Daha iki yaşında babasını kaybetmiş, altı yaşında hayata çalışarak tutunmaya başlamış bir çocuk… Ve düşünün, kendi çocukluğunda hiç baba sevgisi tatmamış bu çocuk, yıllar sonra bir baba olacak ve kendi evlatlarına dünyadaki en güzel babalığı yapacaktı. İşte o çocuğu, o küçük Arif’i, tarifsiz bir saygıyla seviyorum.
Peki, sadece bana mı iyi bir baba oldu? Hayır. İyi bir insan, sadece kendi çocuğuna değil, çevresindekilere de babalık yapar. Semtindeki yoksuluna, çalışanlarına, ihtiyaç sahibi her kim varsa ona el uzatır. İşte benim babam böyle biriydi. O sadece bana değil, birçok insana babalık etti. Onun bu yönünü düşündükçe, sevgimle birlikte ona duyduğum saygı da büyüyor.
Ve sonra, üçüncü bir Arif Develi var… 22 yaşında cebinde sadece 70 kuruşla İstanbul’a gelen genç bir adam. Bileğinde mesleği, valizinde ahlakı, dürüstlüğü ve esnaflığıyla… “Boğulacaksam büyük denizde boğulayım” diyerek Samatya’nın merdivenlerinden inerek İstanbul’a selam veren, o cesur genç. Bugün markamızın geldiği noktada, işte o gencin cesareti, emeği, mücadelesi ve alın teri var. Onun attığı adımlar, bize yürünecek bir yol, tutulacak bir ilke, sahip çıkılacak bir değer bıraktı.
“Benim kahramanımın pelerini yoktu”
Herkesin bir kahramanı vardır. Özellikle benim çocukluk yıllarımda, çizgi film dünyasının yeni yeni gelişmeye başladığı o dönemlerde hepimizin pelerinli süper kahramanları olurdu. Ama benim kahramanımın ne pelerini vardı ne de çizgi filmlerden çıkmış bir görüntüsü… Benim kahramanım, gerçek bir insandı: Babam, Arif Develi.
Ona güvenmek, onun gölgesinde olmak, onun kolları altında büyümek bana tarifsiz bir güç ve huzur verirdi. Çünkü o sadece harika bir baba değildi; aynı zamanda müthiş bir öğreticiydi. Bugüne kadar birçok kitap okudum. Ama bana en çok şey öğreten, en derin anlamları hissettiren “kitap” şüphesiz ki babamdı. Her bir hareketi, her bir sözü, anlayabilene çok şey anlatıyordu. Onu izlemek, onu dinlemek, onunla zaman geçirmek benim en büyük eğitimimdi.
Babamla ilişkimiz sadece bir baba-oğul ilişkisi olarak kalmadı. Ben büyüdükçe, o da bana daha çok yaklaştı. En yakın arkadaşım, en yakın dostum, sırdaşım oldu. Bu çok kıymetliydi benim için. Onunla kurduğum ilişki, yalnızca ailevi bir bağ değil, hayat boyu taşınacak bir gönül bağının temsiliydi.
“Arif Develi’nin sözü senetti”
Babam, hayatımda gördüğüm en güçlü empati yeteneğine sahip insandı. İnsanları gerçekten anlamaya çalışırdı; onları dinler, hisseder ve yargılamadan yaklaşırdı. En önemlisi ise, kibirden tamamen uzaktı. Sözü söz, özü özüydü. Kucaklayıcı, anlayışlı, içten bir adamdı.
Onu sadece iyi bir baba olarak anlatmak eksik olur. O aynı zamanda iyi bir eşti, iyi bir dosttu, iyi bir komşuydu ve iyi bir patrondu. Her ilişkisinde insanlara değer veren, onları önemseyen bir tavrı vardı. Aslında babam için en doğru tanımlamalardan biri şu olur: O çok iyi bir esnaftı.
Bizim ailemiz ve markamızın geçmişi 1912’ye kadar dayanır. O günden bu yana esnaflık kültürünü yaşatıyoruz. Babam da bu kültürü sadece bir meslek değil, bir yaşam biçimi olarak benimsedi. Ve bunu bana öyle bir aktardı ki, bugün onun mirasını yaşatırken sadece bir markayı değil, bir anlayışı sürdürüyorum.
Sektörümüzde hep şunu duyardım: “Arif Develi’nin sözü senettir.”
Bu cümle onun kişiliğini, ticaret ahlakını ve güvenilirliğini anlatmak için fazlasıyla yeterliydi.
Mesleki hayatına baktığımda onun en büyük başarısı, sürdürülebilir bir sistem kurabilmesiydi. Gelenekten gelen güçlü bir esnaf ruhuna sahipti ama bu onu asla geride tutmadı. Aksine, babam vizyoner bir insandı. Her zaman daha iyisini yapma çabasında oldu. İşine tutkuyla bağlıydı ve sürekli olarak geliştirmeyi hedeflerdi.
Asıl kahramanlar arka planda emek verenlerdir
Her zaman şunu söylerdi: “Çalışanlarınla empati kuramazsan, başarılı olamazsın. Onlar seni sevmezse, sen onları anlayamazsan bu iş yürümez.” Ve bunu sadece söylerken değil, yaşarken öğretirdi. Hiçbir zaman çalışanlarını sadece bir iş gücü olarak görmedi. Onlar onun yol arkadaşlarıydı. Ne zaman dışarıdan bir takdir alsa, hemen şunu söylerdi: “Biz sahne önünde olabiliriz ama asıl kahramanlar arka planda gece gündüz emek verenlerdir.”
Bugün dönüp baktığımda şunu çok net söyleyebilirim: Babam sadece ailesinin direği değildi. Aynı zamanda çevresindeki insanların da dayanağıydı. Güven duyulan, danışılan, yanında huzur bulunan bir insandı.
Onun kurduğu o büyük sofranın gölgesinde büyümek, bana sadece aile nedir’i değil; nasıl aile olunur’u öğretti.
Babam gençlerin önünü açarken, onların hata yapma hakkına da inanırdı. Çünkü bilirdi ki, her hata aslında doğruya giden yolda bir öğretmendir. Bu yaklaşımı sayesinde biz hiçbir zaman kuşak çatışması yaşamadık.
Babam hem ailesine, hem devletine, hem de mesleğine derin bir sadakatle bağlıydı. Onun için bu üç değer birbirinden ayrı düşünülemezdi. Aileye duyulan saygı, topluma ve mesleğe de yansırdı. Ve babam bunu sadece kendi çekirdek ailesiyle sınırlı yaşamazdı. Çalışma arkadaşları, komşuları, mahallesindeki insanlarla da adeta büyük bir aile kurmuştu.
Onun inancına göre gerçek zenginlik, yalnızca maddi birikimle ölçülmezdi. Sofranın bereketi, o sofraya oturan kalpten gelir.
Ve gerçekten de onun sofrası hep kalabalıktı. Eli açıktı, gönlü açıktı. Paylaşmanın, bir arada olmanın, birlikte yemenin ve birlikte gülmenin değerine inanırdı. Sofrasına oturan sadece karnını doyurmazdı; ruhu da doyardı.
“AİLESİNE HAYRI OLMAYANIN, KİMSEYE HAYRI OLMAZ”
Babam için hayattaki en büyük değerlerden biri aileydi. “Ailesine hayrı olmayanın, kimseye hayrı olmaz” sözü, tam kalbinde duruyordu. Babamın başlattığı iyilik hareketini sürdüreceğim. Onun adını, değerlerini, öğretilerini yaşatmak için yürümeyi sürdüreceğim. Her zorlukta şunu hatırlayacağım: "Ben 2 yaşında babasını kaybeden, 6 yaşında çalışmaya başlayan, 22 yaşında İstanbul'a tek başına gelen bir adamın oğluyum".
Devlet, aile, meslek
Babam hem ailesine, hem devletine, hem de mesleğine derin bir sadakatle bağlıydı. Onun için bu üç değer birbirinden ayrı düşünülemezdi. Aileye duyulan saygı, topluma ve mesleğe de yansırdı. Ve babam bunu sadece kendi çekirdek ailesiyle sınırlı yaşamazdı. Çalışma arkadaşları, komşuları, mahallesindeki insanlarla da adeta büyük bir aile kurmuştu.