2025 yılı, Türkiye ekonomisi için dezenflasyon süreci, yüksek faizler ve yavaş büyüme (%3-3,5 civarı) nedeniyle zorlu geçmekte.
Enflasyonla mücadele politikaları iç talebi baskılarken, küresel yavaşlama ve Avrupa pazarındaki durgunluk ihracatı etkiledi.
Genel olarak reel sektör iflas ve konkordato başvurularında artış yaşadı; işsizlik %9-10 bandına yükseldi.
Bu olumsuzluklara karşın mücadeleyi sürdüren ve başarılı olan sektörlerimizin de olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Örneğin Plastik sektörü, ayakta kalabilen üretimi ve ihracatı kesintisiz sürdüren sektörümüz..
Plastik Sanayicileri Federasyonu ( PLASFED ) Yönetim Kurulu Başkanı, deneyimli sanayici, sektörün duayenlerinden Ömer Karadeniz ile Ekonomide 2025 yılını değerlendirmesini ve 2026 yılına ilişkin öngörülerini paylaşmasını rica ettim.
Değerli Başkan Ömer Karadeniz’in sektörü değerlendirmesini ve öngörülerini sizlerin bilgisine sunuyorum.
“2025 yılı, Türk sanayisi açısından kolay bir yıl olmadı.
Yüksek faizler, finansmana erişimdeki zorluklar, iç talepte daralma ve küresel pazarlarda süregelen belirsizlikler, üretim kararlarını doğrudan etkiledi.
Buna rağmen sanayimizin en önemli gücü bir kez daha ortaya çıktı; direnç ve süreklilik.
Çarklar yavaşladı ama durmadı.
Küresel ticaret sistemi köklü bir yeniden yapılanma sürecinden geçiyor.
Jeoekonomik gerilimler, tedarik zincirlerinde kırılmalar ve korumacı politikalar, üretim merkezlerini yeniden tanımlıyor.
Avrupa’nın rekabet gücündeki zayıflama, Çin’in yalnızca düşük maliyetli üretici değil; teknoloji ve inovasyon merkezi olarak konumlanması, tüm sanayi ülkeleri gibi Türkiye’yi de yeni bir okuma yapmaya zorluyor.
Bu tabloda Türkiye’nin en büyük avantajı, üretim kabiliyetini hâlâ koruyor olmasıdır.
Plastik sektörü 2025’i nasıl geçirdi?
2025’te plastik sektörü özelinde de benzer bir tabloyla karşılaştık.
İç pazardaki yavaşlama ve ihracat siparişlerindeki gerilemeye rağmen sektör, güçlü altyapısı sayesinde üretim sürekliliğini sürdürdü.
Kapasite kullanım oranları dönemsel baskı altında kalsa da firmalar maliyet yönetimi, verimlilik ve alternatif pazarlara yönelme konusunda önemli refleksler geliştirdi.
Girdi maliyetleri, hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar ve lojistik belirsizlikler ise sektörün en temel sınav alanları oldu.
İhracatta plastik sektörünün ağırlığı.
Rakamlar bize önemli şeyler söylüyor.
TİM verilerine göre Kasım 2025’te Türkiye ihracatı 22,7 milyar dolar olarak gerçekleşti; yılın ilk 11 ayında toplam ihracat 247,2 milyar dolara ulaştı.
Kimyevi maddeler ve mamulleri sektörü 11 ayda 29,3 milyar dolarlık ihracatla öne çıktı.
Bu grubun lokomotifi ise plastik ve mamulleri oldu.
Sadece Kasım ayında plastik sektörü 757,2 milyon dolarlık ihracatla kimya grubu içinde ilk sırada yer aldı; 11 aylık ihracat 8,7 milyar dolara ulaştı.
Katma değerli üretimde güçlüyüz.
TÜİK verileri ise sektörün yapısal dengesini net biçimde ortaya koyuyor.
2025’in ilk 10 ayında plastik mamul ihracatı 5,9 milyar dolar, plastik hammadde ihracatı yaklaşık 2,1 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.
Buna karşın mamul ithalatı 3 milyar dolar, hammadde ithalatı ise 9,5 milyar dolar oldu.
Bu tablo, katma değerli üretimde güçlü olduğumuzu; ancak hammaddede dışa bağımlılığın hâlâ sektörün en kırılgan noktası olduğunu açıkça gösteriyor.
Bu alan, 2026 ve sonrası için stratejik bir öncelik olmak zorunda.
2026’ya girerken: Dengelenme ve verimlilik arayışı
2026’ya girerken sanayicinin temel beklentisi daha öngörülebilir bir ekonomik iklimdir.
Yüksek finansman maliyetleri, yatırım iştahını sınırlayan en önemli unsur olmayı sürdürüyor. Dengelenmenin sağlandığı, reel sektörün nefes alabildiği bir ortamda yatırımların yeniden ivme kazanacağına inanıyoruz.
Aynı zamanda Yeşil Mutabakat ve sürdürülebilirlik başlıkları artık bir tercih değil, zorunluluk.
Doğru teşvikler ve destek mekanizmalarıyla bu süreci bir yük değil, rekabet avantajına dönüştürmek mümkün.
Plastik sektörü, sanayinin pek çok koluna dokunan stratejik bir ekosistemdir.
2026’yı bir “stratejik dönüşüm yılı” olarak görüyoruz.
Daha verimli, daha yenilikçi ve daha sürdürülebilir bir üretim yapısına geçiş, ancak sanayici, kamu ve finans dünyasının ortak aklıyla mümkündür.
Küresel ticaret yeniden kurulurken, Türkiye’nin bu masada güçlü bir üretici olarak yer almasının yolu, üretim gücünü kararlılıkla korumaktan geçiyor” diyor değerli Ömer Başkan.
Paylaştığı bilgiler için teşekkürler Ömer Başkanım.
2025 yılını gerçekçi olarak değerlendiren, 2026 yılında umut veren öngörülerini ilgiyle değerlendireceğinize inanıyorum.