Ekonomik büyüme, 20. Yüzyıl’ın başından beri gelir artışının ve yaşam standartlarının yükselişinin göstergesi olarak kabul edilir ve devlet politikalarının da temel amacı olarak ortaya konur. Oysa büyüme, günümüzde çevresel krizlerin, gelir eşitsizliğinin ve doğal kaynakların tükenmesinin başlıca nedenlerinden biri. Artan farkındalıkla birlikte dünya genelinde birçok uzman ve kurum, büyümenin sürdürülebilir olmadığını; bunun yerine daha bütüncül, adil ve doğayla uyumlu ekonomik gösterge ve sistemlerin gerekliliğini savunuyor.
Bu yeni paradigma arayışlarının öncü kurumlarından biri, merkezi ABD’de bulunan kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan The Post Growth Institute (PGI). 2009 yılında kurulan PGI, “daha fazlası değil, daha iyisi” mottosuyla hareket ediyor. Kurumun temel amacı; toplumsal refahı artırmak için büyümeye dayalı olmayan, paylaşımcı ve sürdürülebilir bir ekonomi modeli oluşturmak. PGI, ekonomi bilimini yeniden düşünerek, insanların ve doğanın yararına olan modelleri ön plana çıkarıyor.
Post-growth yaklaşımı yalnızca ekonomik verileri değil; insanların iyi olma halini, doğayla uyumlu yaşamı, eşitliği ve dayanışmayı merkeze alıyor. PGI’nin çalışmaları da bu anlayış üzerine inşa ediliyor. Örneğin 2011’den bu yana her yıl 15 Eylül’de düzenlenen “bedava para günü” etkinliğinde katılımcılar, rastgele kişilere küçük miktarlarda para veriyor ve bu parayı başkalarıyla paylaşmalarını istiyor. Etkinlik, paylaşmanın psikolojik etkilerini araştırırken para sistemine dair kalıplaşmış düşünceleri de sorgulatıyor. Şimdiye kadar 43 ülkede 350’den fazla “bedava para günü” düzenlendi. Bir başka etkinlik ise 90 dakika süren ve bireylerin hem ihtiyaçlarını hem de sunabilecekleri katkıları paylaşmalarını sağlayan “Teklif ve İhtiyaçlar Pazarı.” Topluluk içi dayanışmayı artıran ve yerel ekonomileri güçlendiren bu model sayesinde bugüne kadar yaklaşık 15’den fazla ülkede 10 binin üzerinde ihtiyaç eşleşmesi gerçekleşti.
PGI ayrıca sosyal girişimcilikle ilgilenen bireylere yönelik olarak, kâr amacı gütmeden sürdürülebilir ve etkili işler kurmaları için eğitimler veriyor. Bu program, alternatif ekonomik modellerin somutlaştırılarak uygulanabilir hale gelmesini sağlıyor. Şu ana kadar 1.218 kişiye eğitim ve 228 kâr amacı gütmeyen projeye destek verildi. Bir başka girişimleri ise, dünyanın en zengin insanlarını kutlamak yerine, dünyamızı en çok zenginleştirenleri kutladıkları “The(EN)Rich” listesi. Bu listede dünyamızı gerçek anlamda zenginleştiren araştırmacılar, aktivistler ve düşünce liderleri yer alıyor. Ayrıca PGI’ın bir de “Fellowship” programı var. Program dünya genelinde seçilen fikir önderlerinin post-growth kavramı etrafında içerik geliştirmelerine yardımcı oluyor. Katılımcılar hem bilgi üretip paylaşıyor, hem de küresel bir dayanışma ağına dahil oluyorlar. 2024 yılında Türkiye’den hem ben, hem de gazetemizin bir başka köşe yazarı Ekin Al bu programa seçildi.
Post Growth artık sadece teorik bir model değil, aynı zamanda krizlere karşı uygulanabilir bir çıkış yolu. Türkiye gibi kaynakları sınırlı, genç nüfusu yüksek ve ekonomik kırılganlıklar yaşayan ülkeler için post growth yaklaşımı hem pratik hem de dönüştürücü bir potansiyel taşıyor. Bu dönüştürücü potansiyeli doğrudan PGI kurucularından Donnie Maclurcan’dan dinleyebilirsiniz. Dr. Maclurcan 12-14 Eylül 2025 tarihlerinde Next Economies Summit’de olacak. Kadir Has Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleşecek bu zirvede benim ve Ekin Al’in yanında diğer Post Growth Fellowları’ndan Katherine Trebeck (WEAll), Erinch Sahan (DEAL) ve Melanie Rieback (Non Profit Ventures), Miho Soon (Money Trauma) gibi fikir önderleri de yer alıyor. Türkiye’de bugün genç işsizlik oranları yüksek, üretim dışa bağımlı, havamız kirli ve tarım alanlarımız verimini kaybediyor, müsilaj denizlerimizi boğuyor ve kalkınma hâlâ sadece ekonomik büyüme oranlarıyla ölçülüyor. Oysa bu büyüme, doğa tahribatı, yaşam kalitesinde düşüş, eşitsizlik ve toplumsal huzursuzluk demek. PGI’nin savunduğu gibi artık “daha fazla” değil, “daha iyi” bir yaşam için içi boş rakamlarla değil; insanın iyi olma hali, doğayla uyumu, adalet duygusu ve toplumsal bağların gücüyle bir adil ekonomi kurma vakti.