CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin 102. kuruluş yıl dönümü etkinlikleri kapsamında, CHP Örgüt Temsilcileri Meclisi Toplantısı'nın açılışına katıldı.
CHP Genel Merkezi'nde düzenlenen toplantıda konuşan Özel, ülkeye huzur vadettiklerini, krizlerin bitmesini, milletin demokrasiye, adalete ve refaha kavuşmasını istediklerini, parti programını da bunun için hazırladıklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Benim en önemli başucu kitaplarımdan olan Tanıl Bora'nın ‘Cereyanlar’ kitabının ön sözünün şu kısmı bence bizim burada ihtiyaç duyduğumuz bir açıklama için son derece kıymetli. Tanıl Bora kitabında; ‘Meraklısı kendi konusunu yüzeysel bulacak, ilgisi olmayan ise bazı teferruatlardan sıkılabilecektir, çare yok’ diyor. Bu salon, buna çare arayan, yani belli konularda somut önerileri sunan ama aşırı detayla meseleyi özünden koparmayacak bir metin oluşturulmaya çalışıldı. Bu emek, bu gayret bunun için. Parti programımız, 4 temel sütun üzerine oturuyor. Bunlardan birincisi, devlet, yönetim ve demokrasi. İkinci sütunumuz, kalkınma ve ekonomi. Üçüncüsü, sosyal devlet ve refah. Dördüncü kısım ise dış politika, güvenlik ve dirençlilik. Şüphesiz, dirençliliği, dış politikadan, güvenlik politikalarından ve uluslararası ilişkilerden yalıtılarak tartışılmayacağı bir zeminde, bu başlıkta ele alıyoruz.
Birinci sütun devlet, yönetim ve demokrasi demiştim. Marx’ın tarihsel materyalizm için söylediği ‘baş aşağı durumdan kurtulmak, ayaklar üstüne oturmak’ kavramı, tam da burada yerine oturuyor. CHP, halkın iradesini esas alan, hesap verebilir, şeffaf ve katılımcı yönetim anlayışını benimser. Bu kapsamda yönetim sisteminde köklü bir dönüşüm gerçekleştirmek, hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi tesis etmek, eşitlikçi bir toplumsal yapı kurmak için demokratikleşme programı uygulayacağız. Güçlü bir parlamentoya, güçlü bir Meclise dayalı kuvvetler ayrılığı ilkesini esas alan parlamenter sisteme geçeceğiz. İşte baş aşağı durumun düzeltileceği yer de burasıdır.
Bir tek adam rejiminden, işgalden, ülkeyi önce bir Kurtuluş Savaşı’na, sonra bir kuruluşa ikna eden, kurtarıcı olan, o gün de bugün de tartışılmaz tek lider olan kişiye yönetim sistemi sorulduğunda ‘padişahlığa devam mı, İngiliz tipi krallık mı, Amerika gibi başkanlık mı’ dendiğinde, ‘Biz savaştan önce, hem savaşı yönetsin hem ülkeyi kursun diye bir Meclis kurduk. Meclis, milletin Meclisidir’ diyen Atatürk’ün gösterdiği yolda, CHP’nin yönetim sistemi önerisi güçlü bir parlamentodur, parlamenter sistemdir. En kısa sürede buna geçeceğiz.
"Evrensel standartlarda insan hakları ve hukuk devletini tesis edeceğiz"
Onurlu hayatları yeniden var edeceğiz. Evrensel standartlarda insan hakları ve hukuk devletini tesis edeceğiz. Halkımızın bunu hak ettiği için Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi Standartları'nın bir milim gerisine düşmeyeceğiz. Yeni merkez ve yeni yerel dengesini yeni baştan ve güçlü şekilde kuracağız. İktidarın ultra merkeziyetçi anlayışı Türkiye’yi tıkamakta, yönetilemez hale getirmektedir. Hizmetlerin en yakın idari birim tarafından sağlanmasını temin edeceğiz. Yerel yönetimleri güçlendireceğiz. Başarılı yerel yöneticilerimizin, başarılı büyükşehir belediye başkanlarımızın, başarılı il belediye başkanlarımızın en küçük beldemizi namusuyla ve çabasıyla yöneten belediye başkanlarımızın Türkiye’nin önüne koyduğu vizyonla belediyeleri nasıl daha önceki çarçurdan, daha önceki son derece kötü yönetimden, kayırmacılıktan kurtardıysak, nasıl insan odaklı belediyecilik yapıyorsak, şehirleri nasıl yönetiyorsak, bugüne kadar son 5-6 yıldır artan destekle muhteşem bir memnuniyet oranıyla Mansur Yavaş Ankara’yı nasıl yönetiyorsa, Mersin nasıl yönetiliyorsa, Muğla nasıl yönetiliyorsa, Bursa nasıl yönetiliyorsa, diğer taraftan milletin içeriye atıldığı gün 15,5 milyon kişi koşup da Cumhurbaşkanı adayı yaptığı Ekrem İmamoğlu nasıl önce 25 yıllık bir saltanatı sona erdirip İstanbul’u halkın belediyesi yaptıysa, sonra bütün engellere rağmen 5 yıl çalıştıysa, 13 bin 600’lük fark önce 806 bine, sonra 1 milyon 100 bine çıktıysa, memnuniyet anketlerinde nasıl Ekrem İmamoğlu rekorlar kırdıysa, Zeydan Karalar rekorlar kırdıysa, İstanbul, Adana, Ankara, Mersin, Aydın, Muğla, Manisa, Denizli ve tüm yönetimde olduğumuz yerler nasıl yönetiliyorsa, Türkiye’yi de o kararlılıkla, bu namuslulukla, bu cesaretle yöneteceğiz.
"Dış politikayı bile kişiselleştirerek büyük bir tahribat yarattılar"
Bu başlığın içinde; yolsuzlukla mücadeleyi de, toplumsal cinsiyet eşitliğini de siyasette eşit temsili de sosyal eşitsizliklerle mücadeleyi de devlette liyakat konusundaki tavizsiz siyasi duruşumuzu ve önerilerimizi de okuyabileceksiniz.
İkinci ana sütun, kalkınma ve ekonomi. Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal demokrat bir perspektifle; eşitlikçi, adil, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kalkınma vizyonunu benimser. Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusumuzun çoğu köylerde yaşarken; yol, köprü, doktor, öğretmen, teknoloji eksiklerimiz varken; ama buna rağmen dönüştürücü, devrimci bir anlayışla bunların hepsiyle baş edilmiş, eksiklikler ortadan kaldırılmış ve büyük bir kalkınma hamlesi başarılmışken, o anlayış o zorlu yıllarda büyük bir kalkınma hamlesi başlattığı gibi, bu Cumhuriyetin ilk yüzyılının bütün zorluklarına rağmen temelleri sağlam atıldığı için arada yaşanan darbe dönemlerine, bir takım olumsuzluklara rağmen 75 yılın sonunda getirdiği mirası devralanlar, son 25 yılda temelleri güçlü bu Cumhuriyeti daha da güçlendirmek, kalkındırmak yerine; kolonlarına çiviler çakarak, bazı kolonlarını kesmeye kalkarak ve Cumhuriyetin sağladığı imkanlardan yararlanıp, Cumhuriyetin en temel kurumlarını hedef alarak, yönetimin en temel ilkelerini yok sayarak ve yönetim sistemini kuralsızlaştırarak, dış politikayı bile kişiselleştirerek maalesef büyük bir tahribat yarattılar.
"Çağı yakalayan büyük bir kalkınma hamlesini başlatacağız"
İşte biz, heba edilen bu kayıp yılları telafi etmek için çağı yakalayan büyük bir kalkınma hamlesini başlatacağız. Köylerin boşaldığı, tarım yapan nüfusun yaşının 60’lara yükseldiği, tarım yapan her üç gençten ikisinin ‘Asgari ücretle bir iş bulursam ayrılırım, şehre giderim’ dediği bir sürecin içindeyiz. Anadolu’nun yoksullaştığı bir tabloyu kabul etmiyoruz. Üretimde dönüşümü sağlayıp Anadolu’yu yeniden güçlendireceğiz. Ekonomiyi makro istikrar ve salt büyüme olarak görmüyoruz. Çok daha ötesini görüyor, iddia ediyoruz. Kalkınma hedefliyoruz. Bir grubun değil, tüm toplumun birlikte kalkınmasını hedefliyoruz. Büyük bir üretim dönüşümü vadediyoruz. Güvenceli ve insan onuruna yaraşır istihdam dönüşümü vadediyoruz. İklim dayanıklı yeşil dönüşüm vadediyoruz. Dönüşüm krizine çare arıyoruz. Sosyal adalet temelinde hayat pahalılığını ortadan kaldıran bir sosyal demokrat program sunuyoruz. Bu kısımda tüm bunları yapan; yeni, kapsayıcı, kalkınmacı devlet anlayışının, yani; kamucu, planlamacı, katılımcı bir ekonomi yönetimi vadediyoruz.
"Sadece kendi yanında olanları ve zenginleri koruyan iktidar anlayışını değiştireceğiz"
Üçüncü sütunumuz, sosyal devlet ve refah. Partimizin ve ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir’ demiştir. Bu ülkeden uzaklaştırılan, kimsesizlere kimse olmayan, sadece kendi yanında olanları ve zenginleri koruyan iktidar anlayışını değiştireceğiz. Güçlü sosyal politikaları hayata geçireceğiz. Sosyal politika anlayışımızla çalışanların, emeklilerin, yoksulluğunu bitirmeyi vadediyoruz. Yoksulluğu yönetmeyi değil, yok etmeyi vadediyoruz. Bunun için de Cumhuriyet Halk Partisi olarak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için, herkes için temel vatandaşlık gelirini öneriyor ve vadediyoruz. Gerçekçi bir gelir testinden sonra her bireyin gelir desteğinden yararlanmasını sağlayacağız. Aile içinde kadın en büyük gelir desteğini alacak. Burada önemli olan nokta şu: Sayıları giderek artan tek kişilik haneleri de bu gelir desteğinin dışında bırakmayacağız.
"Kadın ve erkeğin eşitliğini bir kez daha tesis etmek için yola çıkıyoruz"
Aile kurumunu önemsiyoruz. Kadın-erkek evliliği ile oluşan aynı aile kavramını önemsiyoruz. Yalnız aileyi sadece bu birliktelikten ibaret görmüyoruz. Kira derdiyle boğuşan, barınma derdiyle boğuşan, birlikte yaşayan üç kız kardeşi de ekonomik zorluklardan dolayı bir araya gelmiş, iş bulamamış, bir arada oturan dört arkadaşı da yoksulluğun pençesinden kurtarmayı, aile tarifini bugün sadece kadınları ‘Evlenirsen aile kurabilirsin. Evinde oturabilirsin’ kıskancından kurtaran, kadını birey olarak gören, kadını çocuk doğuran, doğan çocuğa bakan, yaşlısına bakan, varsa engellisine bakan, eve sıkışan bir yerde görmek yerine; kadın ve erkeğin eşitliğini, birlikte çalışmalarını, birlikte üretmelerini, birlikte kazanmalarını ve birlikte yaşamalarını öneriyoruz. Kadın ve erkeğin eşitliğini Atamız’ın vizyonuyla bir kez daha tesis etmek için yola çıkıyoruz. Tek başına yaşayan Esma kardeşimin de yoksul mahallede ekmek derdindeki Nuran teyzenin de emekli Osman amcanın da artık sadece vatandaş olmanın getirdiği hakla bir temel gelire ulaştığı günleri hep birlikte yaşayacağız. Bu ülkenin vatandaşı olan hiç kimse, ele güne muhtaç olmayacak.
"Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacağız"
Eğitimde temel ilkemiz; çocuklarımızı dünyadan yalıtmak değil, dünyayla yarıştırmak ve dünyaya entegre etmek olacak. Dünya insanını, bilgi toplumunun gerektirdiği insanı yetiştireceğiz. Kaliteli eğitim sadece zenginlerin ulaştığı bir imkan olmayacak. Hiç kimsenin çocuğu hayata aradaki farkı kapatamayacak kadar geriden başlamayacak. Fakirlik içine doğmuş Caner kardeşim de herkesin gidebildiği okullara gidecek, gittiği okulda en iyi, en kaliteli eğitimi alabilecek. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacağız. Kadın haklarını koruma altına alacağız. Kadına yönelik şiddet ile kadın cinayetleri ile ilgili caydırıcı, yasal düzenlemeleri gerçekleştirecek, bunları tavizsiz uygulayacağız. Cumhurbaşkanımız seçildiği ilk gün vereceği talimat, yeniden oylanmak ve yürürlüğe konmak üzere İstanbul Sözleşmesi’ni Meclis’e sevk etmek olacak. Kreşler, anaokulları, yaşlılar ve engelliler için gündüz bakım merkezleri, evde bakım hizmetleri güçlenecek. Kadınların bakım yükü azalacak ve bu alanlarda ciddi bir istihdam sağlanacak. Kotalar ile sosyal konut üretimini zorunlu hale getireceğiz. Gençler, emekliler, yoksullar barınma sorunundan kurtulacaklar. Artık kimse başını sokacak bir evin hasretini çekmeyecek.Gençler, öğrenciler ortada kalmayacak. Kazandıkları okula barınma sorunu yüzünden kayıt yaptıramama gibi bir dertleri olmayacak. Cumhurbaşkanımızın vereceği bürokrasiye ilk talimat, TOKİ’ye ‘Bir yıl içinde Cumhuriyet yurtlarını yapın. Öğrencileri sokaktan ve cemaatlerin elinden kurtarın’ olacak. Sağlık hizmetlerine erişim en temel insan hakkıdır. Eşitlikçi, kamucu bir sağlık sistemini inşa edeceğiz. Kaliteli sağlık hizmeti sadece zenginlerin eriştiği bir imkan olmaktan çıkacak.
"Avrupa Birliği’ne tam üyelik en önemli hedefimizdir"
Programımızın dördüncü sütunu; dış politika, güvenlik ve dirençlilik. Demokrasi, refah ve güvenlik odaklı saygın bir dış politika izleyeceğiz. Batılı, batı kurumları içerisinde güçlü, sözü dinlenen, kullanılan değil bir kurgu, bir plan yapılırken itirazına rağmen bir sistemin içine girilemeyen, rızasının olmadığı hiçbir coğrafyada hiçbir plan yapılamayan, güçlü, yok sayılmayan bir ülke haline yeniden geleceğiz. Avrupa Birliği’ne tam üyelik en önemli hedefimizdir. Başvurusunu biz yaptık, en önemli adımlarını biz attık, şu anda temsil edildiğimiz uluslararası kurumlarda, 79 ülkeden 87 partinin imza altına aldığı gibi Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğini bütün Avrupa destekleyecek, bütün dünya destekleyecek, Avrupa Birliği’ne tam üye olacağız.
Gençlere yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa vadediyoruz. Batılı olmak, Doğu’ya sırtımızı dönmek anlamına gelmeyecek. Güçlü bir Türkiye, Doğu için de batı için de çok değerli olacak. Türk Silahlı Kuvvetleri reformu, savunma sanayi, sınırların korunması konularında en dikkatli, en hassas, en kararlı projeleri şekillendiriyoruz. Bunu seçimden önceki süreçte milletimize arz edeceğiz. Seçimden sonra şov olsun diye değil, göz boyamak için değil, birilerini zengin etmek için değil, bunları bir ailenin tekeline vermek için değil; gerçekten yerli, gerçekten milli, gerçekten samimi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonuyla yurtta barışı, dünyada barışı savunan, ülkeyi savunmaya gelince de hiçbir zaafı olmayan bir ülke inşa edeceğiz.
Ancak güvenliği sadece bunlarla sınırlı görmüyoruz. Gıda güvenliği, çalışma güvenliği, su güvenliği, siber güvenlik, hukuk güvenliği, sokakların şiddetten korunmasını birbirinden ayıramayacak öncelikler olarak ifade ediyoruz. Afetlere hazırlık, nüfus ve doğurganlık hızındaki düşüş ve her türlü riske karşı dirençlilik sağlayacağız. Bunların toplamında, bu ülkenin vatandaşları çocuk yapmaktan, aile kurmaktan çekinmeyecek. Güvenli ve ucuz gıdaya ulaşabilecek. Kadınlar sokakta korkmadan yürüyebilecek. Çeşmeden su korkmadan içilebilecek. Kimse hastane randevusu için altı ay sonrasını beklemeyecek. ‘Evsiz, kimsesiz sokakta kalırım’ derdine düşmeyecek. Ülkesinde hayal kuracak, pasaportu güçlü ve saygın olacak. Herkes okursa, çalışırsa en iyi yerlere gelebileceğini bilecek. Kimse ‘Ben gidersem bu çocuğun hali ne olur. Gözüm arkada kalır’ demeyecek. Herkesin evladı, bu devlete, bu millete, bu ülkeye emanet olacak.
"İktidara demokratik tehdit olan her kişi ve her kurum ortadan kaldırılmak istenmektedir"
Ülkemizde huzur istiyoruz. Bu ülkeye huzur vadediyoruz. Krizlerin bitmesini, milletin demokrasiye, adalete ve refaha kavuşmasını istiyoruz. Parti programın da tam bunun için hazırlıyoruz. Bir yanda bunları yapmaya çalışan bir Cumhuriyet Halk Partisi var. Diğer yanda milletin huzurunu bozan, ekmeğini küçülten, kutuplaştırmadan siyaset uman kötücül bir akılla karşı karşıyayız. Karşımızda yaşlanmış, yorulmuş, aciz, millete umut olamayan, köşeye sıkıştıkça tırmalayan, hırsından aklını kaybetmiş bir iktidar var. Bu iktidarın Türkiye’ye verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Bu ülkeden çok şey aldılar, çok şey çaldılar. Ama bu ülkeye hiçbir şey vermediler, bundan sonra da verebilecekleri hiçbir şey kalmamıştır. Kendi nefsinin esiri olanlar bu milletin dostu değildir. Türkiye’de artık Erdoğan’ın çıkarları ile milletin çıkarları birbirinden ayrışmış, birbirine karşıt hale gelmiştir. Erdoğan kendi çıkarları için her şeyi feda edebilecek durumdadır. Yapıştığı koltuktan kalkmamak için milleti ateşe atmaya hazırdır. İktidara demokratik tehdit olan her kişi ve her kurum ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bugün onlar için, iktidarlarını kaybetmek için en büyük tehdit, kendi tanımlamaları ile yegane tehdit, Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Türkiye’de artık ne yazık ki çok partili siyaset tehdit altındadır. Bunun için, ülkeyi kuran, birkaç kez deneyen, en sonunda başaran ve kaybettiği ilk seçimle 'Türkiye demokrasisi kazandı' diyen, Türkiye’ye çok partili rejimi kazandıran ve kaybettiği seçimle bunu kalıcılaştıran Cumhuriyet Halk Partisi’nin hedef olması tam bu yüzdendir. Bu yüzden biz bir mevzi olarak CHP’yi savunma peşinde değiliz. Biz bir cephe olarak demokratik siyaseti savunacağız.”
"Türkiye’nin geleceğine yapılan darbe devam etmektedir"
Özel, konuşmanın devamında şunları söyledi:
“19 Mart darbesi. Bu darbe, ekim ayının başlarında bir siyasi figürün, geçmişte tartışmalı kararlara imza atmış, onun karşılığında ödül almış ve Adalet Bakan Yardımcısı olmuş bir siyasi figürün, aslında Anayasa'nın ruhuna da lafzına da aykırı bir şekilde, sadece Anayasa'nın o maddesi yazılırken bakan yardımcılığı kurumu yok diye yer almadığı için fırsat bilinerek, arkasından dolaşılarak, bir siyasetçi İstanbul’a başsavcı olarak atanmış; temel görevi CHP’yi, onun iktidar umudunu, iktidar yürüyüşünü kesmek. CHP’ye, dolayısıyla geleceğin iktidar partisine, bir sonraki Cumhurbaşkanı'na, Cumhurbaşkanı adayımıza darbe yapmak olan bir süreç başlatılmıştır. 19 Mart bunun somutlaştığı gündür ve o günden bugüne 173 gündür Türkiye’nin geleceğine yapılan darbe devam etmektedir. Biz de o darbeye hep birlikte direnmekteyiz. Cumhurbaşkanı adayımız ve arkadaşlarımız hapiste. Her yalanı ve iftirayı attılar ama milleti buna inandıramadılar. Halen her dört kişiden üçü, bunu siyasete müdahale, siyasete yargı eliyle müdahale olarak görmektedir. Erdoğan’ın tezlerine inananların sayısı dört kişiden birini, yüzde 22’leri-23’leri asla geçmemektedir. İşte şimdi bu yüzden bugün de partimize saldırıyorlar. İstanbul il kongremizi iptal ediyorlar. Utanmadan kayyım atıyorlar. İl başkanlığımızın önüne polis gönderiyorlar. CHP’lileri baba evlerine almayıp, evimize, hanemize tecavüz ediyorlar. Hapiste canımıza, dışarıda evimize saldırıyorlar. Erdoğan’a sesleniyorum; değer mi? Kendi çıkarın için milleti ateşe atıyorsun, değer mi? Türkiye’yi geriye götürüyorsun, milleti fakirleştiriyorsun, değer mi? Bu ülkede yıllarca iktidarda kalmış biri olarak anılmak varken, ileride ders kitaplarına 'darbeci' olarak geçeceksin, değer mi? Cumhurbaşkanlığı ünvanı üzerindeyken, bu ünvanla siyaseti tamamlamak varken 'cunta başkanı' olmaya değer mi? Ne yaparsanız yapın başaramayacaksınız. Enerjimizi bitiremeyeceksiniz. Çelikten irademizi bükemeyeceksiniz. Yürekli insanlarımızı korkutamayacaksınız ve yenileceksiniz. Haklılığımıza, cesaretimize, kararlılığımıza, güler yüzümüze yenileceksiniz. Anaların gözyaşlarına yenileceksiniz. Çocukların umutlarına, kahkahalarına yenileceksiniz. Gün gelecek bu yaptıklarınızın hepsinden utanacaksınız. Sizi savunan kimse kalmayacak. Ama sizin de evlatlarınızın da ailenizin de güvencesi tamamen hukuku savunan yine bu CHP olacak.
“İcap ettiğinde hep bedel ödedik, öderiz, ödeyeceğiz”
Bana ‘Hapisteki arkadaşlarını bırak, Ankara’ya gel, partinin başına otur, orada dur’ diyenler, tersinden ‘Bu mücadeleyi sürdürürsen seni de indiririz, seni de içeri atarız’ diyenlere 1934 yılını hatırlatmak isterim. Yıl 1934. Bir büyük ihtimal ajanlık faaliyeti içindeki İngiliz botu, Aydın’da, Kuşadası’nda Kanapiçe Koyu’na doğru yaklaşır. Stratejik önemli olan ve bu tip sızmalara karşı orada nöbetçi bırakılan bir er vardır. Asker Musa. Kendine öğretildiği gibi yaklaşan bota önce ‘Dur’ der. Bir daha uyarır, havaya ateş açar. Bakar ki, elindeki tek silahına karşı botun içindekiler onu yeneceklerini ve karaya çıkacaklarını kafaya koymuşlardır. Son ihtardan sonra, ülke topraklarına adım atmak isteyen İngiliz askerlerini öldürür. Ardından İngiltere harekete geçer. Türkiye’ye nota verirler. Derler ki ‘Dört askerimiz öldü, onu öldüren kişiyi bize verin. Onu öldüren kişiyi yargılayın. Onu öldüren kişiyi bizim gözlemcilerimizin huzurunda idam edin.’ İngiltere en sert notayı vermiştir.
"Ekrem Başkan’ı da arkadaşlarımızı da kimseye teslim etmeyeceğiz"
Orada Gazi Mustafa Kemal Atatürk; İngiltere merkezli, çıkar merkezi siyaset yapmamış, ‘Asker Musa’yı verirsek bu memleketi veririz’ demiş, İngiltere’nin notasını iade etmiştir. Asker Musa tezkeresini aldı, köyünde görevini yapmanın huzuru ve bu görevi yaparken güvendiklerine güvenmenin ne kadar doğru bir şey olduğunu bilerek köyünde eceliyle öldü. Asker Musa’yı İngilizlere teslim etmediğimiz gibi Ekrem Başkan’ı da arkadaşlarımızı da kimseye teslim etmeyeceğiz. Biz her şeyi göze alıp yola çıktıkları için işgaldeki bir memleketi kurtaranların mahvolmuş, yıkılmış bir imparatorluktan bir Cumhuriyet kuranların, hepimizi bugünlere getirenlerin, bayrağı yeniden dalgalandıranların, ezanı yeniden okutanların, herkesin inancının da yaşamının da güvencesi olan cesaretli insanların partisiyiz. İcap ettiğinde hep bedel ödedik, öderiz, ödeyeceğiz. Sabırla, azimle mücadele edeceğiz. Ve bir buğday tanesi gibi dünden belli olan fırtınaya karşı asla baş eğmeyeceğiz.
“Ahlaki üstünlük bizdedir, psikolojik üstünlük bizdedir, çoğunluk enerjisi bizdedir”
Buradan cezaevindeki bütün arkadaşlarımıza sesleniyorum. Buradan İstanbul İl Başkanlığındaki arkadaşlarımıza sesleniyorum. Buradan bu partinin 2 milyon onurlu üyesine sesleniyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar, ‘Bekle kar altında kalan buğday tanesi, yine onun sularıyla yeşereceksin. Gözyaşların çare değil, ağlama büyü. Başını dik tutabilirsen boy vereceksin. Korku kar eylemez yola düşene, sen bir aşkın içindesin, yaşayacaksın. Dört yanını börtü böcek sarsa ne? Toprağa sıkı sarıl, baş edeceksin. Her yanında allı morlu, güller açar türlü türlü. Bu fırtına dünden belli. Başaracaksın, başaracaksın, başaracaksın.’ Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Kuruluş haftamız kutlu olsun. Mücadelemiz daim olsun. Biz haklıyız. Biz güçlüyüz. Biz kazanacağız. Ahlaki üstünlük bizdedir, psikolojik üstünlük bizdedir, çoğunluk enerjisi bizdedir. Millet bizimledir. Biz milletleyiz. Millet kazanacak, biz kazanacağız. Biz kazanacağız.”
(ANKA)