Eğer satacaksak bu nadir toprak elementlerini işleyip satmak, toprak satmaktan çok ama çok daha fazla kâr getirecek.
Yıllar çabuk geçiyor. 1980’li yılların ortası. ABD’nin Massachusetts eyaletinin Boston şehrinde akademik kariyerime devam ediyorum. Boston birçok özelliğinden ve geçmişinden kalanlarla bilinen bir kent. Özellikle üniversiteleri, finansman kurumları ve daha yeni yeni sivrilen yüksek teknoloji firmalarıyla dolmaya başlayan I-128 denilen caddesi meşhur. Önemli üniversiteler arasında Massachusetts Institute of Technology (MIT) başta gelenlerden biri. MIT’nin önemli araştırma kurumlarından biri MITR. MITR MIT’nin nükleer araştırma reaktörü. O sıralarda MITR’ı nükleer kimyacı, ODTÜ mezunu, Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkez’inden transfer ettikleri Dr. İlhan Ölmez yönetiyor. İlhan ve ben diğer dostlarla beraber sık sık bir araya gelip sohbetler ediyoruz.
Dostların hemen tamamı şu veya bu önemli üniversitede hoca. Elektronikçi var, ekonomist var, işletmeci var, kimyacı, fizikçi, mimar, mühendis bir sürü hoca... Sohbetlerde herkes kendi branşından konu açıyor. Ortak noktamız Türkiye. Osmanlı tarihi, ekonomi ve bir kurum olarak Cumhuriyet’i ve onun ne büyük bir başarı olduğunu konuşuyoruz. Ortak sıkıntımız ülkemizin ekonomik kalkınma bakımından bir türlü istediğimiz yerde olmaması. Hepimiz çareler öneriyoruz. Tartışıyoruz. Ben yıllar önce ODTÜ’de asistanken yazdığımız “Türkiye Avrupa’nın Mutfağı” temalı tarım sanayisi ile kalkınma modelini anlatan araştırmayı anlatıyorum. O zamanlar bu rapor Türkiye’nin sanayileşmesini istemeyenlerin! bir komplosu olarak tu-kaka edilmişti. Neyse, İlhan sık sık ‘rare earth materials’ diye bir şeyden bahsediyor; lantan, seryum, praseodim, neodimyum, prometyum ve samaryum falan diyerek ve Türkiye’nin bu fırsatı kaçırmaması gerektiğini vurguluyor. İlhan benim ‘aydın’ tanımıma uyan bir aydın. Yapılanı beğenmiyor, nasıl yapılması gerektiğine ilişkin seçenek üretecek donanımı ve bu seçeneği tanıtmak için gereken cesareti ver. Ne yazık ki hiç birimizin bu konuda katkıda bulunmak için gereken teknik bir bilgisi yok.
İlhan özetle diyor ki; “Dünyada nadir toprak elementleri rezervleri bildiğimiz bir Türkiye ve bir de Çin’de var. Bu elementler olmadan yüksek teknoloji ürünleri üretilemez. Elimizdeki her elektronik cihazda bu elemanlardan imal edilen parçalar var. Amerikalılar bu elementleri ihtiva eden toprağı Çin’den ithal edip vadilere boşaltıyorlar. Türkiye bu elementleri işleyip satarak büyük paralar kazanabilir.” Bundan 45 sene önce İlhan’ın bize anlattıklarını ben ve dostlar başka yerlerde, değişik zamanlarda her fırsat doğduğunda anlatıyoruz. Bu konuda ben yazılar yazmasam da her konferansımda veya sohbetimde fırsat bulursam aklımın erdiği kadar bir şeyler söylemeye çalışıyorum. Hepimizin fikir birliğine vardığı konu nadir elementler ihtiva eden toprak satmanın enayilik olacağı, eğer satacaksak bu toprakları işleyip satmanın toprak satmaktan çok ama çok daha fazla kâr getireceği.
1980’ler nerede 2025 nerede? Şu günlerde nadir toprak elementleri tartışılıyor. Tartışacak bir şey yok gibi. İşlenmiş nadir elementler hâlâ çok para kazandırıyor. Bunu elementleri ihtiva eden toprak satarak değerlendirmek alenen enayiliktir. Muhalefet, iktidar umurum değil. Birileri biran evvel “Türkiye’nin lantanitler, skandiyum ve itriyum rezervleri ne kadar? Bu elementleri işlemek için ne yatırım gerekiyor? Bu yatırımın yapılması ve teşviki için ne gerekiyor?” gibi soruları acele cevaplayıp birinin de gerekeni yapması lazım. Böylece 45 sene önce, en azından ben ve bazı dostların gündeminde olan bir konuyla ilgilenilmiş ve rahmetli İlhan’ın bir arzusu gerçekleşmiş olur.