AHMET USMAN-DUYGU GÖKSU / İZMİR
QNB Türkiye’nin EKONOMİ gazetesi ve Bloomberg HT işbirliğinde düzenlediği “QNB Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları”nın 16’ncısı İzmir’de gerçekleştirdi. Swissotel Büyük Efes’te düzenlenen etkinliğe İzmir iş dünyası temsilcileri yoğun ilgi gösterdi. Dijitalleşme ve yeşil dönüşüm konularının günümüz ekonomisine etkilerinin ele alındığı toplantıda güncel ekonomik gelişmeler de masaya yatırıldı. Buluşma kapsamında yapılan panelde EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar, Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Açıl Sezen ve Bloomberg HT Programcısı Dr. Pelin Yantur’un moderatörlüğünde, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkan Yardımcısı Ender Yorgancılar ile QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan görüşlerini katılımcılarla paylaştılar.
“Sanayi 4.0 doğru ama önce eğitim 4.0’ı hayata geçirmeliyiz”
Toplantıda dijitalleşme konusundaki görüşlerini paylaşan Ender Yorgancılar, “Türkiye’nin en önemli eksikliği eğitim. Eğitim düzeyi yüksek firmalarda dijitalleşmenin daha hızlı olduğunu görüyoruz. Dijitalleşmenin önemini pandemide daha iyi anladık. Bugün cebinizde bir kredi kartı varsa, siz uluslararası bir alıcı ya da satıcı konumundasınız. Dijitalleşme veri analizidir. O veriyi toplayacak ve analiz edecek kişiler önemli. İsterseniz en iyi sistemi kurun, doğru veriyi ve doğru analizi yapamadığınızda doğru sonuçlar çıkaramazsınız. Eğitimde yeni bir model oluşturmamız lazım. Bizim eksik olduğumuz kısım eğitim dışı eğitimler. Bunu mutlaka gidermemiz lazım. Sanayi 4.0 doğru ama bizim öncelikle eğitim 4.0’ı hayata geçirmemiz gerekiyor. Bugün alınacak bir kararın sonuçları da en az 15 sene sonra alınabilir. Dijitalleşmeyi getiren genç kesim, onların önünü açmak lazım. Kim daha iyi dijitalleşirse o bir adım öne geçiyor” diye konuştu.
“Yeşil dönüşümde iyileştirmenin sonu yok”
Dijitalleşme gibi yeşil dönüşümün de hayati öneme sahip olduğunu söyleyen Yorgancılar, “Karbon ayak izini ölçmek bugünü kurtarmak anlamına gelmiyor. Sürdürülebilir olması ve iyileştirilmesi lazım. Fabrikada kullanılan iş makinelerinin elektrikli olması bile karbon ayak izini aşağıya çekecek bir unsur. İyileştirmenin sonu yok. Sanayi odası ve TOBB olarak üyelerimizle toplantılar yapıyoruz. İzmir Kalkınma Ajansı ile birlikte hazırladığımız bir Kaynak Dönüşüm Merkezi var. Burada hedef bir tesisin atığının diğerinin hammaddesi olması. Bu kapsamda eşleştirme sistemi kuracağız” dedi.
“2024 kayıp yıldı, 2025 de öyle olacak”
Yeni ekonomi yönetiminin performansına bakılınca gelinen noktanın iyi olduğunu belirten Yorgancılar, “Geçen sene yüzde 65 olan enflasyonun bu sene 45’e inmesi, önümüzdeki yıl 22-23 hedefi konması hepimize umut veriyor. Bu bizim son şansımız. Buradan geriye dönme gibi bir lüksümüz yok. Bu, uzun bir yolculuk. 2024 kayıp bir yıldı, 2025 de kayıp yıl olacak. Belki ikinci ya da üçüncü çeyrekte düzelme olabilir. Tabi cefası olmadan sefası olmuyor. Şu an sıkıntıyı yaşıyoruz. Faizler yüksek, finansman temini açısından zorlanıyoruz. Döviz ocaktan bu yana yüzde 15-16 arttı. İhracatçının rekabet edebilme imkanı söz konusu değil. Çünkü gerçek enflasyon çok daha yüksek. Ama işi kaybetmemek, pazardan çıkmamak açısından bazı kayıplarla devam edilen bir sürecin içindeyiz” görüşünü ifade etti.
“3 ayrı asgari ücret olmaz”
Görüşmeleri süren asgari ücret konusuna da değinen Yorgancılar, şunları söyledi: “Asgari ücrette en rahatsız edici konu 3 farklı rakamın olması. Bir mavi yakalı çalışanın, bir belediyenin, bir de kamunun verdiği asgari ücret var. Böyle bir yapı olmaz. Çalışan kesim için geçerli olan ücret, herkes için geçerli olmalı. Mevcut durumda özel sektörde çalışanlar ayrılıp belediye ya da kamuya geçmeye, hatta kuryelik yapmaya çalışıyor. Emekliler de de 13 bin lira maaş alanların yanında 50-60 bin lira alan var. Aradaki dengesizlikler giderilmeli. Bugün tüm kesimler, hepimiz acı çekiyoruz. Biz bunun üstesinden geliriz. 50 yıldır iş hayatının içindeyim. Türkiye’de çok yatırımcı bir sanayici grubu var. Bütün OSB’ler dolu ve çalışıyor. Bugün para kazanmıyorlar ama yarın bunlar düzelecek.”
“Dijitalleşmeyi ihracata yönelik de kullanmak lazım”
İşletmelerde verimliliği sağlayan en önemli noktanın dijitalleşme olduğunu dile getiren EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar, “Dijitalleşme, ürününü pazara çıkarmak isteyenler için demokratik bir ortam sağladı. Dijitalleşip yapay zekayı kullanarak insan emeği ile yapılacak işlerin kısa bir sürede yapıldığını görüyoruz. Pandemi ortamında dijitalleşmeyi hızlı yakalayabilir hale geldik. Birçok firma perakendede mağaza açmadan dijital platformlarla başarı yakaladı. Verimliliğin temel unsurlarından biri dijitalleşme. İç ticarette çok hareket sağladı. Ayrıca ihracat anlamında çok önemli bir platform sundu. Ancak, kolay alışverişi beraberinde getirdiği için ithalat tarafı daha fazla arttı. O tarafta bir dengesizlik var. Dijitalleşmeyi daha fazla ihracata dönük kullanmakta fayda var” değerlendirmelerinde bulundu.
“Türkiye, inovatif bakış açısını üretime entegre etmeli”
Geçen sene İstanbul Sanayi Odası’nın ilk 500 listesinde yer alan şirketlerden Ar-Ge harcaması yapanların oranının yüzde 45 olduğunu hatırlatan Bloomberg HT Genel Yayın Yönetmeni Açıl Sezen, “Listenin aşağısına indikçe Ar-Ge harcamalarının geriye doğru gittiğini görüyoruz. Türkiye, birçok altyapısını Avrupa ekolünden aldı ancak Avrupa, bugün en sorunlu kültür haline geldi. Amerika inovasyon, Avrupa regülasyon yapıyor. Dolayısıyla, Türkiye, Avrupa’nın regülatif bakış açısını üzerinden atıp Amerika ve Çin’in inovatif bakış açısını üretim alt yapısına entegre etmeli. Türkiye inovatif teknolojiye yatkın ülkelerden biri” diye konuştu.
Mevcut ekonomik durumla ilgili değerlendirmelerde bulunan Sezen, zaman içerisinde kademeli faiz artırımının çok sorun yarattığını aktararak, “2002’de yüzde 70 olan enflasyon, doğru programla 3 yılda yüzde 7’ye indirilmişti. Şu anda da elimizde bir fırsat var. Bu virajı doğru dönersek sonrası aydınlık. Ancak enflasyon düşürülse de hayat pahalılığı devam edecek. Tüketimi kısmaya yönelik daha katı önlemlere ihtiyaç var” ifadelerini kullandı. Şu anda Türkiye’de dövizde sadece yüzde 1 açık olduğunu söyleyen Sezen, önümüzdeki sene Türkiye’de döviz açığı olmayacağını ve dövizin yukarı gitmesine neden olacak bir soru işareti barındırmadığını dile getirdi.
Tan: Dijitalleşme ve yeşil dönüşüm için müşterilerimizi teşvik ediyoruz
2017’den beri düzenledikleri Anadolu Buluşmaları’nı çok önemsediklerini anlatan QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan, “Çünkü gerçek ihtiyaçlar ne, biz bankacılar olarak sektörlere ne katkılar sağlayabiliriz sorularının yanıtını sahada alıyoruz. Biz bu toplantıları başlatırken herkes dijitalleşmek istiyordu ama bunun ne olduğu pek bilinmiyordu. Dijital Köprü Türkiye’nin ilk dijital platformu oldu. Bugün QNB Dijital Köprü’yü yaklaşık 300 bin müşterimiz kullanıyor. Bu, müşterilerimizin insan kaynakları, muhasebe, KEP, e-imza, e-fatura, e-defter, e-irsaliye gibi ihtiyaçlarının birçoğunu içinde bulunduran 23 uygulamanın olduğu, aynı zamanda QNB’nin dijital kanallarına giriş kapısı olarak da kullandığı bir uygulama. Ayrıca, QNB müşterileri bu platformla birçok uygulamayı ücretsiz olarak kullanabiliyorlar. Dijitalleşmenin temelinde rekabet avantajı var. Dijitalleşme verimlilik demek. Dijital Köprü sadece KOBİ’lere hitap etmiyor. Daha büyük ölçekli işletmelerin de kullanabileceği bir platform” diye konuştu.
“Yeşil Kredi” veriyoruz
Konuşmasında Avrupa’nın 2050’ye, Türkiye’nin 2053’e kadar karbon nötr olmayı hedef olarak önüne koyduğunu vurgulayan Ömür Tan, “Kimileri asli işlerine yoğunlaşma düşüncesinde ama kimsenin bu dönüşümün dışında kalma şansı yok. Karbon emisyonlarını aşağı çekemeyen firmalar öyle vergilerle karşılaşacaklar ki hangi fi yata üretirseniz üretin, bazı pazarlara giremeyeceksiniz. Biz QNB olarak kendi salınımlarımızı hesaplıyoruz, gidermeye çalışıyoruz. Bir güneş enerjisi santrali aldık örneğin. Yurtdışından sürdürülebilir krediler alıyoruz ve bunları sürdürülebilir kaynaklara vereceğimizi taahhüt ediyoruz. Karbon emisyonlarını aşağı çekmeleri konusunda müşterilerimizi teşvik ediyoruz. Yeşil kredi adında bir ürünümüz var. Müşterimizin karbon emisyonlarını takip ediyoruz, emisyon azaldıkça kredinin maliyetini azaltıyoruz.
“Faiz indirimi bu ay başlar”
Bir buçuk yıl önce başlayan rasyonel ekonomi politikalarından beri işlerin daha yolunda gittiğini, önlerini daha iyi görebildikleri bir dönem yaşadıklarını belirten Tan, “Pozitif anlamda pek çok gelişme oldu. Ülkenin CDS’i düştü, döviz rezervleri arttı, birçok konuda regülasyonlar da azalarak devam ediyor. Bu dönemde bankacılıkta bilanço yönetimleri öne çıktı. Eskiden kredi büyüklüklerine göre karlılık sıralaması yaklaşık aynı olurdu. Bugün bu oldukça değişti. QNB olarak iyi bir 9 ay geçirdiğimizi söyleyebilirim” dedi.
Bu dönemde yaşanan olumlu gelişmelerle dezenflasyon sürecinin başlangıcına gelindiğini söyleyen Tan, “Bu yılı büyük ihtimal yüzde 44-45 civarı enflasyonla tamamlayacağız. Enflasyon eğitim, gıda, kira gibi kalemlerde zorlanmaya devam ediyor ama bence bir sinyal ve mesaj olması açısından 100 – 150 baz puan ile faiz indirimi yolculuğuna başlanacak. Ekonomi tam soğumadı. Yüksek faizin etkisiyle özellikle bireysel kredilerde ve kredi kartlarında sorunlu artışı görüyoruz. Bunu bekliyorduk. Şirketler tarafında aynı kötüleşmeyi görmedik ama ben 2025’te o tarafın da kötüleşmeye gideceğini tahmin ediyorum. Programın devamlılığı önemli. Bazı yükleri hep beraber üzerimize alacağız. Önümüzdeki 1 – 1 buçuk yılda da biraz ışığa doğru çıkacağız. Gidişattan memnunuz” diye konuştu.
“Ekonominin üretim değil tüketim ayağı soğutulmalı”
Faiz indirimi olması durumunda bankacılık sektörü için regülasyonların yavaş yavaş geriye gelmesinin önemli olduğunu vurgulayan Ömür Tan, “Bizim marjlarımız sanılanın aksine yüksek faiz oranlarından negatif etkileniyor. Kredilerimizle mevduatlarımızın vadeleri arasında uyumsuzluk var. Ancak faizler inerse marjlarımızı suyun üzerine çıkarabiliyoruz. Belli bir ölçeğin altındaki bankalar kar etmekte zorlanıyorlar. Bizim kredi satmamız lazım ama kredi limitlerimizi dolduramıyoruz. Çünkü talep yok, müşteri bulmakta zorlanıyoruz. Doğal olarak kimse bu faiz oranlarında kredi kullanmak istemiyor. Önümüzdeki 6 ay hareketlenme olabilir ama müthiş bir değişim olmayacak. Bireysel taraftaki sorunlu krediler baskı yaratmaya devam edecek. Hep ekonomiyi soğutmaktan bahsediyoruz ama soğutma yanlış yerden geliyor. Türkiye’nin çok önemli bir gücü olan imalat konusunda sanayici, ihracatçı büyük acı çekiyor ama tüketim tarafından kredi kartları bu sene yüzde 170 büyüdü. Tüketici yüzde 65 enflasyon bekliyor ve bu yüzden tüketim devam ediyor. Krediler açık ama bu faiz oranlarıyla müşteriler kullanmak istemiyorlar. Ekonomi politikası doğru, başka çaremiz yok. Bu yan etkileri görerek 2025’te yavaş yavaş ekonomiyi soğutarak yol alacağımızı düşünüyorum” görüşünü savundu.