EYYÜP KARAGÜLLÜ
Tarihler 29 Nisan 1916’yı gösterdiğinde İstanbul, Kadıköy’deki İttihad Spor Kulübü’nün çayırında “İdman Bayramı” adıyla bir organizasyon düzenlendi. Milli Olimpiyat Komitesi’nin de kurucusu olan beden eğitmeni ve spor yöneticisi Selim Sırrı Tarcan’ın tertiplediği organizasyon bir geçit töreniyle başlamış, ardından cimnastik gösterileri, uzun atlama, futbol ve halat yarışı gibi birçok spor müsabakası gerçekleştirilmişti.

Osmanlı Devleti’nde ağırlıklı olarak okçuluk, avcılık, güreş ve binicilik sporları revaçtaydı. Özellikle okçular ve güreşçiler itibar görür ve sarayın himayesine alınırdı. 1700- 1800’li yıllarda Avrupa’da gelişen modern spor anlayışı, Osmanlı Devleti’ne pek yansımamış, farklı spor dalları gelişmediği gibi kulüpleşme de görülmemişti.
İsveç Kraliyet Askeri Beden Eğitimi ve Cimnastik Akademisi’nde eğitim almış Selim Sırrı Tarcan, Osmanlı Devleti’nin modernleşme çabalarının bir yansıması olarak sporda da bir değişim başlatmak ve İsveç’te gördüğü bu tür gösterileri Türkiye’de de hayata geçirmek istemişti. İdman bayramı da Osmanlı’da yavaş yavaş değişmeye başlayan spor ikliminin bir tezahürüydü.
Ancak 1919’da modern beden eğitimi çalışmalarını da başlatan Tarcan’ın fikri, Birinci Dünya Savaşı ile kesintiye uğradı, Cumhuriyet’in kurulmasının ardından da “Okullar Bayramı”, “İlkbahar Talebe Bayramı”, “Cimnastik Şenlikleri” gibi farklı isimlerle birkaç kez daha düzenlendi ama Tarcan’ın hayalini kurduğu gelenekselleşme için 1938’e kadar beklemek gerekecekti.
Atatürk’ün, 106 yıl önce, Samsun’a ayak basarak Milli Mücadele’yi başlattığı 19 Mayıs, ilk kez 1926’da “Gazi Günü” adıyla kutlanmış, 1935’te ise “Atatürk Günü” adını aldı ve resmi bir bayram olarak kabul edilmişti. O senenin 24 Mayıs günü, Fenerbahçe Stadı’nda yaklaşık 20 bin kişi, ilk kez resmi bir bayram olarak kabul edilen “Atatürk Günü” için hazırlanan gösterileri izlemek için toplanmıştı. 100’ü aşkın sporcu kadrosuyla Beşiktaş, onu takiben Fenerbahçe ve Galatasaraylı sporcular geçit töreni yapmış ardından da farklı yarışmalar düzenlenmişti. O günün gazete arşivlerinde bu geçit töreni şu sözlerle anlatılıyordu: “Sporcular, bir örnek kıyafetleriyle başları dimdik, gözleri ilerde, göğüsleri kabararak sert adımlarla yürürken çılgınca alkışlanmışlardır”.
Dönemin kamuoyu ve medyasında büyük ilgi gören bu etkinlikten kısa bir süre sonra hayata geçirilen Spor Kongresi’nde Beşiktaş’ın kurucularından Ahmet Fetgeri Bey’in “Atatürk Günü’nün tüm Türk Gençliği’ne mal edilebilmesi için ‘19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’ adı altında ve her yıl yapılmasını teklif ediyorum” önerisi, üç yıl sonrasında kanunlaştı ve bugünkü halini aldı (1981’de getirilen düzenlemeyle de Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’na dönüştü).
19 Mayıs’ın, Gençlik ve Spor Bayramı’na dönüşmesi aslında Cumhuriyet’in spor alanına bir düzenleme getirme çabalarının da bir izdüşümüydü. 1922’de faaliyete geçen ve “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” adı altında İstanbul'daki spor kulüplerini bünyesine toplayan birliğin yerine, 1936’da sporun politikası ve anlayışını yönetmesi için Türk Spor Kurumu (TSK) kuruldu. 19 Mayıs’ın, Gençlik ve Spor Bayramı’na dönüşmesi kanunun Meclis’te kabulünden sadece dokuz gün sonra da 3530 sayılı kanunla sporla ilgili ilk resmi devlet kurumu olan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü hayata geçirildi. Kanunun ilk maddesinde kurumun amacının “halkın fizik ve moral yeteneklerinin ulusal amaçlara göre gelişimini sağlayan oyun, jimnastik ve spor faaliyetlerini yönetmek” olarak belirtilmişti. 3530 sayılı kanunun en dikkat çekici maddelerinden biri, her yaştan vatandaşı düzenli olarak beden eğitimi ve spor yapmaya mecbur tutmasıydı.

Aradan geçen 90 senede Türkiye, dünyada gençlik ile spor bayramı kutlayan tek ülke olma unvanını hiç kaybetmedi ama bunun da hakkını veremedi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan kurumlar, gençliği sadece bir demografik veri değil, ülkenin kalkınma dinamosu olarak ele almıştı. Sporu da bunun vazgeçilmez bir aracı olarak konumlandırmışlardı. Ancak zamanla bu yaklaşım, yerini daha reaktif, çoğunlukla popülist reflekslere bıraktı. 19 Mayıs’ın yıllar içinde anlamı törensel ritüellere sıkıştı; spor ise çoğu zaman yalnızca başarı üzerinden değerlendirilen bir "gösteri" haline geldi. Sporu bilhassa futbolu çok sevdik fakat tam aksine spor yapmayı hayatımızın bir parçası haline getiremedik.
GELİŞMİŞLİK GÖSTERGESİ OLARAK SPOR
Rakamlar bu durumu daha iyi anlatıyor. Bugün en büyük spor branşı olan futbolda tahminen 600 binin üzerinde amatör ve profesyonel lisanslı futbolcu bulunuyor. 2023- 2024 sezonunda düzenlenen amatör liglerde 6 bin 210 kulüp ve yaklaşık 329 bin faal amatör lisanslı futbolcu yer aldı.

Yaklaşık 3 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’da ise 7 milyon lisanslı oyuncunun 600 bini Türkiye kökenli… Ülkede 28 milyonun üzerinde kişi amatör ya da profesyonel olarak bir spor kulübüne kayıtlı… Her ne kadar futbolun beşiği sayıldığı için gerçek bir karşılaştırma yapmak doğru olmasa da, İngiliz Futbol Birliği (FA) verilerine göre İngiltere’de 119 bin aktif futbol kulübü, bin 200 alt lig ve 8,5 milyon futbol oyuncusu bulunuyor. İngiliz Atletizm Federasyonu’na kayıtlı ise 147 bin aktif sporcu var. Sporcu sayısının toplam nüfus içindeki oranına bakıldığında ise ilk sırada yüzde 32 ile Lüksemburg geliyor. Bu oran Almanya’da yüzde 30, Hollanda’da yüzde 26,6, İtalya’da yüzde 24,5 seviyesinde.
Kuşkusuz sporla uğraşmak veya spor yapmak bir gelişmişlik göstergesi. Özellikle Avrupa ülkelerinde spor, bireyin yaşam kalitesini artıran, sağlığı koruyan ve sosyal bağları güçlendiren bir yaşam biçimi olarak görülüyor. Okul öncesi dönemden itibaren çocuklar düzenli fiziksel aktiviteyle büyüyor; yerel yönetimler gençler için ücretsiz spor programları organize ediyor; bireyler spor salonlarına ücretsiz erişebiliyor. Devletler de sağlık sistemi üzerindeki yükü hafifletici bir unsur olarak spora erişimi kolaylaştırıyor. İngiltere Spor Kurumu tarafından hazırlanan ve 16 yaş üstü yetişkinlerin fiziksel aktivite düzeylerini ölçen “Active Lives Adult Survey” isimli araştırmaya göre ülkede 68,5 milyonluk nüfusun yüzde 63,7’si düzenli olarak spor yapıyor. Bu oran Finlandiya’da yüzde 71’e çıkıyor. Hollanda ve Lüksemburg ve İskandinav ülkelerinde ise bu oran yüzde 60’lar seviyesinde geziniyor; Fransa’da genç nüfusun önemli bir kısmı, okul saatleri dışında bir spor branşıyla ilgileniyor.
TÜRKİYE HAREKET HARİTASI
Bu aslında çok kritik çünkü FutureBright Group’un yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye ortalama ömürde dünya ortalamalarını yakalamış hatta üstüne çıkmış (78) durumda ancak kaliteli yaşam süresi sadece 58 yıl. Yani ömrümüzün yaklaşık 20 yıllık bir süresini hem fiziksel hem sağlık olarak kalitesiz geçiriyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre fiziksel hareketsizlik, dünya genelinde ölüme yol açan en büyük dört risk faktöründen biri. Her yıl yaklaşık 5 milyon erken ölüm, doğrudan fiziksel aktivite eksikliği ile ilişkilendiriliyor. Lancet Global Health'in 2023 tarihli araştırmasına göre fiziksel hareketsizlik dünya ekonomisine yıllık yaklaşık 67,5 milyar dolarlık bir yük getiriyor. Bu maliyetin 53,8 milyar doları sağlık harcamalarından, geri kalanı ise üretkenlik kaybından kaynaklanıyor. İngiltere’de yapılan bir çalışmaya göre de kişi başı yılda sadece 150 dakikalık orta yoğunlukta fiziksel aktivite yapılması, sağlık sistemine olan yükü kişi başı 10 bin lira azaltabiliyor.
Türkiye özelinde ise Future Bright Group ile spor şirketi MAC’in hazırladığı Türkiye Hareket Haritası’na göre yetişkin nüfusun sadece yüzde 35’i aktif spor yapıyor. Bu durum, hareketsiz yaşam tarzına bağlı kronik hastalıkların hızla artmasına neden oluyor. Örneğin Dünya Sağlık Örgütü’nün 2022 obezite raporu, Türkiye’deki yetişkin nüfusun yüzde 66,8’inin fazla kilolu ve yüzde 32,1’inin obez olduğunu ortaya koydu. Obezitenin yol açtığı hastalıklardan biri olan diyabetin Sağlık Bakanlığı verilerine göre toplam sağlık harcamaları içindeki payı yüzde 22,6 olarak hesaplanıyor.
DEĞİŞİMİN İZLERİ
Türkiye’de sporun gençlik politikalarıyla iç içe geçmesi, hala tamamlanmamış bir proje. Bugün Türkiye’de spora katılım hala sınıfsal ve bölgesel farklara göre şekilleniyor. Büyükşehirlerde yaşayan gençler spora daha fazla erişim imkânına sahipken Anadolu’nun kırsal bölgelerinde temel altyapı eksikliği, sporun yaygınlaşmasının önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Özellikle kız çocuklarının spora katılımı hala düşük seviyelerde. Spora yönlendirme ise çoğu zaman eğitim sisteminin dışında, ailelerin kendi çabasıyla sınırlı kalıyor.
Ama tüm bu karamsarlığa rağmen özellikle son 10 yılda hızlı bir değişimden söz etmek mümkün. Future Bright Group ile spor şirketi MAC’in hazırladığı Türkiye Hareket Haritası’na göre yılında 15- 65 yaş aralığında 2019’da yüzde 26 olan fiziksel aktivite yapma oranı 2024’te yüzde 35’e çıktı. Yani 58,1 milyon kişinin yüzde 35’i (20,3 milyon kişi) aktif olarak spor yapıyor. Türkiye’de aktif spor yapanların yüzde 45’i yürüyüş, yüzde 55’i ise 63 farklı branşla ilgileniyor. Bu 63 farklı branşın arasında takım sporlarının oranı ise yüzde 48.
Ülkece yaşanan bu kısmi hareketlenme spor branşlarında da kendini gösteriyor. 2024 itibarıyla Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü çatısında altındaki 63 federasyona ve Futbol Federasyonu’na bağlı toplam sporcu sayısı 16,9 milyon. Faal sporcu sayısı 4,95 milyonu, faal lisans sayısı ise 8,94 milyonu görmüş durumda. Bu rakam 2000’lerin başındaki 278 bin rakamı düşünüldüğünde muazzam bir sıçrama. Bu dönemde her ne kadar istatistikler 2022 tarihli ve federasyonların açıklamalarıyla sınırlı olsa da bazı branşlardaki büyüme de dikkat çekici. Örneğin tekvando 800 bin lisanslı sporcusu ile en büyük branş haline gelmiş durumda. Kadın voleybolunda sporcu sayısı ise 15 kat artarak 230 binleri aştı.
SPORUN PAZARLAMA GÜCÜ
Bu değişimde temel kırılma, şirketlerin sporun pazarlama gücünü keşfetmeleri oldu. Nielsen verilerine göre sponsorluklar artık sadece marka farkındalığı yaratmakla sınırlı kalmıyor; tüketicileri doğrudan satın almaya yönlendiren güçlü bir araç haline geliyor. Özellikle spor sektöründe, pandemi sonrası yapılan ölçümlerde sponsorlukların satın alma niyeti üzerindeki etkisinin, marka bilinirliğini aşması dikkat çekiyor. Marka metriklerindeki küçük artışların bile satışlara doğrudan yansıdığı görülüyor. Örneğin farkındalıkta 1 puanlık artış, yüzde 1'lik satış artışıyla sonuçlanabiliyor. Bu da sponsorluk yatırımlarının geri dönüşünü somutlaştırıyor.
Dolayısıyla özellikle son 10 yıl içinde özel sektörden spora aktarılan paranın hacmi çok hızlı büyüdü. Bu sayede de “boş zaman ekonomisinin” bu değerli eğlencesi, küresel krizlerin gölgesinde dahi büyümesini sürdüren nadir sektörlerden biri olmayı başardı. The Business Research Company’nin “Global Spor Pazarı” raporuna göre spor endüstrisi 2024’te 477,8 milyar dolardan, 2025'te 507,69 milyar dolara çıkacak. Pazarın güçlü büyümesini sürdüreceğini öngören rapor, yüzde 5’lik yıllık büyüme temposuyla 2027’de 623 milyar dolara ve 2030’a kadar da 826 milyar dolara ulaşacağını hesaplıyor. PwC’nin Küresel Spor Raporu da endüstride önümüzdeki 3-5 yıllık dönemde yüzde 7,3’lük bir büyüme temposunun yakalanacağını öngörüyor.
Danışmanlık şirketinin anketine katılan yatırımcıların yüzde 68’i de yatırımcıların premium spor varlıklarına yatırım yapmaya devam edeceğini söylüyor. Rapora göre bu süreçte en büyük ilgiyi takımlar ve ligler çekmeye devam edecek. Onu e-spor ve spor teknolojileri izleyecek. Rapor sektördeki büyümeyi sürükleyecek unsurların başında ise kadın sporlarını, yeni medya ortamlarını ve taraftar harcamalarını gösteriyor.
Diğer taraftan spor sponsorlukları da geleneksel reklamdan farklı olarak bir “değer ortaklığı” modeli sunduğu için hızla yaygınlaşıyor. Expert Market Research verilerine göre küresel spor sponsorluğu pazarı 2024’te 76,3 milyar dolara ulaştı. Şirket bu rakamın 2034 yılına kadar 161 milyar doları geçmesini bekliyor. The Business Research Company ise sponsorluk harcamalarının küresel çapta 63,7 milyar dolar olarak hesaplıyor.
TÜRKİYE TABLOSU
Türkiye’de de benzer şekilde spora yapılan yatırım büyük bir ivmeye artıyor. Aslında yapılan harcamaların hacmiyle ilgili net bir tablo yok. En sağlıklı veriler futboldan geliyor. Aktifbank tarafından hazırlanan 2022-2023 sezonu Ekolig Raporu’na göre statlara gelen 5,6 milyon seyirciyle Avrupa’nın yedinci büyük pazarı olan Türkiye liginde mücadele eden takımlar 292 farklı
marka ile 471 adet sponsorluk anlaşması imzaladı. Bu anlaşmaların hacmi tam olarak bilinmiyor ancak farklı kaynaklar iyimser bir tahminle 4-5 milyar liralık bir rakamın takımlara aktarıldığını hesaplıyor. Futbola para aktaran şirketlerin sektörel dağılımına bakıldığında ise yüzde 15 payla sanayi ilk sırada. Onu yüzde 13 ile hizmet takip ediyor. Üçüncülükte ise yiyecek-içecek sektörü var.
Türkiye Futbol Federasyonu ise 2024 faaliyet raporunda 2023- 2024 sezonu sponsorluk gelirlerinin 1,4 milyar lira olduğunu açıkladı. Bir önceki sezonla karşılaştırıldığında bu rakam, kurumun gelirini yüzde 96,1 artırdığını gösteriyor.
Futbol dışı amatör branşlarda ise net bir bilgi yok. Ancak Ekonomi Gazetesi olarak en fazla sporcu sayısına sahip 38 federasyonun 2025 tahmini bütçelerini inceledik. Bu federasyonların açıkladıkları verilere göre toplam sponsorluk beklentisi yaklaşık 1 milyar lira. Tabii bu rakamın içinde kulüplerin yaptığı anlaşmalar yer almıyor.
Bu 38 federasyonun Spor Toto’dan bekledikleri gelir ise 4,1 milyar lira. Amatör branşlarda başı basketbol ve voleybol çekiyor. Özellikle kadın voleybolunda yakalanan büyük başarıların, Filenin Sultanları'nın forma sponsorluğu gelirlerinde yüzde 40’lar seviyesinde artış sağladığı hesaplanıyor.
SPORA DEĞER KATAN ŞİRKETLER
Ekonomi Gazetesi olarak spor endüstrisindeki bu büyük ekonomik büyümeden yola çıkarak 19 Mayıs’ın genellikle “gençler” vurgusunun gölgesinde kalan “spor” konusuna yatırım yapan, bu alanda projeler yapan şirketleri inceledik. Kuşkusuz listemiz bu alanda gerçekleşen projelerinin tamamını kapsamıyor, yapılan çalışmaların, bilgisine ulaşabildiğimiz bölümüne yer verebiliyoruz. Diğer taraftan seçtiğimiz projelerin uzun soluklu olmasına özen gösterdik, yani sadece 19 Mayıs özelinde yapılmış olanları listemize almadık. Buna ek olarak spor sponsorlukları konusunda da ayrı bir araştırma yürüttük ve bilgisine ulaşabildiğimiz 160 işbirliğini listeledik.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki, spora yönelik yürütülen proje sayısı beklentilerimizin altında kaldı. Kalıcı bir sosyal etki yaratan, gençlere dokunan 37 şirkete ait 70 proje listeleyebildik. Bu projelerin önemli bir kısmı ise başta voleybol ve basketbol alanında kulüpler kurarak altyapıya, gençlerin gelişimine destek olan ve aynı zamanda bu iki branşta bugün yakalanan başarıların mimarı olan şirketler. Bunlardan biri VakıfBank’ın en uzun soluklu toplumsal sosyal sorumluluk projesi olan VakıfBank Spor Kulübü. 38 yıl önce kurulan kulüp altyapısından bugüne kadar 100’den fazla milli oyuncu yetiştirdi. Vakıfbank’ın 2024 entegre faaliyet raporunda, yeni hedefin “VakıfBank Spor Kulübü aracılığıyla her sene bin 500 kız çocuğunu voleybol ile tanıştırmak” olduğu yazıyor.
VakıfBank gibi diğer önemli bir spor yatırımı da Eczacıbaşı Holding’in 1966’da kurduğu Eczacıbaşı Spor Kulübü. Geçmişte Türk basketbolunun da önemli takımlarından biri olan kulüp şu anda kadın voleybolu odağında faaliyet gösteriyor. 2024 itibarıyla kulübün gelişim programlarında yer alan lisanslı oyuncu sayısı 11 bini aşıyor. Kulübün voleybolun köklü altyapı kulüplerinden Es Spor ile 2015’te başlattığı “Geleceğe Smaç Voleybol Okulları” projesiyle sekiz farklı ildeki 17 kampüste yürütülen voleybol programları aracılığıyla 20 bin kız çocuğu voleybolla tanıştı. Programa 2023-2024 sezonunda 6 bin sporcu katıldı.
Bu iki kulübün yanı sıra Anadolu Efes, TOFAŞ, Arkas Holding, Türk Telekom, Ziraat Bankası, Halkbank gibi Türk sporunun gelişimine uzun yıllardır destek olan kurumlar, mevcut kulüpleri etrafında daha çok çocuk ve gencin sporla tanışmasına imkan veren projeler üretmeye devam ediyor. Bu yolculuğa kısmen yeni katılan Türk Havayolları da, kurduğu kulüp etrafında kadın voleyboluna hem kaynak hem de sürdürülebilir projelerle yatırım yapıyor.
SPONSORLUK POPÜLERİN PEŞİNDE
EKONOMİ Gazetesi olarak Türkiye’de sponsorluk yoluyla spora kaynak ayıran şirketleri de listelemeye çalıştık. Bu araştırmayı yaparken de ağırlıklı olarak bir takıma veya lige ismini veren, bireysel olarak sporculara sponsor olan, federasyonlara ya da milli takımlara ve Olimpiyat Komitesi’ne kaynak aktaran markaları seçmeye çalıştık. 150 şirketin yer aldığı bu listede ağırlık sponsorluğun doğası gereği hızlı geri dönüş alınabilecek popüler branşlarda. Ancak popüler branşlarda asıl kaynak aktarımı federasyonlara ve milli takımlara yönelik. Futbolu bir kenarda bırakırsak özellikle Kadın Voleybol Milli Takımı, Türkiye Olimpiyat Komitesi ve Türkiye Paralimpik Olimpiyat Komitesi şirketlerin sponsorluk konusunda ilgisini en çok çeken organizasyonlar. Buna ek olarak sporcu sponsorluğu da hızla yükseliyor. Listemizdeki 24 şirketin takım sahipliği bulunuyor. E-spor konusu dünyanın aksine henüz şirketlerin pek radarına girmiş değil. Turkcell’in e-Milli Takım desteği ile Türk Telekom’un e-Süper Lig sponsorluğu dışında bu alanda henüz yatırım sayısı az.
Bir diğer yükselen alan da kadın futbolu. Petrol Ofisi, United Payment, BtcTurk, Spor Toto, THY, Turkcell ve Ülker bu spora kaynak aktaran kurumlar.
Kuşkusuz ki Türkiye’de sporun son dönemde yakaladığı ivme ve gelen başarıların arkasında şirketlerin yaptığı yatırımların etkisi çok büyük. Bu yatırımlar sayesinde federasyonlar altyapıya ve tesisleşmeye daha fazla kaynak aktarabiliyor. Yine de şirketlerin spora yatırım yaparken kalıcı sosyal etkiler yaratacak projelere yönelmesi Türkiye açısından kritik. Mahalle sahalarının yeniden inşa edilmesi, kırsalda spor ekipmanlarının ulaştırılması, kız çocuklarına özel spor burslarının sağlanması, sadece kurumsal sosyal sorumluluk değil aynı zamanda geleceğe yatırım anlamı da taşıyor. Özellikle yerel spor kulüplerine, okul takımlarına ve antrenör eğitimine yönelik desteklere ihtiyaç var.
Diğer taraftan Danışmanlık şirketi McKinsey’in 2023 tarihli “Gen Z” raporuna göre Z kuşağının yüzde 70’i, kendisine sosyal fayda sunan ve değer odaklı projelerde yer alan markalara daha fazla bağ kurduğunu ifade ediyor. Beklentileri çok net: Katılım, anlam ve fayda. Kendilerini dinleyen, fikirlerine değer veren, onları yalnızca bir hedef kitle olarak değil, toplumsal değişimin bir parçası olarak gören markalarla ilişki kuruyor. Spor, tam da bu noktada gençlerle duygusal bağ kurmanın stratejik bir aracı...
Sonuçta sporla kurulan ilişkiler, yalnızca sahada değil; okulda, sokakta, dijital platformda, kampüste ve iş hayatında karşılık buluyor. Bu nedenle şirketlerin, 19 Mayıs ruhunu sadece anma törenleriyle değil, uzun vadeli yatırımlarla yaşatması gerekiyor. 19 Mayıs gibi toplumsal belleğimizde derin yer etmiş bir gün, sporun gücünü hem ekonomik hem sosyal boyutlarıyla yeniden düşünmek için eşsiz bir fırsat sunuyor.