Türkiye’nin en büyük özel hastane ve eğitim gruplarından Medicana, yurt içinde ve dışında ‘temkinli’ büyüme yatırımlarını sürdürüyor. Önceki akşam, bir grup gazeteci ile birlikte sohbet ettiğimiz Medicana Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Bozkurt, anda 17 hastane ve 2 klinikle yurt içinde sağlık hizmetlerine devam ettiklerini, sağlık hizmetleri alanında bin 500 kadar doktorla beraber yaklaşık 15 bin çalışanı olduğunu vurguluyor. Yurt dışında ise Winchester (İngiltere) ve Saraybosna’daki (Bosna Hersek) iki hastane ile deneyim kazandıklarını belirtiyor. Yakın zamanda Bükreş’te 150 yataklı bir hastane için de imzaları attıklarını söylüyor. Bükreş yatırımı yaklaşık ‘80 milyon dolarlık dış kaynak imkânı’ ile hayata geçecek. İngiltere’de ikinci hastane içinse Londra özelinde arayışlar devam ediyor.
Hüseyin Bozkurt, “MBA okullarımızın sayısı 27 oldu, yakında 3 tane daha geliyor. Tabii bir de Fenerbahçe Üniversitesi (Ataşehir) var. Oraya da ‘sporcu sağlığına odaklı’ bir tıp fakültesi kurmak için çaba harcıyoruz” diyor. MBA okullarında (ilköğretim-kolej) 13 bin civarında öğrenci eğitim görüyor. Eğitim de dahil grubun geçen yılki cirosu yaklaşık 600 milyon dolar olmuş. Bütün bu rakamlar, bir gruba ait ama çok eleştirilse de Türkiye genelinde özel sektörün yatırımlarıyla kurulmuş sağlık ve eğitim kurumları hem bu hizmetlerde büyük yük alıyor hem de ülke ekonomimize önemli katkı sağlıyor.
■ Eğitimde ve sağlıkta yeni adımlar atılmalı
Bir süredir sağlık ve eğitim sektörlerinde ‘özel sektörün faydalı işler yaptığına dair söz söylemek’ zorlaştı. Yani ‘her şeyi devlet yapmalı’ sabit fi kirliliği iyice güç kazanmış durumda. Bu çerçevede bence, eğitim ve sağlıkta ‘devletleşmekten ziyade, özel sektöre alan açacak’ yeni reformlar yapılmalı. Her iki alanda özel sektör eliyle oluşturulmuş kapasiteler hizmet alımı yoluyla sisteme kazandırılmalı. İstanbul başta olmak üzere bazı büyük şehirlerde ‘alınamayan hastane randevuları’ ve ‘bazı ameliyatlarda aylar, hatta yıl sonrasına verilebilen tarihler’ nedeniyle vatandaşların mağdur olduğunu, ciddi moral bozukluğu yaşadığını biliyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en iddialı hizmet alanı sağlık konusudur ve bu iddianın devam etmesi, vatandaş nezdinde hizmet kalitesinin düşmemesi hem siyaset hem de halk için çok önemlidir. Erdoğan, bu konuda devrim niteliğindeki ilk adımları ‘devlet ve SGK hastanelerini birleştirerek’ ardından ‘vatandaşların özel sağlık kurumlarından hizmet almasının yolunu ardına kadar açarak’ atmıştı. ‘Kamu özel sektör ortaklığı ile inşasını tamamladığı çok sayıda şehir hastanesi’ ile de ülkemizin sağlık hizmetlerindeki kapasitesinde devrim niteliğinden büyüme sağlamıştı. Pandemi döneminde bu yatırımların ne kadar ‘hayati önemi’ olduğunu herkes anlaşılmıştı. Gelişmiş ülkelerde yaşanan sağlık rezaletleri ülkemizde yaşanmamıştı. Halkımız zor günleri en makul şekilde atlattı. Bütün bu çabalardan sonra ‘sağlıkta yeniden kapasite sorunu’ yaşanma riski doğuyorsa bu sorun büyümeden ortadan kaldırılmalı. Birileri ‘kamu kaynakları’ diye söze girebilir ama kamu kaynakları öncelikle vatandaşın ‘can sağlığı için’ harcanmayacaksa ne içindir.
Eğitim alanındaki sıkıntılar da son yıllarda ‘enflasyonla mücadele’ konusunu dahi olumsuz yönde etkiledi. Çocuğunu özele de devlete de gönderen ‘akçeli işlerden’ bıkmış durumda. ABD başta olmak üzere bazı gelişmiş ülkelerde devletler, çocuğunu özel okulda okutmayı tercih eden vatandaşlarına ‘belirli bir hesaplama yöntemi ile ortaya çıkan devlet okulundaki maliyeti’ ödüyor. Türkiye’de de kısa süreli uygulanan bu yöntem ‘siyasi nedenlerle’ terk edildi. Bu konu yeniden gündeme alınabilir. Bu konuda hem bir haksızlık yaşanıyor hem de devlet okullarında yeni sıkıntılar görülüyor. Özel okul fi yatlarında farklı yöntemlerle sağlanan yüksek artışlar nedeniyle devlet okullarına yönelen çok sayıda vatandaş birçok devlet okulunda ‘yüksek bağış talepleriyle’ karşılaşmaya başlamış durumda. Bu, hali vakti iyi olmayan vatandaşları da çok olumsuz etkiliyor…