Girişim Sermayesi Fonları Derneği (GİSED), önümüzdeki dönemde girişimcilik ekosisteminin sadece yerli kaynaklarla değil, küresel fonlarla da beslenmesi gerektiğine inanıyor. Bu kapsamda Avrupa Birliği başta olmak üzere, Dünya Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi uluslararası finans kuruluşlarının sunduğu desteklerin, girişimler ve KOBİ’ler tarafından daha etkin şekilde kullanılabilmesi için yeni adımlar atmaya hazırlanıyor. AB’nin ve diğer Uluslararası Finans Kuruluşlarının finansman araçları, aslında tam da GİSED’in hedefl ediği alanlarla örtüşüyor. Ancak bu fonlara erişim hâlâ sınırlı ve bu kaynaklar yeterince bilinmiyor. GİSED bu süreci kolaylaştırmak, fon yöneticilerini, girişim sermayesi yatırım fonlarını, girişimleri ve KOBİ’leri bu uluslararası finansman kaynaklarıyla buluşturmak istiyor. Bunun için farkındalık çalışmaları, eşleştirme platformları, teknik destek programları ve stratejik işbirlikleri geliştirmeyi hedefliyor. Bugün Türkiye’de müthiş bir girişimcilik potansiyeli olduğunu ancak bu potansiyeli büyütmek için sadece iç kaynaklar yetmeyeceğini savunan GİSED, eğer bu dinamiği doğru anlatabilir, uygun altyapıları ve güven ortamını oluşturabilirsek, uluslararası kaynaklar da bu hikâyenin bir parçası olmaya hazır olduğunu belirtiyor. GİSED bu köprüyü kurmak, ortak değer yaratmak ve ekosistemi ileri taşımak için çalışacak
GİSED YÖNETİM KURULU BAŞKANI VE LETVEN CAPITAL GENEL MÜDÜRÜKAMİL KILIÇ:
Yarış değil, iş birliği lazım
“Dünyada girişim sermayesi büyüklüğü 5 trilyon dolar. Türkiye ekonomisi dünya ekonomisinin yüzde 1’i bile olsa, bizim 50 milyar dolara ulaşmamız gerekir. Şu an sadece 300 milyar TL seviyesindeyiz. Bu nedenle işin bireysel yatırımcı tarafını da geliştirmemiz şart. Kurumsal yapıların girişim yatırımlarına bakışı dönüşüm geçiriyor. Sadece bankaların değil, farklı kurumsal yatırımcıların ve yeni yapıların devreye girmesiyle sektör çeşitleniyor. Bankacılık sektörü hala belirleyici değil. 300 milyar TL’lik hacmin yalnızca yüzde 29’u banka kaynaklı. Bu da sektörün çeşitliliğini ve potansiyelini gösteriyor. Türkiye’ye daha fazla dış kaynak çekmek için altyapının da yeniden tasarlanması gerekiyor. Bugün 460 fonumuz var. Bunu 4 bine çıkardığımızda mevcut sistemin buna yanıt verip veremeyeceğini bilmiyoruz. Saklama bankası altyapısı yetersiz kalabilir. Avrupa’da yatırımcı ilişkilerini yöneten özel lisanslı şirketler var. Türkiye’de ise bu yük hâlâ bankaların üzerinde. Yabancı yatırımcı ilgisinin yüksek, ancak Türkiye bu ilgiyi karşılamakta zorlanıyor. Çözüm ortak bir dijital altyapıdan geçiyor. Bugün münferit portföy şirketlerinin yaptığı işleri merkezi bir fintech altyapısıyla tüm sektöre açabiliriz. Ortak dijital altyapıyı kurarsak para çok daha rahat gelir. Yarış değil, iş birliği lazım”
BİREYSEL YATIRIMCI TARAFINI GELİŞTİRMEMİZ GEREKİYOR
“Avrupa Birliği ile Amerika arasındaki çekişme aslında Türkiye’ye yarıyor. Kaynaklar artık doğrudan Amerika’ya gitmek istemiyor, bizim gibi gelişen ülkelere yöneliyor. Örneğin Belçika’daki bazı bankalar Amerika’ya kredi vermeyi durdurmuş. Avrupa bankaları da ambargo uyguluyor. Herkes birbirine boykot uyguluyor. Yükselen değer şu an boykot. Herkes kendi kolonisini oluşturuyor. Biz de tüm hazırlıklarımızı yaptık ama henüz harekete geçmedik. Türkiye’ye para çekmek en temel önceliklerimizden. Son 3 yılda fon sayısı 162’den 460’a çıktı. Yatırımcı sayısı 3 bin 758’den 18 bine yükseldi. Fon büyüklüğü 66 milyar TL’den 300 milyar TL’ye ulaştı. Girişim yatırımı yapılan şirket sayısı 431’den bin 250’e çıktı. Ancak dünyada girişim sermayesi büyüklüğü 5 trilyon dolar. Türkiye ekonomisi dünya ekonomisinin yüzde 1’i olsa, bizim 50 milyar dolara ulaşmamız gerekir. Şu anda sadece 260 milyar TL seviyesindeyiz. Bu nedenle işin bireysel yatırımcı tarafını da geliştirmemiz gerekiyor. Bunun için etkili bir iletişim ve büyük çaplı bir farkındalık kampanyası şart. Örneğin zamanında Bankalar Birliği’nin 4 şifreli kredi kartı kampanyası gibi.”
GİSED PİYASANIN YÜZDE 30’UNU TEMSİL EDİYOR
“GİSED olarak piyasanın yüzde 30’unu temsil ediyoruz. Kurumsal fonlarımızı her kanaldan oluşturmaya çalıştık. Sektörü büyütmek için insan kaynağını geliştirmek, uluslararası entegrasyonu sağlamak, yatırımcı kazanımını kolaylaştırmak ve dijital altyapıyı kurmak gerekiyor. Örneğin saklama bankası altyapısı çok kritik. 439 fonu 4 bine çıkardığımızda sistem bunu kaldırabilir mi, bilmiyoruz. Yurt dışından milyarlarca dolar gelse, şu anki altyapı yetersiz kalabilir. Saklama bankası sistemi yatırımcı paralarını bireysel hesaplarda tutuyor, fonlara aktarıyor ve karşılığında hisse alınıyor. Türkiye’de bu yük bankalar üzerinde. Avrupa’da ise yatırımcı ilişkilerini yöneten özel lisanslı şirketler var. CVC’ler tarafında da gelişme lazım. Türkiye’de BES dışı yaklaşık 40-50 CVC var, büyüklükleri toplamda 400 milyon dolar. Yıllık 40-50 milyon dolar yatırım yapıyorlar. Ancak burada örnek yapılar, teşvik sistemleri, prim ve performans paylaşımı gibi konular geliştirilmeli. Kurumsal yapılar klasik portföy yönetiminin ötesine geçmeli, daha çözüm odaklı hale gelmeli. Dernek olarak amacımız hem kurumsal hem bireysel yatırımcı algısını, insan kaynağı ve yatırımcı tarafında geliştirmek. Avrupa’da LP’ler büyük fonlardan küçük fonlara kayıyor. Çünkü herkes daha entegre ve katma değerli yapılar arıyor. VC’lerin artık sadece para sağlayan değil, değer yaratan yapılar haline gelmesi gerekiyor. Bunun için kolektif akılla hareket etmek önemli.”
“İngiltere’de inovasyon ve Ar-Ge odaklı ihracat yapan şirketler, VC yatırımı aldıklarında ihracatlarını 2 kat artırıyor. Türkiye’nin de temel problemi, verimliliği ve inovasyonu üretim süreçlerine entegre edememek. Bu da girişim sermayesi ile mümkün olabilir. Ama bunun etrafında bir ekosistem kurulmalı. Büyük şirketlerin alt yapılarında start-up’lara yatırım yapan yapılAr-Geliştirilmeli. Ya öz servetten oluşturulan Family Office’ler ya da şirket kaynaklarından kurulan CVC’ler bu yapıyı beslemeli. Çünkü artık dünya, Ar-Ge’yi finanse ederek büyüyor. Biz de kapasitemizi artırmazsak, yoğun talepleri karşılayamayız. Bu işler zor değil. Bugün münferit portföy şirketlerinin yaptığı bazı işleri bir fintech uygulamasıyla tüm bankalara açarsak sektörün önü açılır. Yarış değil, ortak altyapı kurmak önemli. Bu yapıyı kurarsak para daha rahat gelir. GİSED’i yapılması gerekenleri gerçekleştirecek bir kulüp gibi düşünüyoruz. Çünkü yabancı yatırımcı Türkiye’ye gelmek istiyor. Türkiye dinamik, genç ve ucuz. Doğru anlatırsak, bu ilgiyi fırsata çevirebiliriz.
AR-GE FİRMALARI İLE TEKNOPARK İLİŞKİSİ KOPUK
Örneğin, Türkiye’de 1500’e yakın Ar-Ge firması, 102 teknopark, toplam 115 bin istihdam, 20 milyar dolarlık ciro, 10 milyar dolar ihracat var. Ama ticarileştirme ve yönlendirme tarafında sorun yaşıyoruz. Ar-Ge firmaları ve teknoparklar birbirinden kopuk. Şu anda 2 ila 5 milyon dolara kadar yatırım ekosistemimiz çalışıyor. Kitle fonlama, melek yatırım, pre-seed, seed, Serie A mevcut. Ancak Serie B ve daha ileri aşamalar için eksiklik var. Örneğin Altınay Savunma halka arz etmeden 100 milyon dolarlık özel bir sermaye yatırımı alsaydı, bugün çok daha büyük bir şirket olabilirdi. Biz erken büyütmeye zorluyoruz, bu da sağlıklı değil. Doğrudan yatırım pazarlamasından çok, entelektüel sermayemizi ve kalitemizi dünyaya hissettirmeliyiz. Türkiye’de, siyasi ve ekonomik riskler var ama buna rağmen bir yapı kurarsak dış fonları kullanabiliriz. Sürekli parayı getirmeye çalışıyoruz ama dışarıda da değer yaratabiliriz.
ORTAK DEĞER YARATMAK KRİTİK
Kurumlar arası iletişimi ve güveni artırmamız şart. Bunun için GSYF’leri tanıtacak, girişim örneklerini öne çıkaracak yapılar kurulmalı.Yatırım yapılan bin 100 şirketin en az 700’ü rahatlıkla anlatılabilir. Bu şirketleri fon bazında tanıtmalı, ‘müşterici’ değil ‘sektörcü’ bakmalıyız. Kolej kültürü oluşturmamız gerekiyor. Ortak değer yaratıldığında sermaye piyasaları buna çok uygun. Bu kültürü oturtmak ve yaymak dernek önceliklerimiz arasında. Avrupa Birliği’ndeki 14 dernekle birlikte bir Erasmus değişim programı başlatmayı planlıyoruz. Mesela, bir çalışanımız üç ay bizimle çalıştıktan sonra Almanya’daki bir partner şirkette görev alacak. Bu sayede karşılıklı bilgi ve deneyim paylaşımı olacak, ülkeler arasındaki ilişkilerimiz de güçlenecek."
ŞEMSİYE FONLARLA KAPSAMLI YAPILAR KURULABİLİR
Ayrıca yatırımcı sözleşmelerinde herkesin temel alabileceği bir standart yok. Bu da yatırım ortamının güvenilirliğini zedeliyor. Bizim ihtiyacımız olan şeylerden biri de “şemsiye fon” yapıları. Yani bir fonun altında, birden fazla fon yapısı ve çoklu kurucu ortaklar olabilir. Kaynaklarımızı birleştirip daha büyük ve etkili yatırımlar yapabiliriz. Şemsiye fonlarla “Türkiye Fonu” gibi geniş kapsamlı yapılar kurulabilir. Herkes eşit şekilde masada yer alabilmeli, yoksa ölçek büyütmek ve markalaşmak mümkün olmuyor. Şu an durumu şöyle açıklıyorum: Üzerimizde birçok uçak var, İstanbul Havalimanı’ndayız ama kule sinyal veremiyor. Uçaklar ‘Nereye inelim?’ diye soruyor, sonunda Dubai’ye gidiyor. Biz ‘yer hizmetlerini çok iyi veriyoruz’ diyoruz ama uçağın inebilmesi için sinyal alması şart. Yani otorizasyon gerekiyor.
Paranın Türkiye’ye girişi kadar çıkışı da şeffaf ve hızlı olmalı. Yatırımcı, iniş ve kalkış kurallarını net bilmeli. Bunu sağlarsak, uluslararası yatırımcıları çekmek kolaylaşır.
GİSED YÖNETİM KURULU ÜYESİ ( PWC TÜRKİYE) ERAY KUMDERELİ:
Gençlerin motivasyonunu besleyecek sektör derinliğine ulaşmamız gerekiyor
Gençlerin motivasyonunu besleyecek sektör derinliğine ulaşmamız gerekiyor. Gençler ‘VC’ deyince heyecanlanıyor. Bu alanda kariyer yapmak, knowhow oluşturmak istiyorlar. Yapılan işlerin yenilikçi, ‘disruptive’ onların ruhuna da dokunuyor. etkilediği gibi onları da etkiliyor. bu alanda yüksek bir motivasyon gözlemliyorum. Ancak bu motivasyonu besleyecek bir sektör derinliği ya da oyuncu çokluğu yok. Alternatiflerin ekiplerde bir sıkışıklık yaratıyor ve insanlar profesyonel hedefleri için başka yollar üretemeye çalışıyor. Bugün Türkiye’de “’VC alanında çalışacağım’ deseniz, portföy ya da varlık yönetim şirketlerini dışarıda bıraktığımızda, sayabileceğiniz belki 3-5 seçenek var. Onlar da yaklaşık 8-10 kişilik ekiplerden oluşuyor. Bu nedenle insanlar İngiltere, Almanya ya da Amerika’da profesyonel birikim kazanabilir miyim diye düşünüyor. GİSED’in önemli misyonlarından biri de, bu insan kaynağına Türkiye’de tatminkar bir profesyonel hayat imkanı sunabilmek.”
BUGÜN 10 MILYON DOLARLIK ROUND’LARI DÖNDÜRECEK YETERLİ “YERLİ FON HACMİ” YOK
“Alternatif varlık sınıfları herkesin radarında ve büyüyen bir alan. Girişim sermayesi yatırım fonları da bunlardan biri. Politikalar sayesinde belli bir yere kadar geldik ama daha fazla kurumsal katkıya ihtiyaç var. Eğer değerleme yapan ya da yatırım süreçlerini yöneten profesyonelseniz, sürecin şeffaflığını sağlayarak yatırımcının doğru karar almasına yardımcı olmalısınız. Bu güven sağlanmadan büyüme gelmez. Bu bir memleket meselesi. Türkiye'de aslında yeterli girişimci aktivite var, ancak yeterli yatırım hacmi yok. Bu durum yetenekli insanların global rakiplerine göre daha az olanakla rekabet etme zorunluluğunu doğuruyor. Girişimcilik yüksek irtifada bir uçaktan paraşütünüzle atlayıp havada sırtınıza geçirmekse, ülkemizdeki girişimler finansmana erişim açısından karşı uçaktan atılan paraşütü havada yakalayıp hikayenin sonunu getirmeye çalışıyor. GİSED’le birlikte GSYF özelinde buna katkı vereceğimizi umuyoruz.
“TÜRKİYE İSKONTOSU” HALA GEÇERLİ
“Eskiden daha çok duyduğumuz ‘Türkiye iskontosu’ hâlâ geçerli. Aynı işi yapan iki girişimden yurtdışında olan burada olana göre çok daha yüksek çarpanlarla değerleniyor. Sebebi globalleşememek. Ama globalleşme bedava değil. Bir girişimin global olabilmesi için 8-10 milyon dolar gerekiyor. Bu para da genellikle tek bir yatırımcıdan değil, 2-3 yatırımcıdan geliyor ve zaten onların da sınırlı mühimmatı var. Bu yatırım havuzu genişlemezse, girişimciler iteratif bir döngüye sıkışıyor. Türkiye çok büyük bir pazar, burayı tüketmeden yurtdışına açılmak doğru değil. Globalleşme fetişi de yanlış. Bazı işler doğası gereği global olur (örneğin oyun sektörü), ama diğerlerinde sermaye şart.”
BİREYSEL EMEKLİLİK FONLARININ LP OLMASI OYUNU DEĞİŞTİRDİ
“Şu an 10 milyon dolarlık round’ları çokça döndürecek yeterli yerli fon hacmi yok. GSYF marifetiyle bu durum aşılabilir, fakat daha fazla destek lazım. Bu noktada bireysel emeklilik fonlarının LP (Limited Partner) olması oyunu değiştirdi. Bununla birlikte Ar-Ge teşvikleri ile bağlantılı olarak GSYF'lere aktarılan kaynak yapısı çok kıymetli. Bu mekanizma kurumlarımıza çok büyük getiri avantajları sunuyor. Son dönemde bu mekanizmayı LP'lere en efektif şekilde sunmayı amaçlayan çok kıymetli VC fonu kuruluşları oldu. Yatırım süreçlerinde de iyileşme alanları var. Gerek yatırım gerekse ticari sözleşmelerde sert maddeler olabiliyor. Kurumlarla işbirliği yapan girişimler bu durumdan negatif etkilenebiliyor. Örneğin ‘bu ürünü sadece bana satacaksın’ gibi exclusivity talepleri girişimi kilitliyor. Eskiden bu maddeler belki müzakere bile edilemezken artık kurumlarımızdaki yetkin kaynakların artması, sektör öncüsü kuruluşların bu konuyu ekosistemin göbeğine bıkmadan taşıması ile birlikte yavaş yavaş global standartlara evriliyor. Benzer şekilde girişimlerimizde de kurumsal olgunlaşmanın artması ile sorunlar hızlıca halledilebileceğini görüyorum. Asıl sorun, yatırımcı sayısı ve yatırım miktarının artmaması. Bunun için de yabancı yatırımcının gelmesi ve yerli bireysel ve kurumsal yatırımcıların alternatif varlık sınıflarına dair farkındalığının artması lazım.”
EMEKLİLİĞİNİ PLANLAYANLARIN ALTERNATİFLERDEN HABERİ YOK
“Eskiden private equity ile bu para bir yere yöneliyordu. Yeni dönemde VC, yani girişim sermayesi tarafı daha da popülerleşti. Risk sermayesi terimini pek sevmiyorum çünkü ölçülebilen bir şeyden söz ediyoruz. Girişim sermayesi daha doğru bir ifade. Şu an büyük sermaye hala VC tarafında ve global liman arıyor. Biz de buna hazırlanıyoruz. Amerika’daki, Londra’daki bir kişi emekliliğini planlarken farklı varlık sınıflarına erişebiliyor. Ama burada aynı imkana erişemiyor ya da bilmiyor. Bu da ciddi bir eşitsizlik yaratıyor. Bu eşitsizliğin giderilmesi, hem bireyler hem kurumlar açısından çözülmesi gereken önemli bir mesele.”
GİSED YÖNETİM KURULU ÜYESİ (PUSULA PORTFÖY) AYŞE SEHER AYDIN:
Gençlerin risk algısı önceki jenerasyondan yüksek
Gençlerin ilgisi var ama odaklanma sorunu yaygın. Özellikle lise ve üniversite düzeyinde etkinlikler artıyor. Saint Joseph, Üsküdar Amerikan gibi liselerde girişimcilik farkındalığı yüksek. Gençler ilgili ama sektörün sınırlı personel ihtiyacı SPK lisansı gibi yasal koşullar nedeniyle öğrenciler mezun olur olmaz başlayamıyor. Değerleme tarafında da gençler hemen atlamak istiyor ama süreç daha karmaşık. Gençler üretim odaklı, fikir geliştirmeye sıcak bakıyorlar. Risk algıları bizden daha yüksek ama daha aktif ve proaktif hareket ediyorlar. Kendi VC fonlarını kurmak ya da ‘aklımda bir fikir var’ diyerek girişim başlatmak istiyorlar.”
MEVZUAT HEMEN ÇIKIŞA ZORLUYOR
“GİSED’in girişim sermayesi yapısının amacı, yurt dışında bu işi yapmış ve yatırım almış kişilerle benzer vizyona evrilmek olmalı. Orada kültür oturmuş; yatırımcı parayı verip 15 yıl sonra 1’i 1000 yapmayı hedefliyor. Bizde ise SPK mevzuatı başta fonlara süre koydu: 5-7 yıl sonra çıkış beklentisi var. Sanayici, iş insanı da girişimlere ortak olmak istiyor ama vade beklentisi kısa. Oysa bu iş sabır gerektiriyor. Teknoparklardan çıkan, KOSGEB’den tohum desteği almış şirketler var. Arkalarından gelen desteklerle bu işler 5-10 yıl sonra büyük yerlere gelebilir. Bu uzun vadede logaritmik büyüme mümkün. İş kalitesi arttıkça yabancılar daha çok ilgi gösteriyor. Bu çocukları yurt dışına kaptırmak yerine, burada tutmalı ve yurt dışındaki yatırımcıya doğru şekilde anlatmalıyız. Yerli yatırımcının da ‘iki yıl sonra halka arz edelim, paramızı alalım’ anlayışından uzaklaşması gerek.”
EMEKLİLİK FONLARI BİR FIRSAT
“Emeklilik fonları bir fırsat. 2018-2020 arası otomatik katılım sistemiyle BES’e girenler farkında olmadan faydalandı. Ama insanlar sadece para piyasası fonlarına bakıyor. Oysa girişim sermayesi fonlarının getirileri de görünür, izlenebilir. Yabancı yatırımcı gerçekten bu tarafa gelmek istiyor, güveniyor. Ancak içeride rekabet yüksek. Headhunter’lar iyi mühendisi hemen çekip alıyor. Bir yatırımcı bulan kimse paylaşmıyor, kimse kimseyle konuşmuyor. Bu da ekosistemi daraltıyor.”
GİSED VE PRM FİNANSAL DANIŞMANLIK YÖNETİM KURULU ÜYESİ MURAT PARMAKÇI:
On yılda sıfırdan 312 milyar TL’ye
Tasarruf az olduğunda daha kıymetli hale geliyor ve insanlar birikimlerini genellikle daha tanıdık ve güvenilir buldukları alanlara yönlendiriyor. Bu alışkanlıkları değiştirmek ise oldukça zor. SPK 2024 yılında yayınladığı tebliğlerle ülkemizde ilk defa girişim sermayesi yatırım fonlarını düzenledi ve yeni bir ürünle tanıştık. İlk girişim sermayesi yatırım fonu 2015 yılında kuruldu. Aradan geçen on yılda ülkemizde girişim sermayesi yatırım fonu sayısı 360’a ve bu fonların toplam değeri 312 milyar TL’ye ulaştı. Sıfırdan başlayan ve pek çok yatırımcının hiç tanımadığı bir ürünün on yılda bu büyüklüğe ulaşması bence önemli bir başarıdır ve sektörde tüm emeği geçenleri tebrik etmek gerekir.
KANITLANMIŞ BİR PERFORMANS İLGİYİ KATLAYACAKTIR
Diğer yandan ulaşılan büyüklüğün bir kısmının zaten mevcut olan yatırımların fon çatısı altında taşınması yoluyla elde edildiği ve bugün gelinen aşamada hala gidilecek uzun bir yol olduğu muhakkaktır. Bu büyüklüğü daha ileriye taşımak ve gerçek anlamda yeni girişimlere para yatırmak isteyen yatırımcıları daha fazla sisteme dahil etmek için sektörde faaliyet gösteren kurumlara önemli görevler düşmektedir. Artık ilk yıllarda yapılan yatırımların neticelenmeye başladığı bir döneme girdik ve bugüne kadar yapılan yatırımlarda gösterilen performans yeni yatırımcıları cezbedebilmek için çok kritik olacaktır. Tabi sadece değerleme ile kağıt üstünde kalan bir performanstan bahsetmiyorum. Değerlemede görünen kazançların realize edilip yatırımcıların cebine para olarak dönmesini kastediyorum. Portföy yönetim şirketleri performanslarını kanıtlayıp yatırımcılarını mutlu ettikçe, yeni açacakları fonlara olan ilgi de katlanarak artacaktır.
KAMUNUN DESTEĞİNİN DEVAM ETMESİ ÖNEMLİ
SPK’nın öncülük edip 2014 yılında gerekli düzenlemeleri yapması GSYF’lerin doğuşunu sağladıysa, kamu maliyesinin sağladığı vergi teşvikleri de bu fonlara olan ilgiyi katladı ve GSYF’lerin bugüne kadar gösterdiği büyümede önemli bir etken oldu. Kamunun GSYF’lere olan bu ilgi ve desteğinin devam etmesi büyük önem taşıyor. SPK bugüne kadar ihtiyaç gördüğü durumlarda ilgili düzenlemelerde değişiklikler yapıp uygulamaya yön verdi. Zaman zaman bazı kuralları gevşeterek portföy yönetim şirketlerine alan açtı, zaman zaman da GSYF’lerin amacına uygun olmayan bazı uygulamaları engelleyebilmek için yeni bazı kurallar getirdi. Burada hala atılabilecek bazı adımlar var bence. Bundan sonraki dönemde SPK’nın başvuru süreçlerini sadeleştirmeye, rutin işleri azaltmaya ve gözetim-denetim faaliyetlerine daha çok kaynak ayırmaya odaklanması gerektiğini düşünmekteyim.
DENİZ PORTFÖY ALTERNATİF YATIRIM FONLARI BÖLÜM MÜDÜRÜFATMA GÜLSÜN YÜKSEL:
Piyasanın derinleşmesi için özel sektör payını ve kurumsal yatırımları artırmak gerekiyor
Türkiye’de girişim sermayesi yatırım fonları (GSYF) piyasası son yıllarda hız kazandı. Sağlanan vergisel teşvikler ve regülasyon güncellemeleri, bu büyümenin öncü faktörleri arasında yer alırken; özel sektör ve kurumsal yatırımcıların artan ilgisi de bu alanın derinleşmesine katkı sağlıyor. Hem kurumsal hem bireysel yatırımcılar için yeni fırsatlar ve stratejiler sunan bu gelişme, girişim sermayesi fonlarının (GSYF) önümüzdeki dönemde üstleneceği rolü daha da güçlendiriyor.Devlet destekleri, özellikle vergi teşviklerinin yanı sıra TÜBİTAK ve Sanayi Bakanlığı’nın sağladığı teşvikler GSYF sektörü için ciddi bir katalizör görevi görüyor. Geçtiğimiz yıl sektörün büyümesinde bu desteklerin etkisi büyük oldu; işlem hacminin yarısından fazlası bu sayede gerçekleşti. Özel sektör payını ve kurumsal yatırımları artırabilirsek sektör daha da derinleşecek. Bunun yanında , Sermaye Piyasası Kurulu’nun sektörün gelişmesine yönelik mevzuat değişiklikleri bizim için kritik rol oynuyor. Örneğin, 2024 sonunda sektördeki paydaşların görüşlerini alarak yapılan değişiklikle GSYF’ler için fon sepeti yapısı kurgulandı. Bu sayede, bir GSYF'nin başka GSYF’lere yatırım yapabilmesinin önü açıldı. Biz de Deniz Portföy olarak bu yapıyı erken benimseyerek, fon sepeti fonu yapısında bir fon kurduk. Bu yaklaşımın yaygınlaşmasının sektörün derinleşmesine önemli katkı sağlayacağına inanıyoruz.
FON SEPETİ RİSKİ CİDDİ ÖLÇÜDE AZALTIYOR
Şu anda yaklaşık 270 milyon TL büyüklüğünde bir fon sepeti fonumuz bulunuyor. Tekil yatırımda genellikle 10-25 yatırım yapılabilirken, fon sepeti yapısında şu anda 17 fonda toplam 45 yatırım mevcut. Bu da riski önemli ölçüde azaltıyor. Fonumuzdan büyük çoğunlukla kurumsal yatırımcılar faydalanıyor, yatırım büyüklükleri ise 50 bin ile 150 bin Euro arasında değişiyor. Bireysel yatırımcıların doğrudan büyük tutarlarda yatırım yapması her zaman mümkün olmasa da fon sepeti yapısında farklı büyüklükteki yatırımlar dolaylı yoldan erişilebilir hale geliyor. Ayrıca Deniz Portföy olarak yatırımcıları, en iyi performans gösteren fonu seçme konusunda, detaylı ve standardize edilmiş analiz süreçleriyle destekliyoruz. Bu tarz regülasyon ve inisiyatiflerin sektöre hem büyüme hem de derinleşme açısından değer katacağı kanaatindeyiz.
VERGİ TEŞVİKİYLE 4 MİLYAR TL’LİK YENİ KAYNAK
AR-GE ve tasarım firmalarına sağlanan vergi teşvikinin yüzde 2’den yüzde 3’e çıkarılması yine sektörel anlamda önemli bir gelişme. Bu artış sayesinde yalnızca bir yıl içinde yaklaşık 4 milyar TL’lik yeni kaynak oluştu. Bu tutar, önceki iki yılın toplamına eşdeğer. Firmalar, bu kaynakları AR-GE Teknokent firmalarına Girişim Sermayesi Yatırım Fonları’na veya doğrudan girişimlere yatırım amacıyla kullanıyor. Doğrudan yatırım daha riskli görüldüğü için genellikle GSYF’ler tercih ediliyor. Bu da fonların bilinirliğini olumlu yönde etkiliyor ve önemli bir hareketlilik oluşuyor.
ÜMİT YAYLA AVUKATLIK BÜROSU YÖNETİM KURULU ÜYESİ ÜMİT İHSAN YAYLA:
Kitle fonlamasında ve girişim sermayesinde likidite ile hukuki güvence eksikliği giderilmeli
Kitle fonlamasının en büyük eksikliği, ikincil bir piyasasının olmaması, yani likit olmamasıdır. Bu durum, GSYF için de geçerlidir. Oysa böyle bir yapı kurmak çok da zor değil. Böyle bir yapı, yatırımcılar alımsatım yapabilmesini sağlar ve piyasada güven ortamı oluşur. Hatta şirketler bile bu yapıyı kurabilir. Sistem ne kadar likit olursa, yatırımcı için o kadar cazip ve anlaşılır hâle gelir. Bu sistem yatırımcıya şu mesajı vermelidir: “Evet, bu bir ticaret. 10’a aldığını 8’e de satabilirsin, 12’ye de. Ama en önemlisi, satabilirsin.” Belli bir olgunluğa ve kurumsal yapıya ulaşmış şirketler için Sermaye Piyasası Kurulu’nun kitle fonlaması süreçleri kolaylaştırılabilir. Bu süreçlerin kısalması, piyasadaki sermayenin atıl kalmasını önler. Yurt dışında bu süreçlerin nasıl işlediğine bakılarak, Türkiye’de de daha etkin hâle getirilmesi mümkün olduğunu düşünüyorum. Gerekirse bizler de katkı sağlayabilir, süreçlerin hızlanmasına yardımcı olabiliriz. Ayrıca, yatırımcılar açısından esnek çıkış (exit) mekanizmaları da geliştirilmelidir. Süreçlerin esnekleştirilerek etkinliğin artırılması ve Borsa’daki atıl durumdaki pazarların işler hâle getirilmesi sağlanmalıdır.
HUKUKİ RİSKLERİN ÖNGÖRÜLEBİLİRLİĞİ SAĞLANMALI
Finans piyasalarımızın temel sorunlarından biri de riskin doğru ölçülememesi. Özellikle yabancı yatırımcılar için Türkiye’deki hukuki riskler oldukça belirsiz. Yatırım yaptıklarında ne kadar vergi ödeyecekleri veya bir uyuşmazlık durumunda nasıl bir süreç işleyeceği, net, öngörülebilir ve değişmeyen kurallarla belirlenmiş olmalıdır. Bu, kazanılmış bir hak gibi görülmelidir. İstanbul Tahkim Merkezi’nin bu konuda önemli bir rolü olabilir. Uyuşmazlık durumlarında etkin, hızlı ve adil kararlar verebilen bir yapıya kavuşması gerekir. Ne yazık ki mevcut durumda özellikle yabancı yatırımcılara istenilen düzeyde güven vermediğini gözlemliyorum. Oysa tahkim sistemi düzgün işlerse, yatırımcıya “Gönül rahatlığıyla gelin. Haksızlığa uğramayacaksınız. Burada kaliteli bir insan kaynağı var.” diyebiliriz. Yabancı yatırımcılar için ayrıca yatırımlarını rahatça geri çekebilecekleri garantili çözüm yöntemlerinin de olması büyük önem taşıyor. Sözleşmelerde çift dil kullanımı gibi detaylar yatırımcının konforunu artırır. Bu noktada da esneklik sağlanmalı. Türkiye’de düzenli, hakkaniyetli, hızlı ve nitelikli bir yargı sistemi kurulmalıdır. Yatırımcıya “Burada güvenle yatırım yapabilirsin” mesajı verilmeli; yabancı yatırımcılar Dubai gibi alternatiflere yönelmek zorunda kalmamalı. Teknoloji girişimlerinde hâlâ eski patent hükümleriyle işlem yapılıyor. Türkiye’de tescil ettiğiniz bir fikri hak, yurt dışında geçerli olmayabiliyor. “Uzmanlık Mahkemesi” gibi yapılar ise ne yazık ki hızlı ve etkin çalışmıyor.