Otomotiv endüstrisi, yüzyılı aşkın süredir üzerine inşa edildiği üretim anlayışında köklü bir dönüşüm yaşıyor. Bu dönüşümün merkezinde “megacasting teknolojisi” adı verilen yeni bir üretim yöntemi bulunuyor. Bu teknoloji sayesinde araçların gövdesi onlarca parça yerine, yüksek basınçlı dökümle tek bir büyük alüminyum parçada birleştirilerek üretilebiliyor. Bunun en çarpıcı örneği Tesla’nın geliştirdiği Model Y serisi. Geleneksel otomobillerin arka gövdesi 70'ten fazla parçadan oluşurken, Tesla’nın Giga Press makinesiyle ürettiği Model Y'nin arka kısmı yalnızca tek bir alüminyum dökümden oluşuyor. Bu dönüşüm, yaklaşık 300 kaynak noktasını ortadan kaldırıyor ve montaj süresini %40’a kadar kısaltıyor. Tesla’nın bu yöntemle araç başına sağladığı tasarrufun 300 ila 500 dolar arasında olduğu belirtiliyor. Üretim hattı uzunluğu da %30’a kadar düşürülebiliyor. Bu gelişme tüm tedarik zincirini, yan sanayi yapısını ve hammadde talebini etkileyen yapısal bir sıçramaya işaret ediyor.
Megacasting, daha büyük bir dönüşümün yalnızca bir parçası. Elektrikli araçların yükselişiyle birlikte, yapısal batarya paketleri, modüler üretim platformları, gigafactory tipi dikey entegre tesisler ve dijital ikiz teknolojileri gibi yeni yaklaşımlar artık üretim süreçlerinde standart hale geliyor. 2023 yılında dünyada satılan araçların %18’i elektrikliydi. Bu oranın 2030 yılına kadar %50’ye ulaşması bekleniyor. Otomotiv üretiminde içten yanmalı motorlu araçlarda ortalama 30–40 elektronik kontrol ünitesi (ECU) yer alırken, modern elektrikli araçlarda bu sayı 80’in üzerine çıkıyor. Ayrıca, yazılım odaklı araçlardan elde edilen küresel yazılım geliri 2024 itibarıyla 300 milyar dolara yaklaşmış durumda. Tüm bu teknolojiler hem ürün tasarımını hem de üretimin coğrafi ve ekonomik dinamiklerini yeniden tanımlıyor. Artık otomobiller, binlerce parçadan oluşan kompleks makinelerden ziyade, yazılımla bütünleşik çalışan dijital sistemlere evriliyor. Bu da endüstriyi parçadan ziyade sistem, malzemeden ziyade veri ve yazılım odaklı bir yapıya taşıyor.
Bu dönüşüm, uluslararası ticarette de büyük bir kırılmayı beraberinde getiriyor. İçten yanmalı motorlu araçlara özgü vites, egzoz sistemleri gibi klasik parçaların küresel ticaret hacmi 2023 yılında %5 azalırken, batarya, inverter, yazılım modülleri, bütünleşmiş alüminyum parçalar ve sensör sistemleri gibi ürünlerin ticaret hacmi %30’un üzerinde arttı. Yeni yapıda, erken hareket eden ve teknolojiye yatırım yapan ülkeler küresel pazarda avantaj sağlıyor. Çin, 2024 itibarıyla 1 TWh’ı aşan üretim kapasitesiyle küresel batarya üretiminin %60’ını elinde bulundurmakta. Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakat ve karbon düzenlemeleriyle sürdürülebilir üretimi dış ticarette bir avantaj haline getiriyor. 2026’da tam anlamıyla yürürlüğe girecek olan AB Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) bu stratejinin önemli bir parçası olacak. ABD ise Enflasyonu Düşürme Yasası (Inflation Reduction Act- IRA) kapsamında elektrikli araçlara sağladığı teşvikleri yerli üretim ve “dost ülkelerden tedarik” şartına bağlayarak pozisyonunu güçlendirmeye çalışıyor. Bu yeni dönemde, ticaret sadece malların değil, sürdürülebilir üretim standartlarının ve dijital uyumun da rekabet unsuru haline geldiği bir yapıya dönüşüyor.
Tüm bu gelişmeler metal sektörünü de doğrudan etkiliyor. En dikkat çekici değişim, alüminyum talebindeki sert yükseliş. Elektrikli araçlarda 2020’de ortalama 150 kg alüminyum kullanılırken, megacasting uygulamalarıyla birlikte bu miktar 250-300 kg’a kadar çıkabiliyor. Bu durum, küresel alüminyum talebini yıllık bazda 4,2 milyon ton artırabilecek potansiyele sahip. Bu artışa uyum sağlayan ve pres döküm teknolojisine yatırım yapan firmalar önemli bir rekabet avantajı elde ediyor. Alüminyumun yanı sıra, elektrikli araçların bakıra olan talebi de hızla artıyor. İçten yanmalı araç başına 20–25 kg bakır kullanılırken, bu miktar elektrikli araçlarda 80–85 kg’a kadar çıkabiliyor. 2030’a kadar sadece elektrikli araçlar için eklenen bakır talebinin yıllık 4,5 milyon ton olması öngörülüyor. Çelik ise geleneksel kullanım alanlarında gerilese de yüksek dayanımlı özel alaşımlar (AHSS) ve batarya modüllerinin korunması gibi yapısal desteklerde önemini koruyor. Çeliğin bu alanlarda kullanımının %30’un üzerinde artması bekleniyor. Öte yandan, batarya teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla nikel, kobalt ve lityum gibi stratejik metaller daha fazla talep görüyor. Bu metallerin küresel talebindeki artış 2023 yılında %15–40 arasında gerçekleşti. Bu durum, yeni jeopolitik dengeleri şekillenmesinde belirleyici rol oynuyor.
Bu yeni sanayi düzeni, Türkiye açısından hem riskleri hem de fırsatları beraberinde getiriyor. Ülkemizde mevcut ihracat yapısı, büyük ölçüde içten yanmalı motorlu araçlar ve bunların parça üretimine dayanıyor. 2023 yılında Türkiye'nin otomotiv ihracatının %78’i içten yanmalı araç ve parçalarından oluşurken, elektrikli araç ve bileşenlerinin ihracatı toplam ihracat içinde %5’in altında kaldı. Bu yapı, dünya genelindeki talep değişimine karşı Türkiye’yi kırılgan hale getirebilir. Ancak batarya montajı, alüminyum döküm teknolojisi, elektrikli motor bileşenleri ve yazılım entegrasyonu gibi alanlara yönelim, Türkiye'nin bu dönüşümdeki yerini sağlamlaştırabilir. Türkiye’de halihazırda yıllık yaklaşık 35 bin tonluk alüminyum pres döküm kapasitesi bulunuyor ve bu kapasite yatırımlarla 70 bin tonun üzerine çıkarılabilir. Togg, Ford Otosan ve Oyak-Renault gibi firmaların elektrikli üretim kapasitesine yönelmesi, Türkiye'nin üretim ekosisteminde dönüşüm sinyalleri veriyor. Ancak üretimin yanı sıra dijital uyum, düşük karbonlu üretim ve izlenebilirlik gibi alanlardaki yetkinlikler de uluslararası rekabet gücünü belirleyecek unsurlar haline geliyor. Avrupa pazarında rekabet edebilmek için, bir aracın karbon ayak izinin 2 ton CO₂’nin altında olması gibi yeni standartlar önem kazanıyor.
Otomotiv üretiminde yaşanan bu dönüşüm, küresel tedarik zincirlerinden sanayi yapısına, ticaret politikalarından hammadde stratejilerine kadar uzanan çok katmanlı bir yeniden yapılanma. Bu yapılanma sürecinde yeni teknolojiyi uygulayanlar kadar, onu sürdürülebilirlik, entegrasyon ve dijitalleşme ile yönetebilenler de karlı çıkacak.