Birleşik Devletler’de genellikle İsrail yandaşı olan destek dalgası yavaş yavaş İsrail aleyhine dönüyor.
Uluslararası siyaset bazen çok hızlı bazen de çok yavaş gelişiyor. Bu günlerde İsrail açısından gelişmeler hem çok hızlı hem de çok yavaş. İsrail sahip olduğu tüm imkanları kullanarak tarihi olarak Filistinlilere tahsis edilmiş toprakları ele geçirerek iki devletli çözüm tercihini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Netanyahu kabinesinde olup da bütün bu toprakların zaten kendilerine vaat edildiğini düşünen radikaller çok memnun. Yine de ortaya bazı zorluklar çıkıyor. İsrail savunma güçleri (IDF) Hamas’la bağlantıları olduğu çok tartışmalı olan Filistinlileri öldürmekte çekingen davranmasalar dahi, Gazze’de başka nereye gideceğini bilemeyen iki milyon civarında Arap var. IDF’nin baskısıyla bölge içinde bir oraya bir buraya gidiyorlar ama bölgenin dışına çıkmıyorlar. Komşu Arap ülkeleri bu nüfusu almak istemiyor, fakat daha da önemlisi bu insanlar da Gazze dışında yaşamak istemiyorlar. Ne kadar gayret gösterirse göstersin, IDF bu nüfusu ne öldürebiliyor ne de yerinden atabiliyor. Demek ki, askeri güç bir bölgeyi işgal etmeye ve orayı İsrail’in ayrılmaz bir parçası yapmaya yetmeyebiliyor.
ABD, Gazze nüfusunu kabul edecek ülke arıyor
İsrail’in elini çabuk tutup bir an önce Filistinlilere tahsis edilmiş topraklara el koyma gayreti Amerikan hükümetinden de destek alıyor. Her ne kadar Amerikan Başkanı Netanyahu’nun Gazze’nin tümüne el koyamaması dolayısıyla ona kızıyor ve arada sırada memnuniyetsizliğini dile getiriyorsa da onun Arap topraklarını işgal etmesini durdurmak için herhangi bir adım atmış da değil. Üstelik kendisini bir barış mimarı ve efsanevi bir pazarlıkçı olarak gördüğünden, Gazze’yi milyon dolarlar yaratacak bir plaj alanına dönüştürmek istediğinden bile söz etti. Peki, orada yaşayan Filistinliler ne olacak? Evet, onları da kabul edecek ülkeler bulmak lazım. Amerikalılar bu nüfusu kabul edecek ülke arıyorlar ama galiba şansları fazla yaver gitmiyor. Yine de Gazze’yi pahalı bir plaj alanına dönüştürmek fikrini tamamen terk etmiş değiller.
Amerika’nın İsrail’e desteği sadece Bay Trump’ın Gazze’nin geleceği ile ilgili fantezilerinden kaynaklanmıyor. Amerikan kamuoyunun etkili bir kesimi de izlenen siyaseti destekliyor. Bunlar arasında Amerika’daki Musevi cemaatinin geniş bir bölümü yanında, Hazreti İsa’nın dünyaya dönüşü için önce Musevilerin Judea ve Samaria’yı ele geçirmeleri gerektiğine inanan ilkel Hristiyanlar da bulunuyor. Bay Trump bu kesimlerden önemli destek sağladığı için onların siyasa tercihlerine karşı duyarlı davranma baskısını hissediyor.
Şu ana kadar İsrail’in Gazze’yi topraklarına katmak için giriştiği eylemler vesilesiyle uluslararası politikadaki gelişmelerin hızlı cereyan etmesine sebep olmasından söz ettik. Şimdi de biraz uluslararası camiada yavaş ilerleyen ancak gerek Gazze’de gerek uluslararası alanda İsrail’in durumunu zorlaştıran gelişmelerden söz edelim. İlkin, Birleşik Devletler’de genellikle İsrail yandaşı olan destek dalgası yavaş yavaş İsrail aleyhine dönüyor. Görünüşe göre, Amerikan nüfusunun daha genç kesimleri ile Demokrat Parti yandaşları arasında İsrail’e destek bir hayli düşmüş bulunuyor. İsrail’in halihazırdaki politikalarına devam etmesi durumunda, bu gidişin değişmesi için bir neden bulunmuyor.
157 ülke, henüz kurulmasa da Filistin Devletini resmen tanıyor
Bu gözlemi daha da netleştiren husus İsrail’e dönük desteğin evrensel bir düşüş yaşamasıdır. Henüz kurulmamış olsa da, şu anda 157 ülke Filistin Devletini resmen tanımış bulunuyor. Filistinlileri geleneksel olarak destekleyen ülkelere ek olarak, geçmişte İsrail’e destek olan Fransa ve İngiltere gibi ülkeler de artık Netanyahu hükümetinin eylemlerini kabul edilemez bularak Filistin Devletini tanıma kararı vermişlerdir. Gözlemciler İsrail’in uluslararası sistemde giderek yalnızlığa itildiği konusunda ittifak etmektedirler. Bay Netanyahu da gidişin bu yönde olduğunu idrak ettiğinden olacak, İsrail vatandaşlarını kendi kaynaklarına dayanarak varlıklarını sürdürmeleri gerekebileceği konusunda uyarmıştır. Uluslararası alanda yalnızlaşma pek de özlenecek bir durum değildir. Diğer ülkeleri etkileme olanaklarınız çok daralır. Bölgenin diğer bir ülkesinin kısa bir süre önce “şerefli yalnızlık” sözünü icat ettiğini, ancak aradan çok zaman geçmeden bunun parlak bir fikir olmadığını görüp ifadeyi lügatından sildiğini ve gerekli siyasa değişiklikleri yaparak yeniden dost kazanmaya çalıştığını biliyoruz.
Bay Netanyahu’nun izlediği siyaset, hükümetine kısa süreli başarılar sunabilirse de İsrail’i komşularından ve dostlarından uzaklaştıracaktır. Halbuki tam şu sıralarda İsrail’in bölgedeki varlığı normal ve meşru görülmeğe başlamaktaydı. Maalesef, şimdi yeniden mevcut şekliyle varlığı aralarında eski dostlarının da yer aldığı birçok ülke tarafından sorgulanmaya başlamıştır.