MERVE YİĞİTCAN
Avrupa Birliği’nin, Yeşil Mutabakat çerçevesinde geliştirdiği Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) için geri sayım başladı. SKDM Tüzüğü 1 Ekim 2023 tarihinde raporlama yükümlülüğü ile sınırlı olarak uygulamaya girmişti. Yaklaşık 2 yıl süren geçiş döneminin ardından, mali yükümlülüklerinin devreye gireceği asli uygulama dönemi 1 Ocak 2026’da başlayacak. AB Komisyonu, AB SKDM Uygulama Dönemine ilişkin Uygulama Regülasyonları’nı 17 Aralık 2025’te taslak olarak yayımlarken, bunların bir kısmını da 22 Aralık 2025’te AB Resmi Gazetesi’nde duyurdu. Yürürlüğe giren düzenlemeler; akredite doğrulayıcıların denetimi ve gözetimi, beyan edilen gömülü emisyonların doğrulanmasına ilişkin ilkeler, gömülü emisyonların hesaplanma yöntemleri, SKDM sertifika fiyatlarının hesaplanması ve yayımlanması, yetkilendirilmiş SKDM beyan sahibi statüsüne ilişkin usuller, teslim edilecek SKDM sertifikası sayısına ilişkin bedelsiz tahsisat düzenlemesini kapsıyor.
50 ton altı ithalat muaf tutulacak
SKDM kapsamında, AB’nin demir, çelik, çimento, alüminyum, gübre ve hidrojen gibi sektörlerde ithal ettiği karbon yoğun ürünler için bir karbon vergisi uygulanacak. Böylece, yeni yıldan itibaren AB’ye ithal edilen ürünlerin karbon emisyonları için SKDM sertifikası satın alınması ve teslim edilmesi zorunluluğu başlayacak. Bu çerçevede ithalatçıların emisyonlar için bir karbon bedeli ödemesi gerekecek. Sertifika fiyatları, AB Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) haftalık ortalama fiyatlarına göre belirlenecek. Elektrik ve hidrojen hariç olmak üzere ithalatçı başına yıllık toplam 50 tonun altındaki ithalatlar SKDM mali yükümlülüklerinden muaf tutulacak.
Peki Türk ihracatçıları SKDM’ye ne kadar hazır? Birçok sektörde enerji verimliliği ve yeşil enerji kullanımı noktasında çeşitli yatırımlar yapılırken, ihracatçılar, SKDM’yi yalnızca bir yükümlülük alanı olarak değil, sürdürülebilir rekabet gücünü yeniden tanımlayan stratejik bir dönüşüm fırsatı olarak görüyor. Bununla beraber, ilk etapta belirlenen serbest tahsisat oranlarının yakın gelecekte aşağı çekilmesiyle ihracatçının vergi yükünün artacağı belirtiliyor. Yanı sıra, henüz emisyon ölçümlerini raporlayacak doğrulayıcı kuruluşlara ilişkin belirsizliklerin devam etmesi, ihracatçıları düşündürürken, doğrulayıcı kuruluş konusunun tarife dışı engele dönüşmesinden endişe ediliyor.
SEKTÖR TEMSİLCİLERİ: İHRACATÇININ VERGİ YÜKÜ ARTABİLİR
BOZAY: MALİYET 5 KATA KADAR ÇIKABİLİR
Türkiye Çimento Sanayicileri Birliği (TÜRKÇİMENTO) CEO’su Volkan Bozay, uygulama regülasyonun henüz AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanmadığını hatırlattı. AB Komisyonu tarafından yayımlanan SKDM taslak dokümanlarında, varsayılan değerlere ilişkin düzenlemelerde bazı ülkeler için verilerin eksik olduğunun görüldüğüne işaret eden Bozay, özellikle Türkiye için klinker ve çimento ürünlerine ait varsayılan değerlere yer verilmediğini; taslak regülasyona göre, bir ülkeye ait varsayılan değer bulunmadığında, hesaplamalarda diğer ülke veya bölgelere ait değerlerin baz alınacağını ifade etti. Bunun Türkiye için bir risk oluşturduğuna dikkat çeken Bozay, “Bu durum Türkiye için kullanılacak varsayılan değerlerin piyasa beklentilerinin üzerinde olabileceğini göstermektedir. Bu bağlamda, taslak regülasyonların yürürlüğe girmesi halinde, SKDM kapsamındaki maliyetlerin yaklaşık beş kata kadar daha yüksek gerçekleşmesi muhtemeldir. Özellikle varsayılan değerlerin kullanımı, çimento sektöründe öngörülenden daha yüksek maliyetlerle karşılaşılma riskini artırmaktadır. Bu nedenle, her bir tesis için hem çimento hem klinker bazında ayrı ayrı ülkemizdeki gerçek emisyon verilerinin doğru ve güvenilir biçimde sunulması ve doğrulanması, maliyetlerin daha gerçekçi hesaplanabilmesi açısından kritik önem taşıyor” diye konuştu.
YAYAN: FOSİL YAKITIN AĞIRLIĞI EMİSYONLARI SINIRLIYOR
Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Veysel Yayan, Türk çelik sektörünün, en fazla etkilenecek sektörlerin başında geldiğini vurguladı. “Ancak bu etki, yalnızca bir risk alanı olarak değerlendirilmemelidir” diyen Yayan, “Türkiye dünyada, elektrikli ark ocaklı tesislerdeki çelik üretiminin en yüksek paya sahip ülkelerden biri konumunda. Üretimin yaklaşık yüzde 70’inin EAO teknolojisine dayanması, Türk çelik sektörünü kömür bazlı yüksek fırınlarla üretim yapan birçok ülkeye kıyasla yapısal olarak daha düşük karbonlu bir noktaya taşıyor. Bu durum, sektör için önemli bir rekabet avantajı oluşturuyor” dedi. Yayan, “Türkiye’de elektrik üretiminde fosil yakıtların payının halen yüksek seviyelerde olması, çelik sektörünün dolaylı emisyonlarını sınırlayan temel faktörlerden biri. Bu nedenle yenilenebilir enerjiye erişimin artırılması ve sanayiye rekabetçi fiyatlarla düşük karbonlu elektrik sağlanması, sektörün yeşil dönüşümünde stratejik bir öncelik olarak öne çıkıyor” ifadelerini kullandı. Emisyon verilerinin doğruluğu, ürünlerin izlenebilirliği, geri dönüştürülebilirliği ve enerji verimliliği gibi unsurların AB pazarına erişimde belirleyici hale geldiğine değinen Yayan, “Bu durum, Türk çelik sektörünün yalnızca üretim bazında değil, ürün bazında da sürdürülebilirlik performansını güçlendirmesini zorunlu kılıyor” diye konuştu.
TECDELİOĞLU: 2028’E KADAR UYUM ZORLAŞABİLİR
İstanbul Demir ve Demir Dışı Metaller İhracatçıları Birliği (İDDMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Tecdelioğlu, burada en önemli hususun firmaların kendi enerji ve atık yönetim sistemlerini kayda almaları, kendi şirket işlerinde mühendis kadrolarıyla hem enerjide tasarruf etmeleri hem de atıklarını takip ve kontrol etmeleri olduğunu kaydetti. SKDM’ye uyumda düşük karbonlu teknolojilere geçiş için 2-4 yıl sürebilecek bir dönüşüm süreci gerekeceğine dikkat çeken Tecdelioğlu, bu noktada finansal destek, teknik destek, vergi teşvikleri ve uluslararası işbirliklerinin önemine dikkat çekti. Türkiye’de bu uyum sürecine hız katmak adına ilk tahsisat tarihi 3 Temmuz 2028 olmak üzere Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) devreye alınacağını dile getiren Tecdelioğlu, “Ama bu sisteme tam uyum için de ilgili yönetmeliklerin hızla yayımlanması, pilot projeler ve finansal desteklerin erişilebilirliği şart. Aksi takdirde, 2028’e kadar uyum zorlaşabilir ve ihracatçı firmalar SKDM kaynaklı ek vergilerle rekabet gücü kaybı yaşayabilir” uyarısında bulundu.
PELİSTER: TEMEL RİSK FİNANSMAN VE TEKNİK KAPASİTE İHTİYACI
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Başkanı Adil Pelister, “Hazırlık düzeyi firmadan firmaya farklılık gösterse de, özellikle AB ile yoğun çalışan kimya firmalarımızın bu sürece ciddi şekilde odaklandığını ve önemli mesafe aldığını söyleyebilirim. Farkındalık aşamasını büyük ölçüde geride bıraktık” dedi. Firmaların önündeki temel riskleri karbon ayak izi hesaplamaları, raporlama yükümlülükleri ve özellikle KOBİ’ler açısından finansman ve teknik kapasite ihtiyacı olarak sıralayan Pelister, “Ancak bu süreci biz daha çok bir fırsat olarak görüyoruz. SKDM’ye uyum sağlayan firmalarımız, AB pazarında rekabet gücünü korurken daha verimli ve sürdürülebilir üretim modellerine geçiş yapacak. Doğru adımlar atıldığında SKDM, Türk kimya sektörü için bir yük değil, rekabet gücünü artıran stratejik bir araç olacaktır” şeklinde konuştu.
GÜLTEPE: SÜRDÜRÜLEBİLİR REKABETİN TEMEL KALDIRACI OLACAK
Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe, SKDM sürecini firmalar açısından reaktif bir uyum başlığı olarak değil, stratejik bir rekabet dönüşümü gündemi olarak ele aldıklarını söyledi. Üretimde verimlilik, enerji dönüşümü, dijital izleme sistemleri ve finansman araçlarıyla desteklenen bütüncül bir yaklaşımın, SKDM’yi bir maliyet unsuru olmaktan çıkaracağını kaydeden Gültepe, sürdürülebilir rekabetçiliğin temel kaldıraçlarından biri haline geleceğini ifade etti. Gültepe, “TİM olarak bugün geldiğimiz noktada yalnızca politika ve vizyon üretmekle yetinmiyoruz. Sahaya inen, ihracatçı firmalarla doğrudan temas kuran; dijital altyapılar, mentörlük mekanizmaları ve finansman araçlarıyla desteklenen uygulama odaklı bir sürdürülebilirlik yaklaşımını kararlılıkla hayata geçiriyoruz. Tüm bu çalışmalarla ihracatçılarımız için yeşil dönüşüm sürecini yönetilebilir, erişilebilir ve rekabetçi hale getirmelerine destek veriyoruz” diye konuştu.
ÖNDER: KOBİ’LERİN UYGULAMA KAPASİTELERİ HENÜZ SINIRLI
Züccaciyeciler Derneği (ZÜCDER) Yönetim Kurulu Başkanı Burak Önder, Türkiye’de ilk tahsisat tarihi 3 Temmuz 2028 olacak şekilde ETS’nin devreye alınacağını hatırlatırken, bu tarihe kadar firmaların emisyonlarını ölçebilir, izleyebilir ve azaltabilir hale gelmeleri gerektiğini dile getirdi. Mevcut hızla bakıldığında bu sürenin bazı firmalar için yeterli olabilirken, özellikle KOBİ’ler için daha fazla destek ve yönlendirmeye ihtiyaç gerektireceğini ifade etti. Yeşil dönüşüm konusunun, yalnızca teknik değil, aynı zamanda kurumsal kültür ve finansman kapasitesi gerektiren bir süreç olduğunu vurgulayan Önder, “Bugün büyük ölçekli firmalar bu yönde ciddi adımlar atıyor olsa da, sektörün geneline baktığımızda farkındalık var ancak uygulama kapasitesi henüz sınırlı diyebiliriz” dedi. Bu dönüşüm sürecinin, hem zaman hem de maliyet açısından sektörde önemli bir baskı oluşturacağını kaydeden Önder, “Özellikle ithalat yapan firmalar için, ürünlerin menşeisi ve ülkelerinde çevresel sertifikalara sahip olmaması durumunda süreç daha da zorlaşıyor. Beklentimiz yeşil dönüşüm yatırımları için özel teşvik paketlerinin sektörel bazda oluşturulması ve özellikle küçük ve orta ölçekli firmalar için kolay erişilebilir danışmanlık ve teknik destek hizmetlerinin verilmesi” ifadelerini kullandı.
ÜNLÜ: ALT SEKTÖRLER DE DAHİL EDİLİNCE DAHA FAZLA FİRMA SIKINTIYA GİREBİLİR
Enerji Verimliliği ve Yönetimi Derneği (EYODER) Başkanı Onur Ünlü, SKDM’de ilk etapta belirlenen serbest tahsisat oranlarının Türk firmaları için çok düşük olmadığını, bu nedenle ilk etapta çok yük olmayacağına işaret ederken, asıl sorunun bu tahsisat oranlarının ilerleyen dönemde düşürülmesiyle yaşanacağına dikkat çekti. Ünlü, “Yakın gelecekte endişelenmemiz gereken iki durum var. SKDM devreye girdikten sonra kısa vadede tahsisat oranı düşecek var. Düşerken de dramatik düşürülecek, dolayısıyla bizim bununla mücadele etmemiz lazım ve bugünden o yatırımları hayata geçirmemiz lazım. İkincisi, 6 ana sektör ile gündeme geldi. Ama şimdi alt sektörler de kapsama giriyor. Devamında başka sektörler de girecek. Bu durumda sıkıntıya girecek işletme sayımız daha fazla” dedi. Firmaları bugünden uyardıklarını dile getiren Ünlü, “Enerji verimliliği, enerji dönüşümü ve yenilenebilir enerji yatırımları bugünden yarına hayata geçirilebilecek şeyler değil. Bir planlama, finansman ve uygulama zamanına ihtiyaç var. Bunlar süre alıyor. Ama bugünden önlem alınmaya başlarlarsa o gün geldiğinde son dakika bunu yapmak zorunda kalmazlar. Büyük finansal yüklere katlanmak zorunda kalmazlar ve zamana yayarak hayata geçirirler. Önden hayata geçirirlerse uluslararası pazarda payları artar ve avantaj elde ederler” diye konuştu.
“EKOSİSTEMİN TAMAMININ KARBONSUZLAŞMASI ÖNEMLİ”
Otomotiv Sanayii Derneği yetkilileri, SKDM’nin her ne kadar şu aşamada otomotiv ana sanayiine direkt bir yükümlülük getirmiyor olsa da; otomotiv ana sanayisinin ihraç ettiği kısıtlı sayıda parça açısından direkt, sanayinin önemli üretim girdisi olan demir-çelik ve alüminyum ürünleri açısından da endirekt olarak sektör üzerinde etki oluşturduğunu belirtti. Dernekten yapılan açıklamada, “Otomotiv sanayi üretiminin temel girdilerinden biri olan çelik maliyetindeki değişiklikler üretim maliyeti üzerinde etki oluşturmaktadır. Bir aracın üretiminde kullanılan çeliğin maliyetinin aracın toplam maliyeti içerisindeki payının, araç tipine göre, %5 ila %8 arasında değiştiği göz önüne alındığında, araç maliyetine etki edecek olası bir değişimin otomotiv sanayiinin rekabetçiliğine etkisi söz konusu olacaktır. Öte yandan, ilerleyen süreçte SKDM kapsamının gerek sektörler gerekse emisyon hesabı açısından genişletileceği dikkate alındığında, otomotiv sanayisi olarak ekosistemin tamamının karbonsuzlaşması oldukça önemlidir. Ekosistemin karbonsuzlaşması için öncelikle tüm paydaşların sera gazı emisyonlarını hesaplaması, raporlaması, doğrulaması ve emisyon azaltımına yönelik yatırımları, faaliyetleri hayata geçirmesi önem taşımaktadır. Emisyon performansı AB’deki muadillerine kıyasla iyi olan firmalar raporlama ile rekabet avantajını ortaya koyabilecektir. Kamu tarafında karbon vergisinin ülke içinde kalmasına imkân sağlayacak, AB ile uyumlu bir ETS ve ETS gelirlerinin tamamının sanayinin özellikle tedarik sanayinin karbonsuzlaşmasına yönelik projelerin desteklenmesi için kullanılmasını kritik görüyoruz.”