HÜSEYİN GÖKÇE - ANKARA GÜNLÜĞÜ
Türkiye’de ekonomi programının enflasyonu düşürmeye odaklandığı bir dönemde, özellikle dizginlenemeyen gıda fiyatları dikkat çekiyor. Yanı sıra hizmetler sektörüne yönelik katılaşan enflasyon da bir türlü kırılamıyor. Ekonomi yönetimi de bu eğilimi tersine çevirmek için sıkılaştırma politikası uyguluyor. Her ne kadar enflasyondaki yıllık gerilemenin sadece baz etkisine dayanmadığını, programın da güçlü şekilde bunu desteklendiği ifade edilse de aylık enflasyonun yüzde 3 bandına oturması bu görüşün doğruluğunu da sorgulatıyor.
Şimdi gelelim enflasyonla mücadelenin diğer ayağına, yani bu mal ve hizmetleri tüketicilerle buluşturan kesime. Üye sayısı yönüyle Türkiye’nin en büyük iş dünyası örgütlerinden birisi olan İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç’in gazetecilere çok önemli bir açıklamasını okuduk. Özü itibarıyla tüketiciyi zamlara karşı ambargoya davet eden Avdagiç, Batı'daki örnekleri hatırlatarak, bir ürünün fiyatı çok artırıldığı zaman kategorik olarak o ürüne karşı üstü örtülü ambargonun devreye girdiğini söylüyor.
Fiyatı belirleyen en önemli unsurun tüketici olduğunun altını çizen Avdagiç’in “İktisat 101 derslerinde geçen klasik örnektir. Bir restoran yemeği 100 liraya satıyor. Ertesi gün geliyorsunuz 120 lira oluyor gene satıyor, 150 lira oluyor gene satıyorsa fiyat orada oluşur” sözleri de dikkat çekti.
Sonunda bu da oldu tüccar tüketiciyi ‘ambargoya’ çağırdı
Ancak asıl kritik konu “Her konuda bir alternatifimiz olmayabilir ama tüketicinin de tüketimden gelen gücünü de yeteri kadar kullanmadığı kanaatindeyim” şeklindeki sözler.
Türkiye’de özellikle sendikaların işlevleri çok tartışılıyor. Özellikle ekonomik krizlerde üye haklarına yönelik yeterli düzeyde çalışma yapılmamasından yakınılıyor.
Bırakın Türkiye’yi, 800 bin civarındaki üye sayısıyla dünyanın en büyük üyeye sahip odalarından birisi olan İTO’nun Başkanı sayın Şekip Avdagiç’in tüketiciyi, üretimden gelen gücünü kullanmaya çağırması sendikal hareketler tarafından çok iyi analiz edilmesi gerekiyor. Kimi yasaların zorlaştırıcı etkisi kimi de işveren ve kamu baskısı nedeniyle işçiler üretimden gelen güçlerini kullanmaya çağırılamazken, bir işverenin tüketiciye böyle bir çağırıda bulunması düşündürücü.
Önemli bir bölümü aynı zamanda üretici de olan (yani mal ve hizmet üretiminde çalışan) tüketiciler, daha üretimden gelen güçlerini kullanamazken, tüketimden gelen güçlerini nasıl kullanacakları da ayrı bir tartışma konusu olarak önümüze çıkıyor.