YPG birlikleri, Suriye ordusuna katılmakla birlikte farklı kimliklerini koruyacaklarını ilan ettiler. Böyle bir düzenlemenin üniter devlet yapısı içinde mümkün olamayacağı aşikardır.
Suriye’nin al-Şara yönetimine geçişi sırasında ortama egemen olan iyimserlik kayboluyor. Suriye’nin yeni yöneticilerinin muhtelif kimliklerden oluşan nüfusu Suriyeli kimliği altında birleştirebileceği ümit ediliyordu. Her gruba eşit davranılması bekleniyordu. Ancak bu iş belki göründüğünden de daha zordu çünkü Esat döneminde Arap Alevi kimliği dışında kalanlar kötü muamele gördüklerini ve şimdi Esat’ın adamları üzerinde egemenlik kurma döneminin geldiğini düşünüyorlardı.
Göreve başlarken al-Şara herkese eşit davranmayı vaat etti. Ancak bunu söylemesi kolay, yapması zordu. Halihazırdaki Suriye ordusunda çoğunluğu elinde bulunduran Müslüman unsurlar Lazkiye’deki bir ayaklanmayı çok kanlı bastırdılar. Al-Şara’nın bu davranışı desteklediğine dair herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte, yerel halk Şam’ın, askerlerin Alevi katliamını durdurmasında çok yavaş davrandığını düşünüyor. Benzer bir sorun da Dürzilerle yaşandı. Bu ahali çevredeki Arap aşiretlerinin saldırısına uğradı. Bu sefer Şam hükümeti müzakereler yoluyla bölgede zoraki bir barışı şimdilik sağlamış gözüküyor.
Daha da kapsamlı bir sorun şekillenmekte. Başlangıçta YPG Amerika’nın artık bağımsız duruşunu desteklemeyeceği düşüncesiyle, tüm askeri gücünün Suriye ordusuna katılmasını kabul etmişti. YPG birlikleri ayrı kimliklerini korumayacaklar, Suriye ordusu ile bütünleşeceklerdi. Kısa süre önce Amerikalıların da desteğini alan Mazlum Abdi komutasındaki YPG birlikleri, Suriye ordusuna katılmakla birlikte farklı kimliklerini koruyacaklarını ilan ettiler. Böyle bir düzenlemenin üniter devlet yapısı içinde mümkün olamayacağı aşikardır. Nitekim, al-Şara gerekirse askeri güç kullanarak birliği sağlayacağını ilan etti.
Bütün suçu al-Şara’ya yüklemek haksızlık olur
Belki kendisinin istemese de bir katkısı bulunuyor ama Suriye’deki karışıklığın tek müsebbibi olarak al-Şara’yı görmek haksızlık olur. Bilindiği gibi, daha erken bir dönemde al-Şara Suriye’de İslam hakimiyetini kurmayı öngören güçlerin lideriydi. Her ne kadar bu niteliğinden uzaklaştığını beyan etse de birçok gözlemci ruhunun derinliklerinde Sünni bir Suriye kurma özleminin yatmaya devam ettiğine inanıyor. Dolayısıyla Sünni olmayan unsurlar kendisine yeterince güvenmiyorlar. Ordudaki İslami elemanların üstün konumu bu şüpheleri körüklüyor. Ayrıca yaptığı atamalarda İslami kadrolara geniş yer verdiği de ileri sürülüyor.
Bir sürü dış aktör de Suriye’de neler olduğuna karışırken, bütün suçu al-Şara’ya yüklemek zaten mümkün değil. Bir numaralı dış aktör yanında güçlü bir komşudan ziyade istediği gibi baskı altına alabileceği bir komşu bulunmasını isteyen İsrail. Bu ülke kendi sınırları içinde yaşayan Dürzi nüfusu, Suriye’de yaşayanları yönetimlerine karşı tahrik etmek için kullanmış bulunuyor. Sınırına yakın askeri üslerin yanında Şam’ı da bombaladığı biliniyor. Daha da endişe verici olarak, İsrail hükümeti Kuzey’de özerk, hatta mümkünse bağımsız bir Kürdistan kurulmasını istiyor, bu unsuru Suriye’nin İsrail’e saldırması karşısında Suriye’ye karşı harekete geçirilebileceğini düşünüyor. Bu yaklaşım kısa vadelidir. Zayıf bir Suriye, İsrail’e karşı olan başka ülkelerin de Suriye’de etkili olmasını davet edecektir. Buna karşılık İsrail ile sağlıklı ilişkileri olan bir Suriye İsrail’in güvenliği için gereklidir. Maalesef, halihazırdaki İsrail hükümeti ülkenin topraklarının genişlemesine ilgi duymakta, bölgede varlığı kabul gören, ayrılmazlığı kabul edilen bir ülke olma idealine sahip çıkmamaktadır.
Amerika’nın izlediği siyaset kafa karıştırıcı
Amerikalılar da gerek Suriye’deki gerek bölgedeki gelişmelere ilgi duymaktadırlar. Ancak izledikleri siyaset biraz kafa karıştırıcı niteliktedir ve büyük ölçüde İsrail’in etkisi altındaymış gibi gözükmektedir. Örneğin, daha erken bir dönemde Trump bölgedeki Amerikan askeri varlığını sona erdirmek istemekteydi. Askeri güçlerini çekerken barışın zedelenmemesi için birleşik ve güçlü bir Suriye’nin varlığının önemli olduğuna inanmaktaydı. Amerika’nın bölgedeki temsilcisi ki aynı zamanda Türkiye’deki Amerikan büyükelçisidir, bu tutumlarını net olarak ifade etmişti. İsrail temsilcilerinin Trump ve Kongre ile temas etmelerinden sonra, Büyükelçi söylediklerinden çark etmiş, Suriye’nin federasyon olmamakla birlikte gevşek bir birlik olması gerektiğini beyan etmiştir. Bunun üzerine YPG lideri Suriye ordusuyla güçlerini birleştirmeyeceğini ilan etmiştir.
İşe çok ülke karışınca, Suriye’yi nasıl bir geleceğin beklediği de belirsizleşmektedir. Birleşik bir Suriye’nin bütünselliği her zaman sorgulanan bir Suriye’ye nazaran bölgeye daha fazla istikrar getireceğine şüphe yoktur. Ancak, acaba bu hedef kimin umurundadır?