Enflasyonla mücadele ederken büyümeye hasar vermemek mümkün. Önemli olan ekonominin içinde bulunduğu koşullara göre bir ekonomi programı tasarlamak.
Yine aynı soruya dönüyorum: Enflasyonla mücadele edebilmek için büyümeden ödün vermek gerekiyor mu? Yaygın kanı (ezber) ödün verilmesi gerektiği şeklinde. Ama 2002-2005 döneminde yaşananlar bu görüşe büyük darbe vuruyor. Enflasyon Ocak 2002’deki yüzde 72’den Şubat 2004’te yüzde 9,5’e düşüyor. Sonra, uzun süre tek hanede kalıyor. Yıl sonunda gerçekleşen enflasyonlar şöyle (yüzde): 2002: 29,8; 2003: 18,4; 2004: 9,4; 2005: 8,2. Bu dönemin ortalama büyüme oranı ise yüzde 7,8. Enflasyon hızla düşerken çok yüksek bir büyüme oranı var (bu döneme 2006 da eklenebilir).
Bu gerçeği belirtince ‘enflasyonla mücadele büyümeden ödün vermeden olmaz’ diyen arkadaşlar, salt büyüme oranına bakmanın yanıltıcı olacağını belirtiyorlar. Zira “Kriz nedeniyle ekonomi dibe vurmuşsa, zaten ekonomi potansiyel üretimi düzeyinin çok altındadır ve dolayısıyla kapasite kullanım oranı çok düşüktür” diyorlar. “Enflasyonla mücadele programı uygulanan (başarılı ise) enflasyon düşer. O sırada ekonomi de potansiyel düzeyine doğru yönelir; bu dönemin büyük kısmında kapasite kullanımı normalinin altında (GSYH, potansiyelinin altında) kalacağı için, büyüme enflasyonla mücadeleye zarar vermez” diye düşünüyorlar. “Bu durumda, büyümeden çok potansiyel büyüme oranından sapmaya bakmak gerekir” diyorlar.
Türkiye özelinde ücret pazarlığı yapanların bir pazarlık gücü yok
Evet, potansiyel büyümeden ne kadar uzak olunduğu ve kapasite kullanım oranının seyri enflasyon açısından önemli. Bu çerçevede bu ikinci savunma biçiminde pek hata yok gibi. Ama bu görüş önemli birkaç noktayı atlıyor. Birincisi, normalinin çok altındaki bir kapasite kullanım oranı normaline doğru hızla yükseliyorken fiyat belirleme gücü olan şirketlerin kriz nedeniyle düşük tutmak zorunda kaldıkları kâr oranlarını, ortaya çıkan fırsatı kullanmayarak yükseltmeyecekleri varsayımı var. İkincisi, ücret pazarlığı yapanların yükselen kapasite kullanım oranı nedeniyle pazarlık güçlerinin değişmeyeceği de örtük olarak kabul edilmiş olunuyor. Türkiye özelinde ücret pazarlığı yapanların bir pazarlık gücü yok. Dolayısıyla, ikinci varsayım sorunlu değil. İlk varsayım ise güçlü bir varsayım, ne kadar doğru olduğu ancak ampirik yöntemlerle saptanabilir. İlk düşüncem, üretim potansiyeline doğru ilerlerken kâr oranlarının da artacağı ve enflasyona baskı yapacağı yönünde.
Grafikte toplam yurtiçi talep (tüketim + kamu harcamaları + yatırım) büyümesinin eğiliminden (potansiyelinden diye düşünebiliriz) yüzde sapmasının 1995Ç1-2025Ç2 dönemindeki seyri var. 2001 krizi büyüme oranını potansiyelinin çok altına çekiyor. Büyüme ile potansiyeli arasındaki fark 2003 sonunda kapanıyor. İkinci savunma biçimi 2002-2003 döneminde enflasyon düşerken büyümeden ödün verilmemiş olmasını büyük ölçüde bu olguya bağlıyor. İç talep büyümesi 2003’ün son çeyreğinden itibaren küresel krizin ilk dönemlerine kadar (kabaca 2008 ortası) hep potansiyelinin üzerinde. Muhtemelen ikinci savunma biçimi, enflasyonun daha sonra katılık kazanmasının nedenlerinden biri olarak bunu kabul ediyor.
Günümüze döneyim. Mevcut ekonomi programının uygulanmaya başladığı dönemden bugüne kadar olan dönemdeki iç talep baskısı 2003 sonu-2007 sonu arasındaki talep baskısından daha fazla değil. Hatta dönem ortalaması kabaca iç talep baskısının nötr düzeyde olduğunu ima ediyor. Peki neden şimdi enflasyon düşmüyor?
Ama tüm bunlar bir tarafa, çok daha önemli bir husus var. “Enflasyonla mücadele için büyümeden ödün vermek gerekir” diyenler tümüyle önemli bir noktayı atlıyorlar. Şu: Enflasyonla mücadele ederken büyümeye hasar vermemek mümkün. Önemli olan ekonominin içinde bulunduğu koşullara göre bir ekonomi programı tasarlamak. Bunun önemini daha iyi anlamak açısından şu soru çok önemli: Mayıs 2001’de yürürlüğe konulan ekonomi programı Güçlü Ekonomiye Geçiş programı olmasaydı da şimdiki gibi sadece para politikasına ve bir ölçüde de maliye politikasına dayansaydı, enflasyon düşerken ekonomi potansiyel büyüme oranını bu kadar kısa sürede yakalar mıydı? Ya da şunlar: Enflasyon hızla düşer miydi,, büyüme oranı çok yüksek olur muydu? Cevabı açık: Asla.
Kıssadan iki hisse: Analiz yapanlar açısından: Büyüme enflasyon ilişkisine bakarken uygulanan programa bakın ve başlangıç koşullarındaki sorunlara ne ölçüde çözüm üretiyor onu araştırın. Ekonomi politikası tasarlayanlar için: Ekonominin içinde bulunduğu koşulları doğru analiz edip onlara sorun bulmaya çalışmayan bir program başarılı olamaz.