Türkiye, yalnızca üretim kapasitesiyle değil; mühendislik kabiliyeti, teknoloji vizyonu ve küresel pazarlardaki iddiasıyla yeni bir değerler dizisi inşa ediyor.
Tüm mobilite dünyasının gözleri, bir hafta boyunca Bavyera’ya çevriliyor… Mercedes ve BMW’nin premium rekabetinde iki yeni nesil platformun duyurulmasından, Çinlilerin yepyeni kozlarına kadar, otomotivin son modasını markaların podyumlarından izleyeceğiz… Fakat bu yıl, sadece Alman ve Çin değil, Türkiye’nin adı da çok sayıda manşetten okunacak…
Türkiye, yeni değerler dizisi inşa ediyor
Türkiye, uzun yıllar boyunca küresel otomotiv devlerinin güvenilir üretim üssü olarak konumlandı. Rekabetçi iş gücü, güçlü yan sanayi ve stratejik coğrafya, bu rolü pekiştirdi. Ancak bugün Münih’te başlayan IAA Mobility 2025, artık bu tanımın sınırlarını aştığımızı kanıtlayan tarihi bir eşik niteliğinde. Türkiye, yalnızca üretim kapasitesiyle değil; mühendislik kabiliyeti, teknoloji vizyonu ve küresel pazarlardaki iddiasıyla yeni bir değerler dizisi inşa ediyor.
Münih’teki üçlü lansman bunun en güçlü göstergesi: Togg’un T10F sedana uzanan ürün gamı, Hyundai’nin Türkiye’de üretmeyi planladığı elektrikli Ioniq 3’ün konsept hali ve Renault’nun Bursalı Clio’sunun 6. neslinin dünya prömiyeri. Bu tablo, Türkiye’nin artık sadece fason üretim merkezi değil; küresel değer zincirinde teknoloji ve tasarım yetkinliğiyle farklılaşan bir aktör olduğunu ilan ediyor.
Özellikle Hyundai’nin Avrupa pazarında kritik önemdeki E-GMP platformunun yeni nesil kompakt elektriklisini Türkiye’de üretme kararı, basit bir kapasite kullanımı değil; Türk mühendisliğine ve altyapısına duyulan stratejik güvenin ifadesi. Bu tercih, yatırım ve istihdamın ötesinde; batarya teknolojileri, yüksek voltaj sistemleri ve yazılım entegrasyonu gibi alanlarda bilgi transferi sağlayarak ülkenin entelektüel sermayesini derinleştirecek.
Renault’nun Bursa üretimi üzerinden küresel lansman yaptığı yeni Clio ise Türkiye ile olan yarım asırlık işbirliğinin güven tazelemesi. Hibrit motor seçenekleri, Euro 7 normlarına uyum ve dijitalleşme trendleriyle donatılan bu model, Türk otomotiv sanayisinin regülasyon ve teknolojiye ne kadar hızlı adapte olduğunu somutlaştırıyor.
Togg, yüksek katma değer iddiasını taşıyor
Ancak en çarpıcı anlatı kuşkusuz Togg’un yükselişi. T10X’in Avrupa yollarına çıkması ve T10F’in dünya sahnesinde boy göstermesi, Türkiye’nin artık kendi markasıyla rekabete dahil olma iradesinin güçlü sembolü. Togg yalnızca bir otomobil üreticisi değil; tasarım, patent, yazılım ve mobilite hizmetleriyle yüksek katma değer yaratma iddiasını taşıyor. Bu vizyon, tedarik zincirini de dönüştürerek batarya paketlerinden otonom yazılımlara kadar yeni yatırım alanları açıyor.
Bütün bunlar, Türk tedarik sanayisi için meydan okumayla fırsatı aynı anda barındırıyor. Egzost borusu üretmekten batarya yönetim sistemlerine, basit şasi parçalarından sensör ve dijital ekranlara uzanan bu evrim, ihracatın kilogram başına değerini artırmanın en net yolunu sunuyor.
Münih’teki sahne, Türkiye otomotiv sanayisinin geleceğine dair iyimser olmak için güçlü nedenler ortaya koyuyor. Artık yalnızca coğrafi değil, teknolojik bir köprü işlevi görüyoruz… Avrupa ile Asya arasında değil; otomotivin analog geçmişi ile elektrikli-dijital geleceği arasında… Önümüzdeki on yıl, bu köprünün Türkiye ekonomisinin en güçlü taşıyıcı kolonlarından biri olacağına işaret ediyor.