Avrupa Komisyonu, Avrupa otomotiv sanayisini temiz ve rekabetçi bir yapıya dönüştürmeyi amaçlayan kapsamlı bir politika paketini kamuoyu ile paylaştı. Otomotiv Paketi, batarya üretimini güçlendirmek için destekler ve üretim süreçlerini kolaylaştıracak idari yükün azaltılması gibi önemli tedbirler içeriyor. Pakette ayrıca AB’de üretilen küçük elektrikli araçlara yönelik önemli teşvikler yer alıyor. Ancak pakette yer alan “Made in EU – AB’de Üretilmiştir” vurgusu, Türkiye otomotiv sanayisinin ihracatı ve dış ticaret dengesi açısından önemli riskleri ön plana çıkartıyor.
Türkiye otomotiv sanayisine yön veren 13 üyesiyle sektörün çatı kuruluş u konumunda olan Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Eroldu açıklanan paketle ile ilgili, “Avrupa Birliği otomotiv sanayisinin rekabetçiliğini korumak amacıyla bir dizi politikayı devreye almak üzere 2025 yılının başından bu yana yoğun bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor. Şubat ayında açıklanan Temiz Sanayi Mutabakatı ve mart ayında açıklanan Otomotiv Sanayi Eylem Planı ardından dün açıklanan Otomotiv Paketi, AB’nin bu konudaki istikrarlı duruşunun bir göstergesi oldu. Gümrük Birliği’nin 30 yıla yakın süredir geliştirdiği AB ile Türkiye arasındaki kuvvetli entegrasyon ile tüm tedarik zinciri yıllar içerisinde bütüncül bir yapıya dönüşmüş durumda. Karşılıklı kazanç ilişkisi ile bugünlere gelen kuvvetli ticaret ilişkisi sonucunda, AB’nin araç ithalatında Türkiye 2. araç ihracatında ise 3. sırada yer alıyor. Dolayısıyla AB’de açıklanan politikalar otomotiv sanayimiz ve ekonomimiz için hayati önem taşıyor” açıklamasını yaptı.
"Yaklaşımdan endişe duyuyoruz"
Eroldu, bir süredir dikkat çekmekte oldukları “Made in EU” yaklaşımının Otomotiv Paketi’nde emisyon azaltım hedefleri, küçük elektrikli araç üretimi ve satışı, kurumsal araç filolarının yenilenmesi gibi birçok teşvik alanında ön koşul olarak vurgulanmasından endişe duyduklarını altını çizerek, “Avrupa Komisyonu, AB otomobil pazarının yüzde 60, hafif ticari araç pazarının yüzde 90’ını oluşturan Kurumsal Araçlar için sıfır veya düşük emisyonlu, ‘AB’de Üretilmiş’ araçlara yönelik özel mali teşvikler planlamak niyetini net olarak ortaya koymuş durumda. Burada ‘AB’de Üretilmiş’ tanımının ne olacağı kritik önem taşıyor. Bu tanıma Türkiye’nin de dahil edilmesi ülkemiz ekonomisi açısından hayati önemde” dedi.
TANIMA DAHİL OLMAK STRATEJİK GEREKLİLİK
“Ülkemizde üretilen taşıt araçları ve parçalarının söz konusu tanımın dışında bırakılması Gümrük Birliği’nin Türkiye ve AB’ye getirdiği avantajı ortadan kaldıracak ve bu yapının işlevini yitirmesine neden olacaktır” diyen OSD Başkanı Cengiz Eroldu, “Türkiye’nin Gümrük Birliği ortağı statüsü gereği, ‘Made in EU’ uygulamalarında Avrupa Birliği ile eşit şekilde değerlendirilmesi ve teşvik mekanizmalarının dışında kalmaması son derece önemli olup, Türkiye ve Avrupa otomotiv sanayilerinin rekabetçiliğini koruyabilmeleri için Türkiye’nin bu tanıma dahil edilmesi stratejik bir gerekliliktir” açıklamasında bulundu.
"Araç dönüşümünde yerlilik oranları yüzde 50’nin altına geriledi"
Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Başkanı Baran Çelik, elektrikli araç dönüşümünde yerlilik oranlarının yüzde 50’nin altına gerilediğini belirterek, sektörün önünde hem büyük fırsatlar hem de ciddi riskler olduğunu söyledi. Türkiye’nin konvansiyonel, içten yanmalı motorlu araç üretiminde güçlü bir yerlilik seviyesine sahip olduğunu vurgulayan Çelik, bazı modellerde yerlilik oranının yüzde 80’e kadar çıktığını ifade etti. Ancak elektrikli araçlara geçişle birlikte bu tablonun bozulduğuna dikkat çeken Çelik, “Elektrikli araçlarda yerlilik oranı maalesef yüzde 50’nin altına düşüyor. Bunun nedeni sadece Türkiye’ye özgü değil. Batarya ve batarya ham maddeleri dünyada sınırlı sayıda ülkede üretiliyor” dedi. Öte yandan elektrikli araçların Türkiye pazarındaki payının yüzde 17–18 seviyesine ulaştığını belirten Baran Çelik, bu oranın Avrupa ile yarışır düzeyde olduğuna dikkat çekti. “1,5 milyonluk bir pazarda bu oran, 250–300 bin adetlik elektrikli araç potansiyeli demek. Türkiye, elektrikli araç üretimi açısından güçlü bir aday haline geldi” diyen Çelik, Togg’un ihracata başlamasını ve yeni modellerin devreye girmesini de dönüşüm açısından önemli bir eşik olarak değerlendirdi.
Elektrikli ithalatında artış çarpıcı
Elektrikli dönüşümün etkisiyle Çin’den yapılan otomobil ithalatındaki artışın çarpıcı boyutlara ulaştığına işaret eden Baran Çelik, 2021 yılında 110 milyon dolar olan ithalatın 2024 yılında 1,45 milyar dolara, 2025’in ilk 6 ayında da 970 milyon dolara yükseldiğine vurgu yaptı. Çelik, “Dört yılda neredeyse 18 katlık bir artıştan bahsediyoruz. Bu artışın temel nedeni Çin’in elektrikli araçlarda teknoloji ve maliyet avantajı” dedi. Çinli BYD’nin Türkiye yatırımıyla ilgili sürecin devam ettiğini belirten Çelik, sahadaki ilerlemenin yavaşlığına dikkat çekerek, “Yatırım taahhüdü var ve yerine getirilmek zorunda. Gecikme var ama yatırımın iptal edilmesini çok olası görmüyorum” diye konuştu. Diğer Çinli marka için ise belirsizliğin sürdüğünü kaydeden Çelik, 2026’nın kritik bir yıl olacağını ifade etti.
2026 beklentisi 40 milyar doların üzeri
Küresel ölçekte büyük bir kriz yaşanmaması halinde 2026 yılına ilişkin görünümün olumlu olduğunu söyleyen Çelik, ihracatta bu yıla paralel bir performans beklediklerini belirtti. Çelik, “2026 yılı otomotiv ihracatının yine 40 milyar doların üzerinde kapanmasını öngörüyoruz. Özellikle ağır ticari araçlarda sınırlı bir toparlanma beklenebilir” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin yaklaşık 2,5 milyon adetlik otomotiv üretim kapasitesine sahip olduğunu kaydeden Çelik, mevcut üretimin bu potansiyelin altında kaldığını söyledi. Pandemi öncesinde kapasite kullanım oranlarının yüzde 75–85 bandında seyrettiğini hatırlatan Çelik, bugün bu oranın yüzde 67–68’e gerilediğini ifade ederek, “İstenilen seviyede kapasite kullanım oranına ulaştığımızı söyleyemeyiz. Önümüzde doldurulması gereken ciddi bir üretim boşluğu var” açıklamasını yaptı.
“Made in Europe” uyarısı: “Türkiye dışlanmamalı”
Avrupa’da Çin’e bağımlı çip tedariki nedeniyle yeni bir kriz dalgası yaşandığını hatırlatan Çelik, sorunun henüz kalıcı olarak çözülmediğini vurguladı. Öte yandan AB’nin kritik ürünlerde yüzde 70 yerel üretim şartı getirmeye hazırlandığını hatırlatan Çelik, bu düzenlemenin Türkiye açısından ciddi bir risk barındırdığını söyledi. “Bu uygulama ‘Made in European Union’ değil, ‘Made in Europe’ (Avrupa'da üretilmiştir). Türkiye’nin bu kapsamın dışında bırakılması, Gümrük Birliği’nin anlamını sorgulatır” diyen Baran Çelik, OİB’nin etki analizlerini Ticaret Bakanlığı’na sunduğunu belirterek sürecin proaktif şekilde yönetilmesi gerektiğini vurguladı.