ESRA ÖZARFAT/BURSA
Türkiye’de son aylarda artış gösteren konkordato başvuruları, ekonomik istikrar ve şirketlerin finansal sürdürülebilirliği açısından yeniden değerlendirilmesi gereken bir konu haline geldi.
NAVİ Kurumsal ve Stratejik İş Çözümleri Kriz Yönetmeni Emir Vural, konkordatonun yalnızca bir hukuk süreci değil, aynı zamanda kapsamlı bir işletme yönetimi ve ekonomik istikrar aracı olduğunu belirterek mevcut sistemin reforme edilmesi gerektiğini söyledi.
Konkordato süreçlerinin daha sağlıklı işlemesi için yatırım ve ticari faaliyetler arasında net bir ayrım yapılması gerektiğine dikkat çeken Vural, “Yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik bir araç olması gereken konkordato, uygulamada yatırım ortamını olumsuz etkileyen bir mekanizmaya dönüştü. Her ticari faaliyeti yatırım olarak görmemek, mahkemelerin bu ayrımı dikkate alması sürecin etkinliği açısından kritik.” dedi.
“Mahkemelerden işletme yönetimi bilgisi beklenmemeli”
Vural, konkordato süreçlerinin mahkemeler tarafından yönetilmesinin, hâkimlerin finansal analiz ve işletme yönetimi konularındaki sınırlı bilgileri nedeniyle sakıncalar doğurduğunu vurgularken, “Süreçler muhasebeciler ve komiserler eliyle yürütülüyor. Ancak bu aktörler çoğu zaman işletme yönetimi tecrübesine sahip değil. Mahkemeler, yalnızca hukuki usulleri denetlemeli, işletme finansmanı konusunda uzmanlardan destek alınmalı.” diye konuştu.
Konkordato süreçlerinde karar alma mekanizmasında asıl söz sahibinin alacaklılar olması gerektiğini ancak mevcut uygulamada mahkemelerin gereğinden fazla müdahalesinin sürecin doğasını bozduğunu aktaran Vural “Zarar eden şubeleri kapatmak yerine, borç yapılandırma ve maliyet azaltma gibi alternatifler düşünülmeli. Bugünkü uygulamada bu tür stratejik yaklaşımlar göz ardı ediliyor” ifadelerini kullandı.
“Sistemde eleme mekanizması olmalı”
Makul Güvence Raporları’nın yalnızca geçmiş cirolara dayanmasının önemli bir eksiklik olduğunu belirten Vural, konkordato planlarının sadece rakamsal verilere göre değil, aynı zamanda sektörel dinamikler, yönetim hataları ve rekabet koşulları gibi unsurlar da dikkate alınarak hazırlanması gerektiğini söyledi. Türkiye’de konkordato başvurularının herhangi bir iş hacmi ya da performans kriteri aranmadan yapılabildiğine dikkat çeken Vural, bu durumun ciddi bir sorun olduğunu belirtirken “Konkordato teoride bir koruma kalkanı ama uygulamada şirketlerin daha büyük krizlere sürüklenmesine neden olabiliyor. Gelir yaratma kapasitesi olmayan firmaların borçlarını ertelemek çözüm değil. Sistemde bir eleme mekanizması olmalı.” dedi.
“Başvuru kriterlerinin belirlenmesi şart”
Vural, konkordato sürecinin şirketleri yalnızca borç ertelemeyle sınırlı bir çıkışsızlığa değil, sürdürülebilir bir toparlanma sürecine taşıması gerektiğini belirtirken bu doğrultuda yapılması gerekenleri “Mahkemeler bu süreçte takdir yetkisini sınırlı kullanmalı. Görevleri yalnızca sürecin hukuki usullere uygunluğunu denetlemek olmalı. Konkordato komiserlerinin ise sadece muhasebe bilgisiyle değil, işletme yönetimi ve finansal analiz konularında da uzman kişilerden seçilmesi gerekiyor. Şirketler bu sürece girerken sadece mali destek değil, aynı zamanda yönetsel danışmanlıkla da desteklenmeli. Gerçekçi bir konkordato planı oluşturulacaksa, yalnızca mali tablolara değil, şirketin stratejik yol haritasına da bakılmalı. Ayrıca konkordato başvurusunda bulunabilmek için belli kriterlerin belirlenmesi şart. Her isteyenin, herhangi bir iş hacmi ya da gelecek öngörüsü olmadan konkordato ilan edebilmesi sistemi zedeliyor. Bu hak, gerçekten ihtiyacı olan ve toparlanma potansiyeli bulunan firmalara tanınmalı. Aksi takdirde konkordato, şirketleri koruyan bir kalkan olmaktan çıkıyor; onları daha derin krizlere sürüklüyor.” diye anlattı.