Hüseyin GÖKÇE
EKONOMİ ve Ankara Sanayi Odasının (ASO) birlikte organize ettiği Yuvarlak Masa toplantısının konukları, ASO 13 numaralı Yapı Elemanları İmalat Sanayi, 30 numaralı İnşaat ve Tesisat Müteahhitleri ile 31 numaralı Altyapı Müteahhitleri komiteleri oldu. Deprem felaketinin yaralarının sarılması için ellerinden geleni yaptıklarını dile getiren katılımcılar, sektör açısından zor başlayan 2023’ün kalan kısmının daha da zorlaşacağı öngörüsünü paylaştılar.
Sözleşmelerin sabit fiyatla imzalanmasına rağmen hammadde fiyatlarının sürekli arttığını belirten katılımcılar, fiyat farkı düzenlemelerinin yeterli olmadığını vurguladılar. Türkiye’nin fırsat dolu bir coğrafyada bulunmasına rağmen, gerilimlerin bu fırsatlardan yararlanmayı engellediğine dikkat çeken katılımcılar, özellikle komponentlerde termin sürelerinin 12 aya kadar çıkmasından, elinde ürün olanların da fahiş fiyat istemesinden yakındılar.
Şeymanur Aydın/Betonel Prefabrik Yönetim Kurulu Başkanvekili
“Fiyatlar istikrara oturmadı”
Şirketimiz; prefabrik beton elemanları yanı sıra bordür, kilitli parke taşı, yağmur oluğu, ek odası, ağırlık taşı, travers taşı gibi özel imalat siparişine uygun üretim yapıyor. Müşteri portföyümüz ağırlıklı olarak özel sektör. Modüler prefabrik imalat ile kaba inşaat işleri almaktayız. Şu an için hammadde sıkıntımız yok ama ilerleyen zamanlarda ne olur önümüzü göremiyoruz. İştigal konumuz ile ilgili sıkıntımız fiyatlardaki düzensizlik.
İş kolumuz ile ilgili en önemli sorunumuz işçi açığı. Özellikle demirci, kaynakçı ve iş makinası operatörü sıkıntısı var. Fiyat konusunda taleplerini karşılasanız da biraz daha yüksek fiyat verebileceğini ifade eden firmalara gidebiliyorlar. Daha yüksek gelir için bu ara tercihli deprem bölgesi imiş.
Bizim sektör hemen her ilde, ilçede faaliyet gösteren bir sektör olduğundan; lojistik maliyetleri nedeni ile rekabete giremiyoruz. Bu nedenle Ankara dışı diğer illerden gelen talepleri fiyat olarak karşılayamıyoruz.
Çiğdem Işık Özger / Genç Işık Nak. İnş. Gıda Sanayi Genel Müdürü
“Şehirlerin imar planı yeniden tasarlanmalı”
İnşaat mühendisiyim. Genç Işık firmasının 2. kuşak temsilcisiyim. Hafriyat, altyapı ve istinat duvarları işleriyle uğraşıyoruz. Deprem hepimizi derinden üzdü, toplumsal psikolojimizi bozdu. Aynı zamanda statik proje çizen bir mühendis olarak diyebilirim ki bu deprem binaları tasarladığımız değerlerinin 3 katı ivmeye sahipti. O nedenle kaybımız da üzüntümüz de çok büyük.
Sektörel olarak deprem öncesinde dahi işgücü ve temel giderlerimiz konusunda sıkıntı yaşıyorduk. İş makinası parkına sahip olanlar bilirler, en büyük giderimiz mazottur. Giderimiz dolara endeksli fakat gelirimiz Türk Lirası cinsinden. İnşaat demiri standardı ilk defa 2018 deprem yönetmeliğiyle beraber mevzuatımıza girdi. Aslında çok yeni ama demirin kalitesinin yanında uygulama biçimleri de çok önemli. Yani çözümümüz ne demiri takip etmek ne betonu takip etmek. Çözüm şehirlerimizin imar planlarını yeniden tasarlamak. Şimdi hızlıca yeniden konut yapılıyor zeminleri daha iyi olan mermer ocaklarına, dağlara ama altyapınız yoksa içme suyunuz elektriğiniz internetiniz yoksa bu konut alanları sürdürülebilir bir yaşam sağlayamaz maalesef.
İhsan Çetinceviz / Çetin İşletmeleri İnşaat AŞ Yönetim Kurulu Üyesi
“Yurt dışına giden işçilerin yerine yenisini yetiştiremiyoruz”
Bir süre önce demir kalitesini takip etmeyi öngören, demir takip sistemi düzenlemesi yapıldı. Bu düzenleme demir kalitesinin daha ciddi bir şekilde takip edilmesi için gerekli ancak tek başına demir yeterli değil. Çimentonun da takip edilmesi gerekiyor. Yurt dışına giden çimento ile yurt içindeki çimentonun gözden geçirilmesi lazım. Diğer taraftan, betonun ana ham maddesi, agrega üretiminin kontrol altına alınması gerekiyor. Taş ocaklarının disipline edilerek çok kaliteli malzemeler üretilmesi gerekiyor. Her agrega ile beton üretilmez.
Betonu, demiri, agregayı takip ettiniz; beton santralinin de denetlenmesi gerekiyor. Betonun sıradan bir malzeme olmadığını artık anlamamız gerekiyor. Yalnızca kumla çimentoyu karıştırmakla beton yapılmıyor. Önemli olan kaliteli beton üretilmesi. Beton üretildikten sonrası da çok önemli. Kullanım yerine kadar mikserle nakliyesi dahil, santralden çıktıktan sonra şehir içinde zaman kaybetmemeli. Bu, betonun en büyük zaafıdır.
Yaygın uygulamalardan biri rutubeti koruması için beton yüzeyinin telisle kaplanması. Oysa beton sulanmadığı takdirde, betonun yüzeyinin yanı sıra iç kısımlarında da fazla su kaybı yaşanır. Su kaybından dolayı betonda çatlaklar meydana gelir. Bunu minimuma indirmek için beton düzenli aralıklarla sulanmalıdır. Çünkü beton hep canlıdır. Toprağın altında da üstünde de hep canlıdır. Yıkılan yapılardaki betonların görüntüsü, yeterli sulama yapılmadığını düşündürüyor.
Biz çalışkan bir ulusuz. Yurt dışındaki çalışanlarımız diğer çalışanlardan daha verimli çalışıyorlar. Yurt dışına giden arkadaşlarımız doğal olarak daha yüksek ücretler için gidiyorlar. Ancak biz bunların arkasından yenilerini yetiştiremiyoruz. Çalışma yaşamını, insanı onore eden, mutlu eden, kaliteli işçiliğin teşvik edildiği, keyifli bir alan bir haline getirmemiz gerekiyor.
Ceyhum Alver / Özver İnşaat ve Feza İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı
“Konut sorununun çözümü için Hazine arazileri ücretsiz tahsis edilmeli”
Ben en büyük sorunun olası İstanbul depremi olduğunu görüyorum. Türkiye’nin önündeki çok önemli bir problem ve çok kısa zamanda, hızlı bir şekilde çözüm üretilmesi gerekiyor. Depremin ne zaman olacağını bilmiyoruz ama fay hattında bir kırılım olacağı ve büyük bir deprem yaşanacağı zaten tüm bilim insanları tarafından ortaya konmuş. Dolayısıyla, yaklaşan bir felakete karşı da çok hızlı, ivedi bir şekilde tedbir alınmalı ve bir çözüm üretilmeli. Bu anlamda ne yapılabilir diye düşündüğüm zaman, basit bir matematik ile birtakım sonuçlar ortaya koyabileceğimizi düşünüyorum. Türkiye’de yaklaşık 30 milyon konut bulunduğunu, bunların hepsinin müstakil olduğunu ve her birinin yaklaşık 300 metrekare arsada bulunduğunu varsayarsak yaklaşık 9 bin kilometrekare yapıyor. Bu sadece konut alanı. Buna yollar, ortak alanlar, okullar, hastaneler, parklar, için yüzde 70ekleseniz bile yaklaşık 16 bin kilometrekare eder. Türkiye’nin toplam yüzölçümü yaklaşık 783 bin kilometrekare. Bu 16 bin kilometrekareyi toplam yüzölçümüne oranlarsanız yaklaşık yüzde 2 gibi bir orana tekabül ediyor. Yani şunu demek istiyorum: Aslında siz Konya’ya veya Konya büyüklüğündeki bir yere aslında Türkiye nüfusunun 2 katı kadar insan sığdırabiliyorsunuz. Bütün Türkiye, nüfusunun 2 katına bile ulaşmış olsa, düzenli mimaride herkes müstakil evde oturmuş olsa, Konya kadar bir yere sığıyor. Ama bu gerçekleşmiyor, bunun yerine ne gerçekleşiyor: Birtakım dikey mimariler, 20-30 katlı kuleler.
Dolayısıyla, aslında bence çok hızlı bir şekilde arsa üretilmeli. Devlet, Hazine arazilerine çok hızlı bir şekilde imar yapmalı, buraları imara açmalı ve çok yüksek metrekarelerde arsaları sunmalı. Hatta ücretsiz olarak bu imkânı sağlamalı.
Bugün ülkemizde parası olan, para kazanan, parasını hemen arsaya yatırıyor. en risksiz yatırım arsa yatırımıdır. Böyle olduğu zaman tabii insanlar ne yapıyor? Herkes parasını ister istemez kâr marjının en yüksek olduğu, riskin en az olduğu yerde değerlendirmek istiyor. Kimse kazandığı parayı sanayiye, teknolojiye, Ar-Ge’ye yatırmıyor.
Merdan Hürmeydan / Sistem İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı
“2023 müteahhitlik için zor başladı, giderek de zorlaşacak”
Ülkemizde yapı stokunun yaklaşık yüzde 95’i özel sektöre inşaat yapan müteahhitlerce inşa edilmektedir. Bakanlık kayıtlarına göre müteahhitlik yapan kişilerin sayısı 450 bin civarındadır. Bunların ancak birkaç bini A ve B grubu sayılabilecek özellikte firmalardır. Bu konuda önemli yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Geleceğimizin güvencesi olan kamu yatırımları da sürdürülebilirlik riskiyle karşı karşıyadır. Bu depremden dolayı bütün ödeneklerin öteleneceği ve deprem için harcanacağı konuşulmaktadır. Bundan dolayı 2023 yılındaki müteahhitlik işleri sektör için zor başladı, giderek daha da zorlaşacağını görüyoruz.
Kamu işleri yapan müteahhitler reel piyasa fiyatları ile uyumlu fiyat farklarını alamamaktadır. Yeniden yapılan düzenlemelerle bu fiyat farkının telafi edilmesi gereklidir. Bu fiyat artışları hızlı artmakta ayrıca inşaat malzemeleri temininde sıkıntı çekilmektedir. Kamu yatırımlarının önceliklendirilmesi, gerekli kamu yatırımlarının durmaması ve ekonomiye bir an önce kazandırılması gerekmektedir.
Şartların bu kadar ağırlaştığı bir ortamda kamu yatırımlarının emanet edileceği yüklenicilerin seçimi de çok önemlidir. Yüklenicilerin aşırı düşük fiyatlarla aldıkları işlerden de bir fayda çıkmayacağı herkesçe bilinmelidir.
Müteahhit seçiminde daha önceki işlerini başarıyla yapmış olan firmalara pozitif ayrımcılık yapılması da çok gereklidir. Yaşadığımız zor günleri güç ve gönül birliğiyle yeneceğimize inanıyoruz.
Serhan Yıldız / Cevser İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı
“Sektör büyük açmaz ve sıkıntı yaşıyor”
Türk Müteahhitlik sektörünün sorunlarını ben iki zaman başlığı altında kısaca değerlendirmek istiyorum. 6 Şubat Depremi öncesi ve sonrası olmak üzere. Ben şahsım adına kamu müteahhitliği tarafında iş yapıyorum, ama çok da mutlu değiliz. Güvenli tarafta kalmayı tercih ediyoruz. Ne demek bu? Son iki yıldır, ihalelere dahi girmiyoruz çünkü Türkiye’de özellikle müteahhitlik sektörünün öngörülebilirlik seviyesi oldukça azaldı. Bunu neye dayanarak söylüyorum: Ocak 2021’den Kasım 2022’ye kadar imalatta kullanmış olduğumuz genel inşaat ham maddelerimizin fiyat artışı yüzde 170. Şimdi şöyle bir ortam düşünün. Bir ihaleye giriyorsunuz ve teklif veriyorsunuz. Neye göre? Eğer bugünün şartlarına göre teklif verirseniz, rekabetçi bir fiyat ile işi alırsınız. Ama sonrası? Ya da marjlı, güvenli tarafta kalarak fiyatınızı hazırlayıp, ihaleye girerseniz iş almanız mümkün değil. Fiyat farkı düzenlemeleri ise kesinlikle bunu karşılamaya yetmiyor.
Şimdi akaryakıtın 6-7 aylık bir süreç içerisinde, 8 liradan 30 lirayı görüp tekrar 24 liraya geldiği, 3 kat arttığı bir ortamda düşünün. Devlet akaryakıta 3 kat fiyat farkı mı veriyor? Tabi ki hayır. Hiç kimse devletten zengin değildir. Devlet, Türkiye’deki en büyük satın almacıdır. İşte tam bu noktada çok büyük açmazlar ve sıkıntılar yaşıyor, Türk müteahhitlik sektörü.
Aslında etrafımız fırsatlarla dolu bir coğrafyada yaşıyoruz. Ama maalesef gerilimler buna müsaade etmiyor. Örnek veriyorum, yarın Ukrayna’nın yeniden inşası söz konusu olacak. Ama bir belirsizlik var. Savaşın ne zaman son bulacağı belli değil. Suriye’nin yeniden inşasında en büyük rolü bizim üstlenmemiz lazım.
Depremin ülkede hem iş gücü anlamında hem fiyat anlamında yaratmış olduğu daha birçok görmediğimiz problemler var. Şimdiden bile o bölgede yoğun çalışacak iş gücü yüzünden, işgücü piyasasında inanılmaz fiyat artışı söz konusu. Yani fiyatlar arttıkça deprem bölgesinin dışında iş yapan müteahhitler de sorun yaşayacak.
Özellikle, yurt dışındaki müteahhit firmaların işçi-işveren problemlerinin bazı avukatlık büroları tarafından suistimal edilmesi ve resmen bu konunun yeni bir sektör hâline gelmesi. Bu mahkemelerden, özellikle yurt dışı müteahhitlerinin çalıştırdığı ve davalık olduğu personelleriyle alakalı çok sayıda iş davaları geliyor. Bizden çalışanların, çalıştığı yıllara ait döviz bazlı ücret bilgileri devamlı suretle gerçekçi olarak isteniyor. Konu ile alakalı hukuki olarak özel bir statü getirilmesi gereklidir.
Müteahhitlik sektörü kârlılığı azalan bir sektör. Bunun için de ciddi anlamda firmaların Dijital Dönüşüme gitmesi gereken bir sektör haline gelmektedir.
Deprem konutlarıyla ilgili bir şey daha söylemek gerekirse, Türk müteahhitlik sektörünün bu kadar kısıtlı sürede böyle bir imalat kapasitesi yok. İcra etme kabiliyetini demiyorum. Kapasitesi yok, bu kadar kısıtlı sürede, diyorum. Bütün gelişmiş ülkelerde, artık felsefe olarak depremle yaşamayı öğrenen ülkelerde, bu gibi durumlarda -artık bu kadar yıkıntı, enkazla karşılaşmıyorlar.
Erhan Yalçın / Angora Birikim A.Ş Yönetim Kurulu Başkanvekili
“Kurla birlikte ihracatın da artması fiyatı artırdı”
Angora Birikim AŞ olarak ilk yatırımımız Ankara’da İstanbul Yolu üzerinde bulunan Crowne Plaza Ankara Hotel’dir.
Biz yatırım sürecini 2019’da başlattık. Yani şöyle bir geriye dönüp baktığımız zaman, kur farkı belki 3 kat oldu ama aldığımız malzemeler herhâlde 10 kata yakın zamlanmıştır. Hele bir de yatırımımız pandemi dönemine denk gelince o dönem iç piyasada malzeme de bulunamaz oldu.
Üreticilerin artan kurlarla beraber ihracata yönelmeleri fiyatların iyice artmasına sebep oldu. Şu anda da bu süreç yine devam ediyor. Yani pandemiden gelen o malzeme tedarikinin hem biraz azalması, onunla beraber kurlardan dolayı ihracatın da artmasıyla beraber şu anda da baktığınız zaman durum değişmedi. Enflasyon hızını düşürmemiz gerekiyor yoksa her gecen gün sektörde maliyetler artmaya devam edecek hele bir de enerji maliyetlerinin yükselmese her sektör gibi inşaat sektörünü de etkilemeye devam edecek.
Cengiz Düzbasan / Ilgaz İnşaat Ticaret A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı
“Hammadde sürekli artıyor ama sözleşmeyi sabit fiyatla imzalıyoruz”
İnşaat Mühendisiyim. Finansal Mühendislik ve Risk Yönetimi alanında yüksek lisansım bulunmakta. Ilgaz İnşaat Ticaret Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanıyım.
Grup Firmalarımızda sanayi yapıları başta olmak üzere her türlü prefabrik beton elemanlar ve demiryolu traversleri üretilmektedir. Ana hatlarıyla kullandığımız hammadde; agrega, demir, çimento, ön germe halatı ve çubuklarıdır. Maalesef agregada yüzde 400, demirde yüzde 50, çimentoda yüzde 515 gibi artışlar yaşanmıştır. Öngerme halat ve çubukları satışı döviz cinsinden olmasına rağmen yüzde 20 civarında bir artış yaşanmıştır.
Yaşadığımız en önemli 2 problemi şu şekilde sıralayabiliriz;
Hammadde fiyatlarında yaşanan bu yüksek oranlı artış, satış fiyatı oluşturmamızda ciddi sıkıntılar yaşamamıza neden olmaktadır. Yapmış olduğumuz sözleşmelerin teslim süreleri proje büyüklüğüne bağlı olarak 4 ile 8 ay civarındadır. Tüm sözleşmelerimiz sabit birim fiyatlı ve Türk Lirası cinsinden yapılmaktadır. Bu şartlar altında sözleşme imzalandığında iş kârlı gibi görünmesine rağmen tamamlandığında kar etmediğimiz ve hatta zarar ettiğimiz olmaktadır. Bu durum daha marjlı fiyat politikasına bizi itmesine rağmen, sonuçta satışlarımızda ciddi düşüşler yaşanmaktadır.
İkinci büyük problemimiz mavi yakalı personel sıkıntısıdır. Yeni nesil maalesef mavi yakalı işleri tercih etmemektedir. Gerek ara personel gerekse kalifiye personel ve hatta düz işçi diye tabir ettiğimiz kalifiye olmayan eleman temin etme sorunumuz bulunmaktadır. Mevcut personel ya yurt dışına çalışmaya gitmekte ya da eleman sıkıntısından dolayı yüksek ücretler talep etmektedir.
Son olarak özellikle depremden sonra nakliye problemleri yaşanmaktadır. Ürettiğimiz ürünler betonarme olmasından dolayı tonajlıdır. Dolayısıyla gerek hammadde girişi gerekse ürün çıkışında çok büyük miktarda nakliye hareketimiz olmaktadır. Bu süreçte hem nakliye aracı temin etmede hem de temin edilen araçlardaki navlun ücretlerinin yüksekliği iş yapmamızı olumsuz yönde etkilemektedir.
Yukarıdaki sorunların çözümü Odamız nezdinde alınacak kararlarla değil ulusal boyutta hükümet kararlarıyla mümkündür.
Şeyhmus Turgut / Vistas Cephe Sistemleri İnşaat İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. YKB
“Herkes TOKİ ihalesinden kaçıyor”
Kamu ihale Kanununa göre idarelerce hazırlanması gereken yaklaşık maliyetin sağlıklı hazırlanmadığını belirtmek istiyorum.
İdarelerce hazırlanan yaklaşık maliyetler Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (eski Bayındırlık Bakanlığı) birim fiyatlarına göre belirlenmektedir. Bakanlığın Fen Kurulu tarafından hazırlanan birim fiyatları genellikle piyasa fiyatlarının altında kalmaktadır. Ayrıca, çoğu zaman yaklaşık maliyetler mevcut ödeneğe göre hazırlanmaktadır. Örneğin 1.000.000 TL ödenek varsa yaklaşık maliyet bu ödeneğe göre hazırlanmaktadır. Yaklaşık maliyetler bu şekilde hazırlandığın da ihaleler yapılabilir fiyatlara alınamamaktadır. Bu durumda müteahhit arkadaşlarımız sıkıntı çekmektedir.
Şu anda gözlemimiz şudur: TOKİ ihalelerinden mümkün olduğu kadar herkes kaçıyor. Bildiğimiz müteahhit firmalar zorunlu olmadıkça iş almak istemiyorlar.
Alişan Özden / Aşan Vinç Genel Müdürü
“Komponentte termin süresi 12 aya çıktı”
Bilkent Üniversitesi Makine Mühendisliğinden mezun oldum. Fabrikamızda çelik konstrüksiyon yapılar ve endüstriyel vinçler üretiyoruz.
Pandemi döneminden itibaren başlayan fiyatlardaki artış hiçbir şekilde maliyet analizlerimizi karşılamıyor. Bu maliyet analizlerinde günümüzün fiyatlarını alıyoruz ve teklifimizi bu fiyatlara istinaden gönderiyoruz.
Teklif onaylanma süreci ile birlikte ürünü en erken 10, 12 hafta arasında teslim ediyoruz. Bu 12 haftalık süreçte maliyet analizlerinde aldığımız malzeme fiyatları ile gerçekte aldığımız fiyatlar birbirini karşılamıyor. Bunun sebepleri neler?
Ana kullandığımız malzeme çeliktir. Çelik fiyatlarındaki artışın sebebi, dövizden bağımsız bir şekilde ilerliyor. Çelik üretiminin yüzde 15’i deprem bölgesindeydi ve deprem bölgesinden kaynaklı 3 haddehanede ciddi hasarlar oluştu ve kısa bir süre üretime ara verildi. Her şeyden ziyade oradaki personeller buraya akın etti ve şu anda üretimi devam ettirebilecekleri personelleri yok. Bundan dolayı bu bütün Türkiye’ye yansıdı. Ek olarak cevher fiyatlarının ve navlun fiyatlarının artışı çelik sektöründeki yükselmeye sebep oldu.
Onun haricinde elektronik ürünlerimizde de ciddi sıkıntılar oldu. Bunlar nedir? Elektronik ürünlerde ne yazık ki ülkemizde çok katma değerli ürünler üretemiyoruz. Bizim başlıca kullandığımız elektrik komponentleri PLC, invertör, röle vb. gibi çeşitleri var ve bunun gibi basit komponentlerimiz var. Bunların hepsini belli başlı olan 3-4 farklı markalardan almak zorundayız, o markalardan dışarı çıkamıyoruz. Termin süreleri 12 aya kadar çıkıyor. Ellerinde stok olan firmalar ise fahiş fiyatlardan satışını yapıyorlar. Ne yazık ki ülkemizde üreticileri yok. Bunun bize yarattığı en büyük problem de şu, uzayan süreçten ve fahiş fiyatlardan dolayı müşteriler bizi tercih etmiyor.