TALİP AKTAŞ
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, askeri, siyasi ve diplomasi dehasının yanı sıra, ekonomi alanındaki ileri görüşlülüğü ve yarattığı devasa dönüşümle de tarihte iz bırakmış ender kişilikler arasında yer alıyor.
Bağımsız bir toplumun, ancak sağlam bir ekonominin üzerinde yükselebileceği anlayışından hareketle daha Cumhuriyeti kurmadan topladığı, İzmir İktisat Kongresi ile adeta bir ekonomik seferberlik ilan etmiş; kalıcı refahın inşasının üretimle olacağına inancını kongrenin açılışındaki, “Bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla ilgili olan en önemli faktör, o milletin iktisadiyatıdır” söyleriyle dile getirmiştir.
Bugün 101’inci yılını kutladığımız Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren de ekonomideki gelişimin bizzat öncüsü, takipçisi ve uygulayıcısı oldu. Stratejilerin oluşturulmasından bankaların, fabrikaların kurulmasına, iş yaşamının İstanbul ve İzmir’den başta Ankara olmak üzere Anadolu’nun farklı coğrafyalarına yayılmasına önderlik yaptı. Yanı sıra yaptığı tarifler ve ortaya koyduğu düşünceler, bugün dahi her ülke yönetimi için rehber niteliği taşıyor.
İşte, her bir ifadesi veciz nitelik taşıyan Atatürk’ün ekonomi ile ilgili öne çıkan sözlerinden alt başlıkları itibarıyla kronolojik kısa bir derleme…
EKONOMİ YAKLAŞIMI
■ Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün de dayandığı ekonomi ile kuracaktır. Yeni Türkiye Devleti dünya hakimi bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti, bir ekonomik devlet olacaktır. 1923 (İzmit’te İstanbul’dan gelen basın temsilcileriyle konuşmasından, 16 Ocak 1923)
■ Bundan sonra çok önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zafer süngü zaferleri değil, ekonomi ve bilim ve kültür zaferleri olacaktır. (…) Askeri zaferlerimizle gururlanmayalım. Yeni bilim ve ekonomi zaferlerine hazırlanalım.
1923 (Alaşehir’de halkla konuşmasından, 25-26 Ocak 1923)
■ Bir ulusun doğrudan doğruya hayatıyla, yükselişiyle, çöküşüyle ilişkili ve ilgili olan, toplumun ekonomisidir. (…) Gerçekten Türk tarihi incelenecek olunursa bütün yükseliş ve çöküş nedenlerinin bir ekonomi sorunundan başka bir şey olmadığı anlaşılır.
(…) Yeni Türkiyemizi lâyık olduğu seviyeye eriştirebilmek için, mutlaka ekonomimize birinci derecede vermek önem vermek zorundayız. Çünkü zamanımız tamamen bir ekonomi döneminden başka bir şey değildir.
■ Ekonomi demek, her şey demektir. Yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne gerekliyse onların hepsi demektir. Tarım demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir.
■ Politik, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılamazlarsa meydana gelen zaferler devamlı olamaz, az zamanda söner. 1923 (İzmir İktisat Kongresi’ni açış konuşmasından, 17 Şubat 1923)
■ Hayat demek ekonomi demektir. (...) Bu ulus şimdiye kadar imparatorluklar kurmuştur. Cihangirler yetiştirmiştir. Oysaki bazı dönemler oldu ki, ekonomi ile uğraşmaya tenezzül etmemiştir! Ekonomiyi aşağı bir şey kabul ederek onu başka unsurlara bırakmıştır. Bunun sonucu olarak bugün o unsurlar, o yabancılar, esas unsurun fi ilen efendisi olmuştur. Onlar, sonuçta bu ülkeyi sömürge kabul etmişler, onu bir sömürü alanı yapmışlardır. Hem nasıl sömürge? Kendi evlâdıyla, kendi parasıyla yönetilen bir sömürge... Efendiler! Yaşamak için, güçlü bir devlet oluşturmak için ekonomi esastır.
1923 (Aktaran Mahmut Soydan, “Gazi ve İnkılâp yazı dizisi 9. 1. 1930 tarihli Milliyet gazetesi)
■ Türk ulusu, savaş meydanlarında birçok zafer taçları giymiştir. Bununla övünür, her zaman övünecektir. Ancak, bu övünç tacını daha çok süsleyerek ulusun başında tutabilmek için, diğer bir alanda da mutlaka başarılı olması gerekir; o da ekonomidir.
1931 (Cumhuriyet Halk Fırkası’nın İzmir il kongresindeki konuşmasından, 27 Ocak 1931)
■ Türkiye’nin uyguladığı devletçilik sistemi, ondokuzuncu yüzyıldan bu yana sosyalizm teorisyenlerinin ileri sürdükleri düşüncelerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye özgü bir sistemdir. Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Bireylerin özel girişimlerini ve faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir ulusun bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, ülkenin ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında yüzyıllardan bu yana bireysel ve özel girişimlerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi ve kısa bir zamanda yapmayı başardı. Bizim izlediğimiz bu yol, görüldüğü gibi liberalizmden başka bir yoldur.
1935 (Milletlerarası İzmir Fuarı’nın açılışına gönderdiği mesajdan, 20 Ağustos 1935)
■ (…) Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin özgür, bağımsız, her zaman daha güçlü, her zaman daha zengin Türkiye idealinin belkemiğidir. Türkiye bu kalkınmada, iki büyük güç dizisine dayanmaktadır: Toprağının iklimleri, zenginlikleri ve başlı başına bir servet olan coğrafi konumu ve bir de Türk toplumunun, silah kadar makine de tutmaya yaraşan kudretli eli ve ulusal olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda, tarihin akışını değiştirir yiğitlikle beliren yüksek sosyal benlik duygusu...
1937 (TBMM’nin 5. Dönem Üçüncü Toplanma Yılını açarken, 1 Kasım 1937)
■ Düzeltilecek şeyler ekonomi ve eğitimdir. Böylece ülke bayındır hale getirilecek, toplum refah sahibi olacaktır.
1922 (Atatürk’ün Kendi Anlatımıyla Hayatı, Vakit gazetesi, 10. Ocak 1922)
■ Savaş meydanlarında değerli evlâtlarımızın süngü ve silahlarının zaferi yeterli değildir. Bu zafer ve başarı çok büyüktür; ancak, gerçek refah ve mutluluğa sahip olabilmek için, asıl bundan sonra çalışmak gerekir. Sizin için zafer ve ilerleme alanı ekonomide, ticarettedir.
1923 (Mersin’de halk adına konuşan Dr. Reşit Galip’e cevaben konuşmasından, 17 Mart 1923)
EKONOMİ VE BAĞIMSIZLIK
■ Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca, o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. (…) Finansal bağımsızlığın korunması için ilk koşul, bütçenin ekonomik bünye ile orantılı ve denk olmasıdır.
(…) En üst derecede tasarruf, ulusal özelliğimiz olmalıdır.
1922 (TBMM’nin Üçüncü Toplanma Yılını açarken, 1 Mart 1922)
■ Bilirsiniz ki, ekonomisi zayıf bir ulus, yoksunluk ve yoksulluktan kurtulamaz; toplumsal ve politik yıkımlardan yakasını kurtaramaz. Ülkenin yönetimindeki başarı da ekonomisindeki kazançların boyutuyla orantılı olur. Hiçbir uygar devlet yoktur ki, ordu ve donanmasından önce ekonomisini düşünmüş olmasın.
1924 (Dumlupınar’da Büyük Zafer’in İkinci. Yıldönümü dolayısıyla düzenlenen törendeki konuşmasından, 30 Ağustos 1924)
SANAYİ
■ Ülkede zorunlu olan sanayinin kurulması tamamlanmadıkça, her görüş noktasından yürek istirahati duymamıza imkân yoktur. Bu nedenle, ülkenin sanayi donanımını tamamlamak için, bütün çaba ve dikkatimizi toplamayı yerinde bulurum.
■ Sanayileşmek, en büyük ulusal davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik bileşenleri ülkemizde var olan büyük, küçük her çeşit sanayiyi kuracağız ve işleteceğiz. En başta vatan savunması olmak üzere, ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan, en ileri ve zengin Türkiye idealine ulaşabilmek için bu bir zorunluluktur.
1937 (TBMM’nin 5. Dönem Üçüncü Toplanma Yılını açarken, 1 Kasım 1937)
ÜRETİM/ZANAAT
■ Bir ulusu ayakta tutmaya yararlı birtakım temeller gerekir ve bilirsiniz ki, bu temellerin en önemlilerinden biri zanaattır. Bir ulus zanaattan ve zanaatkârdan yoksunsa, hakkıyla yaşıyor sayılmaz. Böyle bir ulus, bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve hastalıklı bir kimse gibidir. Hattâ kastettiğim anlamı bu söz dahi anlatmaya yeterli değildir. Zanaatsız kalan bir ulusun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.
■ Zanaata önem vermeyen bir ulusu büyük yıkımlar bekler.
1923 (Adana Türk Ocağı’nda çiftçilerin yemeğindeki konuşmasından, 16 Mart 1923)
DIŞ TİCARET
■ (…) Dış ticarette izleyeceğimiz ana ilke, ticaret dengemizin aktif (alacaklı) karakterini korumaktır. Çünkü Türkiye’de ödeme dengesinin en önemli temelini bu oluşturmaktadır.
(…) Dış ticaret politikamızın özelliği şudur: İç ve dış durumun gereklerinin her zaman karşılanması ve gelişimlerini uyumlaştırmak… İç ticarete gelince, bunda en önde gördüğümüz kural, kurumlaştırma ve belirgin ticaret kuruluşları kurma ve akılcı çalışmadır.
1937 (TBMM’nin 5. Dönem Üçüncü Toplanma Yılını açarken, 1 Kasım 1937)
PİYASA/TİCARET
■ Kesin zorunluluk olmadıkça, piyasalara karışılamaz; bununla birlikte, hiçbir piyasa da başıboş değildir. Sırası gelmişken, cumhuriyetin tüccar anlayışını da kısaca ifade edeyim: Tüccar, toplumun emeğini ve üretimini değerlendirmek için, eline ve zekâsına güvenilen ve bu güvene liyakat göstermesi gereken adamdır.
1937 (TBMM’nin 5. Dönem Üçüncü Toplanma Yılını açarken, 1 Kasım 1937)
YABANCI SERMAYE
■ Türkiye’nin bağımsızlığı her alanda tamamen ve onaylanmak koşuluyla, kapılarımız bütün yabancılara geniş şekilde açık kalacaktır.
1922 (Fransız Petit Parisien gazetesi muhabirine verdiği röportajdan, 2 Kasım 1922)
■ Ekonomi alanında düşünürken ve konuşurken sanılmasın ki, biz yabancı sermayesine karşıyız. Hayır! Bizim ülkemiz geniştir; çok çalışmaya ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Bu nedenle kanunlarımıza saygılı olmak koşuluyla, yabancı sermayelerine gereken güvenceyi vermeye her zaman hazırız ve arzuya değer ki, yabancı sermayesi bizim çalışmamıza ve var olan servetimize katılsın.
1923 (İzmir İktisat Kongresi’ni açış konuşmasından, 17 Şubat 1923)
DIŞ BORÇLANMA
■ Hükümetimizin, her uygar devlet gibi dış borçlanmalar yapmasına gerek vardır. Şu kadar ki, ödünç alınan yabancı paralarını, şimdiye kadar Babıâli’nin yaptığı şekilde, ödemeye zorunlu değilmişiz gibi, amaçsız israf ve kullanma ile borçlarımızın yükünü artırarak finansal bağımsızlığımızı tehlikeyle karşı karşıya bırakmaya kesin şekilde karşıyız. Biz, ülkenin imarını, üretimi ve halkın refahını sağlayacak, gelir kaynaklarımızı geliştirecek verimli borçlanmalara taraftarız.
1922 (Fransız Petit Parisien gazetesi muhabirine verdiği röportajdan, 2 Kasım 1922)
MALİYE
■ Maliyemiz denk bütçe, sağlam ödeme, vergi sistemlerini mükellef lehine düzeltme ve hafifletme ve ulusal paranın istikrarını koruma ilkelerini tam bir bağlılık ve başarıyla izlemekte ve uygulamaktadır.
1938 (TBMM’nin 5. Dönem Dördüncü Toplanma Yılının açılışında Celal Bayar tarafından adına okunan nutkundan,1 Kasım 1938)