Son zamanlarda sportif direktör sözcüğünü futbolda sıkça duymaya başladık, özellikle de elit kulüplerde. Bu kapsamda hem Türk hem de Avrupa futbolunda sportif direktörlük pozisyonunu analiz etmek istedik.
İki bölüm halinde yayınlayacağımız makalemizin bu bölümünde sportif direktörlük kavramının ortaya çıkışından, modern futbolun stratejik bir unsuru olmasına kadar geçen süreçte elit kulüpler odağında ele alıp inceledik. Avrupa'daki elit kulüplerin sportif direktörleri nasıl seçtiği üzerinde detaylı olarak durduk. Ayrıca, Türk futbolundaki sportif direktörlük uygulamaları ile Avrupa'daki uygulamalar arasındaki temel farkları ortaya koyarak, bu pozisyonun bir kulübün başarısı için ne kadar kritik olduğunu analiz etmeye çalıştık.
Modern futbolda sportif direktörlüğün ortaya çıkışı
Futbolun 1990’ların başından itibaren uğradığı ekonomik, finansal, sportif ve yönetsel değişim ve dönüşüm kulüplerde stratejik profesyonel pozisyonların doğumuna neden oldu. Bu pozisyonların başında da finansal karaktere bürünen futbolun karar merkezinde yer alan sportif direktörlük geliyor. Bu dönüşümü, bir diğer ifadeyle profesyonelleşmeyi gerçekleştiremeyen kulüpler, rekabette geriye düşmeye başladılar. Bu süreçte kulüplerin salt bir spor organizasyonu olmaktan daha öte ekonomik ve finansal kurumlara dönüşmesi, rekabet düzeyinin yükselmesi, kulüp yapılarının karmaşıklaşması yönetsel yapılanmada profesyonelleşmeyi de bir gereksinim haline getirdi. İşte böylesi bir futbol gelişim sürecinde sportif direktörlük kulüp yapılanmasının beyni olarak futbol yaşamımıza girdi.
Sportif Direktörler yaz transferleri dönemiyle daha çok gündemde yer alır, görünür olmaya başladılar. Ancak onların rolleri oyuncu transferlerinin çok daha ötesine uzanıyor. Kadro kurma ve transferden, akademi yönetimine ve uzun vadeli sportif yönelim belirlemeye kadar, sportif direktörler artık kulüplerin merkezinde yer alıyorlar.
Sportif direktör ne iş yapar? Bu pozisyon kulübün başarısını nasıl etkiliyor? Avrupa ile Türkiye arasında ne gibi farklar var? Ve tüm bunlar futbol dünyası için yani, futbolseverler için ne ifade ediyor? Avrupa’nın beş büyük ligi odağında ülkemiz uygulamasını da dikkate alarak analizimize başlayalım.
Sportif direktör kimdir, ne iş yapar?
Sportif Direktör kulübün teknik heyetinden bağımsız olarak transferler, altyapı gelişimi, scouting (yetenek avcılığı), kulübün oyun felsefesi ve uzun vadeli sportif stratejilerinden sorumlu kişidir. Kulübün sahada ve kasada kazanması için CEO gibi çalışan bir futbol aklıdır. Teknik direktörler değişebilir ama sportif direktör genellikle daha uzun vadeli bir bakış açısıyla çalışır. Başlıca görevlerinin başında; kulübün transfer politikasını belirlemek ve uygulamak, teknik direktör ile yönetim arasında köprü olmak, altyapı sistemini geliştirmek, genç oyuncuların A takıma entegrasyonunu sağlamak, kulübün oyun ve kadro yapısına uygun scouting ağı kurmak ve yönetmek, kulübün sportif stratejisini uzun vadeli olarak şekillendirmek, teknik direktör değişimlerinde adayları belirlemek ve işe alım sürecini yönetmek, kulübün finansal ve sportif istikrarı ile sürdürülebilirliği için stratejiler geliştirmek ve uygulamak, bunlara ilişkin yönetime politikalar üretmek gelir. Bu haliyle ve birikimiyle, sahip olduğu yetkinlikleriyle kulübün futbol aklıdır sportif direktör.
Modern anlamda sportif direktörlük uygulamasının ilkleri
Sportif direktörlük dediğimiz şey öyle çok eski bir kavram değil aslında. Futbolun finansallaşmasının getirdiği değerler maksimizasyonu böylesi bir profesyonel pozisyonu ortaya çıkardı.
İlk modern örneklerden birisi olarak AS Roma’da 1999’da göreve gelen Franco Baldini’yi gösterebiliriz. Takımın teknik direktörü Fabio Capello’nun altında ama kulüp başkanından bağımsız çalışan, transfer gibi konuları yöneten bir futbol operasyonları yöneticisi olarak görev yapıyordu.
Ancak, futbolun ekonomik ve finansal dönüşümünün gereklerine uygun olarak, bugünkü çağdaş anlamda sportif direktörlüğün öncüsü diyebileceğimiz, en bilinen isim Sevilla FC’de 2000’de sportif direktör olarak işe başlayan Ramón Rodríguez Verdejo Monchi’dir.
Monchi bir futbol kulübünde ilk kurumsal scout ağını kuran, altyapı sistemini yeniden yapılandıran ve 20 yılın üzerinde bu pozisyonda çalışarak rekor kıran, sportif direktörlük mesleğinin ilk resmi model kişisidir.
Monchi Sevilla’nın sportif anlamda Avrupa’da başarıya ulaşmasında, aynı zamanda kulübün finansal yapısına olumlu katkı sağlayan ciddi transfer gelirlerinin elde edilmesinde önemli bir performans gerçekleştirdi. Monchi’nin temel felsefesi sadece oyuncu satmak değildi; yeni ve sürdürülebilir sportif ve finansal başarıya odaklı bir sistem kurmaktı.
Monchi Sevilla FC’de 700+ scout ağı kurmuş ve oluşturduğu kendi modeliyle altyapıdan ve Güney Amerika’dan sürekli yıldız oyuncular çıkarma başarısı göstren bir sportif direktör (Aston Villa).
Bu nedenle Monchi’yi, modern sportif direktörlüğün öncüsü olarak kabul edebiliriz.
Sportif direktörlük Avrupa’da nasıl yürüyor?
Sportif direktörlüğün özellikle merkez lig kulüplerinde yerleşmiş birer kurumsal uygulamaya dönüştüğünü burada vurgulayalım.
Peki, Avrupa’da sportif direktörlük işi nasıl ilerliyor?
Bu iş Avrupalı kulüplerde çok stratejik yürütülüyor. Özellikle merkez ligler içinde başarılı olmuş ve elit kulüpler arasına girmiş kulüplere baktığımızda; sportif direktörlerin seçimi, tamamen profesyonel ve uzun vadeli hedefleri kapsayan bir tercihin sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Sportif direktör seçim süreci kulübün büyüklüğüne, yönetim modeline ve hedeflerine göre farklılık gösterebiliyor. Bu kulüplerde sportif direktör seçiminde genel olarak veriye dayalı, liyakat temelli ve uzun vadeli planlara uygun tercihler yapılıyor.
Aşağıda bu süreci detaylı ve örneklerle açıklıyorum:
Sportif direktörlük seçim kriterleri
Bu kapsamda analiz ettiğimizde, sportif direktör seçimlerinde aşağıdaki ölçütlerle karşılaşıyoruz. Ancak, bu kriterlerin tamamen o kulübün stratejileri doğrultusunda belirlendiğini de unutmayalım.
Avrupa’da sportif direktör seçiminde öncelikle göz önünde bulundurulan yetkinliklere ve kriterlere bir bakalım isterseniz.
Liyakat, yani göreve uygun yeteneklere sahiplik ve geçmiş sportif başarılar ilk kriter olarak dikkate alınıyor. Sportif direktör adayının daha önce görev yaptığı kulüplerde örneğin transfer başarısı, alt yapıya katkısı gibi konularda ne oranda başarılar elde ettiğine bakılıyor. Bu bağlamda sportif direktör tercih eden kulüplerin başında Liverpool, Leipzig ve Milan geliyor.
- Scouting ve network: Sportif direktör seçiminde karşımıza çıkan ikinci temel kriter. Sportif direktörün dünya genelinde oyuncu izleme ağına sahip olup olmadığı; çalıştığı ülkelerin ve ilişki ağının kulübe ekstra katkı sağlayıp sağlamayacağı seçimde önemli faktörlerin başında geliyor. Bu kapsamda değerlendirdiğimizde sportif direktör seçiminde karşımıza üç önemli kulüp çıkıyor. Bunlar, Red Bull grubunun sahip olduğu Salzburg, RB Leipzig ile Benfica kulüpleri.
- Veri & analitik bilgisi: Özellikle futbolun hızlı oynanmaya evrilmesiyle birlikte saha içinde oyuncu performanslarının optimizasyonunda veri analitiğini kullanabilmek sportif direktör seçiminde etkili bir ölçüt haline geldi. Bu kapsamda Brighton ve Brentford kulüplerinin sınırlı bütçelerine karşın, Premier Lig’de başarılı olmalarında bunun önemli bir rolü bulunuyor.
Finansal veriyi okuma ve değerlendirme, yetisine sahip olabilmek; finansal okuryazarlığı ve mali zekâsı üst düzeyde bulunmak, kulüp finansal istikrarı ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasına önemli katkılar sağlar. Transfer bütçesinin yönetimi, maaş dengesini koruma, oyuncu satış kârı ve yatırımının geri dönüşünde kulüp kârlılığına olumlu katkı sağlayabilecek finansal bilgi birikimi ve hareket esnekliğine sahip olabilmek, günümüz futbolunun aradığı temel sportif direktörlük yeteneklerindendir. Bu konuda örneğin, Micheael Zorc Borussia Dortmund’ta önemli işler çıkartmıştı. Yine, Luis Campos Lille, Monaco ve PSG’de çalışırken finansal zekâsıyla satın al-sat modeliyle kulübe çok önemli tutarlarda paralar kazandırabilmişti.
- Antrenör uyumu: Sportif direktörün teknik direktörle oyun felsefesi ve çalışma tarzı konusunda uyumlu olması, kolektif başarıya ulaşmada sportif direktörlük için büyük öneme sahip. Eğer, teknik direktör ve sportif direktör arasında iyi bir uyum ve sinerji varsa, bu kulübün enerjisine olumlu etki ediyor. Bu açıdan bakıldığında, Barcelona (Deco & Xavi), Arsenal (Edu & Arteta) gibi örmekler karşımıza çıkıyor.
- Altyapı vizyonu: Genç oyuncu geliştirme, akademi entegrasyonu konularında sportif direktörün sahip olduğu hedefler ve orta-uzun vadeli planlarının olup olmaması günümüz futbolunun kritik başarı faktörlerinin başında geliyor. Ajax, Dortmund, Sporting Lizbon’u bu anlamda örnek verebiliriz.
- Uluslararası vizyon: Oyuncu alım-satım süreçlerinde Avrupa piyasasını yakından takip edebilen, menajerler ile kulüp çıkarlarını maksimize edebilecek ilişkileri tesis edebilen, oyuncu geliştirme, değerleme ve satmada gerekli bilgive tecrübeye sahip olabilmek kulübün toplam başarısı açısından yaşamsal nitelikte olduğunu belirtelim. Bu felsefe içinde PSG (Campos), Sevilla (Monchi) ilk akla gelen kulüpler ve sportif direktörler.
- Medya & baskı yönetimi: Kulübün başarısını yaygınlaştıracak medya bilgisi ve ilişki yönetim başarısına sahip olabilmek; stres altında sakin kalabilmek ve baskılara göğüs gerebilmek; kamuoyunun, taraftar ve medya baskısını yönetebilecek birikime sahip olabilmek son derece önemli bir özellik. Burada en iyi örnek olarak Bayern Münih’i görüyoruz. Uli Hounes ve Karl Heinz Rummenige döneminde bu işi en iyi yapan kulüptü Bayern Münih. Yine, sessiz ama stratejik yaklaşımlarıyla (Manchester City) sportif direktörü Txiki Begiristan’ı buna iyi örnek olarak verebiliriz.
- Uluslararası ilişki yönetimi ve iletişimde güçlü olmak: Elit kulüplerin başındaki çoğu sportif direktörün bu özelliklere sahip odluğunu biliyoruz. Buna ilişkin, Luis Campos (PSG), Andrea Bera (Arsenal), Christoph Freund (Bayern Münih), Dan Ashworth (Manchester United), Richard Hughes (Liverpool) örnek olarak verilebilir.
Sportif direktör performans değerlendirmesinde Avrupalı elit kulüpler hangi kritik başarı metriklerini dikkate alıyorlar?
Avrupalı üst düzey kulüplerde sportif direktörün yıllık başarı ölçümünde genel olarak aşağıdaki kritik başarı ölçme metrikleri kullanılıyor.
- Transfer harcaması / gelir oranı
- Oyuncu ücret ve maaşlarının /gelirlere oranı
- Yatırım geri dönüşü (ROI) – oyuncuların alınan/satılan değeri
- Kadro yaş ortalaması ve değer artışı
- Akademiden A takıma çıkan oyuncu sayısı
- Menajer/oyuncu ajansı ilişkilerinin etik yapısı
- Görev süresince teknik direktör değişimi azlığı
- Gelen ve giden oyuncu sayısı,
- Sürdürülebilir kadro planlama stratejileri,
Sonuç itibariyle, Avrupa’da sportif direktörler profesyonel süreçlerle seçilir ve bu görevin tanımı, sorumlulukları ve başarı kriterleri nettir. Kulüpler bu rolü bir futbol CEO’su gibi görür ve kulüp stratejisini onun üzerinden kurgular. Seçim süreçleri veri + tecrübe + uyum üçgeninde şekillenir.
Karşılaştırmalı olarak ülkemizde ve Avrupa’da sportif direktörlük
Avrupalı kulüplerde uygulanan sportif direktörlük ile ülkemizdeki sportif direktörlük arasında daha başlangıçtan, yani seçimden başlayan temel fonksiyonel farklılıklar olduğunu belirtmeliyim.
Avrupalı kulüplerde sportif direktörün genel olarak seçiminde liyakat (görevin gerektirdiği yeterlik) dikkate alınırken, ülkemizde ise seçimler genellikle kulüp başkanı tarafından ve taraftar baskısıyla yapılır. Bu bağlamda sportif direktör olarak atanacak kişide liyakatten daha çok, tanınırlık veya “eski futbolculuk” geçmişi tercih nedeni olabiliyor.
Burada yeri gelmişken vurgulamakta yarar görüyorum, eski profesyonel futbolcuların bu göreve getirilmesinde bir sakınca bulunmuyor, tabi ki yetkinlikleri bu göreve uygunsa. Nitekim, şu anda Fransız Lig1’de yer alan 18 takımdan 14’ünün sportif direktörü (%78’i) profesyonel oyunculuk geçmişine sahip bulunuyor.
Avrupalı elit kulüplerde sportif direktörlerin ortalama görev süreleri sadece 2,6 yıl. Bu süre La Liga'da ortalama 3,7 yıl iken, Premier Lig, 1,8 yıl. [1]
Bizde ise bir sportif direktörün ortalama görev süresi genellikle 1 yılın altındadır. Böyle olduğu için de sportif direktör uzun vadeli planlama yerine anlık etkiye öncelik vermek zorunda kalıyor.
Avrupalı elit kulüplerde sportif direktörün görev tanımı nettir ve buna göre teknik direktörün ve sportif direktörün görev alanlarının iç içe geçmesine ve çıkar çatışmasına dönüşmesine asla izin verilmez. Başkanlar sportif direktörlerin işlerine minimal düzeyde müdahil olurlar ama buna rağmen son sözü sportif direktör söyler. Ülkemizde ise son kararı başkan verir. Başkan çoğu zaman sportif direktör gibi davranır. Bu durum kurumsallaşamamanın bir sonucu olarak karşımıza çıkar. Başkan yeri gelir transfer yapar, yeri gelir prim dağıtır ve sportif direktörün oyun alanına müdahale eder.
Oysa, günümüz çağdaş futbol yapılanmasında sportif direktör bir kulübün futbol bölümünün stratejik karar odaklarında yer alan karar vericilerin en önemlilerinden birisidir. Böylesi bir misyon ve vizyona sahip elit kulüplerde sportif direktörler, uzun vadeli planlamanın yapılmasında, sportif ve finansal istikrarın sağlanmasında etkin bir şekilde yer alıyorlar. Kulüplerin özellikle gelecek planlarının oluşturulmasına yönelik stratejilerin belirlenmesinde, gündelik faaliyetlerin aksamadan verimli bir şekilde yürütülmesinde, kulüp karlılığının maksimize edilmesinde, kritik karar verici konumundadırlar. Zaten, kendilerinden de bu alanlara tutarlı bir şekilde odaklanmaları beklenir. Ülkemizde ise sportif direktörün genel olarak görev alanı neredeyse transferlerle sınırlandırılmıştır.
Şüphesiz ki, sportif direktörün kulüp CEO’su üzerinde bir yetki, görev ve sorumluluk alanına sahip bir pozisyonda olamayacağını da burada vurgulamakta yarar var. Bu açıdan bakıldığında, kulüp CEO’su daha geniş görev ve yetkilere sahip, kulübü tüm branşlarıyla yöneten, buna ilişkin stratejik kararlar alan bir pozisyonda iken, sportif direktör kulübün futbol stratejisini kulübün ortak hedefleri ve çıkarları doğrultusunda maksimize etmeye yönelik, yönetim ve teknik direktörle uyum içinde çalışan bir konumda olmalıdır.
Sportif direktör kulüpte futbolun saha içi CEO’sudur.
Sportif direktörler hem A takımlarda hem de akademilerde sürdürülebilir oyuncu yetiştirme ve geliştirmeye yönelik, kulübün genel yarışmacı vizyonuna uygun kısa ve uzun vadeli politikalar oluşturabilir; kadro yapılanmasında teknik direktörle uyum içinde yapılanmaya gidebilirler. Ülkemizde ise bu iş ne teknik direktörün ne de sportif direktörün etki alanı içinde değildir. Nihai karar verici olarak başkan burada ağırlığını koyar ve son sözü söyler.
Avrupa ile Türkiye’deki futbol kulüplerinde sportif direktörlük uygulaması arasında ciddi yapısal ve kültürel farklar bulunuyor. Bu farklar, sadece görev tanımı değil; karar alma mekanizmaları, kurumsallaşma düzeyi, veri kullanımı ve sürdürülebilirlik anlayışı açısından da belirgindir.
Özetle;
- Ülkemizde yönetim kurullarının güçlü, profesyonellerin zayıf bir yapıya sahip olması,
- Başarının kısa vadeli sonuçlarla ölçülüyor olması,
- Kulüplerin borçlu, mali yapılarının yetersiz ve istikrarsız olması,
- Sportif direktörlük kültürünün tam oturmaması,
- Avrupa’daki avantajlar: Kulüplerin büyük bölümü anonim şirket ya da yatırım fonları tarafından yönetiliyor.
- Profesyonellik ve süreklilik hedefleniyor.
- Futbol operasyonları özel ekiplerce yürütülüyor (örnek: Chelsea’de Co-Sporting Directors modeli).
Yazımızın ikinci bölümünde sportif direktörlüğün örnek isimler bazında değerlendirmesini Avrupa ve Türkiye özelinde yapacağız. ülkemizde sportif direktörlük uygulamasının karşılaştığı sorunları ve bunlara ilişkin çözüm önerilerimizi paylaşacağız.
[1] Mapping Sporting Directors: Football Decision – maker trends across Europe’s “Big Five” leagues
https://footballbenchmark.com/w/mapping-sporting-directors-football-decision-maker-trends-across-europe-s-big-five-leagues