MEHMET KAYA/ANKARA
TÜSİAD tarafından ilki haziran ayında yayınlanan ve yeni hesaplanmaya başlayan Maliyet Bazlı Rekabet Gücü Endeksi'nin (TÜSİAD RGE) ikinci çeyrek sonuçları açıklandı.
Buna göre, maliyet bazlı rekabet gücü endeksi yüzde 3,0 oranında arttı. 2017=100 bazlı endeks değeri de 88,7 oldu. Yıllık bazda ise endeks bir önceki yıl aynı döneme göre yüzde 1,4 oranında düştü. Yeni yayınlanmaya başlayan ve kendi alanında ilk olan endeks, 2017’yi baz alıyor ancak veriler 2015 yılına kadar hesaplandı. Buna göre, 2025 ikinci çeyrek itibariyle endeks değeri hala 2015 değerinin altında bulunuyor. Bu arada, TÜSİAD RGE’nin ilerleyen aşamalarda, kamunun politika geliştirmekte, firmaların kendi işleri için de kullanabileceği şekilde sektörel ve ülke bazında da sonuçlarının yayınlanmaya başlayacağı duyuruldu.
İkinci çeyrekte yıllık bazdaki 1,4 puan düşüş içinde; maliyet bazlı iş gücü endeksinin alt bileşenlerinden iş gücü maliyetinin katkısının 1,5 puan, 0,3 puanı da finansman maliyetlerinden geldiği, buna karşılık ara malların 0,2, enerjinin ise 0,1 puan artış yönünde katkı yaptığı belirtildi.
Endeksin uzun vadeli görünümünde ise rakip ülkeler ile maliyet bileşenlerinin kıyaslanmasında, iş gücü maliyetlerindeki belirgin artış dikkat çekti.
Rekabette ana sorun: Enflasyon
TÜSİAD RGE’nin tanıtımı ve ikinci çeyrek sonuçlarının değerlendirilmesine yönelik yapılan panelde de iş gücü maliyetlerinin tartışıldığı bölümde, Ekonomist Hakan Kara, dezenflasyon için yapılan programın yarattığı olguya dikkat çekti.
Kara, programın kur çıpasını kullandığını, iş gücü maliyetlerinin arttığını ve iç piyasadan ara mal alımı yapan şirketler için, genel enflasyon ve fiyatlama davranışlarından dolayı fiyat yükselişleri olduğunu; buna karşılık döviz kuru artmadığı için yabancı para cinsinden bu iki maliyet kaleminde yükseliş yaşandığını anlattı. Hakan Kara, döviz kurunun yavaş arttığı bir politika bileşeninin değiştirilerek, maliye politikası başta olmak üzere yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu anlattı. Hakan Kara, “2015 yılından bu yana ücretlerde hafif bir aşağı yönlü eğilim vardı ancak son yıllarda 8 senelik düşüş geri alındı. Diğer ülkelerde de iş gücü maliyeti artıyor. Bunu söylerken, ücretleri baskılamaktan mı söz ediyorum, hayır… Enflasyonu durdurmadığımız sürece bu devam edecek. Döviz çıpası üzerinden bir program uygulanıyor. Enflasyonla birlikte de ücretler artıyor, iş gücü maliyeti artıyor. Döviz kuru ise aynı hızda artmıyor. Bunun çözümü enflasyonu düşürecek diğer politikaların devreye alınmasıdır.” dedi.
Toplantının moderatörlüğünü yürüten TÜSİAD Baş Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç da, kendi yaklaşımına göre endeksin görünümünün maliyet bazlı rekabet gücünün kazanılmasında, enflasyonu düşürmenin ana etken olacağı mesajını verdiğini söyledi.
Türkiye’nin rekabet gücü kaybı
Endeksi oluşturan kuruluşlardan Saha Analytics Kurucu Ortağı Şeref Saygılı da Türkiye’nin rekabet gücü kaybında kendisine Kore ve Japonya’nın ilginç geldiğini belirterek, bu iki ülkeye karşı metale dayalı sektörlerdeki rekabetteki kaybının gözlendiğini, gelişmiş olan her iki ülkenin enflasyonun olmadığı, kendi iç piyasalarında kur geçişkenliğinin yaşanmadığı, Japonya özelinde de büyümenin olmadığı bir ortamda, kendi paralarının dolar karşısında değer kaybıyla maliyet avantajı oluşturduklarını kaydetti.
“Yüksek enflasyonda TL’nin değer kaybı bir işe yaramaz”
Maliyet avantajı açısından TL’nin değer kaybıyla sağlanacak avantaj konusunda Hakan Kara, Türkiye için yüksek enflasyon dönemlerinde TL’nin değer kaybının bir çeyrek süre kadar olumlu etki ettiğini ancak sonrasında yine enflasyonu yükseltici etki ederek avantajı ortadan kaldırdığını anlattı.
Saha Analytics Kurucu Ortağı ve CEO’su Oğuz Atuk da, endeksi kullanarak firma ya da kamu karar vericilerinin, ülke bazında verilere erişerek maliyet bazlı rekabeti görerek politika oluşturabileceğini, verilerin buna imkan sağladığını anlattı.
Orhan Turan: Rekabet gücü son 10 yılın en düşük seviyelerinde
Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, rekabet gücünün son 10 yılın en düşük seviyelerinden birinde olunduğunu hatırlatarak, ikinci çeyrekte yaşanan ılımlı iyileşmeye rağmen sorunların devam ettiğini vurguladı. Tüm dünyanın verimlilik artışının yollarını aradığını, rekabet koşullarının kökten değiştiği bir dönem yaşandığını vurgulayarak, Türkiye’nin de daha sağlıklı ve rekabetçi bir ekonomi yaratmak için önlemler alması, veri bazlı politikalar geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’nin coğrafi konumu, altyapısı, sofistike özel sektörü ile AB ile entegre, küresel tedarik zincirlerine katılan bir ekonomi geliştirmesinin mümkün olduğunu, şirketler kesiminin de yatırım yaparak verimliliği artırması gerektiğini söyledi.