya katılanların avukatları da CHP vekillerinin beyanlarına aynen katıldıklarını belirterek, davanın reddine karar verilmesi talebinde bulundu.
Söz alan davacı avukatı Üregen ise "Bizim kayyum atanması talebimiz yoktur. Bu dava için ceza yargılamasının sonucunun beklenmesine gerek yoktur. Delege iradesinin kümülatif şekilde sakatlandığı ortadadır. Ortada bir şaibe meselesi var, bu şaibenin mahkeme huzurunda değerlendirilerek ortaya çıkması. Bu siyasi bir dava değil, hukuki bir davadır." ifadelerini kullandı.
Beyanların ardından ara kararını açıklayan mahkeme, müdahillik taleplerini kabul etti.
Mahkeme ceza yargılamasına konu davadaki görevsizlik kararına itirazın sonuçlanmasının beklenmesine karar vererek, duruşmayı 8 Eylül'e erteledi.
CHP'den açıklama
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, mahkeme kararının ardından yaptığı açıklamada, davanın hem usulden hem de esastan derhal reddedilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Türkiye’nin gündemi bu değil, bizim gündemimiz bu değil. Türkiye’nin çok büyük sorunları var, bizim yapacak çok işimiz var, cezaevinde tutsaklarımız var, bu ülkeyi erken seçime götürmek istiyoruz, o seçimi kazanmak istiyoruz ve bu ülkeye huzuru, barışı getirmek istiyoruz. Bizim gündemimiz bu." ifadelerini kullandı.
Dört tane 'şizofrenik' dava dilekçesi ile dava açıldığını kaydeden Başarır, Türkiye'nin bununla meşgul olduğunu belirtti. "Bu davanın usulle, esasla hiçbir karşılığı yok, böyle bir dava yok." diyen Başarır, şöyle devam etti:
"Böyle bir davanın bir an için kabul edildiğini düşünürsek, Türkiye’de seçim güvenliği diye bir olgu olmaz. O yüzden bu saçmalıklarla uğraşmayacağız. 8 Eylül’de de bu davanın lehimize çıkacağına eminim, çünkü 2 kere 2 dört neyse, bu davanın sonucu da odur. Biz Türkiye’nin gündemiyle, bizim gündemimizle uğraşmaya, çabalamaya, koşturmaya devam edeceğiz.
Hukukçu kimliğimle bu dava hemen reddedilmeliydi, bu dava Türkiye’nin yargının gündemine gelmemeliydi. Ama maalesef ki bu noktaya geldi. 8 Eylül için de aynı şeyi söylüyorum: Reddedilmesi gerekiyor, çünkü hukuku, adaleti bu kadar örselemeye hiç kimsenin hakkı yok. Adalet insanlara güven verir, yargı, adalet insanlara güveni teminat olarak verir. Ama bizim ülkemizde yargı, yargı kararları tedirginlik yaratıyor. 86 milyon neden bugün böyle bir saçma sapan davayla ilgilensin? Saçma sapan bir dava.
Biz buradayız, partimiz emin ellerde. Genel başkanı, yöneticileri, grup başkan vekilleri… Biz partimizi hiçbir şekilde teslim etmeyiz. Eğer bir arkadaşımız, büyüğümüz genel başkan olmak istiyorsa, mahalle seçimleri başlar, oradan başlayarak Sayın Özgür Özel gibi delegenin karşısına çıkar, delege onu teste, sınava tabi tutar, başarılı olursa kazanır. Bunun dışında, AKP’nin bir anlamda yarattığı gündemle, yargı kararlarıyla bu koltukta oturabilecek hiç kimse bu partide yok. Biz buradayız, buradayız."
(AA-ANKA)