FİKRİ CİNOKUR/ANTALYA
LMX Touristik Türkiye Genel Koordinatörü Serdar Bayraktar, Türkiye’nin Akdeniz’in en pahalı turizm destinasyonlarından biri haline geldiğini belirterek, bunda maliyetlerin artması, hizmet kalitesindeki sorunlar ve fiyat/kalite dengesizliği gibi birçok faktör olduğuna dikkat çekti.
Türkiye'deki otel ve restoran fiyatlarının, Avrupa ortalamasına yaklaşırken hizmet kalitesinin ise aynı hızda gelişmediğini ifade eden Bayraktar, turistlerin, benzer fiyatlara Yunanistan, İspanya veya Mısır’da daha kaliteli hizmet aldıklarını vurguladı. Bayraktar, şunları kaydetti.
‘’Bu da fiyat/performans açısından Türkiye'nin cazibesini azaltıyor. Türkiye’deki yüksek enflasyon ve ekonomik dalgalanmalar, işletme maliyetlerini artırıyor. Bu durum, otel ve restoran fiyatlarına doğrudan yansıyor. Döviz kuru avantajı ise artık yeterli gelmiyor ve Türkiye, yabancı turistler için pahalı bir ülke olarak algılanıyor. Gıda, enerji ve temizlik ürünleri gibi temel ihtiyaçlardaki vergi oranları ve ithal ürünlerdeki fiyat artışları, turizm işletmelerinin maliyetlerini yukarı çekiyor. Yerli üretimin yetersizliği ve ithalat bağımlılığı da bu durumu daha da zorlaştırıyor.’’
"Rekabetçi fiyatlandırmada geri kalıyoruz"
Türkiye’nin turizmdeki rakipleri İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerin, devlet destekli turizm politikaları ve erken rezervasyon kampanyaları ile fiyat istikrarını koruduğuna dikkat çeken Bayraktar, ‘’Türkiye’de ise son dakika fiyat artışları ve plansız fiyatlandırma stratejileri, rekabet gücünü zayıflatıyor.’’ dedi.
Halen ‘ucuz tatil ülkesi’ algısına sahip olan Türkiye’nin, güncel fiyatlarıyla bu algıyı desteklemediğini anlatan Bayraktar, markalaşma eksikliğinin, yüksek fiyatların turistler tarafından haklı görülmesini engellediğini ve güven sorunu yarattığını söyledi.
"2026’da ödeme sistemlerinde değişim olacak"
Otel maliyetlerinin artmasının, indirim yapılmasını zorlaştırdığını vurgulayan Serdar Bayraktar, şöyle devam etti:
‘’Fiyat kıran oteller ise kısa vadede avantaj sağlasa da, genel sektörel rekabet gücünü düşürüyor. Bu da fiyat hassasiyeti olan turistlerin Türkiye yerine farklı destinasyonları tercih etmesine neden oluyor. Tur operatörleri, otellere yaptıkları ön ödemeleri karşılamak için büyük çaba sarf ediyor. Ancak birçok otel, bu desteğe yeterli karşılık vermiyor. Bu nedenle, 2026 sezonunda ön ödeme sistemlerinde büyük değişiklikler bekleniyor.‘’
Almanya, İngiltere ve Fransa gibi ana pazarlarda yüzde 15-20’düşüşler yaşandığına dikkat çeken Bayraktar, sözlerini şöyle tamamlad:
‘’Polonya ve Romanya gibi pazarlarda görülen artış, bu kayıpları telafi edemiyor. Ayrıca, bölgesel siyasi gelişmeler ve güvenlik endişeleri de Türkiye’nin turizm potansiyelini olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin, turizmde sürdürülebilirliği tehdit altında. Türkiye turizmi, fiyat artışları, kalite sorunları ve ekonomik belirsizlikler nedeniyle ciddi bir rekabet kaybı yaşıyor. Turizm sektörünün yeniden cazip hale gelebilmesi için fiyat/kalite dengesinin sağlanması, hizmet standartlarının yükseltilmesi ve markalaşmaya yatırım yapılması gerekiyor.''
Turizmde dijital dönüşüm
Akdeniz Turistik Otel İşletmecileri Birliği (AKTOB) Başkanı Kaan Kavaloğlu da, Yeniçağ Turizmi vurgusu yaparak fark yaratanların kazanacağını bildirdi.
Turizmde dijital dönüşüm, gezgin profillerindeki değişim ve çevresel hassasiyetlerin, sektörde köklü bir yeniden yapılanmayı kaçınılmaz hale getirdiğini anlatan Kavaloğlu, şöyle konuştu.
‘’Yeni nesil gezginlerin beklentileri ve dijitalleşmenin getirdiği dinamikler, artık sadece operasyonel süreçleri değil, uzun vadeli stratejileri de şekillendiriyor. Teknolojik gelişmeler ve misafir tercihleri hızla değişiyor. Geleneksel işletme anlayışları yeniden gözden geçirilmeli. Yeniçağ turizmine hazırlanmak için talebi yönlendiren trendleri ve bu trendlerin ardındaki tetikleyici güçleri iyi anlamamız gerekiyor."
Farklı olan öne çıkıyor
Turizmdeki rekabetin artık bilgi temelli olduğuna dikkat çeken Kavaloğlu, yenilikçi ürün ve hizmet sunmanın, her ölçekteki işletme için bir rekabet avantajı oluşturduğunu belirtti. Kavaloğlu, ‘’Fark yaratmak, sadece destinasyonlar için değil, en küçük işletmelerden en büyük zincirlere kadar herkes için bir zorunluluk haline geldi. Proaktif yönetim anlayışıyla desteklenmiş bilgi ve analiz temelli yaklaşımlar, Türk turizminin geleceğinde anahtar rol oynayacak.” ifadelerini kullandı.
Antalya Kent Konseyi Turizm Grubu Başkanı ve NBK Turizm şirketi Genel Müdürü Recep Yavuz ise Ukrayna ve Rusya savaşının ardından İsrail ile İran arasındaki savaşın turizmi olumsuz etkilediğini kaydetti. Savaşların yanında Türkiye'nin fiyatların yüksek oluşu ve pahalı algısının da sektörü sıkıntıya soktuğunu bildirdi.
Son günlerde sosyal medyada turistik bölgelerde kafe ve barlarda turist görüntülerinin de Türkiye'nin turizm imajını zedelediğini ifade eden Yavuz, ''Panik yapmaya gerek yok. Avrupa'da okullar bu ay sonu tatil olacak. Antalya yine turist sayısında hedefini gerçekleştirecek. Oteller de fiyat politikalarını gözden geçirmeli. Afaki rakamlar koymamalı. Daha dikkatli olmalı. Speküle edilen yüksek maliyet ve fiyat artışları olumsuz imaj yaratıyor. Türkiye sezon sonu 60 milyondan fazla turisti ağırlamış olacak. ABD de turizmde kan kaybediyor. Türkiye turizmde ABD'nin önüne geçebilir.'' dedi.
Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği (POYD) Bodrum Temsilcisi ve Bodrium Hotel & Spa Genel Müdürü Yiğit Girgin, “Bodrum başta olmak üzere Türkiye güzelliğinin arkasında, sektörün sessizce mücadele ettiği çok katmanlı bir kriz yatıyor. Bugünlerde Bodrum’da işler eskisi gibi değil. Çünkü dünyada, turizm de değişti. Fakat sorunları sadece şikâyetle karşılamak yerine, çözümün bir parçası olmayı tercih etmeliyiz.” diye konuştu.
Son dönemde Orta Doğu’daki savaş atmosferi, küresel petrol krizleri, Avrupa’daki durgunluk ve Türkiye özelinde yaşanan kur-faiz baskısının, doğal olarak turizm sektörünü de doğrudan etkilediğine dikkat çeken Girgin, şöyle devam etti:
‘’Örneğin; artan havayolu maliyetleriyle ulaşım pahalılaştı ve güvenlik algısı kırılganlaştı. Kur düşük, maliyetler yüksek; fiyatlar yabancıya pahalı, yerliye ulaşılmaz hâle geldi. Tüm bunların sonucunda rakip destinasyonlardan Tayland, Mısır ve Yunan adaları daha erişilebilir, daha hesaplı alternatifler olarak öne çıkıyor.” diye konuştu.
Ege’nin turizm bölgelerinden Bodrum’da da sıkıntılar yaşandığını vurgulayan Yiğit, şunları kaydetti:
‘’Bugün gelinen noktada Bodrum’un kaderi, yalnızca döviz kuru ya da otel doluluklarına indirgenemez. Bu bir kültür, vizyon ve dönüşüm meselesidir. Bu dönüşüm için tüm paydaşların birlikte hareket etmesi ve aynı amaca doğru yönelmesi gerekli. Bodrum 12 ay yaşayan bir şehir olmalı. Kış aylarında wellness, dijital göçebe, sağlık turizmi, spor kampları gibi alternatifleri etkin biçimde değerlendirmeliyiz. Dolu sezonlarda kazandığımız güveni, sezon dışında sürdürebilecek çözümler üretmeliyiz. 360 derece bakış açısı ve erişilebilirlik burada çok önemli. Turizm sektöründe artık sadece yatak satılmıyor. Konuklarımızı yerel üreticilerle tanıştırmak, gastronomi atölyeleri düzenlemek, doğa ve tarih temalı rotalarla turistin ruhuna dokunmak zorundayız. Kimi zaman bir tandır başında pişen somun ekmek, beş yıldızlı bir menüden daha kalıcı iz bırakabilir.”
"Fiyat - kalite dengesini tekrar kurmalı"
Başta Bodrum olmak üzere turizmde hizmet kalitesinin yüksek olduğunu, ancak bunun doğru anlatılamadığını savunan Girgin, ‘’Değer iletişimi eksik. Otel fiyatlarının neden böyle olduğunu, bu fiyatın içeriğinde ne olduğunu açıkça ve şeffaf biçimde anlatmalıyız. Turizmde pahalı’ değil, anlamlı olmalıyız. Tüm sektör paydaşları olarak aynı dili konuşmalıyız. Her kurum ayrı ayrı tanıtım yapmamalı; kolektif bir bölgesel marka stratejisiyle dijital dünyada görünürlüğümüzü artırmalıyız.” diye konuştu.