CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul’daki çalışma ofisinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Özel’e; CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve Gençlik Kolları Genel Başkanı Cem Aydın eşlik etti. Özel, partisinin TBMM'nin açılış oturumuna katılmaması ve CHP’li belediyelere yönelik operasyonların sorulması üzerine şunları söyledi:
“Bugün İstanbul'dayız ve mazbatasını alarak delegelerimizden güven tazeleyen İstanbul İl Başkanımızla İstanbul'daki çalışma ofisimizde birlikte çalışacağız. Kendisini tebrik etmek üzere buradayım. Malum CHP ağır bir saldırı altında ve bu saldırının en önemli alanlarından bir tanesi İstanbul'daki CHP’nin kurumsal varlığı. İstanbul İl Başkanımız üç ayrı davada 20 yılı aşkın süreyle yargılanıyor ve mahkemelik. İstanbul il kongremizi Asliye 45. Hukuk Mahkemesi hukuksuz şekilde kayyum atamaya kalktı. CHP’nin il başkanından binasına, kurultayından kedisine kadar hedef alan bir kötü niyet var ve biz bunlarla hem genel merkez düzeyinde hem İstanbul il düzeyinde büyük bir mücadele veriyoruz.
Bütün planların boşa çıktığı bir süreci yaşadık. ‘CHP’yi bölebilir miyiz? En sıkı geçmişte rekabetin olduğu alanlar nereleridir? Küçük farklı kazanılmış seçimler, orada bir şey yapıp partiyi bölebilir miyiz?’ Mahkeme kararıyla ayakta olan delegelerin son kongrede 330’a 310’luk bir yarışla il başkanı belirledikleri İstanbul'da, il başkanımızın yerine bir kayyum atamaya kalktılar. O kurultayın delegeleri neredeyse ölümler, memuriyete girmeler, ihraçlar sonucunda mevcut olan 580 delegenin 540’ı koştu. Verdikleri ve seçim kurullarına teslim ettiğimiz imzalarla, ‘İrademizi yeniden göstermek ve partimize sahip çıkmak istiyoruz’ dedi. Bu büyük birliktelik partinin bölünmesi yerine bütünleşmesini ve sadece AK Parti yargısının CHP’ye saldırısının kamuoyu tarafından ayıplanması sonucunu doğurmuştur. İşte o kongrenin mazbatasını, İstanbul İl Başkanımız Özgür Çelik dün aldı. Bir yandan seçim hukukunun, ilçe seçim kurullarının, YSK’nın istikrarlı kararlarıyla olağan kongre sürecimiz de yürüyor. Bu süreci Asliye 45’in durdurmaya çalışması, yüksek yargıdan döndü. Yaptıkları her türlü taciz ve saldırı, yargı hukukundan geri dönüyor. Ve olağan kongreler tamamlandı, İstanbul ilçe kongrelerimiz tamamlandı. İstanbul il kongremizi birkaç hafta içinde yapıp bu süreci tamamlayacağız ve bütün bu tartışmalı süreçler de konusuz kalmış olacak.
"Saldırılar tek elden yönetiliyor”
Tabii İstanbul'daki mahkemenin yaptığı işler, Türkiye'de partinin kurumsal kimliğine yapılan bütün saldırılar tek elden yönetiliyor. Geçen sene bugün, 1 Ekim günü Türkiye’nin kurucu partisi, son yerel seçimlerin birinci partisi, Türkiye’nin yüzde 65’inin yerelde iktidar partisi olarak 23 yıllık iktidarın yapmadığını yapmıştık. Seçimden sonra ilk bayramda altı gün sonra Sayın Erdoğan dahil bütün siyasi parti liderlerini bizzat aradım ve bayramlaştım. Hiç görmediğimiz bir şey. Daha sonrasında tek tek Sayın Erdoğan’dan başlayarak Meclis’te grubu bulunan ve hatta grubu bulunmayan, milletvekili bulunan, Meclis’te bulunmayan, eski dönemlerde milletvekili bulundurmuş, 17 siyasi partiyi ayrı ayrı ziyaret ettim, onların da iade-i ziyaretlerini kabul ettik. Siyasete bir diyalog, hoşgörü, kutuplaşma yerine; artık toplumun kucaklaşması ve toplumun gerçek dertleriyle meşgul olan, yerelde bizim hizmet ürettiğimiz, genelde kendilerine verilen iktidar olma yetkisinin AK Parti tarafından kullanıldığı, yoksullukla mücadele eden, işsizlikle mücadele eden, Türkiye’nin ortak çıkarlarında bir araya gelebilen bir anlayışı hayata geçirmeye çalıştık.
"CHP’nin 18 belediye başkanının cezaevlerinde tutulduğu akıl almaz bir süreci yaşıyoruz”
Bütün toplum buna büyük bir destek verirken birileri Erdoğan’a, ‘Bu işler onlara yarıyor. Bu süreci bitirme, bitirt’ dedi ve bir siyasiyi Anayasa’ya aykırı şekilde İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı olarak yolladı. Biz 1 Ekim günü, geçen sene kendisine oy verenlere hürmeten, makamına hürmeten, Meclis’e Cumhurbaşkanı giriyor, kendisini ayakta karşıladık. Partisi alkışladı, ittifak ortakları alkışladı. Biz saygı gereği ayakta karşıladık. Cumhurbaşkanı Anayasa’daki yeminine uygun, tarafsız bir yaklaşımda bulunmadı. Giderken ayakta uğurlamadık. Ancak Cumhurbaşkanı nasıl karşılanması gerekiyorsa öyle karşıladık. Tam geçen sene bugündü. O günden sonra bir yıl geçti. Sayın Erdoğan, 2 Ekim günü, Akın Gürlek’i siyasi bir makam olan bakan yardımcılığından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na atadı. 9’unda göreve başladı, 30’unda Esenyurt Belediyesi’ne; 1 milyon nüfuslu Türkiye’nin en büyük belediyesine kayyum atadı. İlk iş. Ardından da Sayın Ekrem İmamoğlu’nun da tutuklanması ve altı ayı geçkin süredir içeride olması, Beşiktaş Belediyesi ikinci hedefti. Şu anda CHP’nin Türkiye’de 18 belediye başkanının cezaevlerinde tutulduğu, milletin iradesinin hapsolunduğu, CHP’nin seçim kurullarının ‘Yaparsın’ dediği kongrelerine maalesef haciz memurlarıyla iradenin haczedilmeye gidildiği akıl almaz bir süreci yaşıyoruz. 16 milyon İstanbullunun üçüncü kez ve açık farkla yetki verdiği kişi, büyük bir hazımsızlık sonucunda Silivri zindanında tutuluyor.
"Bir yıl boyunca görevini Anayasal sınırlar içinde yapsaydı kendisini yine dinlerdik”
Burada iddianame yok, arkadaşlarımız hücredeler. Resimlerine, seslerine tahammül yok. Oysaki resmen seçilmiş belediye başkanları. CHP’nin iki yıl önce yaptığı kurultayına saldırı, il kongrelerimize saldırı, binalarımıza saldırı, il başkanlarımıza saldırı... Bunlar bir merkezden yönetilirken Türkiye’de yeniden 1 Ekim geldi. Şimdi, ‘CHP ne yapsın?’ CHP gitsin ve yine Erdoğan’a makamından dolayı saygı mı göstersin? Onu ne oturarak ne ayakta karşılayacak bizde kendisine saygı duymamızı gerektiren bir yılda ne yaptı? Duymamamız gereken, kendisinin artık bu görevini meşru görmemiz gereken her şeyi yaptı. Küçücük çocuklarla uğraşıyorlar. 26 yaşındaki çocukları, babalarını iftiracılığa zorlamak için hapiste tutuyorlar. ‘İftira at’ diye cezaevine gördükleri kişinin karısını gözaltına alıp kocasına, ‘Senin vereceğin ifadeye göre karını da ya tutuklayacağız ya bırakacağız’ diyorlar. 80 yaşında anneleri perişan ediyorlar hastane bahçelerinde. Bu kadar zulme ve haksızlığa karşı, ‘Efendim CHP...’ O kapıdan Cumhurbaşkanı olarak girip, konuşmasını yapıp çıkmayı bilseydi geçen sene, bir yıl boyunca görevini Anayasal sınırlar içinde yapsaydı elbette kendisini yine dinlerdik.
"Trump’tan meşruiyet dilenenlere Meclis zemininde meşruiyet kazandırmamızı kimse beklemesin”
AYM kararlarına uymuyor, Anayasa’da yazdığı halde AİHM kararlarına uymuyor, mahkeme kararlarına uymuyor. Sonra, ben gelip konuşma yapacağım. Sana bu konuşma yetkisini kim veriyor? Anayasa veriyor. Sen başka sayfalarını yırttın, attın; kendi sayfanın yerinde durduğunu nereden biliyorsun? O sayfa da benim gözümde yok hükmünde o zaman. Sen AYM kararlarının olduğu sayfayı ‘Tanımıyorum, saygı da duymuyorum’ diyorsan. Ayrıca, Meclis’te gelip konuşmak bir meşruiyet gerektirir. Meşruiyet milletten alınır, Trump’tan alınmaz. Amerika’nın Türkiye Büyükelçisi hala görevde, ‘Trump Erdoğan’a çok ihtiyaç duyduğu meşruiyeti verdi. Bundan sonra her şey güzel olacak, işler yoluna girecek’ diyor. Yoluna giren Amerika’nın dünya kadar kazanımı. Neymiş? Olmayan meşruiyeti veriyor. Hem de cümleye başlarken ‘Hileli seçimleri en iyi bu bilir’ diyor. O yüzden Trump’tan meşruiyet dilenenlere bizim Meclis zemininde meşruiyet kazandırmamızı kimse beklemesin.
"Arkadaşlarımız yarından itibaren Meclis çalışmalarına devam edecekler”
Herkes şunu bilir: Bu millet kavgayı sevmez. Ama insanların tapulu evine birileri zorla girmeye çalışırsa herkes evini, çoluğunu, çocuğunu, malını, mülkünü, namusunu korur. Bizim burada namusumuza saldırdılar. İstanbul’un üyeleri, başta il başkanımız ve yöneticileri namuslarını korudular. Yine bu binaya sahip çıktılar. Bu bina meşruiyetin timsali yerlerden biridir. İstanbul’da mahalleye sandık kurarak başlıyoruz. Mahallede sandık, ilçede sandık, ilde sandık, en sonunda Ankara’da sandık. Her üyemiz kalemi elinde, teker teker işaretleyerek belirliyor kimin yöneteceğini. O yüzden asliye hukuk mahkemesinin hukuk tanımaz, sınır tanımaz, hadsiz, bilgisiz, bütün Türkiye’deki kendini yetiştiren hocalarını utandıran, Türkiye’deki tüm hukukçularını utandıran, kendilerini savunan, talimat verenler dışında bir kişinin kalmadığı bir sürece teslim olmadık. Burada da olmayacağız. Şu anda olmamız gereken yerdeyiz. Yarından itibaren Meclis çalışmalarına arkadaşlarımız CHP’nin Meclis’e duyduğu en yüksek bağlılık ve en yüksek gayretle devam edecekler.”
"Senin korkun İmamoğlu’nun burada kalması ve seni yenmesi”
Özel, Bülent Arınç’ın İmamoğlu’nun tutukluluğuna dair eleştirisinin sorulması üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sayın Bülent Arınç’ın önceki dönem Meclis Başkanı olmanın verdiği refleksle ve Meclis’in açılış gününde hep beraber olunması gerektiğini düşündüğü ona özlemle, o ritüelin devamına olan özlemle yaptığı değerlendirmeleri saygıyla karşılıyorum. Ancak ben bütün bu süreci kendisine de kısaca özetledim. Kendisi de bu konuların pek çoğunda yerden göğe kadar haklı olduğumuzu bir televizyon kanalında ifade etti. Ayrıca İstanbul’un seçilmiş belediye başkanını, kaçma şüphesi var diye tutuyorlar. Zaten Ekrem İmamoğlu kaçacaksa bırak kaçsın. Sayın Erdoğan sen kurtulursun. Zaten senin korkun Ekrem İmamoğlu’nun burada kalması ve seni yenmesi. Nereye kaçacak? Ekrem İmamoğlu 15 buçuk milyon kişinin verdiği görevle cumhurbaşkanı adayımızdır. Kaçacak, göçecek bir yerimiz yok. Kendisinden korkmuyorlarsa bıraksınlar, tutuksuz yargılasınlar. Kararı en sonunda millet zaten verecek. Ama tabii Ekrem İmamoğlu’ndan ve CHP’den çok korkan bir iktidarla karşı karşıyayız. İktidar partisinde bugün görevde olanların dahi önemli bir kısmı, bu süreçlerin partilerine zarar verdiğini biliyorlar. CHP anketlerde gücünü koruyor, her gün perçinliyor. Cumhur İttifakı’nın durumu ortada. Oradaki deyim, tam anlamıyla bir erime. Bugün de bazı açıklamalarda o erime kelimesinin kendilerine nasıl dokunduğunu görmüş durumdayız.
"Trump için görüşme ‘fevkaladenin fevkinde’ geçti”
Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti için kullandığı, “Fevkaladenin fevkinde geçti” ifadesi ve KAAN için ABD’den gelmesi için onay beklenen motorların sorulması üzerine şunları söyledi:
“‘Fevkaladenin fevkinde’ bir ziyaret düşün ki Türkiye’nin Büyükelçisi Trump’ın Erdoğan’a meşruiyet vereceğini söylüyor. Amerika’nın Dışişleri Bakanı görüşmeden birkaç gün önce, ‘Erdoğan da gelecek, görüşmek isteyecek. Beş dakika görüşme için bize yalvarıyorlar, sonra orada burada konuşuyorlar’ diyor. Trump, görüşmeye başlarken ‘Hileli seçimleri en iyi bu bilir’ diye işaret edip, bizim bakanları kısa pantolonlu anaokulu çocuğu gibi dizmiş karşısına, ‘Akıllı çocuklar bunlar, keşke bu kadar akıllı olmasalar’ diye makara yapıyor. Sonuçta gazı satan Amerika, alan biziz. Boeing’leri satan Amerika, alan biziz. Tavizleri veren biziz, her şeyi alan Amerika. En sonunda Erdoğan açısından bakarsan biz en kötü barışın savaştan iyi olduğunu düşünerek Filistin’de kanın durmasından memnuniyet duyuyoruz ama Erdoğan ne diyordu: ‘Efendim Hamas bir kurtuluş örgütüdür’ diyordu. Şimdi alkışladığı planda; ‘Hamas, kayıtsız şartsız teslim olacak.’ Hani kurtuluş örgütüydü Hamas? O zaman sen Filistin’in kurtuluşu umudunu sen Trump’a verdin geldin. Türkiye’nin bir şey kazanmadığı bir süreç ‘fevkaladenin fevkinde’ ise bu Trump ağzıdır. Trump için görüşme ‘fevkaladenin fevkinde’ geçti. Biz fevkaladenin fevkinde değil, fevkaladenin F’sini göremedik. Bu görüşmelerin sonunda ne elde etti?
"AK Partililer içinde, ‘2028’de yerli motorla KAAN uçacak’ diye düşünen, buna inananlar var”
Diğer taraftan KAAN meselesinde de AK Parti kendi kendilerini ne kadar çok kandırmış. KAAN konusunda meseleyi bilen biziz, ne açıkladıysak doğru çıktı. Ben TUSAŞ’ımızı ziyaret ettiğimde orada bana zaten şunu dediler: ‘Bir uçağa iki motor lazım. Bu uçaklar için 10 tane motor geldi. Bundan sonrası için CAATSA yaptırımlarının ortadan kalkması lazım. Milli motor için, Türkiye’de üretilen motor için var gücümüzle çalışıyoruz. 2032-33. Satacağımız uçaklar için uçak başına ikişer tane yurt dışından, Amerika’dan motor gerekiyor. Bunu alırsak verebiliriz. Yerli motorla vermemiz için 2033’ü beklemek lazım.’ Ama AK Partili arkadaşlar kendilerinin propagandalarına, anlattıklarına öyle bir inanmışlar ki içlerinde, ‘2028’de yerli motorla KAAN uçacak’ diye düşünen, buna inananlar var. Bu bir proje, biz projenin arkasındayız. Bugün de bu konuda gerekli hassasiyetimizi bir kez daha ifade ettik. Kimse iktidar cenahının bilgisizliğinden, çelişkilerinden, birbirlerini yalanlamalarından şöyle bir ümitsizliğe kapılmasın: Türkiye’nin milli muharip uçağı KAAN Türkiye’de yapılan motoruyla da uçacak bir gün. Ama şu anda Türkiye’nin bu arada dönem için F-16’larının modernizasyonuna ihtiyaç var, F-35 almaya ihtiyacı var, Eurofighter almaya ihtiyacı var. Hepsi birden olmaz ama en az ikisini yapılması lazım. Eurofighter konusunda ben üzerime düşeni yaptım. Almanya’nın blokajını, benim ve Ekrem Bey’in Şansölye yardımcısına, milli savunma bakanına ricalarımızla kaldırdılar. Ama bunların her birisi bir süreç meselesi. Bize bugünkü boşluğu yaratan, AK Parti’nin geçmişteki kötü yönetim sürecidir. Bunu görmek lazım.
"AK Parti’nin KAAN’ı kendi iç çekişmelerine alet edip de boşu boşuna itibarsızlaştırmalarını doğru bulmuyorum”
Bir de ‘Efendim KAAN’ın motoru şimdi dışarıdan geliyor, milli değil. Şu parçası bilmem ne…’ Bu devirde hiç kimse bir uçağın bütün parçalarını bir ülkede üretmez, üretmek de istemez. O dünyanın parasını verdiğimiz Boeing’lerde, Airbus’larda eş zamanlı yedi-sekiz ayrı ülkede bütün parçalar üretilip birbirini de yedekleyecek şekilde, üretimler aksamadan süreçler yürütülmektedir. Siz sadece bir ülkede yaparsanız, o ülkede harp olur, darp olur, felaket olur, sizin işiniz durur. Sadece Türkiye’de değil, KAAN’ın bazı parçalarının başka ülkelerde de yaptırılması ve yedeklenmesi, emniyet sigortalarının mutlaka alınması, böyle işler modern üretim tekniklerinin gereğidir. Bilen bilmeyenin konuşup ondan sonra, ‘KAAN yerli uçak değil. O değil, bu değil…’ En sonunda ümit ediyorum ki kendi yerli motorumuzla da uçacak. Yerli bir iştir. Pırıl pırıl Türk mühendisleri çalışmaktadır. Ne AK Parti ile kurulmuştur TUSAŞ, 1970’lerin, 1973’ün projesidir. AK Parti döneminde de olumlu seyirler olmuştur. Bunları da kötülemenin kimseye bir faydası yoktur. Bugün çok eksiklerimiz vardır savunma sanayisinde. Olan doğru işler devam etmeli, eksikleri hızla giderilmeli, en iyi şekilde savunma sanayimiz güçlendirilmelidir. Dosta güven, olmayana kaygı verecek bir iştir. Bu yüzden bunu gündelik siyasete, hele hele AK Parti’nin kendi iç çekişmelerine KAAN’ı alet edip de boşu boşuna itibarsızlaştırmalarını hiç doğru bulmuyorum.”
Özel, bir basın mensubunun “Gürsel Tekin de şu anda binada” ifadeleri üzerine teşekkür ederek açıklamasını sonlandırdı.
(ANKA)