* Bir kişinin vizyonu ve liyakati, şirketleri olduğu kadar sektörlerin de kaderini değiştirebiliyor. Market zincirlerinin tarihi, sanayi devriminin tetiklediği girişimcilik ruhu ve özel mülkiyetin korunmasıyla şekillendi.
* Dünyanın ilk perakende zincirlerinden bugüne, hukukun ve girişimciliğin gücüyle yerel markalar küresel devlere dönüştü. Geçmişten bugüne örnekler, Türkiye’deki yerli market zincirlerinin de doğru liderlik ve sistemlerle uluslararası başarı yakalayabileceğini gösteriyor.
Genç bir üniversite öğrencisi olduğum yıllardan beri bilimsel çalışmaktan, gerçek verilere dayalı araştırma ve planlama yapabilen sistemler kurmaktan yana oldum; sorumlu olduğum her alanda bu yaklaşımla çaba sarf ettim. Bu yaklaşım, elbette bir kimya mühendisinden beklenen bir tavır ve hayata bakış şekli olabilir. Ancak işin aslı, daha eski yıllarda henüz orta öğrenim tahsili görürken edinmiş olduğum bir düşünce beni bu yöne sevk etti. Evet, yaklaşık otuz senedir aynı fikre sahibim; toplumlar, devletler, ordular ya da şirketler açısından bana göre durum halen aynı; bir kişi değişir, her şey değişir! Yetki ve güç sahibi kişinin yetenekli, bilgili ve ahlâklı, yani “liyakat sahibi” bir lider olması durumunda elbette ulaşılan sonuç veya elde edilen netice olumlu olacaktır; peki ya tersi olursa? İşte bu sonuçları facia olabilecek kadar olumsuz ihtimale mahal vermemek için, yıllardır sistem kurmaktan yana oldum.
Konu başlığımızla ilgili önceki yazımızda insanlık tarihi kadar uzun olan ticaret tarihi içerisindeki perakendeciliğin ve özellikle “zincir mağazacılığın” aslında çok da eski zamanlara dayanmadığını, çünkü yoğun hacimli üretim ve mal arzının zaten endüstri devrimi sonrasında kurulan fabrikalarla başlamış olduğunu vurgulamıştık. Bireysel çabaları ve girişimci ruhlarıyla değişime neden olmuş, perakende tarihine damgasını vurmuş kişileri tanımadan ve kurdukları şirketleri bilmeden sektörün gelişimi kavranamaz.
Britanya’da ticaret yaşamının zenginleşmesi ve iş dünyasının yükselişi aslında “hukuk” ile oldu! Çünkü mahkemeler farklı tarihlerde, farklı şehirlerde, farklı vakalarda özel mülkiyet lehine arka arkaya kararlar almıştı! Mülkiyet haklarının sıkı bir şekilde korunması, ülke genelinde girişimci ruhun yükselmesine sebep oldu! Büyük Britanya (bugün olduğu gibi) kraliyet ile yönetiliyordu; üstelik doğuştan aristokrat ve asil unvanlara sahip kişiler de vardı. Ancak yeterince çalışıp, bir şeyler üreten veya mal alıp satan, sermaye biriktirebilen her bir kişi isterse krallar gibi yaşayabilirdi! Çünkü hukuk sistemi özel mülkiyet haklarını koruyordu. Bu olumlu atmosfer, 18. yüzyılda İngiltere’deki müteşebbis sayısını o dönemde yeryüzünde başka hiçbir ülkede örneği olmayan şekilde hızla artırdı. İlk “ticari olarak satılan” buhar makinesi İngiliz mühendis Thomas Savery tarafından 1698 yılında İngiltere’de geliştirilip, 1700’lü yıllarda İngiliz pazarına sunulduğu için, doğal olarak ilk fabrikalar da İngiltere’de kuruldu. Buharla çalışan makineler özellikle tekstil sektöründe kullanılmıştı. Üretim dışında “ulaşım” alanında da devrim yaratan buluş, İngiltere’de demir yolu ağının hızla büyümesine imkân vermişti. Buharlı trenlerin sayısı arttıkça ulaşım ve iletişim kolaylaşıyordu. Bu durumu muazzam bir fırsat olarak gören Henry Walton Smith ve eşi Anna Smith, 1792 yılında “dünyanın ilk perakende zinciri” olacak şirketi kurdular! Anna bir hizmetçiydi; 1784 yılında evlendiği Henry ile ikisi erkek biri kız, üç çocukları vardı; Londra’da gazete bayi dükkânını açmalarından sadece birkaç ay sonra çok sevdiği eşi Henry’i kaybetmişti. Ancak çocukları için çalışmak zorundaydı; tıpkı Ferhan Şensoy'un 1991 yılında sahnelenen "Kahraman Bakkal Süper Markete Karşı" isimli tiyatro oyununda bakkal olan eşini kaybeden ancak herhangi bir sosyal güvencesi ve geliri olmadığı için mecburen bakkal dükkânını işleten o kahraman kadın bakkal gibi! 1812 yılında Anna da vefat edince aile işinin yönetimini küçük oğulları William Henry Smith devraldı; tren istasyonu sayısı arttıkça mağaza sayısı da artıyordu. Şirket tarihinde türlü gelişmeler yaşanmış olsa da, 233 sene geçmesine rağmen, bugün halen WH Smith şirketi 1.300 civarında şubesiyle hizmet vermektedir. 1796 tarihinde Anthony Harding tarafından Londra Pall Mall’da Harding, Howell & Co. mağazası açılmıştı. Neredeyse son yüzyılda ülkenin önemli şehirlerinin tamamında farklı lokasyonlarda açılan dükkânların aksine bu çok katlı dev bir mağazaydı. Mağaza dört bölüme ayrılmıştı; kürk ve yelpazeler, elbiselik kumaşlar ile tuhafiye ürünleri, mücevher ve saatler, parfüm ve kozmetik ürünleri satılıyordu. Artık zengin sınıftaki ve aslında çok daha önemli ve çok daha büyük bir müşteri kitlesi olan “zengin görünmek isteyen orta sınıftaki” insanları çeken dünyanın ilk çok katlı mağaza örneği vardı. 1834’te kurulan bir şirket olan, günümüzde aynı zamanda turistik bir çekim merkezi de olan, 1905 yılında açılan meşhur Harrods mağazasının açılmasına ilham veren işte bu Harding, Howell & Co. mağazasıdır. Keza, 1838’de Paul ve Justin Videau kardeşler tarafından Paris’te açılan Le Bon Marché mağazası da Londra’daki bu ilk çok katlı Howell mağazasından ilham almıştır. Paris’teki Le Bon Marché, aynı Londra’daki Harrods mağazası gibi halen bir çekim merkezidir ve 1984 yılından beri LVMH’nin bir parçası olarak Fransız iş insanı Bernard Arnault’a aittir. Önce Londra sonra Paris ve diğer önemli Avrupa kentlerinde açılan mağazaların benzerleri çok geçmeden 19. Yüzyılda Osmanlı zamanında İstanbul’da da açılmıştı. 1800’lü yıllardaki Beyoğlu bugünkü gibi çok sayıda dükkân ve çok katlı mağazalar ile dolmuştu; tahmin edilebileceği gibi müteşebbislerin tamamı, özel mülkiyet hakları yapılan uluslararası antlaşmalarla garanti altına alınmış Avrupalı yabancılar ve gayrimüslim vatandaşlarımızdan oluşuyordu. Fransız kültürünün o dönemlerde Osmanlı üzerindeki etkisi nedeniyle “Bon Marşe” yerli halkın gündelik yaşamının bir parçası haline gelmişti. Hatta Cumhuriyet döneminde Anadolu’da birçok şehirde yerli vatandaşlarımıza ait işyerlerinde bu isimle tabelalar görünüyordu; Bon Marşe, çok katlı, büyük mağaza kavramının bir karşılığı olarak uzun yıllar kullanıldı.
Sanayi devriminin tetiklediği en önemli gelişmelerden ikisi kentleşmenin ve toplam nüfusun inanılmaz bir hızla artmasıdır. Seri üretim ve ambalaj tekniklerinin de devreye girmesiyle gıda sektörü de hızla büyüdü. Birçok alanda yaşanan hızlı gelişmeler ulusları birer tüketim toplumuna dönüştürüyordu. Arz edilen hemen her şey, “kendi talebini yaratıyordu”. Gıda ağırlıklı ürünler sergileyen mağazaların bugünkü gibi bazı avantajları vardı; gerekli başlangıç sermayesi, tutulması gereken stok değeri, mağaza açma maliyeti vs. diğer sektörlerdeki perakendeciliğe göre çok daha düşük bütçelerle mümkündü. 1859’da George Gilman tarafından kurulan A&P (Great Atlantic & Pacific Tea Company) 1915-1975 yılları arasında ABD’nin en büyük gıda ürünleri de satan perakende zinciriydi. New York’ta (firma adından da anlaşılacağı üzere) küçük metrekareli dükkânlarda paketli ve dökme çay ve kahve satışı gerçekleştiren bir perakende zinciri olarak yola çıkan A&P, The Wall Street Journal'a göre "bugünkü McDonald's veya Google kadar tanınmış" ve "zamanının Walmart'ı" olan bir Amerikan ikonu olarak kabul ediliyordu. 1940'lardaki zirvesinde, A&P ABD'deki toplam market harcamalarının %10'unu ele geçirmişti. Yenilikçiliğiyle bilinen A&P, çok daha düşük maliyetlerle çok çeşitli gıda ürünleri sunarak tüketicilerin beslenme alışkanlıklarını iyileştirdi. 1982'ye kadar A&P aynı zamanda büyük bir gıda üreticisiydi. 1878'de 70 mağazaya, 1900'de ise neredeyse 200 mağazaya sahipti. A&P, 1912'de ekonomik mağaza konseptini tanıtarak önemli ölçüde büyüdü ve henüz 1915 yılında 1.600 mağazaya ulaştı! I. Dünya Savaşı'ndan sonra, et ve sebze-meyve satan mağazalar açarken üretim kapasitesini de genişletti. 1930 yılında, o zamanlar “dünyanın en büyük perakendecisi” olan A&P, tam 15.000 mağazasıyla yıllık 2,9 milyar dolarlık (bugünkü karşılığı 54,6 milyar dolar) satış cirosu elde etmişti. Günümüz Türkiye’sindeki en büyük market zincirlerinin bile “dolar bazındaki” yıllık satış ciroları A&P’nin neredeyse 100 yıl önceki satış rakamlarının ancak %30’u kadardır; ilginç değil mi? Amerika özellikle Kırım Savaşı (1853-1856) süresince yıpranan Avrupalı ülkelerin aksine, girişimciler için muazzam iş fırsatları içeren, büyüme iştahlı bir ekonomiye sahipti. Benzer bir durum 1. Dünya Savaşı’nda kat be kat misliyle tekrar yaşanacaktı. Bu nedenle birçok sektörde olduğu gibi, Amerika perakendecilik ve market zincirleri alanında da çok hızlı gelişmelere sahne oldu; dünyanın her yerinden hayallerinin peşinden koşan çalışkan insanları ve müteşebbisleri kendisine çekiyordu; Amerika’da birçok kişi, tüm insanlığa tesir edecek birçok şeyi değiştiriyordu!
Okunabileceğine inansam, tek bir köşe yazısında sayfalarca perakende ve marketçilik tarihinde çok büyük değişimlere neden olan kişileri yaşam öyküleriyle aktarmak isterdim; lâkin bunun mümkün olmadığını biliyorum. Fakat özellikle “dünya marketçilik tarihinin” doğru kavranılabilmesi ve günümüzdeki market kategorilerinin ve farklı ülke kökenli market şirketlerinin iyi anlaşılması için elimden geldiğince özetleyerek, bir sonraki yazımızda ilk mail order (posta yoluyla sipariş) ve teslimat hizmeti veren, ilk kez alışveriş sepetini müşterilerine sunan, mağazalarında ilk konveyörü kullanan, ilk ürün raf fiyatlamasını yapan, ilk self servis uygulamasına geçen, ilk ürün raf ömrü tarihlemesini uygulayan, ilk otopark hizmeti veren kişileri yazacağım. Çünkü her türlü olumsuzluğa rağmen, bilgiye saygı duyan, öğrenmek isteyen, ülkemizdeki yerli & yerel market zincirlerinin büyümesi ve uluslararası zincirler çıkarabilmesi yolunda, gelecekte önemli değişimlere vesile olabilecek insanların var olduklarına inanıyorum; tek bir kişiye faydam olursa… Ne mutlu bana!