Bu yıl 4. Sapanca’da düzenlenen ve “Yarının Belirsizliğinde Bugünü Kazanmak” ana teması ile gerçekleştirilen “Dönüşen Liderlik Zirvesi’nin Gala gecesinde konuşan Kibar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar, Kibar Holding’i ve Holding’in Kurucusu Merhum Asım Kibar ile ilgili anılarını paylaştı. Serüven’in Kayseri’de başladığını anlatan Ali Kibar, “Babam 1969 yılının son aylarında İstanbul’a geldi. Ondan önceki yaşamında Kayseri’de Orda Anadolu Mensucat’ta yönetim kurulu başkanı idi. Annemin daha iyi, kaliteli okullarda okusunlar bu eğitim seviyesi Kayseri’de yok ısrarı ile İstanbul’a gelindi. Sıfırdan başladı babam. 56 yılda eski İstanbul’un veya eski Türkiye’nin yokluk yıllarında yaşayıp, o süreçleri tekrar nasıl ileri medeniyetler noktasına getirebiliriz idi babamın kavgası. Bizlere ‘yokluğu bilmeyen diğer süreçleri diğer süreçleri anlayamaz, bilemez’ dedi. O dönemlerin iş dünyasında da farklı ritüeller vardı Perşembe pazarı vardı o dönemde. Orada ya da tekstil merkezleri olan Eminönü, Cağaloğlu’nda da alışveriş yaptı. Büyük bir deha idi ve iş tecrübeleri vardı. Halıcılığın ilk kurulduğu yılarda halı fabrikası kurdu. Plastik üretimine de girdi. İstanbul’a gelince bunları tasfiye etti. Sonra sözün senet olduğu yılarda sözle aldı sözle sattı. Her sabah 6’da daha piyasa açılmadan, insanlar işe gitmeden işinin başına geçerdi. Zamanla hem kendini hem bizi geliştirdi. Hem de iş birliği içinde olduğumuz tüm ekosistemimize çok büyük katkıları oldu” diye konuştu.

“HEM BABAM HEM DE YAKIN İŞ ARKADAŞIMDI”
Merhum Asım Kibar’ın 92 yaşına kadar yani geçen senenin son dönemine kadar her gün işe gelmeye devam ettiğini ve en az 2 ya da 3 saat odasında oturmaya devam ettiğini anlatan Ali Kibar, şöyle devam etti: “ Oğlum yani torunu ile aynı odada idi. Oğlum, raporları detayları ile okuyan inceleyen biri. İşin yönetim içinde bizler olsak da bizler toplantılara girdiğimizde onu da davet ediyorduk, yorgun değilse katılıyor ve nokta sorular soruyordu. Daha sonra keşfettik ki oğlumdan öğreniyormuş. Tabi o süreç içinde hem bizler yenilikçilik ve yeni akımlardan bahsederken her zaman hem kuruma hem ülkeye faydası olan alanlara yaklaşalım derdi. Ama etik bizim için her zaman çok çok önemli bir unsurdu. Çok enteresan anılarımız da oldu başkalarının rutin olarak yaptığı bir takım kamudan edilinilecek avantajlı konulara çok büyük rakamlar dahi olsa hayır, ben yetimin hakkını yiyemem dedi. Böyle bir babalık yatı bize. Yakın iş arkadaşım idi aynı zamanda.”
“OTURAN ASLANDANSA GEZEN TİLKİ DAHA İYİDİR”
Ali Kibar, babasının iş seyahatlerini her zaman teşvik ettiğini ve desteklediğini anlattı. Kibar, “Oturan aslandansa gezen tilki daha iyidir derdi. Ve gittiğimiz yerlerde gördüklerimi paylaşırdım bu şekilde yeni iş alanlarına da girerdik. Esasında o dönemlerde yani 80’li yıllarda Türkiye’de yeni yeni ihracatın açıldığı dönemlerdi. İhracat bizler için olmazsa olmazdı. Hyundai ile ilişkiye girmemiz de rahmetli Turgut Özal ile oldu. Özal’ın Türkiye ile Kore arasında harp sonrası ilk resmi üst seviyedeki devlet insanı ziyareti idi. Orada gördüklerimizden şaşırmıştık. Beyaz eşyada 2-3, otomotivde 3 tane firma falan vardı ve onlardan etkilenmiştik. Böyle değişik sektörlerde ve bunların yaptığı ürünlere baktık. O zaman Türkiye’de Serçe, Şahin vardı. Enflasyonist bir ortamdı. O dönemde paranız parsa faiz alıyorsunuz ama vergi ile birlikte para eriyordu. Yatırım yapmazsanız bir sonraki sene elinizden epey miktar törpülenmiş oluyordu. Bir yatırım alanı bakıyorduk. O dönem Hyundai ile zaten iş yapıyorduk. Siz bize üretime gelirseniz alışveriş yapalım dedik. Hyundai’yi yatırıma çekmeye çalışıyoruz gelmiyor. Daha sonraki yıllarda teşvik belgesini aldık. Kore’ye gittim. 33 yaşında olduğum süreçte Hyundai’nin kurucusunun karşısına geçtim. Daha sonra Türkiye’ye geldiğinde toplantı yaptık yine. Orada babamla konuşurken ‘oğlum da işe yatkın ve işin başına geçeceğini söylüyordu. Çocuklarımız aynı yaşta’ dedi.
14 YAŞINDA TİCARİ TERMİNOLOJİLERİ ÖĞRENDİM
Ali Kibar, 14 yaşında iken şirket toplantılarında tercümanlık yaptığını da anlattı. Güvenecek kimse olmayınca yurtdışı seyahatlerdeyken de tercümanlık yaptığını dile getiren Kibar, şöyle devam etti: “O toplantılara girerek ticari terminolojileri geliştirmiş oldum. Kurumsallaşma sürecini de başlattık. Türkiye’nin esasında sırtında kamburunu taşıyan esas kurumları aile şirketleridir. Kamusal şirketler farklı. Onlar, devletin onay verdiği mekanizmalar ile sistematik şekilde yürürken esas yükü aile şirketleri taşıyor. Aile şirketlerinde de uzun vadeli gördüğümüz sorunlar oldu. Zamanında net, şeffaf ve ileriye yönelik kuralları koymadığınızda zafiyetler söz konusu oluyor. O nedenle hem aile anayasamızı hem de prensiplerimizi kurguladık. Kurumsal bir şekilde kedi kendimiz teftiş ederek ayakta tutma sürecine döndük. Tabi ki burada her şeyin başında güven, etik, ülkeye katma değer var. Bunu yaparken de hem kendi sektörlerimize hem de yurtdışında bayrağı doğru şekilde dalgalandırmak ve ülkemize değer yaratma gayretinde devam ediyoruz.”