AHMET USMAN - DUYGU GÖKSU - İREM CEYLİN DEMİRCAN/KUŞADASI
EKONOMİ gazetesinin PwC Türkiye desteği ile gerçekleştirdiği Dönüşen Liderlik Zirvesi’nin ilk bölgesel toplantısının adresi Ege oldu. Pine Bay Holiday Resort Kuşadası’nda gerçekleştirilen zirveye Ege iş dünyasının temsilcileri yoğun ilgi gösterdiler. Gün boyu süren oturumlarda konuşmacılar sektörlerinin, şirketlerinin günümüz ekonomisindeki dönüşüm süreçlerini ve bunlara nasıl liderlik ettiklerini anlattılar.
Göçtur Turizm Yatırım ve Ticaret AŞ ve Pine Bay Holiday Resort Kuşadası’nın ana sponsorluğunda düzenlenen zirvenin co-sponsorları TEB ve SOCAR olurken, oturum sponsorluğunu Fersan ve Artience – Toyo Printing Inks, araç sponsorluğunu Toyota yaptı. Çelmak, The Purest Solutions ve DoğanKoç Özel Güvenlik zirvenin destek sponsorları oldular. Zirve kapsamında oturumlar dışında workshop’lar gerçekleştirilirken, senarist ve oyuncu Kubilay Tunçer “Sihirbaz Lider: Algılar, Olgular, İstikbal” isimli bir gösteri sundu.
Açılış konuşmalarının EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ, Yazı İşleri Müdürü Handan Sema Ceylan ve PwC Türkiye Müşteri ve Endüstri Grupları Lideri Cihan Harman tarafından yapıldığı zirvenin akışını Nasıl Bir EKONOMİ TV Editörü Berfin Çipa yönetti.
Zirveye Türk CEO’ların, küresel arenadaki meslektaşlarına göre risk algısı damgasını vurdu. PwC’nin 109 bölge ve ülkede 4 bin 601 CEO ile gerçekleştirdiği “PwC Küresel CEO Araştırması”na Türkiye’den de 88 CEO katıldı. Verilere göre, Türkiye’deki CEO’ların yüzde 58’i enflasyonu, yüzde 41’i ise makroekonomik çalkantıları şirketleri açısından “son derece” veya “yüksek derecede” tehdit olarak değerlendiriyor. Bu oranlar küresel düzeyde sırasıyla %27 ve %29 seviyelerinde. Türkiye'nin mevcut enflasyonist ortamı, kur baskısı ve faiz politikalarına ilişkin belirsizlikler, bu algının arkasındaki temel dinamikler olarak öne çıkıyor.
CEO’ların tehdit algısında öne çıkan bir diğer başlık, jeopolitik çatışmalar. Türkiye’de yüzde 36’lık bir kesim bu başlığı ciddi bir risk olarak değerlendirirken, küresel ortalamada bu oran yüzde 22. Türkiye’nin yakın coğrafyasında süren savaşlar ve jeopolitik belirsizlikler, iş dünyasını doğrudan etkileyen bir faktör haline geliyor.
Yetenekli iş gücüne erişim sorunu da Türkiye’de dikkat çeken başlıklardan biri. Türk CEO’ların yüzde 30’u, nitelikli insan kaynağına ulaşamamanın şirketleri için ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtirken, bu oran küresel düzeyde yüzde 23.
Siber güvenlik arka planda Siber güvenlik tehditleri, küresel ölçekte %24 ile yüksek bir risk olarak görülürken, Türkiye’deki CEO’lar bu konuda daha düşük bir kaygı düzeyi taşıyor: Yalnızca %13. Bu durum, dijital tehditlere karşı farkındalık ve hazırlık düzeyinin henüz istenilen noktada olmadığını gösteriyor.
Benzer şekilde, yıkıcı teknolojik gelişmeler konusunda da Türkiye ile dünya arasında belirgin bir fark bulunmuyor. Türkiye’de yüzde 22’lik bir kesim bu riski öncelikli tehdit olarak değerlendirirken, küresel ortalama yüzde 20 seviyesinde.
İklim değişikliği riski ise Türkiye’de yüzde 16 ile algılanan tehditler arasında dördüncü sırada yer aldı. Küresel düzeyde bu oran yüzde 12. Bu durum, Türkiye’de iklim kriziyle ilgili farkındalığın giderek arttığına işaret etti.
Şirketler sosyal eşitsizliğin farkında Sosyal eşitsizlik, Türkiye’de yüzde 16’lık bir kesim tarafından önemli bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Küresel CEO’lar arasında bu oran sadece yüzde 5. Artan gelir adaletsizliği, iş gücü piyasasında yaşanan yapısal sorunlar ve toplumsal huzursuzluklar, şirketlerin stratejik planlamalarında sosyal meselelere daha fazla yer ayırmasını gerektiriyor.
“CEO’ların Nabzı” başlıklı konuşmasında araştırmanın sonuçlarını paylaşan PwC Türkiye Müşteri ve Endüstri Grupları Lideri Cihan Harman, “Özellikle son dönemde yakın coğrafyada ortalama asgari ücret 130 dolar ile 150 dolar seviyelerinde olan ülkeler var. Türkiye’de ise neredeyse 2 bin dolara yaklaştı. Asgari ücretin kritik eşiği 300 ile 600 dolar bandındaydı. Bu seviyelerden çok daha uzak bir noktadayız. Daha da önemlisi, yabancı yatırım için biri fizibilite diğeri stabilite olmak üzere iki önemli konu var. Türkiye’ye yabancı gözüyle baktığımızda ikisinde de soru işareti olduğunu söyleyebiliriz. Gün geçtikçe Türkiye rekabet gücünü kaybediyor. Diğer taraftan ise hala çok dinamik, iyi noktalara gelebilecek bir ekonomimiz var.” diye konuştu.
Emre Alkin: Yapay zeka gelecek bizi kurtaracak gibi bir durum yok
Çıkış Yolu isimli bir sunum gerçekleştiren Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin, konuşmasına çıkış yolunun olmadığını dile getirerek başladı. ABD’de Başkan Trump’ın korumacı politikalara yöneldiğini hatırlatan Alkin, “Korumacılıktan bir güzellik çıkmaz. Biz 2014’ten beri ekonomiye korumacılığın en vahşi hallerini uyguladığımız ve hiçbir olumlu gelişme görmediğimizden ABD’de bir gelişme olmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bizim iş insanlarımız kaslanmak yerine korunmayı tercih ediyorlar. Trump gibi yöneticiler demokrasiyi kullanarak antidemokratik yollarla hükmetmek ister. Bazı ekonomistler iktisadi sorunların reçetesini liberal iktisat tezlerinde aradığı için ben uzaktan bakıp tebessüm ediyorum. Bu ancak liberal demokrasilerde olur. Liberal demokrasi de özgür iradenin demokrasinin içine derç edilmesidir. Demokrasiyi sadece seçimle tarif ettiğiniz zaman çıkış yolu bulamazsınız. O zaman liderin dediği olur. Daha da kötüsü ve tehlikelisi kanunları çoğunluğun beğendiği ya da beğenmediği üzerine de çıkarmaya kalkabilir. Asıl tehlike bu.” dedi.
Dünyada neredeyse seçimli otokrasi ile seçimli demokrasiden başka bir rejim kalmadığını söyleyen Alkin, “Seçimli otokraside yapay zeka, endüstrileşme, dijitalleşme sizin arzunuza göre değil özgür iradenin içine derc edilmediği rejimlerin zevkine göre yeşermeye ve büyümeye başlıyor. O yüzden ‘yapay zeka gelecek, bizi kurtaracak’ gibi bir durum yok. Yapay zeka güçlünün emrine giriyor. Bir süre sonra da biz onun emrine giriyoruz. 1970’lerde fabrikatör önemli bir adamdı. Bizim sıkıntımız fabrikatörü hala önemli adam sanmamız. Bizim A’dan Z’ye üretimden önce ve sonra yapılan işlerden oluşan ekosistemi kurmamız lazım. Bütün bunları kurmadıkça çok güzel üretmenin bir faydası yok. Devletimiz de bu kafada değil. ‘OSB’lerin önüne maliyeci koyacağım’ dediği andan itibaren başka bir kafada olduğunu anlıyorsun.” diye konuştu.
İktisattaki talep fonksiyonuna göre üretimin özel tüketim harcamaları, yatırım harcamaları ve kamu harcamaları ile dış satışların toplamına eşit olduğunu belirten Alkin, “Normalde enflasyonu azaltmak için bunları yumuşatmak lazım. İnsanlar 3 ay sonra daha pahalı olacak diye bugünden alarak tasarruf ettiğini düşünüyor. Kamu harcamaları doludizgin gidiyor. İthalatın yüzde 90’ı hammadde, ara malı, enerji gibi ürünler olduğu için durdurulamaz. Tek gerileyen harcama yatırım için yapılanlar. Biz ekonomiye yanlış taraftan yavaşlatıyoruz. Dolar bazında en yüksek maaşı biz veriyoruz ama vatandaş geçinemiyor, tuhaf bir durum var. Bizdeki servetin sadece yüzde 23’ü finansal sistemde. Yüzde 77’si arsa, ev, Bitcoin, altın gibi tasarruf araçlarında. İnsanlar enflasyon oranına inanmıyor ki, parasını faize yatırsın. Bizim çıkışımız cumhuriyetin temel prensiplerinde. Çıkış yolunu uzaklarda aramayın, sadece fabrika ayarlarına geri dönün.” görüşünü dile getirdi.
Cevdet Alemdar: Yapay zekayı sadece verimlilik aracı olarak görmek yanlış
Karmaşada Yön Bulmak başlıklı bir sunum gerçekleştiren Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Cevdet Alemdar, günümüzde en ciddi sıkıntının iklim krizi olduğunu belirterek, “BM Uluslararası Bilim Kurulu’nun çalışmasına göre 2035’e kadar kuraklığın Türkiye Ekonomisine etkisi beklenen İstanbul depreminin 3-4 katını bulacak. 25 yıl içinde okyanuslardaki plastik kütlesi, balık kütlesinden daha fazla olacak. Dünyadaki her 6 insandan biri göç edecek. Ama iş dünyasının öncelikleri arasında bunlar yok. İş dünyası dijitalleşmeyi ve yapay zekayı kullanıyor. Ama yapay zekayı verimlilik aracı olarak kullanıyoruz. Oysa yapay zekanın verimliliğe etkisi çok sınırlı. Yapay zekanın bir problemi de sosyal bölünmeye sebep olması. Bizler iş dünyasının liderleri olarak hep bu sorunların ortasındayız. Kalbimizi ve beynimizi dengeleyerek bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bunları yaparken iş dünyasının pusulası meşruiyet olmalı. Meşru kelimesi yasal demek değil. Yasalara uyumlu ama aynı zamanda topluma ve gönüle de uyumlu demek. Bizim de liderler olarak kendi kararlarımızda meşruiyete gitmemiz lazım.” diye konuştu.
Tarkan Giresunlu: Dijitalleşme KOBİ’ler için hayati gereklilik haline geldi
EKONOMİ Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Handan Sema Ceylan’ın moderatörlüğünü yaptığı KOBİ’lerde Finansal Dönüşüm başlıklı oturumda konuşan TEB KOBİ Bankacılığı Satış Yönetimi Grup Direktörü Tarkan Giresunlu, şunları söyledi: Türkiye ekonomisinin bel kemiğini teşkil eden 3,8 milyon KOBİ; istihdam yaratma, inovasyon, bölgesel kalkınma, ihracat ve sosyal refah perspektifleri açısından çok önemli bir rol üstleniyor. İstihdamın %70’ini sağlayan KOBİ’ler, üretimde %41, ihracatta ise %35 paya sahip. Ar-Ge harcamalarının yaklaşık %30’u da KOBİ’ler tarafından gerçekleştiriliyor. Yapay zekanın hayatımıza girmesi ve rekabetin dijital alanda yoğunlaşmasıyla birlikte, dijitalleşme KOBİ’ler için hayati bir gereklilik haline geldi. Artık müşteri her yerde ve dijital ortamda. KOBİ’lerin pazarda ayakta durabilmeleri, verimlilik ve maliyet avantajı sağlayabilmeleri için lisanslama ve dijital çözümlerin etkin kullanımı büyük önem taşıyor. Bu noktada hem kaynak hem de bilgiye erişim konusunda çeşitli çözüm önerileri geliştiriliyor. Biz de TEB olarak, her zaman KOBİ’lerin yanında olmayı görev edindik. KOBİ Danışmanlarımızla dijital gelişim süreçlerini nasıl yapılandırabilecekleri, hangi alanlara yatırım yapmaları gerektiği gibi konularda çözüm ve danışmanlık hizmetleri sunuyor; finansal desteğimizin yanı sıra finansal olmayan ürün ve hizmetlerle de KOBİ’lerin gelişimine katkı sağlıyoruz.”
Özellikle son 4 yılda, yurt dışı fonları daha etkin kullanarak kredili desteklerini güçlendirmeye odaklandıklarına dikkat çeken Giresunlu, “Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ve KOSGEB iş birliği kapsamında, EBRD’nin yeni uygulamalarından biri olan Dijital Dönüşüm Finansman Programı, Türkiye’de ilk kez TEB aracılığıyla KOBİ’lere sunulmaya başlandı. Program kapsamında dijital dönüşüm yatırımlarında kullanılmak üzere EBRD, 150 milyon Euroluk bir fon dağıtımı planladı. Bu paketin ilk fazı olan 25 milyon Euroluk kısmı, Bankamız aracılığıyla KOBİ’lerin kullanımına sunuluyor. Bu kapasite sayesinde KOBİ’ler; yapay zeka, yazılım, veri analizi ve siber güvenlik gibi teknolojik yatırımlarını desteklemek amacıyla, maksimum 20 milyon TL’ye kadar 20 puana varan KOSGEB faiz desteği ile 36 ay vadeli kredi imkanından faydalanabilecekler. TEB olarak dijitalleşmeyi yalnızca teknolojik bir dönüşüm değil, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın temel bileşeni olarak görüyoruz. Amacımız, KOBİ’lerin büyüme potansiyelini desteklemek ve onların her alanda yanında olmaktır. Müşteri memnuniyetine odaklı yenilenen hizmetlerimizle, KOBİ’lerin iş süreçlerini daha verimli hale getirmeyi; dijitalleşme ve sürdürülebilirlik alanlarında onların yol arkadaşı olmayı sürdürüyoruz.” dedi.
Mikayil Yusifov: Enerjide dengeli dönüşüm çok önemli
EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın moderatörlüğünü yaptığı Dünyada Değişen Enerji Trendleri konulu oturumun konuşmacısı SOCAR Türkiye İletişim ve Kamu İlişkileri Başkanı Mikail Yosifov oldu. Türkiye’ye 2008’de özelleştirmeden Petkim’i alarak geldiklerini hatırlatan Yosifov, “Daha sonra Aliağa’da Star Rafinerisi’ni kurduk. Şu an itibariyle Türkiye’ye 18.6 milyar dolarlık yatırım yaptık. Ocak ayında da yeni bir petrokimya tesisi yatırımımızı duyurduk. 2000’li yıllarda Türkiye’nin enerji koridoru olarak önemi artmaya başladı. Türkiye doğuyla batı arasında köprü rolü oynuyor. Bir enerji merkezi olma hedefi ve çalışmaları var. Transit bir ülke ama üretici bir ülke haline gelmek de istiyor. Ama enerjinin geleceğinin nereye gittiğine de bakmak lazım. Rüzgar, güneş ve jeotermal enerjisinde Türkiye çok önemli yol kat etti. Dünyada yenilenebilir kaynaklara yönelim çok yüksek ama kömürden de vazgeçilmiyor. Avrupa’da kömüre, nükleere dönüş yapıyorlar. Gelişmiş ülkeler için dönüşüm çok daha kolay, altyapıları sanayileri, ekonomik güçleri bu değişime daha uygun. Ama gelişmekte olan ülkelerden bir anda yenilenebilir enerjiye geçmek için bir şeylerden feragat etmeleri lazım. Ya sanayi tarafında büyümeden fedakarlık yapmaları, ya da çok daha güçlü ülkelerin bu ülkelerde yatırım yapması gerekiyor. Bunun en büyük örneğini Çin’de görüyoruz. Çin, Orta Asya ve Afrika’da çok güçlü yatırımlar yapıyor. Bugün iklim krizinden bahsediyoruz ama bunun tek sorumlusu enerji sektörü değil. Çok fazla sektör var ama bunun için en fazla para yatıran sektörlerin başında enerji geliyor. Avrupa karbon salınımını engellemek için çok sert mekanizmalar oluşturdu. Bunların altyapısını 25 yıl öncesinden yapmışlar, şimdi gelişmekte olan ülkelere bize ürün satmak istiyorsanız vergi vermeniz gerekiyor diyorlar. Bizim hem vergi verip, hem de gerekli alt yapı yatırımlarını yapmamız mümkün değil. Yine gelişmişler daha fazla gelişecekler, gelişmekte olanlar yerinde sayacak ya da gerileyecekler. Bu döngüyü çok hassas şekilde ayarlamak lazım.” diye konuştu.
Ege'nin liderleri ve şirketleri dönüşümün şifrelerini paylaştı
Sürdürülebilirlik eskisinden çok daha hayati oldu
Moderatörlüğünü EKONOMİ Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Handan Sema Ceylan’ın yaptığı Ege’de Dönüşümü Yönetenler oturumunda, en önemli konulardan birinin tüketicinin değişimi olduğuna değinen Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Tüketici eskiden mal alacağında sadece fiyat ile ilgileniyordu. Şimdi malın çevre ile olan ilişkisini irdelemeye başladı. Tüketiciler bunu devam ettirdiği müddetçe, alıcılar da bizden istemek mecburiyetindeler. Bizim de sürdürülebilirlik konularına daha fazla önem vermemiz gerekecek. Buna geç kalmamamız, çıkmış olduğumuz yola devam etmemiz lazım. En büyük pazarımız Avrupa bunu istiyor. Her pazar için ayrı ürün yapamayacağımıza göre sürdürülebilirliğe adapte olmalıyız. Üretimimizi mümkün olduğu kadar çevre ile uyumlu hale getirmeliyiz. Özellikle döngüsel ekonominin çok konuşulduğu bugünlerde, müşteri de dönüşmüş ürünlerin artan fiyatlara gereken değer verilmeye başladı. Dönüşüm bilinci var ve daha da ilerleyecek, buradan geri dönemeyiz.” diye konuştu.
İzmir’in imalat sanayisinde çeşitliliği ile şanslı olduğunu dile getiren Eskinazi, “Bunu nasıl daha iyi pazarlayacağımız, talep eden müşterilerimize nasıl zamanında yollayacağımız önemli. Ürettiğimiz ürünlerde katma değeri artırmaya odaklanmalıyız. Türkiye’deki işçilik ücretlerinin artışıyla bu konuda avantajlı durumu geçtik. Artık marka değeri yaratmalıyız. Yeşil dönüşümün işletmelere yerleştirilmesi lazım. Beyaz ve mavi yakanın yanı sıra işletmelerin artık yeşil yakaya ihtiyacı var. Bunun yanında dijitalleşmeyi de ihmal etmemeliyiz.” dedi.
Sibel Zorlu: AB üyesi olsak farklı pazarlar bulabiliriz
Ege’de Dönüşümü Yönetenler oturumunun diğer konuğu olan Ege Sanayici ve İş İnsanları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Zorlu, İzmir’in, önemli bir antik şehir ve liman kenti olmasının yanında tarımsal üretimde de bölgede öne çıktığını belirterek, “Bölgemizde tüm güçlü yanlarımızı bir araya getirerek İzmir’den dünyaya doğru açılmak zorundayız. ESİAD’da 250’den fazla üyemiz var. İçerisinde ihracatçı şirketler de bulunuyor. Sürdürülebilirlik anlamında ciddi çalışmalar yapıyorlar. Dünya pazarında yer alabilmek, rekabet koşulunda bu noktadan geçiyor. Dernek olarak sürdürülebilirlik konusunda öncülerden biriyiz. Avrupa Birliği uyum sürecini çok ciddi şekilde destekleyen bir derneğiz. Avrupa’ya mal satabiliyoruz ancak karar alma mekanizmalarının içerisinde yer alamıyoruz. Avrupa Birliği üyesi olarak çok daha farklı pazarlara erişim imkanı bulabiliriz.” dedi.
İşletmelerin şirketlerin içeresinde farklı jenerasyonlardan insanlar olduğunu, bunlar arasında ortak bir nokta oluşturmak gerektiğini belirten Zorlu, hem çalışanın hem liderin yapması gereken en önemli şeyin, ortak amaç, ortak fayda, hedefe beraber gidebilme kapasitesine erişebilmesi olduğunu vurguladı.
Genç iş insanları olarak dönüşüme öncülük etmeliyiz
Moderatörlüğünü EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın yaptığı Ege’de Dönüşümü Yönetenler-2 oturumunda Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Kaan Özhelvacı, hem dünyanın hem Türkiye’nin çoklu krizlerden geçtiğini belirterek, “Bugün değerlere dayalı liderliğin eksikliğini görüyoruz. Günümüz karar vericilerinin çoğu kontrolsüz güçle belirli politikalar uyguluyor. Bunu dünyadaki küresel savaşlarda da çok net görüyoruz. İş dünyasında, genç iş insanlarının liderlik boşluğunu doldurmaya yönelik hızlı ve etkili adımlar atması gerekiyor. Bizler de gençler olarak bu konuda hep birlikte hareket ediyoruz.” diye konuştu.
Genç iş insanları olarak kolektif bir güç oluşturmaya çalıştıklarını belirten Özhelvacı, sadece işleri büyütüp finansal bir kar sağlamaktansa, kalkınmanın çevresel, ekonomik, sosyal boyutlarıyla bir arada ele alınacak önemli bir süreç olduğunu dile getirdi. Değişim ve dönüşümün gençlerin cesaretiyle gerçekleşebileceğini söyleyen Özhelvacı, “Herkesin yeşil dönüşüm konuştuğu ama kimsenin bir şey yapmadığı bir dönemden geçiyoruz. EGİAD olarak, insan ve toplumun dönüşümüne önem veriyoruz. OECD rakamlarına göre yüzde 27.8 ile NEET konusunda birinci sıradayız. Bu konuda çözüm önerilerimizden biri girişimcilik. Ege Bölgesi’nde tek melek yatırım ağına sahip GİAD’ız. Dönüşümün, sadece gençlerin cesaretiyle değil, sahip olunan tecrübe ile birlikte ortak gerçekleştirilmesi de önemli.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin endüstri devrimini kaçırmış bir ülke olarak, dördüncü endüstri devrimini kaçırmamak için kolektif çalışması gerektiğini belirten Özhelvacı, “2030 yılında 5 trilyon dolarlık bir yapay zeka devrimi bizi bekliyor. 2033 yılında ise yapay zeka ile insan zekasının aynı noktaya gelmesi bekleniyor. Hızlı ilerleyen bu konuda gençlerin eğitimi konusunda çok yoğun çalışıyoruz.” dedi.
Mert Kurşun: Dijital dönüşüme GİAD’lar öncülük etmeli
Balıkesir Genç İş İnsanları Derneği (BAGİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mert Kurşun, “Ege’de dönüşümü yönetenler 2” oturumunun diğer konuğu olarak, dijital dönüşümde GİAD’ların öncülük etmesi gerektiğini söyledi. Kurşun, “Firmalarda da dijital dönüşümü yerine getirmeye gayret ediyoruz. BAGİAD’da dönüşüme kendimizden başlayalım dedik. Dernek içerisinde dijitalleşme konusunda çok sayıda adım attık. Yatırımcı girişimci bir anlayış pek çok yeni sektöre yol açar. Konvansiyonel sektörlerde çalışmalarımızın sınırlı bir müşteri kitlesi var. Kendi konvansiyonel sektörlerimizin, hali hazırda güçlü olduğumuz kasların da gelişimi önemli. Son yıllarda inşaat ve turizm sektöründe yoğun olarak yenilenebilir enerji ve yapay zeka alanlarına yöneldik.” dedi.
Balıkesir’in büyükşehirlerin orta noktasında, limanlara yakın, lojistik merkezi olmaya aday bir şehir olduğunu dile getiren Kurşun, bu anlamda akıllı depolama, farklı taşıma noktalarında yapay zekanın kullanıldığı çeşitli alanlar geliştirilebilir. Burada da ciddi fırsatlar gelebilir. Yenilenebilir enerji ile ilgili hem Ege Bölgesi hem de Balıkesir, oldukça önemli potansiyele sahip. Balıkesir, rüzgar enerjisinin kurulu gücünde yüzde 8’lik bir paya sahip. Bu işin devamının geleceğine inanıyorum. Yurt dışından aldığımız panel ve türbinleri koyma konusuna eğilmeliyiz. Güneş enerjisi paneli üretimi konusunda daha ilerde olduğumuzu söyleyebiliriz. Ciddi bir potansiyel var ve biz de üretebiliriz.” değerlendirmelerinde bulundu.
Rena Çukurova: Teknolojiyi alt yapı değil iş yapış şekli olarak görüyoruz
Dönüşümün Liderleri Konuşuyor oturumunun ikinci konuğu EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz’un moderatörlüğünde, Göçtur Turizm Yönetim Kurulu Üyesi ve Pine Bay Hotels& Resorts Genel Müdürü Rena Çukurova oldu. Turizm sektöründe markalaşma, standartlaşma ve kişiselleştirilmiş deneyimin önemini vurgulayan Çukurova, “Dijital dönüşümünüz 2019’da başladı. Dönüşümü kültürümüze entegre edecek şekilde ilerlemeye çalışıyoruz. Misafirin markaya duyduğu güven, markanın da misafirine verdiği söz önemli. Bunu ancak standartlarınız varsa yapabiliyorsunuz. Dünyada misafirlerin beklentileri çok hızlı değişiyor. Kişiselleştirilmiş, kendilerine özel deneyim istiyorlar. Bu noktada veri çok önemli. Biz misafirin verisini doğru toplayabiliyorsak ancak doğru deneyimi sunabiliriz.” dedi.
Ar-Ge birimi kurduktan sonra dijital dönüşümü hızlandırdıklarını söyleyen Çukurova, “Çevik, esnek, veri kaynaklı, veri okuyarak karar verebilme becerisini elde ettik. Karar alma operasyonlarını veri bazlı yönetebiliyoruz. Teknolojiyi altyapımız olarak değil, iş yapış şeklimiz olarak görüyoruz. Operasyonel kısımlarda minimum yansıtmaya çalışıyoruz. Misafire katma değer yaratan konularda insan kaynağını kullanmayı tercih ediyoruz. 2021’den bu yana oluşturduğumuz ekosistemle 500’den fazla sistemi dijitalleştirdik. İnsanların kağıtla yaptığı evrak işleriyle uğraştığı konuları sistem üzerinden takip ediyoruz. Bunu sağladığımızda ise misafire daha fazla vakit ayırıyoruz.” diye konuştu.
Türkiye’de markalaşma ve kurumsallaşma için güzel destekler olduğunu dile getiren Çukurova, “Turquality buna güzel bir örnek. Şu anda bazı eksikliklerimizi tamamlıyoruz. 2050 vizyonumuzu önümüze koyma avantajı kazandık. İnsan kaynaklarından satın almaya kadar tüm birimler aynı doğrultuda gidiyor.” dedi.
Yakup Benli: Müşterilerimiz her daim dönüşüyor
PwC Türkiye Bölge Ofisleri Lideri Mehmet Karakurt’un moderatörlüğünde Dönüşümün Liderleri Konuşuyor oturumunun bir diğer konuğu olan Toyo Matbaa Mürekkepleri CEO’su ve Yönetim Kurulu Üyesi Yakup Benli, “Dünya değişiyor, dönüşüyor. Her zaman dönüştü ve değişti ama şu anda değişimin hızı artık bir tek kişini yönetebileceği boyutun çok üzerine çıktı. Ortak akıl olmadığı, birlikte çalışılmadığı, antenler her zaman dışarıyı algılamadığı sürece bir şeyi takip edebilmek yakalayabilmek mümkün değil. Akşamdan sabaha bir kalkıyorsunuz Türk mallarına boykot uygulanıyor. Dolayısıyla bu mücadele edebileceğimiz alan değil. Bu alan içerisinde bizim kendi mevcudiyetimizi sürdürmemiz lazım. Zaten bizim şansımız odur ki, hep dönüşen bir sektördeyiz. Sürekli ambalaj tipleri değişir, belli ambalaj tiplerinden çevresel kaygılarla başka tiplere kayar veya makine hızları değişir. Yani bizim müşterimiz her daim değiştiği için biz de değişim konusunda biraz daha şerbetliyiz.” değerlendirmelerinde bulundu.
Alim Ozan Evliyaoğlu: Z kuşağı krizleri daha iyi yönetiyor
Yeni Nesil Liderlik başlıklı oturumda konuşma yapan The Purest Solutions Co-Founder & CEO’su Alim Ozan Evliyaoğlu, Z jenerasyonun krizlerle nasıl başa çıktığını anlattı.
The Purest Solutions’un 2020 pandemi zamanında kurulduğundan ve kuruldukları günden bugüne alıcı ile bir güven bağı oluşturmaya çalıştıklarından bahseden Evliyaoğlu, “Türkiye çok fazla krizin çok hızlı değişkenlik gösterdiği bir yer. Bunun en önemli çıkış yolu bir güven tabanı oluşturabilmek. Krizler son yıllarda özellikle dijital kanallar aracılığıyla çok hızlı bir şekilde aktif oluyor. Pozitif viral süreçler olduğu kadar negatif viral süreçleri de gözlemleyebiliyoruz. Bu negatif viral süreçler bazen bir marka bazen bir ürünle bazen ise çalışan ilişkisiyle ilgili olup çok kısa bir sürede yükselebiliyor. Bu süreçlerde Z jenerasyonu dijital süreçleri daha doğru kullanabildiği için çok daha anlayışlı davranıyor.” dedi.
The Purest olarak 179 kişilik ekiplerinin yaş ortalamasının 28 olduğunu dile getiren Evliyaoğlu, “Şu an Z jenerasyonunu hedeflemek çok önemli. Çünkü şu an onlar karar verici konumda. Bizim yaş ortalamamız 28. Biz Z jenerasyonu ile çalışıyoruz ve onları hedefliyoruz. Z kuşağı hakkında çalışmıyorlar gibi yanlış bir algı var. Çok yaratıcı, çok istekli, çok çalışkanlar. Bizim çalışmıyor dediğimiz kuşak nasıl çalışacağını bilmiyor, burada bizim de dönüp kendimize bakmamız lazım. Z jenerasyonu potansiyellerini keşfettikleri anda inanılmaz liderlikler yapıyorlar.” diye konuştu.
Hakan Okçal: AB üyeliğinde fırsat kapısı açıldı
Zirvenin EKONOMİ Gazetesi Yazarı Zeynep Gürcanlı’nın moderatörlüğünde gerçekleştirilen ilk oturumunda Çok Kutupluluk ve Türkiye başlıklı bir sunum yapan Emekli Büyükelçi Hakan Okçal, dünyanın çok kutupluluktan yavaş yavaş iki kutupluluğa doğru gittiğine dikkat çekti. Ülkelerin ABD ve Çin’in arkasında toplandıklarını söyleyen Okçal, “Bir de tali kutuplar oluşuyor. ABD, NATO’ya olan taahhütlerinin o kadar da sağlam olmadığını hissettirdi. Avrupa’da merkezli bir savunma mimarisi oluşturulması için toplantılar yapılmaya başlandı. Bu da Türkiye’nin yıldızını parlattı. AB üyeliğinde önümüzde çok önemli bir fırsat kapası açıldı. Şu ana kadar kapalıydı. Türkiye’nin global oyuncu, stratejik bir partner olması değeri bir anda ortaya çıktı. Bunu iyi değerlendirmemiz lazım ama Türkiye’deki siyasi konjonktür ülkenin ufuklarını açmıyor. Biraz demokrasi alanında kıpırdama olsa, çekim gücümüz çok daha büyüyecek. Gelecek nesillere daha güvenli bir ülke bırakmak için buna ihtiyacımız var. Türkiye kritik bir aşamada. Ya demokrasi tarafına ya da sert otoriter bir tarafa düşecek. Uluslararası ve ulusal düzeydeki gelişmeler bize fırsat sunuyor.” dedi.
Ussal Şahbaz: Yapay zekanın ne yapıp ne yapamadığını anlamak ustalık gerektiriyor
EKONOMİ Gazetesi Yazarı Ussal Şahbaz Yeni Ekonomi ve Yapay Zeka üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Yapay zekanın kabiliyetlerinin girintili çıkıntılı bir eğri olduğunu ifade eden Şahbaz, “Yapay zeka yapacağınız işi yapabiliyorsa yüzde 40 daha verimli yapıyor fakat bu eğrinin dışında ise yüzde 19 daha hatalı yapıyor. Yapacağınız işi de batırıyorsunuz. Örnek vermek gerekirse yapay zekaya bir ürününüzle ilgili iade e-maili yazdıracaksınız. Bunu çok güzel yapıyor. Ama buna tüketici kanunun ilgili maddesine göre iade ediliyor diye yazdığınızda bu maddeyi karıştırıyor. Yanlış bir şey yazıyor. Ne yapıp ne yapamayacağını anlamak ustalık gerektiriyor.” diye konuştu.
Yapay zeka ile kurulan ilişkide de de üç tane becerinin olması gerektiğini savunan Şahbaz, “Bunların birincisi merak. Çünkü kabiliyet sınırının neresindeyiz diye deneyebilmemiz lazım. Diğeri ustalık. Yapay zekanın neyi ne kadar iyi yapıp yapmadığını öğrenmemiz gerekiyor. Sonuncusu da empati. Yapay zekanın halinden anlamak gerekiyor” diyerek sözlerini noktaladı.
Ali Ekber Yıldırım: İklimin etkilerini tarımda görmeye devam edeceğiz
EKONOMİ Gazetesi Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım ise Yeni Ekonomi ve Tarım başlık sunumunda son günlerde yaşanan zirai donun neredeyse bütün Türkiye’deki çiftçileri etkilediğini aktardı. Her sektörde olduğu gibi tarımda da büyük bir dönüşümün var olduğunu ama bunun kontrol edilemediğini dile getiren Ali Ekber Yıldırım, “İklimle birlikte dönüşen bir yapı var artık. Geçtiğimiz senelerde çiftçilerle konuştuğumuzda genelde söyledikleri girdi maliyetlerinin yüksekliği olurken şu anda iklimden etkilendiklerini, ürünlerini kaybettikleri ve ciddi bir zarara uğradıklarını söylüyorlar. 2025 yılı çiftçi için zor bir yıl olacak.” dedi.
2024’te ürün olmasına rağmen talebin azlığı nedeniyle zorluk çeken üreticilerin birçoğunun bu sene ürün çıkartmakta zorluk yaşayacağına dikkat çeken Yıldırım, “İklimin etkilerini her geçen gün daha da çok hissediyoruz. Tarım Bakanlığı’na göre 34 ilde zirai donun etkileri görülürken, ziraat odaları yaklaşık 64 ilde donun etkilerini gördüklerini ifade ediyorlar. Bu yılın il dört ayında çiftçinin yaşamadığı bir sıkıntı kalmadı. Kuraklık, don, dolu yağışı. Neredeyse bütün ürünler bu iklim olaylarından etkilendi.” diye konuştu.
Öbür yandan da su sorunun devam ettiğini aktaran Yıldırım, “Aydın ve Denizli Valilikleri geçtiğimiz günlerde, ‘su veremiyoruz, kuru tarım yapın’ diye açıklama yaptı. Sudaki temel sorunumuz milyarlarca lira ödeyip barajlar yapıyoruz. Barajdan suyu tarlaya getirirken açık alandan getiriyoruz. Tarım bakanlığı diyor ki Türkiye’deki su verimliliği yüzde 51. Barajdan tarlaya suyu getirirken yüzde 49’unu yollarda kaybediyoruz.” dedi.
Gürhan Güven: Sürekli kendimizi yenilemek zorundayız
“Dönüşümün liderleri konuşuyor” başlıklı oturumda ise EKONOMİ Gazetesi Yazarı Mete Belovacıklı’nın moderatörlüğünde, Fersan Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Gürhan Güven konuk oldu. Güven, “Dünya dönüşüyor. Bizim sektörümüze de bu dönüşüm yansıyor. Biz de bunları verilere dayalı olarak yönetiyoruz. Aslında hem dünyayı hem temel girişimleri izliyoruz. Bugün sadece ülkemizdeki gelişmeler değil, uluslararası gelişmeler de bizim sektörümüzü etkiliyor. Bunun için biz gelecek stratejik planlamaları hazırlıyoruz. Sadece 1 ya da 2 değil, 5 yıllık planlar hazırlıyoruz. Bu 5 yıllık planlara da a, b ve c planlarını da dahil ediyoruz. Olabilecek gelişmelere, trendlere ve verilere dayalı pazar araştırmalarımız var. Müdahale edemediğimiz daha üst düzey çarklar varsa onların da bizim sektörümüze etkilerinin neler olduğunu ölçerek analizlerimizi yapıyoruz. Etkiler sadece dijital anlamda değil, aynı zamanda yatırım anlamında da önemli. Sürekli kendi yapımızı yinelemek zorundayız. Dönüşüme açık olmak gerekir. Her kültürün kendisine göre ön yargıları var ve bunları yenmek için güçlü bir kurum kültürüne ihtiyaç bulunuyor. Bu noktada bizim değerlerimiz şeffaf. Hem zorlayıcı hem de aynı zamanda destekleyici. Bunlar harmanlandığında güven kazanıyoruz.” dedi.
Özgür Umut Eroğlu: Al-kullan-at modeli çalışmıyor; döngüsel ekonomi zorunluluk
Biotrend CEO’su Özgür Umut Eroğlu, Enerjide Dönüşüm başlığı altında yaptığı sunumda geleneksel "al-kullan-at" modelinin artık sürdürülemez hale geldiğini belirterek, döngüsel ekonomiye geçişin bir seçenek değil zorunluluk olduğunu vurguladı.
Enerjide dönüşümün sadece sektörü değil gelecek nesillerin yaşantısını doğrudan etkileyen bir süreç olduğunu ifade eden Eroğlu, “Uzun yıllar boyunca enerji ve kaynak kullanımı üzerine kurduğumuz süreç oldukça basitti. Al- kullan ve at sistemi büyümeyi sağladı. Ancak beraberinde çok ciddi sorunlar getirdi. Gezegen olarak ciddi bedeller ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Artık bu model çalışmaz hale geldi. Kaynaklar sınırlı hem nüfusun artması hem de ekonomiler büyümesiyle atık miktarı ise kontrolsüz şekilde artıyor. Bir insan bir günde ortalama olarak bir kilogram atık üretiyor. Gelişmiş ekonomilerde bu 2-2,5 kilolara kadar çıkıyor. Daha az gelişmiş yerlerde ise yarım kilolara düşüyor. Dünyada her yıl 2 milyar tondan fazla kentsel atık ortaya çıkıyor. Bunları içerisinde yaklaşık 400 milyon ton plastik atığı bulunuyor. 2050’ye kadar bunun yüzde 70 daha artacağı öngörülüyor.” dedi.
Atığın iyi yönetilmesi gerektiğini vurgulayan Eroğlu, “Kaynağında ayrıştırma yetersiz. Türkiye’de yılda 20 milyon ton organik atık ortaya çıkıyor. 3 milyon ton da plastik atık oluşuyor. Biz Biotrend olarak tam bu noktada devreye giriyoruz. 17 tane tesisle Türkiye’nin dört bir yanında üretilen organik atığın düzenli depolamalara giden organik atığın yüzde 15’i bizim tesislerimize gidiyor. Organik atıklardan elektrik enerjisi ve ısı üretiyoruz. Plastik geri dönüşebilen mekanik olarak ayrıştırıyoruz. Sanayiye tekrar hammadde olarak geri gönderiyoruz.” diye konuştu.
ŞANS SOHBETLERİ
“Güvenli liman arayışında altın öne çıktı”
EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ ve Ekonomist Ali Ağaoğlu, bu hafta Şans Sohbetleri’ni Dönüşen Liderlik Zirvesi’nin kapanış oturumu olarak gerçekleştirdiler. Son günlerde altına yönelimin arttığını dile getiren Hakan Güldağ, “Kapalı çarşıya baktığımızda aynı hava var. Vatandaştan dövize yönelik müthiş bir talep yok şu anda. Hatta döviz bozdurup altın alanların olduğunu söylüyorlar. Altına hala daha fazla bir yönelim var.” diye konuştu.
Altınla ilgili beklentilerinin beklediğine benzer bir hamleye geldiğini ifade eden Ağaoğlu, “İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ilk defa doların güvenli bir liman olmaması, doların rezerv para olmamasına karşın altın büyük bir iltifat gördü. Amerika’da çok büyük bir yapısal değişim bizi bekliyor. Düzeltme dönemine girdik. Altın fiyatında 3 bin 175 çok rahatlıkla görülür mü diye düşünüyorum. 3 bin 201’e kadar geldik. Daha 3 bin 175’e var. Orası da kırılırsa 3 bin 50 ve 3 bin 90 bölgesi var. Oradan itibaren tekrardan altına iltifat olur diye düşünüyorum. Bu sene içinde görülür mü bilinmez.” dedi.