CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Malatya partisinin Malatya'da düzenlediği "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinginde konuştu.
Özel, şunları söyledi:
"Siyasetteki her adımda yanımda, her daim arkamda olan ve onun üzerinden kurduğumuz gönül bağıyla Malatya ile Özgür Özel ile tanıştıran ve her yıl en az birkaç kez buluşturan Veli Ağbaba'nın memleketi Malatya. Cumhuriyetimizin 2. Cumhurbaşkanı İsmet Paşa'yı rahmetle, minnetle anıyorum. Malatya, sadece sosyal demokratlardan, Cumhuriyet Halk Partisi'nden değil, sağdan da çok önemli siyasetçiler çıkardı. Hepsi Türkiye'ye ve partilerine çok hizmetler ettiler. İki cumhurbaşkanı, dört genel başkan çıkarmış bir şehirden bahsediyoruz. Darbelere, darbecilere direnmiş bir şehirden bahsediyoruz. İsmet Paşa'dan sonra 2. Cumhurbaşkanınız, Kenan Evren'in 'başkasını seçeceksiniz' demesine rağmen seçilen, Malatya'nın evladı, rahmetli Özal'ı, rahmetle, minnetle anıyoruz. Ayrıca her ikisi partilerinin de genel başkanıydı. Üç genel başkan… Rahmetli Recai Kutani'yi de rahmetle anıyorum. Malatya'nın çıkardığı 4. genel başkan kim? Özgür Özel. Elbette Veli Ağbaba'nın kardeşi. Manisa dışında Osmaniye ile birlikte en çok gittiğim, en çok konuştuğum, en çok çalıştığım… Ne zaman bir destek lazımsa Manisa gibi, kaya gibi arkamda duran canım Malatya, sizi çok seviyorum. Burası Özgür Özel'in memleketidir. Malatya'nın 4. çıkardığı genel başkan Özgür Özel'dir.
"Darbe, sandığı; darbe, milletin iradesini hedef alır"
Biraz önce arkadaşlarımız hatırlattılar, okudular mektubunu ekran başkanımızın. 19 Mart darbe girişiminden sonra, bugün burada 35. mitingimizi yapıyoruz. Neden darbe diyoruz, bütün Malatya bilir. Darbeler iktidara yapılır ve doğası gereği iktidara yapılan bu darbelerde herkes döner, muhalefetin gözünün içine bakar. Hele hele ana muhalefetin ne diyeceği, ne yapacağı çok önemlidir. Hatırlayın, 15 Temmuz'da etle tırnak gibi oldukları, ne istedilerse verdikleri, hatta sonra birbirlerine düşününce 'parsel parsel Ankara'yı onlara verdin' diye birbirlerini suçladıkları bir cemaat, 15 Temmuz'da bir darbeye kalkıştı. Biz 15 Temmuz gecesi hiç duraksamadan muhataplarımızı aradık. AK Parti'nin o güne kadar bize yaptıklarını, dediklerini bir kenara bıraktık ve darbeye karşı Meclis'te hep beraber direndik. Çünkü biz biliyoruz ki darbe, sandığı; darbe, milletin iradesini hedef alır. Kim milletin seçtiğine darbe yapıyorsa, karşısında hep birlikte durmak icap eder. O gün, o zor sınavdan hepimiz alnımızın akıyla çıktık.
"CHP yüzde 38’i nasıl alır diyenler, döndüler ve partimize, cumhurbaşkanı adayımıza darbeye giriştiler"
19 Mart'ta yaşadığımız darbe, evet, iktidara; 31 Mart seçimlerinin 1. partisine, o partinin İstanbul'a seçtirdiği belediye başkanına, yetmez, gelecek seçimlerdeki cumhurbaşkanı adayımıza, milletimizin takdiriyle bir sonraki cumhurbaşkanımıza, Ekrem İmamoğlu'na yapıldı. Biz 47 yıl 2. parti olduk, 3. parti olduk, baraj altında kaldık ama dönüp de kabahati millette bulmadık. Malatya'da düşük oylar aldık. 1977’den beri 5 belediyeye ulaşamadık, yüzde 23 oy aldık. 2019’da 4 parti birlikte, 2023’te 6 parti birlikte yüzde 25 aldık. Ama Malatya'ya kızmadık. Çalıştık. Malatya'yı anlamalıyız, dinlemeliyiz, onun yanında olmalıyız. Günü gelince takdir ederse, biz kazanırız dedik. Bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı 47 gün göstermeyenler; 31 Mart seçimlerinde partilerinin tarihi boyunca ilk kez yenilenler, ilk kez 2. olanlar; Türkiye'deki nüfusun yüzde 65’ini CHP’nin kazanmasını hazmedemeyenler, daha 2023’te 6 parti yüzde 24 oy aldığı Malatya'da tek başına CHP yüzde 38’i nasıl alır diyenler, döndüler ve partimize, cumhurbaşkanı adayımıza darbeye giriştiler.
"19 Mart'ı 75 yıl önce Malatya yaşadı"
O günden beri meydan meydan geziyoruz. Sıcak demiyoruz, soğuk demiyoruz, yağmuru da doluyu da deliyoruz ama meydanlarda milletin iradesine sahip çıkmaya devam ediyoruz. Şimdi Malatya'da geçmişten bir hatırlatma yapalım, bütün Türkiye’ye ibretlik bir hatırlatma: 19 Mart'ı yıllar önce, 75 yıl önce Malatya yaşadı. 1950’de ilk yerel seçimleri İsmet Paşa'nın adayı Mahmut Muzaffer Akalın kazandı. Akalın kazanır ama iktidar Demokrat Parti'de, vali olarak buraya başbakan yardımcısının kayınbiraderini yollar. Vali gelir, Akalın’a ilk iş 'Belediye binasındaki İnönü resimleri inecek' der. Belediye başkanı o resimleri oradan indirmem der. Bir yolunu bulur, belediye başkanını görevden alır. Mahkemeye giderler. Mahkeme başkanı haklı görür ve göreve iade eder. Bu sefer belediye meclisini lağvederler. Malatya Belediyesi'ne kayyum atarlar. Bu mücadelenin sonunda bu sefer seçimler tekrarlanır ve Cumhuriyet Halk Partisi, en yakın rakibinin 2 katı oyunu alarak belediyeyi kazanır. Malatya, 75 yıl önceden seçtiğine sahip çıkmanın, seçilmişlerinin arkasında durmanın, darbecilerle mücadele etmenin en iyi örneğini Türkiye’ye göstermiştir. Hem Malatya'ya, 1950’den beri seçilen, hangi partiden olursa olsun belediye başkanlarını, vefat edenlere rahmetle, çalışanlara, yaşayanlara minnetle şunu ifade ediyoruz: Millet kimi seçerse biz onun arkasındayız ama darbecilerin sonuna kadar karşısındayız. Son yerel seçimlerde, 47 yıl sonra Arapgir'e, Arguvan'a, Doğanşehir'e, Hekimhan'a ve Yazıhan'a birbirinden kıymetli, pırıl pırıl belediye başkanlarımızı seçtikleri için yürekten teşekkür ediyorum.
"10 depremzededen altısını çadırda yaşatan Recep Tayyip Erdoğan'a da yazıklar olsun"
6 Şubat depremi, ülkemizi çok kötü şekilde yaralayan, 50 binin üzerinde canımızı alan, her eve bir ateş, şehirlere ateş düşüren bir deprem. İlk gün deprem olduktan sonra, ilk gece buraya geldim. İlk geceyi Malatya'da, ateşin başında geçirdim. Ertesi sabah, görüntülü görünce depremin Malatya'da neler yaptığını gördüm ve Veli Ağa Baba'nın mücadelesini, Cumhuriyet Halk Partisi örgütünün mücadelesini, aylar süren mücadelesini, defalarca Malatya'ya gelerek, 45 gün kaldığım deprem bölgesinde 5-6 kez gelip görerek, milletvekillerimizin çalışmalarını görerek buradaydım. O günlerde tüm Türkiye'de 650.000 konut yapılacaktı. Malatya'daki konut ihtiyacı da 101 bindi. O gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, Malatya'ya da, Türkiye'ye de bir yıl içerisinde bütün konutları teslim etmenin sözünü verdi. Şimdi depremin üzerinden iki buçuk yıl geçti. İstanbullunun, İstanbul'u yönetmesini onay vermediği Murat Kurum'u tekrar bakan yaptı. Murat Kurum, geçtiğimiz günlerde '250 bin konutu teslim ediyorum' diyerek, 'Yapamazsın' dediler, 'Yapıyoruz' diye algı yöneterek utanmadan, sıkılmadan törenler yaptı. Ey Murat Kurum, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözü: Bir yılda 650 bin konut. 2,5 yıl geçmiş, 250 bin konut. Konutların yüzde 38'i. Malatya'daki duruma bu sabah baktım. 101 bin konut sözü var, 35 bin konut vermişler. Bir yılda bitireceğiz demişler, 2,5 yılda konutların yüzde 35'i verilmiş. AFAD'a göre 75 bin kişi Malatya'da konteynerde yaşıyor. İlk başta 125 bin kişiydi. 50 bini konteynerden kurtulmuş, 75 bin kişi konteynerde yaşıyor. Konteynerler perişan durumda, sağlık tehditte. Bu sıcağın altında, iki buçuk yıl sonra Malatya gibi bir şehirde 75 bin kişi konteynerde kalıyor. Bu Murat Kurum utanmadan teslim töreni yapıyor, milletten alkış istiyor. Bir yıl içerisinde vereceğim deyip, iki buçuk yılda yüzde 40'ını bile vermeyen; 10 depremzededen altısını çadırda, konteynerde ya da gurbette yaşatan bu AK Parti iktidarına da, Recep Tayyip Erdoğan'a da yazıklar olsun.
"En büyük yalanı attılar, yine suçüstü yakalandılar"
Depremzedelere verilen konutlar oturulacak gibi değil. İkizce bölgesinde altyapı yetersiz, okul yok, cami yok, ekmek alacak market yok. Yerinde dönüşüme 750 bin lira hibe, 750 bin lira kredi dediler. Bugün ortalama ev fiyatı 3,8 milyon lira. Bugün artık bunun, hızla, daha önce teklifini verdiğimiz gibi 1,5 milyon lira kredi, 1,5 milyon lira hibeye döndürülmesi gerekmektedir. ‘Veli Ağbaba gelirse oy vereceksiniz ama iktidar başka ağababa olursa yerinde dönüşüm olmaz’ diye korkutup Malatyalıları, Veli Ağbaba'ya oy vermemek için ikna edenler, yerinde dönüşüm yapıyorlar mı? En büyük yalanı attılar, yine suçüstü yakalandılar. Bunun için şunu söylemek gerekir: Hem kiracıların çaresizliğine dikkat etmek lazım. Deprem olduğunda kira 7 bin 500 liraydı Malatya'da ortalama, şimdi 25 bin 800 liraya çıkmış. Kiracıyı düşünen yok, kiracının yanında duran yok. Ama Malatyalının da kiracısının da çiftçisinin de arkasında duran bir kişi var, o da sizin evladınız, benim kardeşim Veli Ağbaba."
Üç ay önce bir don felaketi yaşandığını belirten Özgür Özel sözlerini şöyle sürdürdü: "Manisa'da üzüm üreticisi yandı. Antalya'da, güneyde narenciye üreticisi, çay üreticisini de vurdu. Elma üreticisini de Amasya'yı da Rize'yi de vurdu. Ancak Malatya'yı don öyle bir vurdu ki, Malatya'da ne kayısı kaldı ne elma ne badem ne ceviz ne ayçiçeği ne buğday... Her şeyi sildi götürdü. Kayısının üzerinde bir tane kalmadı, yandı, kavruldu. Önce bir durdular. Meclis'te sustular. Partimizi ve Veli Başkan'ın büyük mücadelelerinden sonra nihayet komisyonu kurdular. Dediler ki bayramdan sonra, bayramdan sonra bu zararı karşılayacağız. Malatya'da sekiz milyon ağaç var. 60 bin haneye bakıyor. Yaşıyla kurusuyla kayısı yetmiş ülkeye ihracat yapılıyor. Malatya'da toplam 40 milyar liralık zarar var ve mutlaka meyveler için, başta kayısı, bütün meyve bahçeleri için dönüm başına 10 bin lira ödenmesi şart. Diyorlar ki, TARSİM var mı? Beş ağaçtan birinde TARSİM var. Gerisini kaderine bırakıyorlar. 'Yardım yapacağız' dediler, şimdi kasıma ertelediler. Malatya'dan bir kez daha bu iktidara sesleniyoruz: Kayısı demek sadece ağacı olanı değil, bu şehirdeki herkesi etkileyen, kayısı fiyatını herkesi etkileyen bu don faciasının yükünü bu şehrin sırtından alın. Derhal Malatyalı çiftçilerin sesini duyun, ödemelerini yapın.
"Çiftçilerin zararlarının bir an önce karşılanması gerekiyor"
Ayrıca her geldiğimde hatırlatıyorlar. Arguvan'ın Yoncalı Barajı 30 yıldır bitmedi. Diyorlar ki, 'bu baraj yılda 750 milyon lira, neredeyse bir milyar lira ekonomiye katkı sağlayacak ama hâlâ bitmedi.' Çiftçilerin zararlarının bir an önce karşılanması gerekiyor. Üreticilerin bankalara olan borçlarının faizlerinin silinmesi, ana paranın derhal ertelenmesi gerekiyor. Elektrik ücretlerinde indirim yapılmalı, elektrik ücreti ödenmediğinde derhal kesim işlemi durdurulmalı. Eskiden olduğu gibi hasat dönemine bırakılmalı ama bu sene elektrik borçlarıyla ilgili mutlaka bir erteleme ve bunun için faizsiz bir kredilendirme yapılmalı. Çiftçinin kullandığı mazottan ÖTV, KDV alınmamalı. Ayrıca Malatya'da AK Parti'nin bir şampiyonluğunun acısı çekiliyor. Türkiye'yi dünya sığır ithalatçılığında birinci yaptılar. Malatya'daki besicileri perişan ettiler. Yetmez gibi şap hastalığı da yüzde 50-80 arasında et ve süt üretiminde sıkıntı yarattı. Bunun için derhal Malatya'nın çiftçisine de besicisine de bu devletin sahip çıkması gerekiyor. Malatya'nın sesini duyurmamızı istedi. Buradan, canlı yayında, bütün Türkiye'ye sesleniyoruz: Malatya'nın sesini duyun! Malatya'nın sesini duyun.
"Rezervi emekli için biriktirmiyor ama Ekrem Başkan'a darbe yapmak için biriktiriyor"
Ekonomi yıllardır bitmek bilmeyen bir krizin içinde. 19 Mart darbesiyle birlikte zaten zorda olan ekonomi iyice dibe vurdu. Ne eğitimde ne işte olan tam 4,7 milyon gencimiz var. Dünyada bu rakam yüzde 6, Avrupa'da kara kara düşünüyorlar. Türkiye'de yüzde 35. Gençlerin yüzde 35’i ne çalışıyor ne okula gidiyor. Ev genci diyorlar ve bu tarihin en yüksek rakamı. Yoksullukta Avrupa birincisiyiz. Gıda enflasyonunda dünya birincisiyiz. Sadece ve sadece bu ikisindeki rakamların en önemli sebebi: Adalete güvende dünyada 117. sıradayız. 19 Mart'ta yaptıkları darbeyle 150 milyar dolar hasar yarattılar. Bu para altı trilyon lira. Asgari ücreti 30 bin lira yapın, işverenin yükünü desteklemeyi kaldırın diyoruz. Buna lazım paranın 120 katı, emeklilere verdikleri zammın tam 150 katı, 6 Şubat depremindeki hasarın bir buçuk katı, asrın felaketinin bir buçuk katı kadar parayı 19 Mart darbesinde harcadılar, bitirdiler. Maalesef Mehmet Şimşek diyor ki biz o rezervleri bugünler için biriktirdik. Rezervi kayısıcı için biriktirmiyor. Rezervi asgari ücretli için biriktirmiyor. Rezervi emekli için biriktirmiyor ama Ekrem Başkan'a darbe yapmak için biriktiriyor. Mehmet Şimşek’e de yazıklar olsun. AK Parti’ye de yazıklar olsun.
Dün Antalya'da, bir önceki gün Adana'da, ondan önceki gün Amasya'da ama Türkiye'nin dört bir yanında aynı nida, aynı haykırış: 'Hükümet istifa, Erdoğan istifa!' Çünkü artık bıçak kemiğe dayanmıştır. Ne emeklinin, ne çiftçinin, asgari ücretlinin, ne de esnafın dayanacak gücü kalmamıştır. Artık bu iktidar milletin yakasından düşmeli, sandığı getirmeli, erken seçimde millet kendini bu dertlerden kurtaracak olanları seçmelidir.
"Erken seçim müjdesini vermedi ama döndü dolaştı kendi partisinin propagandasını yaptı"
Bugün aslında çok tarihi bir gündeyiz. Tayyip Erdoğan günlerdir tarihi bir açıklama yapacağını söyledi. Günlerdir açıklamanın yapılacağı salonun hazırlıklarını gösteriyorlar. Üç gün kaldı, iki gün kaldı... Millet bugün döndü, kulağını açtı, dinledi. Asgari ücrete zam açıklamadı. Emekliye zam açıklamadı. Memur emeklisine seyyanen zam vermedi. Atanmayan öğretmene müjde vermedi. Don gören çiftçilere bir ödemeden bahsetmedi. Demokrasiye döneceğim, yeni bir yönetim yapacağım demedi. Erken seçim müjdesini vermedi ama döndü dolaştı kendi partisinin propagandasını yaptı. Efendim PKK silahları yaktı. Bundan sonra 'AK Parti, MHP, DEM birlikteyiz, başkasını istemeyiz. Bundan sonrası Türkiye’nin Yüzyılı' dedi. Önce şunu söyleyeyim: Bu iktidarın olduğu 41 yıldır PKK terör örgütü var. 23 yılı Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidarında, ya Erdoğan Başbakan ya Cumhurbaşkanı. Geldiği sene 2002’de sadece yedi şehidimiz var. Oradan aldı. Yalan yanlış işler yaptı. 2015-2016’da 530 şehidimiz var. Geçmişte çözüm süreci dediğinde CHP’yi istemem, MHP o zaman buna 'Apo ile anlaştın' diyor, 'ihanet süreci' diyor. Bu Devlet Bahçeli’ye 'kan emici vampir' diyor. Birbirleriyle çatışıyorlar. CHP’yi istemiyorlar. Arkasından 530 şehit veriyoruz. Sanki buralarda hiç suçu yokmuş gibi bugün çıkmış, 'biz anlaştık, biz yapacağız, bu işten de fayda göreceğiz' diyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak yıllardır teröre karşıyız. Hem terörsüz hem demokratik bir Türkiye’nin arkasındayız. Biz barışın da demokrasinin de teminatıyız. Biz hem terörsüz hem demokratik bir Türkiye istiyoruz. Karşımızda demokrasiye savaş açan, rakiplerini hapse atan, belediyelere kayyum atayan, seçilmiş siyasetçileri zindanlarda çürüten otokrat bir iktidar var. Bu anlayışla bu ülkeye demokrasi gelmez. Buradan 'iç cephemiz güçlü olsun' diyenlere sesleniyorum: Muhalefete zulmederek, zindanları siyasi tutsaklarla doldurarak yapamazsınız. Biz Saraçhane'de yedi gün yedi gece bütün demokratlar birlikte direndik.
"Erdoğan, bir daha seçim kazanma ihtimali olmadığı için bir düşman arıyor"
Ümit Özdağ’a da özgürlük, Ekrem İmamoğlu’na da özgürlük, Selahattin Demirtaş’a da özgürlük dedik. Hep beraber yan yana, omuz omuza, seçilmişlerin yanında durduk. Ama bugün, bugün 'dün DEM Parti'yle görüştük' diye bize terörist diyenler, belediye meclislerinde eski DEM'den bir belediye meclis üyesi var, kent ittifakı var, İstanbul İttifakı var diye belediye başkanlarımızı hapse atanlar şimdi terör örgütünün başıyla oturdular, anlaştılar ama hâlen daha belediye başkanlarımızı içeride tutuyorlar. Bugün şunu açıkça gördük: Erdoğan umut siyaseti yapamadığı için, tükenmiş olduğu için, perişan olduğu için, bir daha seçim kazanma ihtimali olmadığı için bir düşman arıyor. Yine düşman siyaseti yapmak istiyor. Erdoğan’a sesleniyorum: Aç olanın karnını doyurmadan, işsiz olana iş bulmadan, dertli olanın derdini çözmeden korku siyasetine geçit yok. Yıllardır açsın, biliyorum; işsizsin, biliyorum; yoksulsun, biliyorum. Ama 'oyu bana vermen lazım, yoksa vatanı böldürecekler, bayrağı indirecekler, ezanı dindirecekler' diye milleti, bütün zorluklarına rağmen korku siyasetiyle kendisine oy verdirdi. Şimdi orada yaptığı suçlamaları bugün hepsini unuttu, yeni bir korku siyaseti, yeni bir düşman Cumhuriyet Halk Partisi. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Durduğum yerden geri gitmem. Teröre de karşıyım, barışın da arkasındayım. Siyaseti sana göre yapmam. Gazinin partisini, Cumhuriyet Halk Partisi’ni, Türkiye’nin birinci partisini kimseye aşağılatmam. Alnını karışlarım senin. Alnını karışlarım.
"Din siyaseti üzerinden bu coğrafyada sana hesap yaptırmayız"
Çıkmış, Kürt, Türk, Arap... Hesap: Kürtlerin temsilcisi DEM, Türklerin temsilcisi MHP, bak bak bak... Arapların temsilcisi kendisi. Suriyelileri doldurdu, Arapların temsilcisi kendisi. Bir çatı kuracak. Çatıda vatandaşlık bilinci değil, ümmet bilinci olacak. Sünni Müslümanlık üzerinden yeni bir ittifak kuracak ve aklı sıra, aklı sıra bunun üzerinden yeni bir ittifakla yürüyecek. Bugün çeşitli siyasi partilerden açıklamalar geliyor, 'Biz Kürt’le Türk’ün kardeşliğine, gözyaşının bitmesine, şehit gelmemesi için her şeyi yaparız.' Cumhuriyet Halk Partisi olarak durmamız gereken yerde dururuz. Ama Türkiye’ye bir ümmetçilik üzerinden, mezhepçilik üzerinden, din siyaseti üzerinden bu coğrafyada sana hesap yaptırmayız.
Biz bu işi Türkiye İttifakı’yla, nasıl Malatya’da, bütün Türkiye’de, 31 Mart’ta sosyal demokratlar, muhafazakâr demokratlar, milliyetçi demokratlar, liberal demokratlar, sosyalist demokratlar, Kürt demokratlar, el ele, omuz omuza, gönül gönüle seni nasıl yendiysek yine yeneceğiz, yine yeneceğiz, yine yeneceğiz. Buradan bütün CHP’lilere sesleniyorum: Asla ve asla korkmayın. Efendim, yeni bir ittifak kurulur. Orada hiçbir partiyi hor görmeyin. Hiçbir seçmeni, hele hele Kürtleri, sakın Tayyip Erdoğan’ın düşündüğü gibi ilkesiz insanlar diye düşünmeyin. Kürt kardeşlerimizin de biz Türklerin de Alevi’nin de Sünni’nin de kendini nasıl tanımlıyorsa, Laz’ı da Çerkez’i de Roman’ı da bu memleketin vatandaşı ya, Misak-ı Millî sınırında ya, baş üstünde, baş üstünde... Ne kim sana kendini kullandırtır, ne de bambaşka kimlik çatışmaları... Ben Türk milliyetçilerine de kurban olayım. Ülkücülere de kurban olayım. Muhafazakârlara da kurban olayım. Kürt kardeşime de kurban olayım. Tayyip Erdoğan, düş yakamızdan, düş yakamızdan."
Özel, 19 Mart'ın üzerinden 105 gün geçtiğini hatırlatarak, iftiralarla Ekrem İmamoğlu ve birçok kişinin içeride tutulmaya çalışıldığını söyledi. Mehmet Murat Çalık'ın geçmişte iki kere kanser atlattığını belirten Özel, "Nüksetme tehlikesi var, hastaneye yattı. Doktorlar rapor verdi. 'İçeride kalırsa hastalığı tekrarlayacak, ölüm tehlikesi olacak, hayati tehlike olacak' diye dün duruşması vardı ama tekrar cezaevine yollandı. Tayyip Erdoğan'ın baskıcı rejimi belediye başkanlarımıza düşman hukuku uyguluyor. Bakın, böyle ahlaksızlık olmaz. Hasta birine ya da bir kadına, bir çocuğa, yaşlı bir babaya zulmederek adalet aranmaz" dedi. Özel, konuşmasına şöyle devam etti:
"Kadınları evlatlarıyla, babaları hasta çocuklarıyla, hasta olanları hastaneden cezaevine, cezaevinden hastaneye sürükleyerek zulmedenlere karşı şunu hatırlatırım, şunu hatırlatmak isterim: Türkiye Anadolu işgal altında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk Yunan ordusuyla çarpışıyor ve en nihayetinde Yunan kumandan, işgal orduları kumandanı Trikopis esir düşüyor. Bir çadıra koyuyorlar, Trikopis titriyor. 'Beni birazdan kurşuna dizdirirler' diyor. Diyorlar ki: 'Mustafa Kemal geliyor'. Trikopis diyor ki: 'Beni kendi öldürecek' Mustafa Kemal geliyor, selam veriyor ve diyor ki: 'Korkmayınız, hayatınızdan endişe etmeyiniz'. Sigara tablasını çıkarıyor, sigara ikram ediyor, sohbet ediyor, askerlik konuşuyor ve diyor ki: 'Sayın Komutan, ilk esir takasında ordunuza teslim edileceksiniz'.
"İşçisine de memuruna da esnafına da gencine, işsizine de sahip çıkacak bir Cumhurbaşkanı lazım"
Ülkesini işgal eden ordunun komutanına, savaşta Mehmetçiğin canına kasteden rakibine esir düşünce insan muamelesi yapan Gazi Mustafa Kemal nerede? Seçimlerde kendisini yenene bu muameleyi yapan Recep Tayyip Erdoğan nerede? Yazıklar olsun. Bize bugünkü gibi çiftçiye 'Ananı da al git' diyen değil, 'Köylü milletin efendisidir' diyen, rakibine zulmeden değil, saygı duyan, saygılı davranan Cumhurbaşkanı lazım. Bize emeklisine de asgari ücretli emekçisine de işçisine de memuruna da esnafına da gencine, işsizine de sahip çıkacak bir Cumhurbaşkanı lazım. Bize Ekrem Ekrem İmamoğlu lazım.
'560 milyarlık yolsuzluk var' dediler, bir delikli kuruş çıkmadı. 'Bavullarda para var' dediler, AK Parti'den kalma jamerler çıktı. 'İmamoğlu’nun lüks araçları' dediler, MHP’li milletvekilinin çıktı. 'Gaziosmanpaşa Belediyesi’nden dolar çıktı' diye görüntü verdiler, mühür çıktı. 'Ekrem İmamoğlu’nun koruma müdürünün kasasından euro bulduk' dediler, mermi çıktı. Ama euro görüntülerini, dolar görüntülerini eski video kayıtlardan gösterdiler. Manavgat’ta bir baklava kutusunun içinde paralar çıktı. Partinin genel başkanı olarak gördüm, başımdan kaynar sular döküldü. İki müfettiş, iki muhakkik görevlendirdim, yolladım ve sonunda iş ortaya çıktı. Önümüzdeki hafta partinin ne yaptığını da göreceksiniz. Ama buradan ifade edeyim: Bizim kusurumuz yok mu? Var. O baklava kutusunu alan adamı vaktiyle belediye meclis üyesi yapmışız. Öz eleştirimizi yapacağız. O namussuzu partiden atacağız. Suça bulaşan kim varsa yakasına yapışacağız.
"Söylediklerinden doğru çıkan olursa, hırsızlığa karışan kim varsa bizden çekeceği var"
Dün bunu iddia ettim. Bugün Manavgat savcılığı bunu kabul etmiş. Dün iddia ediyordum, bugün gerçek anlatıyorum. Haziran’ın 3’ünde bu namussuzu yakalamışlar. Bolca kaçak içki ve ne olduğu belli olmayan bir tozla… Almışlar bunu, yüzde 99 uyuşturucu. Almışlar, bir gün tutmuşlar, salmışlar. Bunu, kaçak içkiden, şüpheli paketten hiçbir şey yapmadan salmışlar. Sonra bir ay bu namussuzla birlikte çalışmışlar. Bir ay sonra odaya birini yolluyorlar, 'Polisle iş birliği yapabilir, rüşvet yakalansın'. Oraya koyuyorlar, eliyle koymuş buluyorlar. Kendine söylüyorlar, rahat, güneş gözlüğünü saçına takıyor. 'Aç' diyorlar, eli titremeden açıyor. 'Göster' diyorlar, gösteriyor. Sonra biz 36 saatlik görüntülerden görüyoruz ki bu adam, polisler odasına girmeden odadan çıkıyor, koridorda polisle karşılaşıyor, polis alıp geri getiriyor, odaya sokuyor. 'Kapatın kapıyı' diyor. Mevzu o dakika başlıyor. Şimdi başka işten yakalanıp kuyruğu kaptırınca şimdi bu güya itirafçı olmuş. Söylediklerinden doğru çıkan olursa, hırsızlığa karışan kim varsa bizden çekeceği var, partiden çekeceği var.
"İki AK Partiliden biri Tayyip Bey’e inanıyor, biri Ekrem Bey’in masumiyetine inanıyor"
Ama işi şuraya getirmişler: Üç belediye meclis üyesi ismi veriyorlar, AK Parti Manavgat’ı alsın diye. Hepsi istifa etti. Bu sefer çağırdılar tekrar. Dört belediye meclis üyesinin ismi daha verdi. Onları aldılar. Onlar da gözaltına giderken istifa etti. Bu sefer başvurdular, bu istifalar sayılmasın. Önce belediye başkanını seçelim, Manavgat AK Parti’ye geçsin, sonra öbürküler gelsin diye. Gece gündüz çalıştık. Dün gece YSK'ya başvurduk, yazıları aldık. Manavgat'taki çoğunluğu koruduk. Ama baklava kutusunun üstüne hatırlıyor musunuz? İlk gece bütün AK Partili milletvekilleri, bakanlar, hepsi birden baklava kutusu üstüne partimizin şanlı, şerefli atamızdan emanet altı okunu yapıştırıp paylaştılar. Neymiş baklava kutusu? Baklava kutusuna altı ok olmazmış. Çünkü üstünde ampul varmış. Ampul varmış. Buradan, buradan şu kadarını söylüyorum: Dünya kadar yalan attılar. Dört kişiden biri inanıyor. İki AK Partiliden biri Tayyip Bey’e inanıyor. Biri Ekrem Bey’in masumiyetine inanıyor. Türkiye’de yüzde 75 bu yalanlara inanmıyor. Ve arpaya katsan at yemez, yalaka atsan it yemez. Bu yalanlarınızı bu millet yemez. Asla da yemeyecek.
"Siz de o savcılarınıza güveniyorsanız, çıkın karşımıza, TRT’de canlı yayında hesaplaşalım"
Bundan 115 gün önce dedi ki: 'Bunlar bir ay içinde birbirinin gözünün içine bakamayacaklar, birbirinin yüzüne bakamayacaklar'. Malatya'dayım, İsmet Paşa’nın, Turgut Özal’ın memleketindeyim. Veli Ağbaba’nın memleketindeyim ve buradan bütün Malatyalıların gözünün içine baka, televizyondan bütün Türkiye’nin gözünün içine baka baka söylüyorum: Ekrem Başkan masumdur. Atılanlar yalandır, hepsi iftiradır. Ekrem Başkan adayımızdır. Namusumuzdur. Şu kadarını söylüyorum: Bizim kendimize güvenimiz tam. Biz '3T' diyoruz: Terörsüz Türkiye, tutuksuz yargılama, TRT’den canlı yayın. Biz arkadaşlarımıza güveniyoruz. Siz de o savcılarınıza güveniyorsanız, çıkın karşımıza. TRT’de canlı yayında hesaplaşalım. Mahkemeyi TRT yayınlasın. Ancak şöyle bir uyanıklık görüyorum: AK Parti medyasında, efendim TRT iddianameyi verir, savunmalarda reklam verir. Öyle bir şey yok. Bir kanal tahsis edilecek. İddianamede, cevapları da savcı da savunma avukatları da herkes ne konuşuyorsa millet dinleyecek. Özel kanallar için, yayınlamak isteyenler için frekans verilecek. Millet iftiracıyı da görecek, namuslu cumhurbaşkanı adayımızı da dinleyecek.
"Veli Ağbaba Malatya’nın bakanı olur"
Malatya Büyükşehir Belediyesi'nin hemen arkasında on binler 'Hak, hukuk, adalet' diye bağırırken, Malatya’dan bir hatırlatma: Bu binada bir AK Partili oturuyor. Aslında bir CHP’li oturacaktı da başka seçime kaldı. Başka seçime kaldı. Yüzde 20’lik oyu ankette, herhangi bir adayla yüzde 20 alacakken, Veli Ağbaba ile seçim kazanılabilir göründü. Geldi, bütün Malatya’yı ayağa kaldırdı, bütün Türkiye’nin dikkatini çekti, hatta birilerini de birazcık korkuttu. Yüzde 38’le efsane oldu, inşallah oturacak oraya bir gün, inşallah. Gerçi genel seçimler olur da erken seçim olur da parti iktidar olunca Veli Ağbaba ne olur? Bakan olur. Malatya’nın bakanı olur.
Bu binada bir AK Partili oturuyor. Diyor ki: 'Benden önceki belediye başkanı bana 3,5 milyar borç devrettim dedi, 17,5 milyar borç çıktı' diyor. Diyor ki: 'Belediyemizin iştiraki Esenlik’in 100 milyon lira değerinde, 6 gayrimenkulünü 23 milyona satmış, 70 milyon bu belediyeyi zarara uğratmış' diyor. Bunu söyleyen AK Partili, söylediği AK Partili. Şimdi buradan sesleniyorum: Abdurrahman Tutdere’ye, depremzedelere yedirilen yemeğin bir iş adamı tarafından ödenmesinin hesabını sorup tutuklama isteyip ev hapsinde tutacaksın.
"Cumhuriyet Halk Partisi, baklava kutularına da karşıdır, ayakkabı kutularına da karşıdır"
Ey Tayyip Erdoğan, ey sarayın savcıları, ey majestelerinin savcıları: Bu hukuk bir tek bize mi var? Günahsız arkadaşımıza iftira atıyorsun. Kendi belediye başkanın ihbarda bulunuyor, duymuyorsun. Yazıklar olsun böyle düzene. Yazıklar olsun. Cumhuriyet Halk Partisi, baklava kutularına da karşıdır, ayakkabı kutularına da karşıdır. 17-25 Aralık’ta, deliller, dinlemeler, 'usulsüz deliller kanuna aykırı toplandı' diye bütün hepsini yok sayanlar... Baba oğul telefonda: 'Sıfırladın mı oğlum?', 'Babacım, az kaldı babacımları' bu millete unutturamazlar. Bizim o gün kutu kutu çıkan paraları, önce 'FETÖ koydu' deyip FETÖ defolup gidince faiziyle geri isteyenler... Evlerinden para sayma makineleri çıkanlar... Baba oğul sıfırlama konuşanlar... Bugün tek bir delil olmadan bir iftira düzeni üzerinden partimizi iktidardan uzaklaştırmak için, milleti kandırmak için kumpas kuruyorlar. Bu kumpası da yırtıp atacağız. O yapılanların da hesabını teker teker soracağız.
"Artık yaşlandın, artık yoruldun. Kendi gündemine sıkıştın, bu ülkenin derdini duymuyorsun"
Buradan, güya tarihi açıklama yapacağız diye, tarihi bir safsatayı konuşma diye prompterdan okuyan Erdoğan’a sesleniyorum: Sen bu ülkeyi yıllarca yönettin. Artık yaşlandın, artık yoruldun. Kendi gündemine sıkıştın, bu ülkenin derdini duymuyorsun. Sorununu çözmüyorsun. AK Partili de olsa, karnını doyuramıyorsun. Gencine iş bulamıyorsun. Bu ülkeye umut olamıyorsun. Eğer inat edersen, bir yıl, iki yıl daha zulmedersin ama perişan olur gidersin. Ama bu ülkenin dayanacak gücü yok. Bence bu yaşlılığa, bu yorgunluğa, bu gerginliğe bu işi partinde genç bir arkadaşa devrederek, onu aday göstererek karşımıza çıkar, millet karar versin. Yok bırakmam, oturduğum koltuğa çakıldım, ayrılmam, bu koltuktan kalkmam diyorsan, görev sürenin yarısındasın. 2,5 senden, 2,5 benden. Gel 2 Kasım’da aday ol. Seçilirsen beş yıl daha senin, seçilmezsen -ki seçilemeyeceksin- bu milletin artık yüzünü güldürelim. Yüzünü güldürelim.
Ülkeyi, son yerel seçimleri kaybeden bir iktidar partisi yönetiyor. Bu ülkeyi, son anketlerde yüzde 29’a düşen bir parti yönetiyor. Bütün saldırılara, haksızlıklara rağmen, Cumhuriyet Halk Partisi bütün anketlerde en önde çıkıyor. Tayyip Erdoğan’a buradan bir kez daha sesleniyorum: Yüzde 29’la seni orada oturtmam. Seni orada oturtmam.
2009 yılında ilk belediye başkanı adayı olduğumda, rahmetli Baykal rahatsızlanmıştı. Dedi ki: 'Manisa’ya aday ol'. Dedim ki: 'Seçim kayıp'. Dedi ki: 'Manisa’yı alacaksın'. Dedim ki: 'Bir önceki seçim, 2004’te oyumuz yüzde 6'. Dedi ki: 'Bu seçimde değil ama bir seçimde sen Manisa’yı alacaksın'. Gittik, 6’ydı, 13 aldık. 24 aldık. 30 aldık. Ve son yerel seçimlere kadar geldik. Vaktiyle altta aldığımız Manisa’da yüzde 60 aldık. Rahmetli Baykal’ın ‘Bu seçim değil ama bir seçim alacaksın' demişti. Parti aldı ama o seçimi ben almadım. Oraya resmini asmışsınız. Canım kardeşim... Ferdi Zeyrek aldı. Allah gani gani rahmet eylesin. Ferdi Başkan’ın ölümünde, başta Veli Ağbaba, Malatya’dan çok sayıda siyaset arkadaşımız, il başkanımız, siyasetçiler, dostlarımız hastanede yanımızdaydılar. Cenazede yanımızdaydılar. Yasımızda, taziyemizde yanımızdaydılar. Bugün de kardeşimi, o Türkiye siyasi tarihinin belki en kalabalık cenazesinde, yüz binlerin kıldığı cenaze namazındaki o fotoğrafla beni karşıladınız. Siz Malatyalılar gerçekten dünyanın en iyi insanlarısınız. Hepinizi çok seviyorum.
Ferdi’nin bıraktığı yerden, iktidar yürüyüşümüze hep birlikte devam edeceğiz. Ve eninde sonunda — ister erken seçimde ister 2 Kasım’da — ama ne kadar kaçarlarsa kaçsınlar, eninde sonunda o sandığı getirerek bir şekilde bu seçimi kazanacağız. Ve bu ülkede mağdurların, yoksulların, köylülerin, emekçilerin, emeklilerin yani halkın iktidarını kuracağız. Dünyanın üzerinde plan kurduğu, hesap yaptığı ülke diye korkmayıp, kendi gençlerimizi dünyanın öbür ucunda hayal kurdurtmayacağız. Ve seçimden sonra gençlerimiz için yasaksız bir Türkiye; yasakların yasak olduğu bir Türkiye; vizesiz bir Avrupa; Avrupa Birliği’ne tam üye bir Türkiye yapacağız. Bütün gençlerimiz, Avrupa Birliği pasaportuyla bütün dünyada özgürce gezecek. Malatya’dan İstanbul’a gider gibi, Avrupa’nın bütün ülkelerine gidecek. Ve biz bunu kazanarak hep birlikte başaracağız. Artık kimsenin boynu bükük, hiçbir babanın yüzü önde, hiçbir memurun esnaftan utanacağı, hiçbir esnafın siftahsız kalmayacağı bir Türkiye’yi; herkesin mutlu olduğu bir Türkiye’yi yapacağız. Bunu yapmak için partimize güveniyor musunuz? Adayımıza güveniyor musunuz? Adayımız, Türkiye’nin dört bir yanında, gece mitinglerinde, gençlerin yaktığı gibi bu ışıklarla karanlık hücreyi aydınlatıyor.
"Emeklisine, pazardan pazarın dağılma saatlerinde ucuz, ezilmiş sebze yemeye iten bir iktidar yönetemez"
Artık bu devleti, gayrimeşru bir iktidar; halkın yüzde yetmişinin inanmadığı bir iktidar; rakiplerine darbe yapan, sokağa çıkamayan, pazara gidemeyen bir iktidar yönetemez. İşçinin, emekçinin, emeklinin hakkını vermeyen bir iktidar yönetemez. Emeklisine, pazardan pazarın dağılma saatlerinde ucuz, ezilmiş sebze yemeye iten bir iktidar yönetemez. Gençlerinin yüzde 75’i yurt dışına gitmeyi hayal eden, gençlerini buna iten bir iktidar yönetemez. Bunun için biz, bu ülkeyi mahkemeye de gelirde de adaleti getirmek için vergide de adalet olsun, sosyal adalet olsun diye yönetecek bir iktidara hazırlanıyoruz. Gerçek bir toplumsal barış, fırsat eşitliği istiyoruz. Bu ülkeye yatırımın da gelmesini, turistin de gelmesini, üreticinin, patronunun da kazanmasını ancak hakça bölüşülmesini istiyoruz. Biz, bu ülkenin demokratik olmasını, adil olmasını, zengin olmasını istiyoruz. Haydi iktidara yürüyelim.”
(ANKA)