ŞEBNEM TURHAN
Garanti BBVA Kurumsal, Yatırım Bankacılığı ve Global Piyasalar Genel Müdür Yardımcısı Sinem Edige yeni yılda portföyü doğru dağıtmak, vade yönetimini iyi yapmak ve küresel temaları izlemenin daha fazla önem kazanacağını belirterek “2026, ‘para bir yerde dursun’ yılı değil; bilinçli çeşitlendirmenin öne çıkacağı bir yıl olacak” dedi.
Edige, 2026 yılına ilişkin yurtiçi ve yurtdışında yatırım şifrelerini EKONOMİ’ye anlattı.
■ 2025’te yatırımcılar nasıl davrandı 2026’da ne yöne değişecek bu tercihler? Siz yatırımcılara ne öneriyorsunuz? Bu yıl yatırımcıların davranışlarında net bir ayrışma gördük. Yüksek faiz döneminde güvenli liman olarak mevduat öne çıktı; fakat küresel hikâyelerin güçlenmesiyle birlikte yurt dışı varlıklara ilgi hızla arttı. Yapay zekâ temalı teknoloji hisseleri, tematik fonlar, Eurobond’lar ve gelişmekte olan ülke hisse piyasaları ile altın ve gümüş gibi kıymetli madenler yatırımcının ilgi alanına daha fazla girdi. 2026’da bu resim daha da çeşitlenecek. Portföyü doğru dağıtmak, vade yönetimini iyi yapmak ve küresel temaları izlemek daha fazla önem kazanacak. Ben yatırımcılara, TL sabit getirili kıymetleri temel yapıtaşı olarak korumalarını, buna altın, seçici hisse senetleri, yurt dışı hisse senetleri, global tematik fonlar ve risk iştahına uygun ölçüde alternatif yatırımlar eklemelerini öneriyorum. 2026, “para bir yerde dursun” yılı değil; bilinçli çeşitlendirmenin öne çıkacağı bir yıl olacak.
■ Yurtiçi yerleşiklerin yurtdışı portföy yatırımları rekor kırdı. 2026 yılı için küresel piyasalardaki durum göz önüne alındığında bu ilgi devam eder mi?
Yatırımcılarımızın önemli bir bölümünün Türk varlıklarına olan ilgisinin sürdürdüğünü görüyoruz. Bununla birlikte, küresel piyasalarda farklı ürünlerde yaşanan fiyat dalgalanmaları da yatırımcıların dikkatini çekmeye devam ediyor. Özellikle uluslararası teknoloji hisselerinde yıl boyunca gözlenen yükselişler, bu alana yönelik ilgiyi belirgin biçimde artırdı. KKM’nin sona ermesiyle birlikte döviz bazlı yatırım tercihi yapan yatırımcıların, farklı temalara sahip yatırım fonlarına yöneldiğini gözlemliyoruz.
Önümüzdeki dönemde, Türkiye’de enflasyonda beklenen gerilemeye paralel olarak Türk lirası faizlerinde aşağı yönlü bir eğilim öngörülmesi, yatırımcıları alternatif getiri arayışlarına yöneltebilir. Küresel piyasalardaki hareketliliğin sürmesi ve portföy çeşitlendirme ihtiyacının devam etmesiyle, yurt dışı portföy yatırımlarına olan ilgi devam edebilir. Ayrıca, yurt içi yatırımcıların finansal okuryazarlık seviyesinin artması, yatırım fonu çeşitliliğinin genişlemesi ve alım-satım süreçlerindeki kolaylıklar da bu eğilimi destekleyebilir.
■ Küresel ticaret savaşları ve bunun etkileri yatırım tercihlerini değiştirebilir. Küresel ticaret savaşlarının seyri nasıl gelişir bunun Türkiye'ye ve Türk yatırımcısına etkisi ne olur?
Ticaret savaşları artık sadece tarifelerden ibaret değil, çok daha geniş bir jeopolitik yeniden konumlanma süreci içindeyiz. Bu karmaşık yapı, Türkiye için hem fırsatlar hem de ciddi dönüşüm gereklilikleri barındırıyor. Türkiye’nin Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasında köprü konumunda olması, özellikle tedarik zincirlerini çeşitlendirmek isteyen küresel şirketler açısından stratejik bir avantaj. Çin’den kısmen kaymaya başlayan üretim, Türkiye gibi esnek üretim kabiliyetine sahip ülkeleri öne çıkarıyor. Ancak bu fırsat, yalnızca mevcut üretim kapasitesiyle değil, aynı zamanda yeşil dönüşüme uyumla anlam kazanıyor.
Yatırımcı açısından bakıldığında ise, yeşil dönüşümün sadece bir çevre politikası değil, doğrudan kârlılığı ve rekabet gücünü etkileyen bir ekonomik strateji haline geldiğini söyleyebiliriz.
Ticaret savaşları ve tarifeler belirsizlik yarattıkça yatırımcı daha çok korunma ve güçlü bir portföy çeşitlendirme refleksiyle davranıyor. Daha çok altın gibi güvenli limanlara ilgi artacağını söyleyebiliriz. Jeopolitik riskler karşısında tek bir varlığa bağlı kalmak riskli bulunuyor ve çoklu koruma kalkanı ihtiyacı sürüyor.
■ Portföylerde altın denge, gümüş tamamlayıcı unsur
Bu yıl altını çok konuştuk 2026 için nasıl bir değişim beklersiniz? Gümüş fiyatlarında da nasıl bir eğilim öngörüyorsunuz?
2025 boyunca altını neredeyse her gün konuştuk ve 2026’da da bu tablo değişmeyecek gibi görünüyor. Altının pandemi sonrası dönemde kazandığı ivme, yalnızca jeopolitik risklere değil, küresel borçluluk seviyelerine ve merkez bankalarının rezerv tercihlerine de dayanıyor. Diğer yandan büyük fonlar ve kurumsal yatırımcılar bile altını portföylerinin bir dengeleyici, jeopolitik sigorta unsuru olarak tutmaya devam ediyor. Bu faktörler 2026’da da altın için destekleyici olmaya devam edecek. Faiz indirimi sürecine girilmesiyle birlikte altının yönü yukarı olmaya aday, ancak bu hareket doğrusal olmayacak; zaman zaman geri çekilmeler doğal. Altın yükseldikçe yatırımcıların gözü bu defa “daha ulaşılabilir değerli metal” olarak öne çıkan gümüşe kaydı. Gümüş ise altına göre daha “hikâyeli” bir ürün. Hem endüstriyel talep hem de yeşil enerji yatırımları gümüşün oynaklığını artırıyor ama aynı zamanda potansiyelini de güçlendiriyor. Güneş panelleri ve elektronik gibi sektörlerde kullanılan gümüş, talep tarafında yapısal bir destek görüyor. 2026 için altını portföyün denge unsuru, gümüşü ise daha yüksek potansiyel taşıyan bir tamamlayıcı olarak değerlendiriyorum. Her ikisinin de payı makul seviyelerde tutulmalı, çünkü kıymetli metallerin rolü getiriden çok risk yönetimiyle ilişkilidir.
■ Döviz getirisi değil stratejik bakış şekillendirdi
Yurtdışı portföy yatırımcısının profili nedir, neden bunu tercih ediyor?
Türkiye’de yurt dışı piyasalara yönelen yatırımcı profili son birkaç yılda belirgin şekilde çeşitlendi. Bugün genç ve dijital kuşak, yatırım kararlarını geleneksel araçlarla sınırlamıyor. Kendilerine yakın buldukları yapay zekâ, yarı iletkenler, elektrikli araçlar, uzay teknolojileri, biyoteknoloji şirketleri gibi küresel ölçekte yarattığı hikâyeleri takip ediyorlar. Bu grup, yatırım alanını sadece fi nansal getirinin yanı sıra “küresel bir büyüme hikâyesine ortak olmak” olarak konumluyor. Orta yaş ve üzeri yatırımcıda ise motivasyon biraz daha farklı. Bu segment geleneksel olarak portföylerini döviz cinsinden varlıklarla dengelemeyi tercih ediyor. Özellikle 2021 sonrası artan belirsizlik ortamında bu grubun yurt dışı tahvillere olan ilgisi belirgin şekilde yükseldi. Aynı şekilde, altın fonları da portföyde koruma unsuru olarak daha fazla kullanılmaya başlandı. Daha profesyonel ve yüksek tutarlı portföy yöneten yatırımcılarda ise tablo çok daha stratejik bakışla şekilleniyor. ABD, Avrupa ve Asya piyasalarına yayılan sepetler, özel fonlar, tematik ETF’ler bu grubun öncelikli tercihlerinden. Aynı zamanda risk yönetimi için hedge mekanizmaları, vade uyumu, sektör bazlı çeşitlendirme gibi entegre stratejiler daha fazla kullanılıyor. Tüm bu eğilimleri bir araya getirdiğimizde karşımıza net bir tablo çıkıyor. Türkiye’de yurt dışı yatırımı, geçmişte yaygın olduğu gibi yalnızca döviz bazlı değer koruma refleksiyle yapılmıyor. Gençler küresel teknolojiye ortak olmak için, orta yaş grubu risk dağıtmak için, profesyoneller ise stratejik portföy mimarisi kurmak için yurt dışına yöneliyor.
■ Faiz indirimleri kademeli olarak sürecek
Merkez Bankası PPK yılın son faiz kararını 11 Aralık’ta açıkladı. 11 Aralık hamlesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Merkez Bankası’nın bu toplantıda, mevcut sıkılık duruşunu fazla bozmadan, ölçülü bir faiz indirimi adımı attığını düşünüyorum. Kasım enflasyonu, gıdanın desteğiyle belirgin şekilde beklentilerin altında gerçekleşmiş ve Merkez Bankası’na bu alanı sağlamıştı. Rezerv gelişmelerinin de olumlu yönde olması, beklentileri karşılayan bir indirimle sürecin devam etmesine olanak sağlamış oldu. 2025’te faiz indirim adımları ihtiyatlı sürmüştü. Önümüzdeki dönemde de faiz indirimlerinin oldukça kademeli biçimde sürmesini bekliyoruz. Dezenflasyon üzerindeki riskler nedeniyle para politikası, makroihtiyati önlemler, likidite araçları ve regülasyonlarla desteklenmeye devam edilebilir. Aralık toplantısındaki 150 baz puanlık indirimle yılı %38.0 seviyesinde kapatmış olduk. Faizleri aşağı çekerken, mevduat faizi üzerinde etkili olan rasyolarla politika faizinin kademeli şekilde mevduat faizine yansıdığını görüyoruz. 2026’ya giderken hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkelerin para politikalarında ortak bir tema görüyoruz: Faiz indirimlerinin aceleye gelmeyeceği bir dönem. Küresel büyüme ılımlı, talep daha dengeli, enflasyon ise hâlâ birçok ülkede istenen seviyelere tam yerleşmiş değil. Bu tablo, Türkiye dahil pek çok merkez bankasının 2026 boyunca kademeli ve veri odaklı bir indirim sürecini tercih edeceğini gösteriyor.