Bu hafta açıklanan verilerle birlikte merkezi yönetim bütçesinin ilk altı aya dair performansı netleşmiş oldu. Rakamlar, yılın ikinci yarısında ekonomi yönetiminin daha sıkı bir mali duruş sergilemek zorunda kalacağına işaret ediyor.
Faiz ödemeleri bütçe giderlerini artırıyor
Ocak-haziran döneminde bütçe giderleri 6,6 trilyon TL, bütçe gelirleri 5,6 trilyon TL, bütçe açığı ise 980 milyar TL oldu. Yılın tamamı için öngörülen 14,7 trilyon TL’lik bütçe gideri hedefinin %45’ine ilk altı ayda ulaşıldı. Faiz giderlerinde bu oran %57’ye ulaştı.
Bu tablo, Türkiye'nin yüksek risk primi ve enflasyonu nedeniyle yüksek seyreden faiz oranları ve kamu borçlanma maliyetlerinin bütçeye net bir yansıması oldu. Böylece faiz harcamaları yılın ilk yarısında, bir önceki yılın aynı dönemine göre ikiye katlanarak 1,1 trilyon TL’ye ulaştı. Gidişat, yılın tamamı için öngörülen 1,9 trilyon TL’lik faiz ödeneklerinin aşılmasının oldukça olası olduğunu gösteriyor.
Faiz dışı harcamalar ilk 6 ayda kontrol altında
Faiz hariç giderler tarafında, en büyük harcama kalemi cari giderlerdir. Cari giderler, bütçe harcamalarının yaklaşık %40’ını oluşturuyor. Bu kalem yılın ilk 6 ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre %37 oranında artarak, enflasyonla paralel bir artış izledi. Bu da deprem harcamalarına rağmen kamunun cari giderleri ilk yarıda önemli ölçüde baskıladığını gösteriyor.
Cari giderlerden sonra en büyük harcama kalemi, personel giderleri ile sosyal güvenlik devlet prim ödemeleridir. Bu kalem bütçenin dörtte birini oluşturuyor. Bu giderler de yılın ilk 6 ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre, %36 oranında artış gösterdi. Bu kalemdeki sınırlı artışta en önemli etki, kamu personel ücretleri ve emekli aylıklarındaki artışın baskılanması olarak karşımıza çıkıyor.
Deprem harcamalarının etkisi özellikle sermaye giderleri ve transferlerinde hissedildi. Bu kalemlerdeki artış geçen yılın aynı dönemine göre %53 oldu.
Vergi gelirleri bütçenin yumuşak karnı
Yılın ilk altı ayında vergi gelirlerinin dağılımı da dikkat çekici. En güçlü artış gelir vergisinde gözlendi. Bu kalem, yılın ilk 6 ayında, bir önceki yılın aynı dönemine göre, ikiye katlayarak 1,1 trilyon TL’ye ulaştı. Buna karşın, kurumlar vergisinde artış oranı sadece %16’da kaldı. Enflasyon muhasebesi uygulaması ve ekonomik yavaşlama bu zayıf performansın temel sebepleri olarak öne çıkıyor.
Dolaylı vergiler tarafında ise dahilde ve ithalatta alınan KDV yılın ilk yarısında toplam 1,6 trilyon TL oldu. Bu tutar yıllık bazda %37’lik bir artışa işaret ediyor. Enflasyonla kıyaslandığında KDV gelirlerinin reel olarak yerinde saydığı görülüyor. Benzer şekilde, özel tüketim vergisi gelirleri de yılın ilk yarısında %38 oranında arttı.
Yeni önlemler yolda mı?
Ekonomideki yavaşlama, özellikle iç talebe dayalı vergilerde yılın ikinci yarısında daha düşük artışlara yol açabilir. Benzer bir risk de faiz giderlerinin toplam bütçe hedefinin oldukça üzerinde gerçekleşmesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, bütçe gelirlerinin hedefin altına düşmesine, bütçe giderlerinin hedefin üstüne çıkmasına ve dolayısıyla bütçe açığının tahmin edilenden daha yüksek gerçekleşmesine neden olabilir.
Bu koşullarda, ekonomi yönetiminin yılın ikinci yarısında yeni bütçe önlemlerini devreye alması kaçınılmaz hale geliyor. Özellikle KDV ve ÖTV gibi tüketim vergileri, menkul sermaye iratlarından alınan stopaj oranları ve bankacılık kesimine yönelik vergi düzenlemeleri Hazinenin kasasına çok daha hızlı tahsilata yansıdığı için ekonomi yönetimi tarafından tercih edilebilecek tedbir kalemleri arasında yer alıyor.