MERVE YİĞİTCAN
İstanbul Sanayi Odası (İSO) eylül ayı olağan meclis toplantısında 2026-2028 yıllarını kapsayan OVP masaya yatırılırken, Akbank Başekonomisti ve Ekonomik Araştırmalar Bölümü Başkanı Çağrı Sarıkaya konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Hakan Güldağ moderatörlüğünde TEPAV Direktörü Dr. M.Coşkun Cangöz ile Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Direktörü ve Başekonomisti Dr. Burcu Ünüvar’ın da yer aldığı panelde konuşan Sarıkaya, OVP programlarının içeriği, kapsamı ya da rakamsal gerçeklikleri ile ilgili olarak genel bir memnuniyetsizliğin olduğunu söylerken, “İddialı bir hedef koymakla ulaşılabilirlik arasındaki dengeyi artık biraz kaybettik. O yüzden de her sene, bir sonraki seneye veya iki sene sonrasına tek haneli kapasite hedefi koyan bir hale geldi” dedi.

“Tek bacaklı bir strateji izliyoruz”
Son OVP’de, önceki OVP’lere göre daha olumsuz bir görünüm olduğunu dile getiren Sarıkaya, “Bir dezenflasyon stratejisi var. Ne var ki yüzde 60-65’lerde olan enflasyonu, iki seneden önce yüzde 44,5’e, bu sene belki 30’un biraz üstüne indirebileceğiz. Bu şu demek; enflasyon iki senedir Merkez Bankası’nın çizdiği tahmin ya da hedef bandının bir miktar üzerinde kalıyor. Bu bir politika tercihi” dedi. ‘Politika tercihi’ yorumunu biraz daha açan Sarıkaya, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sık sık tekrarladığı, “Biz şok terapisi değil, yumuşak inişi tercih ediyoruz” vurgusuna atıfta bulunarak, “Burada büyüme momentumunu yüzde 3,5’lerin altında görmek istemeyen bir çerçeve var. Tamamen tek bacaklı, Türk Lirası’nda reel değerlenmeye dayalı bir dezenflasyon stratejisi izliyoruz. Artık bunun sınırına geldik” ifadelerini kullandı. Enflasyondaki düşüşün, hiçbir zaman enflasyon raporlarında veya OVP dokümanlarında görülen, arzulanan hızda gerçekleşmediğine işaret eden Sarıkaya, “Bu hızda gerçekleşmemesinin sebebi de bir politik tercih” diye konuştu.
Merkez Bankası’nın 2002’den bu yana görülmemiş yükseklikte bir reel faiz verdiğini hatırlatan Sarıkaya, şöyle devam etti: “Mali sıkılaşma geç geldi. Para politikasını sıkarken maliye tarafını daha gevşek tuttuk. Şimdi otoriteler para politikasını gevşetirken maliye tarafını biraz daha sıkarak bir denge gözetmeye çalışıyor. O denge bize enflasyon tarafında istediğimiz hızda bir iyileşme getirmiyor.”
Asgari ücrette hesaplar karışık
“Enflasyonu daha hızlı aşağı getirebilmemiz için daha kuvvetli bir soğumaya ihtiyacımız var” diyen Sarıkaya, “2026’ya gelirsek, enflasyonda yüzde 16 çok iddialı bir hedef. Bu yılı yüzde 30-31 arasında bitireceğiz. Buradan 16’ya düşmek, giderek zorlaşıyor. Üretici tarafı olarak 2024-25’te ne kadar canımız yandı, ne kadar feryat ettiysek, 2026 bundan daha zor olacak. Eğer yüzde 16’ye gidilecekse… Ama tabii yüzde 16’ya gitmenin koşullarına makro olarak baktığımda ulaşılabilir görmüyorum” değerlendirmesini yaptı. Bu noktada asgari ücret artışına da değinen Sarıkaya, asgari ücretin açlık sınırının yüzde 22 altında olduğunu, muhtemelen de ocak ayı itibarıyla açlık sınırı ve asgari ücret arasındaki farkın yüzde 35’i aşacağını vurguladı. Sarıkaya, “Böyle bir durumda asgari ücret bu sene başında yüzde 30 artmışken, gelecek sene yüzde 16’lık enflasyon hedefine gitmek için yüzde 30’un altında bir artışı otoriteler nasıl yapacak, bunu merak ediyorum. Yani diyelim ki asgari ücret yüzde 25 artırıldı, yüzde 25 de yeniden değerleme oranı… O zaman nasıl olacak da enflasyonu yüzde 20’lerin altına çekebileceğiz? Hangi değişkenler bu yükü üstlenecek? ” yorumunda bulundu.
“Türkiye ekonomisi hiçbir zaman net ihracatla büyümedi”
İhracatta yaşanan sıkıntıları değerlendiren Sarıkaya, “İhracatta niye bu kadar serzeniş var? Çünkü biz 2022’de öyle iyimser bir noktaya gelmişiz ki, ihracatın milli gelir içindeki payı yüzde 38 olmuş. Bizim tarihsel olarak gördüğümüz zirve. Fakat o yıl net ihracatın büyümeye katkısına baktığımızda 0,9 puan. Neden? Çünkü en iyi ihracat yılımızda ithalatımız da zirve yapmış. Onun da milli gelir içindeki payı yüzde 42 olmuş. İhracat yapıyoruz ama o bahsettiğimiz ithal bileşeni ve düşük katma değer her türlü bizi vuruyor. ‘Biz net ihracatla büyüyeceğiz’ ifadelerini doğru bulmuyorum. Hayır, hiçbir zaman Türkiye ekonomisi net ihracatla büyümedi. Yüksek büyümenin olduğu her dönemde yurt içi talep itişli bir büyümemiz var” ifadelerini kullandı.
“Fiyatlar 5 yılda 6 katına çıkıyor”
Enflasyondaki düşüşün sanayi kesimi ve hane halkı tarafından yeterince hissedilmemesine ilişkin olarak da Sarıkaya, şu ifadeleri kullandı: “Niye hissedilmiyor? Çok basit. Enflasyon ve fiyatların artış oranından dolayı… Bizim 2001 krizinden sonraki beş senelik süreçte yaptığımız uyarlamada fiyatlar 2002 yılından 2006’ya beş senede 100’den 300’e çıkmış. Yani o dönemin dezenflasyonunda üç katına çıkmış fiyatlar. Bu dönem nasıl biliyor musunuz? Bu seneyi yüzde 29, gelecek seneyi de yüzde 19 alalım. Bu durumda 5 yılda 6 katına çıkıyor fiyatlar. Yani enflasyon bir rakam, o fiyatların artış hızını ifade ediyor. Ama o artış hızı çok daha hızlı aşağı gelmeli. Bunun için de bir politik bedel veya üretim bedeli ödenecekse de bir an önce ödenmeli. Yoksa bunun sonucunda şu olacak; Merkez Bankası faiz indirecek ama faizleri indirirken makro ihtiyati politikaları sıkı tutmak zorunda kalacak. Yani Merkez Bankası faiz indirecek ama o indirimin faydasını ne şirketler ne bankacılık sektörü olarak görecek.”
“2018’deki yüzde 3 büyüme ile bu yılki yüzde 3 aynı değil”
Daha kısa süreli dezenflasyon için daha fazla soğumaya ihtiyaç olduğuna işaret eden Sarıkaya, şu anda ‘bu kadar yüksek faize rağmen ekonominin neden rakamsal olarak hala yüzde 4,8’lerde, yüzde 3,5’lerde büyüyor’ sorusunun önemli olduğunun altını çizdi. “2018 yılındaki yüzde 3 büyümemiz ile bu yılki yüzde 3 büyümemiz aynı değil” diyen Sarıkaya, “Çünkü gelir dağılımı bozuldu. Eşit olmayan bir dağılım var sektörler arasında. Bu harcama tarafında da böyle. O tarafta da ilk yüzde 20’lik, yüzde 40’lık kesim toplam tüketimin yüzde 80’ini yapıyor. Mesela 90’lar konuşuldu. 90’larda böyle bir şey hissetmiyorduk. O zaman gelir dağılımı daha düzgündü” şeklinde yorumladı.