MERVE YİĞİTCAN-YENER KARADENİZ/İSTANBUL
TÜSİAD başkanları, 13 Şubat’ta düzenlenen genel kurulda yaptıkları açıklamaları nedeniyle 20 Mayıs’ta hakim karşısına çıkmalarının ardından ilk kez TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında kapsamlı değerlendirmelerde bulundular. TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras Türkiye’nin enflasyon sorununa ilişkin açıklamalarda bulunurken, TÜ- SİAD Başkanı Orhan Turan da jeopolitik gelişmelere ilişkin konuştu. Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras, ekonomi gündemine ilişkin önemli açıklamalar yaptı. Dünyadaki ekonomik gelişmeler dikkate alındığında, Türkiye’nin ekonomik dalgalanmalar yaşamadığı takdirde görece daha az etkileneceği ve olumlu yönde ayrışabileceği öngörüsünde bulunan Aras, Türkiye’nin en önemli ekonomik sorununun yüksek enflasyon olduğunun altını çizdi. Türkiye’nin enflasyonda 2024 sonunda dünyada 7’nci sırada olduğunu, Mayıs 2025 itibariyle de TÜİK verisine göre yüzde 35,4’lük enflasyon verisine ulaşıldığını hatırlatan Aras, “Savaşan Ukrayna’da enflasyon yüzde 15, Rusya’da yüzde 10 civarında” diyerek hala yüksek seyreden seviyeye dikkat çekti.
Ticari ahlakı zayıflatıyor
Fiyat istikrarının ekonominin en önemli sorunu olduğunu ve mutlaka çözülmesi gerektiğini işaret eden Aras, “Enflasyon sadece fiyatların yükselmesi değildir; toplumun her hücresine yayılan bir bozulma ve istikrarsızlık halidir. Ekonomik rasyonaliteyi ve gelir dağılımını bozar, güveni aşındırır, sosyal yapıyı zedeler. Enflasyonla uzun vadeli yaşamak ticari ahlakı ve kurumsal dayanıklılığını zayıflatır. Enflasyonu toplumun hiçbir kesimi savunamaz. Bu nedenle enflasyonla özel sektör ve kamu olarak birlikte mücadele etmek zorundayız. Mümkün olan en kısa zamanda enflasyonu düşük tek hanelere indirmeliyiz” ifadelerini kullandı. “2023’ün ortasından bu yana enflasyonda yumuşak inişi tercih eden, zamana yayılmış, para politikası ağırlıklı bir ekonomik program uyguluyoruz” diyen Aras, şöyle devam etti: “Reel faizle kuru kontrol eden, makro ihtiyati tedbir denilen, ağırlıklı olarak kredi büyümelerini kontrol altında tutarak talebi frenleyen bu yaklaşım enflasyonda bir düşüş trendi yakaladı. Ayrıca 2023 Mayıs ayında eksi 60 milyar dolara kadar düşmüş olan swap hariç net döviz rezervleri artarak 2025 Mart ayında artı 65 milyar dolara yükseldi. Son dönemde yaşanan dövizdeki dalgalanmaya Merkez Bankası döviz satarak karşılık verdi. Ayrıca faiz yükselterek döviz rezervlerindeki ciddi erimeyi durdurdu, hatta artışa geçirdi. Yükselen reel faiz ekonomik büyümeyi olumsuz etkilerken, enflasyonu düşürme yönünde olumlu katkı verebilir. Düşen enflasyonla birlikte faizler de düşecektir.”
Finansman maliyetinin nedeni de enflasyon
Enflasyonun olumsuz etkisinin özel sektörün finansal performansında da görüldüğüne işaret eden Aras, şu ifadeleri kullandı: “İSO’nun 2024 yılına ait ilk 500 listesi yakın tarihte açıklandı. Listeye baktığımızda 152 şirketin zarar açıkladığını görüyoruz. Geçen yıl, bu sayı 96 idi. Zarar eden şirket sayısındaki artışın nedeni nedir dersek iş çevrelerinde ilk akla gelen, yüksek finansman maliyeti olacaktır. Oysa temel neden yüksek enflasyonla artan girdi maliyetleridir. Yüksek finansman maliyetinin nedeni de yüksek enflasyondur. Kaynakların verimsiz kullanımı ekonomimizin başlıca sorunlarından biridir. Kamuda olduğu gibi özel sektörde de mevcuttur. Literatürde ‘Zombi’ şirketler olarak bilinen sürekli zarar eden, borçlarını çeviremeyen ancak bankalardan aldıkları kredilerle ayakta kalan verimsiz şirketler bulundukları sektörde rekabet ortamını bozmakta ve kaynakların israfına yol açmaktadır. Bu şirketler yerine bankalar kaynaklarını verimli şirketlere kullandırırsa, piyasalarda fiyat mekanizması çok daha sağlıklı çalışacaktır.”
Enflasyonist olmayan adil vergilendirme yapmalıyız
Önümüzdeki dönemde enflasyonu indirmek için büyük fırsat olduğunu kaydeden Aras, dünyadaki ticaret savaşlarının ve enerji dönüşümünün sonuçlarının dezenflasyonist olduğunu aktardı. Aras, bu süreçte Türkiye’nin de enflasyonu düşürmek için yapması gerekenleri şöyle sıraladı: “Ekonomik büyümenin bir miktar yavaşlamasını kabullenmeliyiz. Özel sektörde ve kamuda kaynakları verimli kullanmalı ve harcamaları kontrol altına almalıyız. Enflasyonist olmayan adil vergilendirme yapmalıyız. Ve en önemlisi beklentileri olumlu yönde geliştirmeli ve ekonomik dalgalanmalar yaratmamalıyız, aksine istikrarlı bir ortam için alan açmalıyız. Toplumsal refahı arttırmak, hayat pahalılığı sorununu çözmek, gelir dağılımını düzeltmek için mutlaka enflasyonu düşük tek hanelere indirmeliyiz. Düşen enflasyonun yarattığı güven ortamı ve artan verimlilik yeni dünya düzeninde ülkemizi üst sıralara taşıyacaktır.”
■ Güvenilir üretici olmak, en az ‘düşük maliyetli üretici’ olmak kadar değerli
TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras, “Alışık olduğumuz dünya düzenin sütunları sallanıyor” derken, “Alıştığımız düzen, devletlerin birbirine karşı sorumluluk taşıdığı, uluslararası hukukla çerçevelenmiş, çok taraflı kurumlardan oluşan bir düzendi. Yeni gerçeklik ise daha dağınık, daha rekabetçi ve daha az öngörülebilir. Bugün artık sadece ordular değil, teknolojik standartlar yarışıyor. Sadece dış politikalar değil, veri mimarileri çarpışıyor” dedi. Türkiye’nin küreseldeki belirsizlik çağını bir sıçrama anına dönüştürmek için rekabetçi ekonomik altyapıyı inşa etmek zorunda olduğunu vurgulayan Aras, “Türkiye, rekabet gücünü geçici kur avantajlarından ya da mali teşviklerden değil; yüksek katma değerli, verimli üretim, dijital kapasite ve yeşil dönüşüm gibi yapısal dönüşümlerden almalı. Artık ‘güvenilir üretici’ olmak, en az ‘düşük maliyetli üretici’ olmak kadar değerli. Bu güveni sağlarken sadece piyasa sinyalleri değil, ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik de önem kazanıyor” ifadelerini kullandı.
■ Dış borç sorunu yok, asıl sorun kaynakların verimsiz kullanımı
Bu sürecin uzamasının sanayici açısından önemli bir yük oluşturduğunun da açık olduğuna vurgu yapan Aras, “Türkiye’nin dış borç sürdürülebilirlik problemi yoktur” derken, bankacılık kesimi ve özel sektörün dış borç bulmakta zorlanmadığını ancak asıl sorunun kaynakların verimsiz kullanımında ve harcamalarda olduğunu dile getirdi. Önümüzdeki dönemde, uygulanan ekonomik programın güçlendirilerek devam edilmesi gerektiğini savunan TÜSİAD YİK Başkanı, sıkı para politikasının yanı sıra daha etkili bir mali politika uygulanması gerektiğinin altını çizdi. Aras, adil vergilendirme ve etkili tasarruf politikasının yanı sıra kaynakların verimli kullanılmasının bütçede faiz dışı fazla verilmesini sağlayacağını, enflasyonun da inmesine yardımcı olacağını kaydetti.
Turan’dan tüzük ve sivil toplum vurgusu
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, genel olarak jeopolitik gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunurken, sözlerine ‘tüzük’ vurgusuyla başladı. Turan, “TÜSİAD olarak, tüzüğümüz doğrultusunda yaklaşık 55 yıldır, insan hakları evrensel ilkelerinin, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerinin, laik hukuk devletinin, katılımcı demokrasi anlayışının, liberal ekonominin, rekabetçi piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarının, sürdürülebilir çevre dengesinin benimsendiği bir toplumsal düzenin oluşması ve gelişmesine katkı sağlamak amacıyla faaliyet gösteriyoruz” diye konuştu. 13 Şubat’taki tartışmalı genel kurul toplantısına da atıfta bulunan Turan, “Genel Kurul toplantımızdan bu yana, hem ülkemizde hem de küresel sistemde, bir dizi önemli gelişme yaşandı. Bugün, küresel sistemin radikal bir biçimde değiştiğine tanık oluyoruz. Bu yüzden bu toplantımızda, jeopolitik gelişmeleri, transatlantik ilişkileri ve bu çerçevede Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerini odağımıza almaya karar verdik” dedi. Türkiye’deki ekonomik görünüme de değinen Turan, ilk çeyrek büyüme verilerinin ekonomideki yavaşlamayı teyit ettiğini belirtti.
Türkiye sanayisiz büyüyemez
GSYH’da yıllık bazda yüzde 2’lik büyümeye karşılık, imalat sanayinin yüzde 2,4 küçüldüğünü hatırlatan Turan, şöyle devam etti: “Sanayideki performans zayıflığı sadece bu son çeyreğin meselesi değil. Bir süredir büyümeyi sanayi üretimi dışındaki faaliyetler sürüklüyor. 2022’den bu yana GSYH yüzde 4,5 büyürken, sanayi yüzde 1,1 tarım ise yüzde 1 büyüyor. Hiç şüphesiz Türkiye gibi büyük bir ekonomi için, sanayisiz bir büyüme modeli elbette düşünülemez.” Ekonominin sadece para politikasından ibaret olmadığına vurgu yapan Turan, “Para politikaları ile elde edilebilecek kazanımlar gerekli, fakat yeterli değil. Ekonomimizi daha rekabetçi kılacak yapısal dönüşümleri de hayata geçirmeliyiz. Enflasyonla mücadele devam ederken, reel sektörün sıkıntılarını aşma ve hane halkı refahını güçlendirme yollarını bulmak önemli” dedi.
Sivil topluma büyük rol düşüyor
“Küresel sistemin radikal bir biçimde değiştiği bu ortamda, millet olarak zor dönemlerde başarıyla sergilenen toplumsal dayanışmayı ve birlik-beraberlik hasletimizi kullanmanın tam zamanı” diyen Turan, sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün sağduyu, ortak akıl, güven, dayanışma her zamankinden daha da önemli. Burada sivil topluma büyük rol düşüyor. Ülkemizin, Atatürk’ün gösterdiği muasır medeniyet hedefi doğrultusunda küresel ölçekte rekabet eden, bölgesinde ve dünyada refah toplumu olarak referans niteliği taşıyan bir ülke olması için çalışmaya, üretmeye, yatırım yapmaya, istihdam yaratmaya, fikir üretmeye, daha iyi için, katkı sunmaya devam edeceğiz. Toplumsal barışı, refahı, rekabetçiliği ve sosyal adaleti güçlendirmiş bir Türkiye’nin, küresel değişimin aktif bir şekillendiricisi olacağına inanıyoruz.”