FERZAN ÇAKIR/İSTANBUL
Paris Anlaşması’nın imzalanmasının üzerinden neredeyse on yıl geçti, ancak küresel sürdürülebilirlik performansı bilimsel hedeflerin hâlâ gerisinde. İklim krizinin ekonomik, sosyal ve jeopolitik etkileri derinleşirken, kurumsal sürdürülebilirlik yalnızca bir “yükümlülük” değil; rekabet gücünün, yatırımın ve tedarik zincirlerinin belirleyici faktörü haline geldi.
Bu kritik eşikte düzenlenen UN Global Compact Türkiye 2025 Zirvesi, iş dünyası liderlerini “daha hızlı, daha ileri” bir dönüşüme teşvik eden mesajlarla başladı. İstanbul’da bir araya gelen şirketler, finans kuruluşları, kamu otoriteleri ve BM temsilcileri; hesap verebilir iklim eylemi, sürdürülebilir finansın ölçeklenmesi ve insan odaklı dönüşümün artık ertelenemez olduğunu vurguladı. “Daha Hızlı, Daha İleri” temasıyla düzenlenen UN Global Compact Türkiye 2025 Zirvesi’inde “daha adil, kapsayıcı ve yaşanabilir bir dünya için dönüşümün hızlandırılması çağrısı” öne çıktı.
Zirvede konuk konuşmacı olarak yer alan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın ve Paris Anlaşması’nın kabul edilmesinin üzerinden tam on yıl geçti. Bu süreçte küresel hedeflerde ilerleme sınırlı. Ekosistem dayanıklılığını önceliklendiren; su, enerji, kaynak verimliliğini merkeze alan; bütüncül politikaların ve iş modellerinin geliştirilmesi kritik önem taşıyor. Şirketlerin uzun vadeli planlamalarına, ölçeklenebilir çözümler, verimlilik artışı ve inovasyon odaklı uygulamaları entegre etmesi, güvenilir ve dirençli geçiş adımlarının oluşturulması açısından önemli. Dönüşümü mümkün kılacak kritik unsurların en başında yetkin insan kaynağı ve kapsayıcı beceri geliştirme geliyor. İnsan sermayesi, yatırım ve güçlü yönetişim ile girişimcilik ekosisteminin birlikte çalışması “daha hızlı, daha ileri” adımların gerçek anlamda hayata geçmesini mümkün kılıyor.” şeklinde konuştu.
Dördüncü: ESG’den geri dönüş yok 1,5 derece sınırı artık kritik eşikte
UN Global Compact Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Dördüncü, Paris Anlaşması yürürlüğe girdiğinde dünyanın, 4°C’ye varan bir ısınma riskiyle karşı karşıya olduğunu vurgulayarak “Bugün mevcut politikalar bizi yaklaşık 3°C’ye; ulusal iklim taahhütleri tam uygulanırsa 2,6°C seviyesine kadar indirebiliyor. Bu bir ilerleme; ancak güvenli, yaşanabilir ve adil bir gelecek için tek sınır var: 1,5°C. Küresel ısınma kısa süreliğine bu seviyenin üzerine çıksa bile, ki geçici bir aşım artık neredeyse kaçınılmaz, kritik olan, uzun vadede sıcaklığı kontrol altına alarak 2100’e kadar yeniden 1,5°C bandına dönebilmek.” dedi.
Dünya genelinde ESG’ye yönelik eleştirilerin, regülasyon baskılarının ve şirketleri sürdürülebilirlik alanındaki taahhütlerini açıklamaktan geri tutan eğilimlerin arttığına değinen Dördüncü “Gerçekler değişmiyor: Dünya ısınıyor, biyoçeşitlilik kayboluyor, eşitsizlikler derinleşiyor. Yatırımcıların, müşterilerin ve toplumun beklentisi ise geri adım atmak değil, daha ileri gitmek yönünde evriliyor. Bu nedenle mesajımız net: ESG’den geri dönüş yok. Aksine, daha güçlü bir sürdürülebilirlik yaklaşımı için hesap verebilirlik, şeffaflık, insan hakları, yönetişim ve çevresel sorumluluk ilkelerini daha etkin bir şekilde hayata geçirmek gerekiyor.” dedi.

Gerçek değişmiyor, dünya ısınıyor
Financial Times yazarı Simon Mundy ise konuşmasında iklim krizinin insanlık tarihinde görülmemiş bir hızla derinleştiğini, bazı bölgelerde iklim göçünün şimdiden milyonları etkilediğini vurguladı. Mundy, “Greenwashing’in yerini green hushing aldı; şirketler sürdürülebilirlik hedeflerini duyurmaktan bile çekinir hale geliyor. Ancak gerçek değişmiyor: Dünya ısınıyor” ifadelerini kullandı. Mundy “İklim krizi, iş dünyası için benzeri görülmemiş zorluklar yaratıyor. Ancak aynı zamanda, küresel ekonomi ve enerji sistemindeki tarihi değişimlerden yararlanmak ve her açıdan gerçekten daha iyi, daha adil ve daha sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunmak için büyük fırsatlar da yaratıyor.” dedi.
Zirvenin açılışında konuşan UN Global Compact CEO’su Sanda Ojiambo ise 160 ülkeden 20 bini aşkın şirketin dahil olduğu yapının 25. yılında çok paydaşlı iş birliğinin öneminin daha da arttığını vurgulayarak, “Türkiye şirketlerinin bölgesel sürdürülebilirlik liderliği için ciddi bir potansiyeli var” dedi.
Belirsizlik okuryazarlığının geliştirilmesi gerekiyor
“Sürdürülebilir Dönüşüm için Sorumlu Liderlik” panelinde konuşan Boyner Grup Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner, "Bugün baktığımızda dünya sadece ekonomik dalgalanmalarla değil de jeopolitik kırılganlık, iklim krizi, değer erozyonu ve toplumsal eşitsizliklerin iç içe geçtiği çok katmanlı bir belirsizlikle karşı karşıya kaldı. Ve bu belirsizlikler sürmeye de devam edecek. Böyle bir dönem içinde tabi ki liderlere büyük sorumluluklar düşüyor. Benim içinse bu dönemde liderlerin en büyük sorumluluğu, şirketlerini korumanın ötesinde toplumsal dönüşüme yön verecek bir değer sistemi yaratmaktan geçiyor. Bakın yaratılan değer sisteminin çalışanlara dayatılan yeni bir düzen olarak algınmasından bahsetmiyorum. Demek istediğim; yeni dünyanın ihtiyacına yönelik, kolektif bir ruhla arınmaktır. Liderlik kavramı sadece güç olarak tanımlanmamalı; vicdan, duyarlılık ve ortak sorumluluk alma sanatı liderlerin oyun alanı olmalıdır” dedi.
AB’nin yeşil kuralları Türkiye’nin üretim ve finans sistemini dönüştürüyor
AB Türkiye Delegasyonu’ndan Jean Barbé, Avrupa’nın Yeşil Mutabakat kapsamında yürürlüğe aldığı Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi (CSDDD), Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) ve sürdürülebilir finans düzenlemelerinin yalnızca AB’deki firmaları değil, Türkiye’deki tüm tedarik zincirlerini doğrudan kapsadığını söyledi. Türkiye’nin AB’nin beşinci büyük ticaret ortağı olduğunu hatırlatan Barbé, iki entegre ekonominin çevresel ve sosyal sorumluluk standartlarında ortak yükümlülüklere sahip olduğunu hatırlattı.
İklim Değişikliği Başkanlığı Sera Gazı Azaltım Politikaları Daire Başkanı Abdurrahim Durmuş ise Türkiye’nin uyum kapasitesini güçlendiren yeni düzenlemelere dikkat çekti. Durmuş, 2026’da ulusal emisyon ticaret sisteminde pilot aşamaya geçileceğini, bunun yeşil dönüşümün finansal altyapısını oluşturacağını söyledi. Ayrıca 81 ilde kurulan iklim koordinasyon kurulları ile yerel düzeyde yönetişimin güçlendiğini, AB uyumlu yeşil taksonomi çalışmasının da sürdüğünü aktardı.
KOBİ’ler sürdürülebilirlik dönüşümünün en kritik ve en kırılgan halkası
Türkiye ekonomisinin omurgasını oluşturan KOBİ’ler, sürdürülebilirlik, raporlama ve karbon düzenleme sisteminin yarattığı dönüşümde kırılgan ama aynı zamanda en kritik aktör olarak öne çıktı. TÜRKONFED Başkan Yardımcısı Onur Ünlü, özellikle AB’nin sürdürülebilirlik mevzuatı ve sınırda karbon düzenlemesinin KOBİ’ler için ciddi bir uyum baskısı yarattığını belirterek, “Bu dönüşüm maliyetli ama aynı zamanda büyük bir verimlilik ve rekabet avantajı fırsatı sunuyor. KOBİ’lerin en acil ihtiyacı net bir yol haritası, veri ölçüm kapasitesi ve finansmana erişim” dedi.
Sürdürülebilirlik Standartları Daire Başkanı Gülşah Günay ise Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu’nun (ISSB) standartlarını yayınladıktan 6 ay sonra Türkiye’nin kabul ederek, mevzuatı aktaran ve zorunlu uygulamaya geçen ilk ülke olduğunu belirtti.
Ayrıca KOSGEB ile imzalanan protokolle birlikte Sektör Geliştirme Merkezleri aracılığıyla KOBi’lere sürdürülebilirlik alanında verecekleri eğitimden bahsetti. KOBİ’lerin finansmana erişim ihtiyacına ise İş Bankası’ndan güçlü bir yanıt geldi.
Genel Müdür Yardımcısı Ebru Özşuca, Türkiye’nin yeşil dönüşümünde KOBİ’lerin belirleyici rol oynadığını vurgulayarak, bankanın bu kesim için yol gösterici iş ortağı rolünü üstlendiğini söyledi. Özşuca, sınırda karbon düzenlemelerine uyum amacıyla KOBİ’lere özel yeşil dönüşüm kredilerinin devreye alındığını, KOBİ’ler için dijital çözüm üreten teknoloji şirketleriyle de işbirliği yürütüldüğünü belirtti. Bankanın kadınlara yönelik finansal okuryazarlık programında ise hedef fonun 250 milyar TL’ye yükseltildiğini aktardı.
TSKB CEO’su Ozan Uyar ise kalkınma bankacılığının odağında kimseyi geride bırakmayan bir dönüşüm olduğunu belirterek yeşil enerji, afet direnci, verimlilik ve istihdam gibi çok boyutlu ihtiyaçlara uzun vadeli, uygun maliyetli finansman sağladıklarını vurguladı. Uyar, bankanın asıl değerinin uzmanlık ve danışmanlık kapasitesi olduğunu ifade etti.
Tedarik zinciri: En zayıf halka kadar güçlüyüz
Otomotivde dönüşümün artık yalnızca ana üreticinin değil, tüm tedarik zincirinin sürdürülebilirliğini kapsadığını belirten Ford Otosan Tedarik Zinciri Lideri Başak Çalıkoğlu Akyol, binlerce tedarikçiden oluşan dev ekosistemde en zayıf halka kadar güçlü olunabildiğini söyledi. Akyol “Sorumlu satın alma dönüşümümüz kapsamında tedarikçilerimizin sürdürülebilirlik performanslarını ölçümlüyor, yerinde denetimler düzenliyoruz. Satın alma kriterlerimizin içerisine sürdürülebilirlik gerekliliklerini entegre etmiş bulunmaktayız.” dedi.
Benzer bir yaklaşımın yatırımlar ve değer yönetimi tarafında da belirleyici hale geldiğini vurgulayan Yıldız Holding Strateji, İş Geliştirme ve M&A Başkanı Fezal Okur Eskil ise yapılan değerlendirmede, sürdürülebilirliğin artık şirketler için bir yan unsur değil, değeri oluşturan ana parametrelerden olduğunu belirtti. Şirket satın alma ve yatırım süreçlerinde ESG göstergelerini finansal ve hukuki incelemeler kadar kritik gördüklerini; iklim senaryolarından karbon fiyatlamasına, tedarik zincirindeki insan hakları ve su risklerine kadar tüm unsurları değerlendirdiklerini bildirdi. “Bugün sürdürülebilirlik prensiplerini uygulayan şirketler, gelecekte daha yüksek çarpanla değerlenen şirketler olacak” değerlendirmesini yapan Eskil, yatırım değerlendirme süreçlerine yönetişim yetersizliği, etik unsurlar veya izlenebilirlik yetersizliği nedeniyle hayır demenin de stratejik kararlılık gerektirdiğini ifade etti.
Pazarlama olmadan sürdürülebilirlik olmuyor
Kantar Küresel Sürdürülebilir Dönüşüm Uygulamaları Kıdemli Partneri Özlem Şentürk, şirketlerin sürdürülebilirlik iddialarının büyümeye dönüşebilmesi için pazarlamanın kritik bir kaldıraç olduğuna dikkat çekti. Şentürk, CMO Study’de pazarlama yöneticilerine yöneltilen “Sürdürülebilirlik ve büyüme yan yana durabilir mi?” sorusuna yalnızca yüzde 18’in ‘evet’ dediğini aktararak, “Başarılı markaların uygulamaları bize gösteriyor ki sürdürülebilirlikle büyümeyi uyumlu hale getirmek için pazarlamayı baştan tasarlamak gerekiyor” dedi.
Araştırmaya göre finansal olarak daha iyi performans gösteren şirketlerin yüzde 75’i, sürdürülebilirliği pazarlama ajandasına doğrudan entegre etmiş durumda. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Unilever.
Unilever Türkiye Ülke Başkanı Ali Fuat Orhonoğlu, 2010 ile 2020 yılları arasında yürütülen Sürdürülebilir Yaşam Planı (USLP) programı süresince amaç odaklı markalarının söz konusu dönemde diğer markalarına kıyasla yaklaşık iki kat daha hızlı büyüdüğünü anlattı. Orhonoğlu, “Sürdürülebilir kaynak kullanımı şirketimizi 1,2 milyar Euro tasarrufa ulaştırırken, bu tasarruf yalnızca maliyet azaltmakla kalmadı, karlılığı da güçlendirdi” dedi.
Havacılıkta enerji dönüşümü
Pegasus Hava Yolları CEO’su Güliz Öztürk, havacılık sektörünün pandemi sonrası yeniden hızlanan büyümesine dikkat çekerek, 2050’de yolcu sayısının 12 milyarı aşmasının beklenildiğini kaydetti. Bu nedenle havayollarının hem teknoloji hem de enerji tarafında hiç olmadığı kadar hızlı dönüşmesi gerektiğini vurguladı.
Öztürk, sürdürülebilir havacılık yakıtı üretiminin bugün küresel talebin çok altında olduğunu, Türkiye’de ilk üretimin gelecek yıl başlayacağını belirtti. Yeni nesil uçak yatırımlarının emisyonları kaynağında azaltan en etkili araç olduğunu ifade eden Öztürk, Pegasus’un bu nedenle filosunu hızla yenilediğini aktardı.
Stratejiden kültüre sürdürülebilir dönüşüm
ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden, kurumların sürdürülebilirlik yaklaşımlarında zihniyet değişikliğine gitmesi gerektiğini, sürdürülebilirliğin daha etkili hale getirmek için çevresel, ekonomik ve sosyal konuların yönetişim perspektifiyle değerlendirilmesi gerektiğini yani ESG yerine G(EES) yaklaşımının benimsenmesinin önemine değindi. Etki alanlarının yalnızca kısa vadeye odaklanmak yerine orta ve uzun vadeye odaklanmaları gerektiğini, kararların farklı paydaşlar için farklı etkilerini ele almaları gerektiğini, sorumlulukların kapsamını değerlendirirken paydaşların da anlamlı katılımını sağlamak gerektiğini vurguladı.
Sürdürülebilirliği bir proje değil, kurumsal bir değer olarak konumlandırdıklarını belirten Doğan Holding Kurumsal İletişim ve Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcısı Neslihan Sadıkoğlu, UN PRI imzacılığıyla sorumlu yatırım yaklaşımını daha da ileri taşıdıklarını söyledi. Şirket içinde başlayan davranış dönüşümünün topluma yayılan bir etki yarattığını vurgulayan Sadıkoğlu, kız çocuklarına yönelik projeler ve UNICEF ile yürüttükleri “Değer Çarkı” çalışmasıyla bireylerin gelişimine katkı sunduklarını ve değer odaklı toplumların oluşmasını desteklediklerini ifade etti.
Sanayide sürdürülebilir dönüşüm
Kibar Holding CEO’su Haluk Kayabaşı, son dört yılda iklim değişikliği ve döngüsel ekonomi odağında 100’ün üzerinde projeyi hayata geçirdiklerini belirtti. Üretim faaliyetlerini geri kazanım odaklı süreçlerle buluşturduklarını söyleyen Kayabaşı, “Son beş yılda geri dönüştürülen ham madde kullanımını yüzde 26 artırdık. Bugün ham maddenin yüzde 35’ini geri kazanım yoluyla sağlıyor, oluşan atığın yüzde 99’unu yeniden ekonomiye kazandırıyoruz. Bu yaklaşım bize hem çevresel hem de maliyet ve rekabet avantajı sağlıyor” dedi.
Alarko Şirketler Topluluğu CEO’su Ümit N. Yıldız, sekiz sektörde yapay zekâ merkezli süreç yönetimini operasyonel omurga haline getirdiklerini belirterek artan elektrifikasyon, kaynak baskısı ve jeopolitik riskler nedeniyle şirketlerin dayanıklılık kapasitesini güçlendirmesinin zorunlu olduğunu ifade etti.
Borusan Cat CEO’su Özgür Günaydın ise ağır endüstrilerde karbonsuzlaşma baskısına yanıt olarak yapay zeka destekli bakım sistemleri ve bölgesel Komponent Yenileme Merkezleri ile hurdaya çıkmak üzere olan iş makinelerini yeniden üretim standartlarına kavuşturan döngüsel modeli anlattı ve bu sayede ekipman ömrünü radikal biçimde uzattıklarını ifade etti.
Akkök Holding CFO’su Ozan Hançer ise döngüsel ekonomi ve karbon yoğunluğunun azaltılmasını önceliklendirdiklerini belirterek, atık suyun yeniden kazandırıldığı sıfır sıvı deşarjı (ZLD) uygulamalarını yaygınlaştırdıklarını ve tesis dönüşümleri için girişim sermayesi fonu kapsamında 21 milyon dolar kaynak ayırdıklarını söyledi.

Zirvede öne çıkan 5 mesaj
DÖNÜŞÜM BİRLİKTE VE HIZLANARAK MÜMKÜN
Hiçbir aktör küresel krizleri tek başına çözemez. Hedeflerle mevcut durum arasındaki mesafeyi daha hızlı kapatmak gerek.
ESG’DEN GERİ DÖNÜŞ YOK
Hesap verebilirlik, şeffaflık, insan hakları, yönetişim ve çevresel sorumluluk ilkelerini daha etkin bir şekilde hayata geçirmek gerekiyor.
YEŞİL FİNANSMAN ÖLÇEKLENMELİ
Geçiş finansmanı, KOBİ destekleri ve karbon piyasalarının güçlendirilmesi rekabet gücünün ana belirleyicisi olacak.
TEDARİK ZİNCİRİ RİSKTE
AB’nin yeni sürdürülebilirlik regülasyonları tüm tedarikçiler için uyum baskısını artırıyor: En zayıf halka kadar güçlüyüz.
ADİL VE KAPSAYICI DÖNÜŞÜM
İstihdam, yetkinlik dönüşümü ve toplumsal eşitlik sürdürülebilir büyümenin ayrılmaz parçası; kimse geride bırakılamaz.


Depolama teknolojileri enerji dönüşümünün kritik noktası
Konferansta konuşan Aydem Enerji, Enerjisa Üretim ve Zorlu Enerji yöneticileri, Türkiye’nin hızla artan elektrik talebi karşısında yenilenebilir kapasitenin tek başına yeterli olmayacağını vurguladı. Üç şirketin mesajı aynı noktada birleşti: Depolama teknolojileri enerji dönüşümünün kritik halkası.
Aydem Enerji CEO’su Serdar Marangoz ise elektrik dağıtım tarafında son beş yıldaki 1,2 milyar dolar yatırımı, önümüzdeki beş yılda 2 milyar doların üzerine çıkarmayı planladıklarını belirtti. Marangoz, Türkiye’nin elektrik sisteminin önümüzdeki on yılda üç kritik başlığa odaklanmak zorunda kalacağını söyledi. Bunlar; şebeke yatırımlarının hızla büyütülmesi, depolama teknolojilerinin yaygınlaşması ve nükleer üretim seçeneklerinin gündeme gelmesi. Marangoz’a göre, önümüzdeki dönemin en büyük dönüşümlerinden biri, evsel cihazlardan sanayi tesislerine kadar entegre pil sistemlerinin yaygınlaşması olacak.
Enerjisa Üretim CEO’su İhsan Erbil Bayçöl Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 5’ini karşıladıklarını hatırlatarak 2.500 MW yenilenebilir kapasite hedeflediklerini açıkladı. Bayçöl, termik bağımlılığın yarattığı ikileme dikkat çekerek, linyit kömürün Türkiye’nin cari açığı azaltma avantajına karşın yüksek çevresel maliyetler yarattığını söyledi. Bayçöl, adil dönüşümün ekonomik ve sosyal açıdan kritik olduğunu vurguladı.
Zorlu Enerji CFO’su Murat Kubilay Şimşek, tamamen yenilenebilir portföye geçtiklerini belirterek en büyük önceliğin depolama olduğunu söyledi. Şirket, 375 MW depolama hedefi ve 1,1 milyar dolarlık Eurobond ile dönüşüm yatırımlarını güçlendirdiklerini ve ulaşım sektörünün dönüşümüne yönelik olarak hem e-mobilite çözümlerini büyüttüklerini hem de Türkiye’nin en büyük elektrikli araç şarj ağı yatırımcılarından biri olduklarını ifade etti. Şimşek, Avrupa’da da şarj yatırımlarının genişletildiğini de belirtti.