Her yıl Türkiye'nin önde gelen 250 iş liderini ve akademisyenini buluşturan Dönüşen Liderlik Zirvesi’nin 4’üncüsü gerçekleştirildi. Zirve, EKONOMİ Gazetesi'nin ev sahipliğinde PwC’nin iş birliğinde, Sabancı Holding'in ana sponsorluğunda 9-11 Ekim tarihlerinde Elite World Grand Sapanca’da düzenlendi. “Yarının Belirsizliğinde Bugünü Kazanmak” temasıyla bir araya gelen ekonomi dünyası, belirsizlik kavramını, belirsizliğin içinde yönetimi, yeni dünyanın yeni iş modellerini masaya yatırdı.
Zirvenin açılışında bir hoş geldiniz konuşması yapan EKONOMİ Gazetesi Yazıişleri Müdürü Handan Sema Ceylan, IMF Başkanı Kristalina Georgieva'nın bugün Washington'da başlayacak IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantısı öncesinde yaptığı "Değişim Zamanında Fırsat" başlıklı konuşmasına değinerek, "Georgieva'nın açıklaması net, 'Hazır olun belirsizlik yeni normal ve kalıcı olacak' diyor. Zirvemizin temasını seçerken belirsizliği konuşmamızın ne kadar doğru bir karar olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Bu salondan Washington'daki toplantılara katılacak isimler de aramızda. Belirsizliğin içinde doğru yol haritalarını seçmek için bugün birbirimizin deneyiminden faydalanacağız" dedi. EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ da konuşmasında, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın bir tespitine dikkat çekerek, “Eski dünya ölüyor, ama gelmekte olanın da doğma mücadelesi var. Gözlerimiz tam olarak neyin geldiğini de göremiyor. Yılmaz'ın da bir toplantıda vurguladığı gibi ‘Canavarlar zamanı’ndayız… Mühim ve gerekli olan cesaretle ilerleme yeteneği göstermek. Burada tam da bu cesareti gösteren, mücadele eden ve bugünü kazanan deneyimlerle karşı karşıya olacağız” diye konuştu. PwC Türkiye Ülke Kıdemli Ortağı Cenk Ulu da konuşmasında belirsizlik içinde bir çağa girildiğini söylerken, “Zirvede de bu belirsizlikte ne yapabileceğimizi, tek başımıza değil hep beraber tartışacağımız, birbirimizden öğreneceğimiz bir ortam yaratmak istedik” dedi.
KATILIMCILARA YZ İLE ÖZET
“Dönüşen Liderlik Zirvesi”nin ana sponsoru Sabancı Holding oldu. Etkinlik sponsoru Cengiz Holding, oturum sponsoru NGN, açılış günü sponsoru Trendyol, gala sponsoru Kibar Holding, sürdürülebilirlik sponsoru Sunar Grup, mobilite sponsoru ise Togg olarak yer aldı. Özel iş birliği Coca-Cola İçecek (CCI) ile gerçekleştirildi. Zirvenin destek sponsorları arasında Getir, İŞKUR Holding, Maxxen, MKS Devo, Re-Pie Portföy, SOCAR Türkiye, TSKB, Ülker ve Corendon Airlines bulunuyor. Özel sponsorlar ise Fersan, GoTradeGo, Kavaklıdere Şirketler Grubu, SushiCo, Pusula Portföy, ICA ve The Purest Solutions oldu. Zirvede Faruk Malhan imzalı Koleksiyon tasarımları da yer aldı. Zirvede PwC'nin altyapısını hazırladığı bir yapay zeka (YZ) programı da özetler sundu.
Ash: Ben olsam şahin kanatta kalırım
Zirvenin Açılış konuşmacısı ekonomist, gelişmekte olan, Avrupa Ortadoğu ve Afrika Uzmanı Timothy Ash oldu. “Yabancı Gözüyle Türkiye’de Yatırım Ortamı” başlıklı bir konuşma yapan Ash, EKONOMİ Gazetesi Köşe Yazarı ve TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Atılım Murat’ın sorularını yanıtladı. Türkiye’de son dönemde ekonomi yönetiminin iyi bir iş çıkardığını söyleyen Ash, ancak faiz oranlarının erken serbestleştiğini savundu. Yüksek enflasyonun bir süre daha devam edeceğini dile getiren Ash, “Yüzde 70’lerden yüzde 40’lara kolay geldi. Ancak bundan sonra daha aşağılara inilmesi kolay olmayacak. Enflasyonu düşürmek için büyümeden feragat edilmesi gerekecek” dedi. Ash, şöyle devam etti: “Biraz daha geriye dönersek Merkez Bankası (TCMB) kadrosunda çok sık değişim yaşandı. Şimdi yatırımcılar Cevdet Bey’e bayılıyor. Daha şahin kanatta yer alması beklenen biri. İki yıl daha görevde mi kalacak ya da görev değişikliği mi olacak gibi soru işaretleri vardı, bu iş çözüme kavuştu. Mehmet Şimşek burada erk sahibi. Mevcut Başkanın (Fatih Karahan) görevini uzatarak iyi bir sinyal verdi.”
FAİZİ BU KADAR DÜŞÜRMEZDİM
Para politikasının aşırı sıkı olduğuna yönelik tespitlerini paylaşan Ash, rekabetçilik anlamında da sorunlar olduğunu söyledi. “TCMB Başkanı ben olsam şahin kanatta kalır, faizleri bu kadar düşürmezdim” diyen Ash, “Mart ayında yaşanan siyasi kriz, piyasayı ciddi şekilde şok etti. TCMB için de ciddi bir fırsat oluştu. Siyasi sermaye elde ettiler. Mali ve siyasi liderlik için ciddi fayda sağlandı. Dolayısıyla daha uzun süre şahin kanatta kalmalarını sağladı. Günün sonunda uzay biliminden bahsetmiyoruz. 2027’de herkes seçim olacak diye bekliyor. Daha erken safhada mali politikalardaki sıkılaşma daha iyi sonuçlar getirecek, başka çıkış yolu yok. 25 yıldır gelişmekte olan piyasalara bakıyorum. Büyümeden feragat etmeden enflasyonda düşüş sağlanamıyor ” diye konuştu.
Ash, TL’nin seyri ve bunun ihracatçıya etkisi ile ilgili de değerlendirmelerini paylaştı. TL’nin aşırı değerlenmesinin ihracatçı üzerinde negatif etki yaratabileceğini belirten Ash, “Şu an ihracatçı dolar ve TL paritesinden şikayetçi. Gelişmekte olan piyasalardaki sermaye akışlarına bakıldığında dolar akışı ciddi oranda durmuştu. Diğer gelişmekte olan piyasalarda düşük faiz var ve bu enflasyonda düşüş sağladı, zayıf dolar yardımcı oldu ama Türkiye farklı ayrışıyor. Türkiye’de özellikle portföy yatırımcıları, para yatırma konusunda ihtiyatlı. Marttaki gelişmeler buna ciddi zarar verdi. Sürekli değişim döneminden korktular” ifadelerini kullandı. Türkiye’ye sıcak para akışı beklemediğini belirten Ash, bunun bir rekabet problemi olduğuna dikkat çekti. İhracatçıların da bundan çok fazla şikayetçi olduğunu dile getiren Ash, “Kuvvetli Euro yardımcı oldu ama ihracatçıların nasıl bir durumdan muzdarip olduklarını görüyorum. İhracatçılar geçmiş dönemde TL’nin aşırı düşmesinden, devalüasyonda ciddi istifade etiler, para kazandılar. Ama o dönem, kazanılan paralarla ileride rekabetçiliği nasıl artırabiliriz diye düşünmediler. Bunu düşünmeleri gerekirdi. Değişen dünyaya adapte olamamak sıkıntı getirecek” dedi.
ASIL PROBLEM ENFLASYON
Merkez Bankası döviz rezervi ile ilgili de konuşan Ash, bu alanda başarının muazzam olduğunu söyledi. Ash, "Hükümetin 2027’de seçimleri kazanması gibi bir niyeti varsa, enflasyonu çözmesi lazım. Yapışkan bir enflasyon var. Şimşek ve ekonomi yönetimi iyi çalışıyor ama gıda ve tarımda da ciddi sıkıntılar oldu” şeklinde konuştu.
YABANCI TÜRKİYE’Yİ SEVİYOR
Önümüzdeki dönem takip edilmesi gereken ana göstergeler konusunda da Timothy Ash, iyi bir ekonomi ekibinin faaliyette olduğuna dikkat çekerek, “Yabancı yatırımcı da güveniyor. Siyasi riskler var. Türkiye’nin yapısal problemleri de var. Yabancı yatırımcı olarak biz Türkiye’yi seviyoruz. 25 yıldır geliyorum buraya” diye konuştu.
EŞİMİN ALTIN TERCİHİ DOĞRU
Yatırım fırsatları konusunda ise eşine atıfta bulunan Ash, “Eşim 20 yıldır altın alıyor. Onu durdurmaya çalıştım ama görüyorum ki tamamen doğru bir hamle yapmış. Ben aslında küresel ekonomiden endişeliyim. Zorlayıcı ortamlarda fırsatlar ararız, tek tek ülkelerin hikayesine bakarız. Farklı hikayeler var. Farklı pazarlarda değer ve fırsatı bulmaya çalışıyoruz” diye konuştu.
“Bildiğimiz işi bilmediğimiz şekilde yapmamız gereken bir dönemdeyiz”
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB) Başekonomisti Dr. Burcu Ünüvar, “Ekonomistin Hevesi, Memleket Meselesi” başlıklı konuşmasında küresel dengelerin kalıcı biçimde değiştiğini vurguladı. Ünüvar, “Bu sefer başka” diyerek belirsizliğin artık hareketsizlik anlamına gelmediğini söyledi. Korumacılığın arttığını, büyümenin yavaşladığını belirten Ünüvar, Türkiye’nin insan kaynağına, verimliliğe ve teknolojiye yatırım yapması gerektiğini dile getirerek “Bildiğimiz işi bilmediğimiz şekilde yapmamız gereken bir dönemdeyiz” dedi.
Gülen Gözler filmindeki Vecihi sahnesinden bir görselle sunuma başlayan Ünüvar, “Herkes masaya yapışıyor, eşyalar sallanıyor. Bizi de ona benzetiyorum; reel sektör, halk, iktisatçılar… Hepimiz sallantıya rağmen ayakta kalmaya çalışıyoruz. Çünkü bu sefer başka türlü geliyor” dedi. Ünüvar, şunları anlattı: “Bir yıl önce enflasyon çok yüksekti, küresel enflasyon düştü. Peki büyüme? Piyasa başka bir şeydir: Dansa devam eder, müzik devam eder. ‘Yarın ne olacak?’ diyorsanız müzik devam edecek. Ama ekonomi başka bir şey. Yarını kurmak istiyorsak sadece piyasa perspektifiyle bakmamalıyız. Bugün enflasyon çoğu ülke için temel endişe değil. Çin’den dezenflasyonist etki yayılabilir; Avrupa Merkez Bankası ucuz Çin ürünlerinden kaygılı. Ama ABD’ye dikkat edilmeli. Belirsizlik endeksi 2008’den beri artıyor; ABD’de ticaret ve para politikasında, Avrupa’da da belirsizlik yükseliyor. Euro değer kazanmaya devam etmeyebilir. Trump doların değer kaybetmesini istiyor. Herkes DXY’yi (ABD Dolar endeksi) takip ediyor; onu bırakın, ticaretle ağırlıklandırılmış reel dolar endeksine bakın. O endeks değer kaybediyor ama artık yataya geçti; doların değer kaybının ilelebet lineer gitmesini beklememek gerekir. Çin’in belirsizliği azalıyor, büyüme tahmini arttı. ‘Çin krizini ihraç eder’; oradaki dert hepimizin derdi. Belirsizlik yüksek ama bu hareketsizlik demek değil. Bu dönemin belirleyicisi, belirsizlik çok yüksekken hareketlilik de çok yüksek. Herkes yer değiştiriyor; o hareketliliğin parçası olmak gerekiyor. Eskiden ‘belirsizlik fazla, kenarda bekleyeyim’ denirdi. Hayır; hareketin parçası olmamız gereken bir dönemdeyiz. Bu hareketin bir kısmından korunmalı, bir kısmına alışmalı, bir kısmında ise önüne geçip daha hızlı olmalıyız. 2008 küresel krizinden sonraki parasal genişlemeye değinen Ünüvar, “O para nereye gitti biliyor musunuz? Neredeyse tamamı finansal piyasalara. 2008’den sonra dünyada yatırımlar sadece bir puan arttı; oysa borsaların millî gelire oranı ikiye katlandı. Sonuç, tarihte görmediğimiz bir gelir adaletsizliği. Bu yüzden popülist politikalar yükseliyor. Korumacılığın artacağı yıllara hazırlanmalıyız. Dünya büyümüyor; Dünya Bankası tahminleri sürekli düşüyor. ABD artık şirketlerin içinde aktif yatırımcı; sanayi politikası değişiyor. Devletler üretimi ülkelerine çekmek istiyor. Tarife işin magazini; asıl değişim sanayi politikasında. Faizler düşse de borç yüksek; borçlanma kolay olmayacak.”
Ünüvar, Türkiye için yol haritasını şöyle özetledi: “Fiyat istikrarını sağlamalı, enflasyon yaratmadan büyüme potansiyelimizi artırmalıyız. İhracatta pazar payı kaybetmemeli, kadınları işgücüne katmalı, gençlere iş bulmalıyız. Enflasyon uzun yol arkadaşımız. TSKB araştırmaları bu yıl yüzde 30,5, gelecek yıl yüzde 20’nin üzerinde enflasyon öngörüyor. Merkez Bankası faiz indirimlerinde dozu kısmak zorunda. Ama asıl mesele büyüme. Türkiye’nin potansiyel büyümesini eskiden 5–5,5 derdik; bugün 4 diyoruz. Bu 1,5 puanı nerede kaybettik? Sadece bizde değil, dünyada da potansiyel büyüme düştü. Merkez Bankası faiz indirince potansiyel büyüme artmıyor. İnsanımıza, verimliliğe, teknolojiye yatırım yapmalıyız. Türkiye’yi düşük ücret ve kurla rekabet eden ülke olmaktan çıkarmalıyız. Faiz indirimi önemli ama yeterli değil. Enflasyonla mücadeleye bir hikâye eklemeliyiz. Aynı işi aynı şekilde yaparak, küresel hâllerin geçmesini bekleyerek düzelmeyecek; ‘bu sefer Vecihi başka türlü geliyor’ dediğimiz yepyeni bir dönemdeyiz.”
“Piyasalar belirsizliği fiyatlamıyor”
“Asansör Konuşmaları: Belirsizliği Kavramak” isimli oturumda 3 panel gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü CNBC-e Genel Yayın Yönetmeni Servet Yıldırım’ın yaptığı ilk panelin konuğu Erda Gerçek oldu. Verimliliğin ele alındığı panelde olası senaryolara dair yorumlar yapıldı.
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Erda Gerçek: Ünlü ekonomist Robert Solow, ‘Verimlilik dışında teknolojiyi her yerde görüyoruz’ diyor. Biz de belirsizliği piyasa dışında her yerde görüyoruz. Piyasalar belirsizliği fiyatlamıyor, belirsizliği görmüyor. Piyasa ile konuşulan belirsizlik arasında bir fiyatlama olması gerekiyor. Bugün, gelişmekte olan ülkeler için iyi bir ortam var. Diğer yandan da ‘global ekonomi çatladı diyemeyiz. Bilindiği gibi piyasalar her zaman bir hikaye ile hareket eder. Altın, enflasyon ve deflasyona karşı bir koruma aracı olarak görüldü. Şu an herkes ivme satın alıyor. İvme fonları dahi ivmeyi yakalamadı. Altın bugün hızlı çıktı ama yarın düşebilir. Globalleşmeden çıkış (deglobalization) ve dolardan çıkış (dedollarization) konuları dünyanın gündeminde. Dönemsel düşüş ile yapısal olarak dolardan çıkışı karıştırmamak gerekir. Dönemsel olarak dolardan çıkış var. Herkes yaptığı varlık dışında dolar satıyor ise zaten bu durum doları düşürür. Fakat genel yapıya baktığımızda, dünyada hiçbir ülkenin parası bu kadar rezerv para olmamıştı. Bu da çok fazlaydı ve bugünkü geri çekilme bir normale dönüş olarak da tanımlanabilir. Doların yerine ne koyulabilir? Yuan şu an o kadar güçlü değil. Çin’in ticari hakimiyetine göre talebi çok düşük kalıyor diyebiliriz. Euro’nun dağılması gündemdeydi fakat bugün öyle bir risk yok ama rezerv para olma şansı da yok. Kısacası cari işlemler fazlası olan bir ülke parasının başka ülkelerde birikme şansı yok. Bu sadece ABD’de var ve onlar da bunu yük olarak gördüklerinden gidişatı değiştiriyorlar. Piyasaların balon olup olmadığını ancak patlayınca anlarsınız.
"Türkiye, CAATSA'dan çıkartılabilir"
EKONOMİ Gazetesi Yazarı Zeynep Gürcanlı’nın moderatörlüğünü yaptığı ikinci panelde Emekli Büyükelçi Hakan Okçal, Türkiye'nin dış ilişkilerini değerlendirdi. Okçal, ABD ile ortak hareket eden Türkiye’nin CAATSA yaptırımlarından çıkartılabileceğini söyledi.
Emekli Büyükelçi Hakan Okçal: Gazze krizini bitirecek tek güç ABD ve onun lideridir. Daha önce 2 kez daha ateşkes oldu ama sonrasında çözüm gelmedi. Çünkü İsrail’in bölgede başka hedefleri var. Türkiye bu ateşkesin daimi olması için çaba gösteriyor. Donald Trump da Türkiye, Mısır ve Katar’ı barışın paydaşları olarak gösteriyor ve teşekkür ediyor. İsrail’de kamuoyu ikiye bölündü. Önümüzdeki yıl İsrail’de seçim var ve Binyamin Netanyahu, ciddi suçlamalar altında seçime girecek. Hükümetin 5 üyesi ateşkes kararına katılmadı ve taviz olursa hükümetten desteklerini çekeceklerini söyledi. Tüm bu şartlar altında yaşanacak süreci göreceğiz. Askeri olarak değil ama sivil kurumları ile Türkiye, Gazze’de görev alabilir... Bugünün Suriye’sini Esad sistemi ile yönetemezsiniz. Ademi merkeziyetçilik gündemde ve yakın zamanda Suriye’de bazı yetkiler yerel yönetimlere devredilebilir. Özellikle Aleviler, mevcut yönetimden ve uygulamalardan memnun değil. Sahadaki gerçekliği iyi görmek lazım, Suriye ile bizim sosyal bağlarımız var. Oradaki her gelişmeyi dikkatle takip etmeliyiz. Suriye’de İsrail ile de karşı karşıya gelme riskimiz var... Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA), özünde Rusya, Kuzey Kore ve İran için var. Trump, önceki döneminde Türkiye’yi de bu yaptırımlara dahil etti. Son günlerdeki olumlu gelişmeler Türkiye’nin listeden çıkmasını sağlayabilir. Gazze’deki rolümüz, Suriye’deki çabalarımız ve İran konusunda ABD ile ortak hareket etmemiz Trump’ın hoşuna gidiyor. Trump daha da güçleniyor. Bunlar bize olumlu yansıyacaktır.
Tosyalı: Yeşil çelikte karbonu 650 kilograma düşürdük
Tosyalı Holding, BMC, Tosyalı Holding ve TOGG’un Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı, ‘Yeni Dünyanın Yeni İş Modelleri’ konulu oturumda EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın sorularını yanıtladı. Çelikteki yeşil dönüşümden bahseden Tosyalı, Altay Tankı’nı 28 Ekim’de TSK’ya teslim edecekleri müjdesini de verdi.
Tosyalı, küresel ısınmayla mücadelenin en kritik alanlarından birinin çelik sektörü olduğunu vurgulayarak, sektörün karbon salımındaki payına dikkat çekti:
“Çelik üretiminde ortaya çıkan ısı ve karbon, iklimi ciddi biçimde etkiliyor. Avrupa’da sınırda karbon düzenlemeleri devreye girdi, herkes yenilenebilir enerjiyle üretimi artırmaya çalışıyor. Biz de bu dönüşümün içindeyiz. Kömürle üretilen bin ton çelikte ortalama 2,5 ton karbon salınırken, biz 650 kilogram seviyesine kadar indik. 500 kilogramın altına düşüldüğünde dekarbonizasyon hedefine ulaşılacak.”
Tosyalı Holding’in çelikte karbon ayak izini azaltmak için hidrojen yakıtlı üretim yatırımlarına başladığını söyleyen Tosyalı, “Henüz hidrojeni doğrudan çelik üretiminde yakıt olarak kullanamadık ama çok yakınız” dedi.
“SIFIR KARBON DEĞİL, MAKUL KARBON MÜMKÜN”
“Güneş enerjisiyle üretim yaparken bile panellerin üretildiği tesislerdeki karbon salımı hesaba katılmalı” diyen Tosyalı, tam anlamıyla sıfır karbon üretiminin teknik olarak mümkün olmadığını, ancak “makul seviyelerin” hedeflenmesi gerektiğini vurguladı.
Holding olarak enerjiyi merkeze koyduklarını belirten Tosyalı, “Elektrikte 1,5 gigavatlık yenilenebilir enerji yatırımı yapıyoruz. Şu anda 300 megavatlık kapasiteye ulaştık. Bir buçuk yıl içinde 1,5 gigavata çıkacağız. O zaman tükettiğimiz elektriğin yarıdan fazlasını sadece güneşten karşılayacağız. Çelikte her şey enerjidir; enerjiyi çözdüğünüzde gerisi gelir” diye konuştu. Global rekabete da değinen Tosyalı, “İthalattan haz etmem. Özellikle Çin’den yapılan çelik ithalatı sektörün dengesini bozuyor. Çin ölçek ekonomisi ve devlet desteğiyle her kapıdan giriyor. Biz tedbir almakta geç kalıyoruz” dedi.
“TOGG’DA GEÇ KALMADIK, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÖNEMLİ”
Togg’un elektrikli araç dönüşümünde doğru zamanda hamle yaptığını belirten Tosyalı, “Togg’da çağın gereği olan yüzde 100 elektrikliye geçişte geç kalınmadı. Üretilen kadar satılıyor. Şimdi önemli olan daha fazla modelle ilerlemek” dedi. Fiyatın önemli olduğunu ancak sürdürülebilirliğin daha kritik hale geldiğini vurgulayan Tosyalı, “Bugün cazip görünen araçların yarın parçası bulunamayabilir. Türkiye’nin kıt kaynaklarının israf edilmesi beni mutlu etmiyor” dedi.
ALTAY TANKI 28 EKİM’DE TSK ENVANTERİNDE OLACAK
Tosyalı, Ankara’daki yeni fabrikanın açılışının 28 Ekim’de yapılacağını, aynı gün Altay Tankı’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edileceğini duyurdu. “Altay Tankı artık ‘Yeni Altay’ olarak anılacak” diyen Tosyalı, ihalenin ardından geçen sürede teknolojinin büyük bir hızla geliştiğini, bu nedenle üretim sürecinde de birçok yeniliğin uygulandığını söyledi.
İlk prototiplerde Kore’den sınırlı sayıda motor kullanıldığını hatırlatan Tosyalı, artık yerli ve milli tank motorunun geliştirildiğini, test çalışmalarının aralıksız sürdüğünü belirtti. “Şu anda 300’ü aşkın mühendis, üretim hattında tankları test ediyor” diye konuştu. Fabrikadaki üretimin büyük bölümünün otomasyon sistemleriyle yürüdüğünü belirten Tosyalı, “Biz burada konuşurken, fabrikada robotlar sürekli üretime devam ediyor. İnsan emeğiyle birlikte teknoloji artık ana unsur haline geldi” dedi.
Togg’u bağlantılı dünyaya akıllı cihaz olarak konumlandırdık
Zirvede dinleyiciler arasında yer alan Togg CEO’su Gürcan Karakaş’ı da kürsüye davet eden Vahap Munyar ve Fuat Tosyalı, Karakaş’a son gelişmeleri sordu. Karakaş, özetle şunları söyledi: “Otomobil dünyasındaki belirsizlikler 10 sene önce başlamıştı. Bütün yarışçıların aynı hızla çizgisine hizalandığı bir noktada Türkiye'miz, Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile babayiğitler çıkardı. Bu yatırım yapıldı. Yola çıktığımızda düşündüm: Bunu denemeye değer. Yeni bir oyuncu olarak ve tamamıyla inanılmış bir yönetimin ortakları ile yola çıktık. İlk önce kendi tesisimizi ve ekibi kurduk. Sadece 12 günde 177 adet sipariş almıştık çıktığımızda. Ama öbür taraftan asıl önemli olan sürdürülebilir rekabet için ayrışmayı sağlayacak altyapı kurguladık. Hepimiz dijital dünyanın içindeyiz, Togg’u bağlantılı dünyaya akıllı cihaz olarak konumlandırdık. İlk modelimizde önce ülkemizde başarı sağlamak markamızı kuvvetlendirmek istedik. İkinci adımımız yurtdışı oldu. Ve geçen hafta da trenlerle ilk ihracat partimizi gönderdik.
Yapay zekada kişisel kullanım, kurumsal kullanımın önüne geçti
Son panelde ise EKONOMİ Gazetesi Yazarı Ussal Şahbaz ve SAP Türkiye Genel Müdürü Uğur Candan, yapay zekayı konuştu. Candan, yapay zekanın kişisel kullanımın kurumsal kullanımın önüne geçtiğini söyledi.
SAP Türkiye Genel Müdürü Uğur Candan Bulut: Yaşanan gelişmelere önceden hazırlık yapılması gerekiyor. Bulut ve yapay zeka konuları bugünün gündemi. Artık bağlan-kullan dönemi ile işler yürüyor. Fakat Türkiye için daha da önemli bir konu var. Yatırıma erişimin pahalı olduğu ülkemiz gibi coğrafyalarda bulut mantığı firmalara mali avantajlar da sunuyor. Çünkü teknolojiye yatırım maliyeti ortadan kalkmış oluyor. Ucuz iş gücünün avantaj yarattığı dönem geride kaldı. Yapay zekanın kişisel kullanımı, kurumsal kullanımın önüne geçti. Bu durumu şu an yapay zekaya dair çözülmesi gereken en önemli problem olarak tanımlayabiliriz. Kişilerin problemini sorarak çözmesi gibi kurumların da böyle bir danışmanlığı yapay zekadan alabilmesi, yapay zekanın işletmelere katkısı olacak. Günümüzün öngörülmez dünyasında, SAP gibi çözüm sağlayıcılar yol gösterici oluyor. Türkiye gibi zor bir coğrafyada, çok iyi danışmalar yetişiyoruz. 15 bin danışmanımız firmalara yol gösterici oluyor.
Yapay zekanın kullanımı için de yapay zekadan destek alınıyor
Şirketler, durum analizi yaparken dahi yapay zeka kullanıyor. 3te, şirket analizi için 2-3 uzman görevlendirilirdi. Bu arkadaşlarımız analiz yapardı. Oysaki bugün dijital ayak izlerini takip ederek mevcut durumu analiz eden yapay zeka teknolojilerine sahibiz. Yapay zekanın o şirket için nasıl kullanılacağı konusunda da yapay zekadan destek alınıyor. Yapay zeka, destek sunulacak şirketin rakiplerini inceleyerek güçlü yanları ortaya koyuyor, zayıf yanlarını belirliyor ve bir yöntem geliştiriyor. Geliştirilen bu yöntemler dün biraz daha kötüydü ama bugün daha iyi ve yarın daha da iyi olacak. Geçmişte bu sistemleri kullanan firmalar ile kullanmayan firmalar arasındaki fark daha azdı. Ancak bu fark giderek açılıyor. İnsan çalıştırmanın daha maliyetli hale gelmesi ile yapay zekanın önemi daha da artıyor.
Liderin temel görevi, kaosu düzene dönüştürmektir
Zirve kapsamında düzenlenen Belirsizliği Yönetenler başlıklı panelin moderatörlüğünü PwC Türkiye Yönetim Danışmanlığı Hizmetleri Lideri Cem Aracı ve EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz’un yaptı. Panelde SOCAR CEO'su Elchin Ibadov, Sabancı Holding İK ve Sürdürülebilirlik Grup Başkanı Yeşim Özlale Önen, Ülker CEO'su Özgür Kölükfakı ve Coca-Cola İçecek Mali İşlerden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Çiçek Uşaklıgil Özgüneş konuşmacı olarak yer aldı.
Sabancı Holding İK ve Sürdürülebilirlik Grup Başkanı Yeşim Özlale Önen: Bir insanın nasıl hissettiğini anlamak için nasıl bir dünyada yaşadığımıza bakmamız lazım. Son birkaç yıldır savaşı konuşuyoruz. Trump’ı, yapay zekayı konuşuyoruz. Yapay zekayı da birkaç yönüyle konuşuyoruz. Bir taraftan diyoruz ki “yapay zekâ hızlı gelişiyor. İşime sahip olabilecek miyim?” Öbür taraftan şirketler de “Çalışanlar hızlı öğreniyor. Onlara yetişebilecek miyim?” diyor. İklim krizini konuşuyoruz. Bir taraftan 1,5 derece sınırında kalamayacağımız yavaş yavaş netleşiyor. Bir taraftan ekonomiyi konuşuyoruz. Hem dünyada hem Türkiye’de pek çok şey yavaş ilerliyor, yaşam maliyetleri artıyor. Bu dünya içerisinde çalışanın psikolojik olarak güvende hissetmesini sağlamak gerekiyor. Bunu evde çocuklar, işte de çalışanlar için yapmamız lazım. Bu da aslında liderlerin görevidir. Bence hiçbir işveren, çalışanına sadakat sözü veremez. Bunu çok açık ortaya koymak lazım. “Ben burada olduğum müddetçe, hayatımı boyunca sana sadak olacağım” diyemezsin. Ama Topluluk Vaadi’ni söyleyeyim; 2021’de geliştirilmiş. Sabancı şunu diyor: Önce girişimler hayata geçiririm; sürdürülebilir gelişim için çalışırım. Türkiye’den çıkıp dünyaya ulaşırım. Önemli olan sadakat mi yoksa sizinle çalıştığı müddetçe potansiyelini en üst seviyede hayata geçireceği bir ortamda çalışmak mı? Bir de tabii ki sizden ayrılacaksa doğru düzgün bir kapanış yapmalı, başka bir şirkette katkı vermeli.
Amaç odaklı liderliğe inanıyoruz
Ülker CEO’su Özgür Kölükfakı: Gerçekten çok belirsiz bir ortamdan geçiyoruz. Bu değişim içinde eğer büyümüyorsanız şirket olarak, gerilemeye başlıyorsunuz. Büyümeyen her şey ölmeye başlıyor. Bu nedenle bizim geleceğe bakış açımızda bu belirsizlik ortamında ve değişen ortamda büyüme çok önemli bir yer tutuyor. Bizim bu noktada 5 temelli bir mutluluk formülümüz var. Ülker olarak amaç odaklı liderliğe inanıyoruz, amaç odaklı markalara ve işlere inanıyoruz.
Mutluluğun 5 temeli var. Birincisi tutarlı mutlu büyüme. Bizim Ülker, McVitie’s, Godiva gibi ikonik markalarımız var. Biz inovasyonlarla sürekli yenilik katmak ve yeni mutluluklar getirmek istiyoruz. İkincisi rekabetçi mutlu büyüme. Mevcut pazarlarımızda rekabet gücümüzü tüketicilerimize ve iş ortaklarımıza katma değer sağlayarak artırmayı hedefliyoruz. Yeni pazarlarda büyümeye çalışıyoruz. Üçüncüsü kârlı mutlu büyüme. Biz kârlılığı markalarımızın geleceğe yatırım yapma özgürlüğü olarak görüyoruz. Un uygun fiyatlı ürünleri tüketicilerimize en uygun şartlarda en iyi kalitede sunmaya çalışıyoruz. Bunu yaparken de teknolojiyi; verimliliği artırmak, operasyonel mükemmeliyet için işimize katıyoruz. Dördüncüsü, sürdürülebilir mutlu büyüme. dünyamıza, değer zincirine, çalışanlara ve topluma olmak üzere 4 ana temelli bir sürdürülebilirlik stratejimiz var ve bu konuda da gerçekten öncü bir rol üstlenmeye çalışıyoruz. İsrafsız şirket kültürü bizim kurucumuz rahmetli Sabri Ülker’in çok değer verdiği bir kavram. Biz bu buradan aldığımız ilhamla sürülebilir stratejimizi oluşturduk ve bu yolda da devam ediyoruz.
Beşincisi mutlu büyüme, insan odaklı büyüme formülü. Burada da bizim mutluluğa bakış felsefemiz yatıyor. Biz Yıldız Holding’de de Ülker’de de mutlu et mutlu ol felsefesiyle yola çıkıyoruz ve bu bütün hareketlerimizin kaynağı oluyor. Sadece tüketicilerimizi, müşterilerimizi değil; çalışanlarımızı, iş ortaklarımızı ve paydaşlarımızı da mutlu etmeye çalışıyoruz.
Belirsizlikte, yönettiğimiz fonlarda çoklu varlıklara yöneliyoruz
RePie Portföy Genel Müdürü Altuğ Dayıoğlu: Biz RePie olarak üç ana dalda varız. Girişim sermayesi yatırım fonları, gayrimenkul yatırım fonları ve menkul kıymet yatırım fonları. Girişim sermayesi yatırım fonları, gayrimenkul yatırım fonları, açıkçası oldukça uzun vadeli fonlar. Bu fonlarda biz genelde yatırımcımıza 5-10 yıl arasında vade koyuyoruz. Dolayısıyla dönemsel olarak dalgalanmalar, yatırım yapıldıktan sonra bu tarafı daha az etkiliyor. Sermaye piyasalarında daha göz önünde olan menkul kıymet yatırım fonları Türkiye’de son yıllarda yatırımcıların gerçekten büyük bir ilgi gösterdiği alan. Ancak hem Türkiye’nin kendi iç dinamikleri hem de hem jeopolitik durumdan dolayı oynaklık artıyor. Bu alanı ikiye bölmek lazım belirsizlik olarak baktığımızda. Bir faiz cephesi var. Bir de sermaye piyasası hisse senedi cephesi var.
Belirsizlikte yönettiğimiz fonlarda özellikle menkul kıymet fonlarında birazcık daha çoklu varlık yönetimine gidiyoruz. Yatırımcılarımızın gönderdiği paraları sadece Türkiye yatırmıyoruz. Hem uzun hem kısa pozisyon alıyoruz.
Dijital dönüşümü bekle-gör politikasıyla yönetenler risk alır
NGN Teknolojiden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ufuk Yaşıbeyli: Dalgada sörf yapmamız gereken bir dönemdeyiz. Geleceğin nasıl olacağını tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır. Şirketler dijital dönüşüm sürecini bekle-gör politikasıyla yönetiyorlarsa risk alıyorlar. Bu riski yönetmek uzun vadede, müşteri kaybı, itibar kaybı ya da rekabette kayıp gibi çok büyük riskleri de beraberinde getiriyor. Bir başka seçenek belli iş kollarını dijital dönüşüme sokmak. Bu uygulanabilir bir yöntem. Özellikle altyapıları dijital dönüşüme geçirmek önemli bir uygulama.
Üçüncü seçenek de iyi bir iş ortağıyla dönüşüme bütüncül olarak bakmak. Burada da bize en fazla fayda sağlayacak olan şey kendi teknolojik altyapısını kurmuş olan bir iş ortağıyla bu dijital dönüşümü gerçekleştirmek.
Üç temel konuya firmaların çoktan geçmiş olması lazım. Geçmeyenlerin de çoktan başlamış olması lazım. Biri bulut teknolojilerini kullanmak, biri IT altyapı güvenliğini kullanmak bir tanesi de yapay zekaya yatırım yapmak. Bunlar, şirketin bir sonraki gününü bugünden tasarlamaktır.
"Liderler, organizasyonun psikoloğu olmak zorunda"
Belirsizliği Yönetenler başlıklı panelde konuşan SOCAR CEO’su Elchin Ibadov, liderlerin fırtınada güven aşılaması gerektiğini ifade ederek “Liderler, bir nevi organizasyonun psikoloğu olmak zorunda” dedi.
Belirsizliği Yönetenler başlıklı panelde PwC Türkiye Yönetim Danışmanlığı Hizmetleri Lideri Cem Aracı’nın sorularını yanıtlayan SOCAR CEO’su Elchin Ibadov, liderliğin eskiden gelecekle ilgili tespitlerde oldukça isabetli olmak, algısı güçlü olmak anlamına geldiğini söyledi. Bugün artık hiçbir şeyi öngörmenin mümkün olmadığının görüldüğünü belirten Ibadov, “Bence bugün liderlerin temel görevlerinden biri belirsizliğin ortasında anlam yaratabilmek, onu anlamlı hale getirebilmektir. Çünkü belirsizlik geçici değil artık daimi. Tabii bunu böyle söyleyince organizasyonlar biraz strese bürünebiliyor. Yeni ufuklara yelken açmak veya değişimin heyecanı gibi ifadelerle liderler ekipleri motive etmeli. Bunu yapmak korku yerine merakı tetikler” diye konuştu. Her belirsizliğin yeni bir fırsat doğurduğunu ifade eden Ibadov, “Bunu değiştirerek şöyle söylemek istiyorum. Her belirsizlik belki fırsat doğurmayabilir ama sistemin kendini tanımlamasına fırsat yaratır. Bizim fabrikalarda birçok inovasyon arızalardan doğmuştur” dedi.
Liderlere 3 tane görev düştüğünü vurgulayan Ibadov, şunları söyledi: “Birincisi fırtınada rotaya güven aşılamaktır. Fırtınada olduğumuzu, belirsizlik içinde olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Onun üzüntüsünü yaşamaktansa rotaya güven aşılamak, bir nevi organizasyonun psikoloğu olmak durumunda liderler.*** Liderlerin yapması gereken ikinci şey kurumsal çift yönlülüğü ön plana çıkarmak. Liderler bunu çok iyi yapıyorlar ama organizasyonun tamamına yayma konusunda zayıfız. Oyunun hem defans hem de hücum tarafını birlikte yönettiğimiz zaman oldukça başarılı oluruz.
Son olarak da teknolojiyi konumlandırmak. Teknolojiye fazla yüz veriyoruz. Co-pilot demek bile bence doğru değil. Co-pilot aynı statüye vakıf olan birisi Teknoloji, insanların sadece yardımcı pilotu olur. “Gerçek patron insandır. Teknoloji onun yardımcısıdır. Son karar insandadır.” Organizasyon içerisinde bunu konumlandırdığınız zaman insanlar daha mutlu oluyor, daha motive bir şekilde teknolojiye destek olmaya çalışıyorlar. Çünkü insanoğlu kontrolde olduğu zaman kendini daha güvende hissediyor.”
Gelinen noktada işin geleceği gibi hususların ortaya çıktığını dile getiren Elchin Ibadov, “Gelecekte bizim işimiz nasıl şekillenecek? Acaba robotlar mı bizim işimizi yapacak? Uzaktan çalışma modelleri ön planda olacak. Yapay zekâ mı olacak? Bence insan yine merkezi noktada olacak. Fakat farklı bir bilinç ve farklı bir donanım var. Burada anlam aramak işi bence çok önemli. Bir şeyin içinde, yaptığın işin içerisinde bir anlam bulabilme becerisi önem taşıyor” açıklamasını yaptı.
“GERİBİLDİRİM SİSTEMİNİ YENİ NESİLE UYGUN HALE GETİRMELİYİZ”
Çalışanları işin içerisinde mikro anlamlar bulmak için eğitmek gerektiğini ifade eden Ibadov, “Bu noktada sürekli profesyonel gelişim diye bir program koyduk. Herkese minimum bir puan veriyoruz. Yıl içerisinde bunu topluyoruz ve her eğitimimizi de farklı zeka türlerine göre kodluyoruz. Böylece organizasyonun, bütün kaslarını aynı anda geliştirmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu programımızda ikinci yaptığımız şey biraz geri bildirim ve ödüllendirme sistemini yeni nesile uygun hale getirmek. 5- 10 yıl sonra benim yaş grubum işgücünde azınlık olacak. Artık yeni nesil olacak. O yüzden geribildirim sistemini de onların kafa yapısına uygun hale getirmek lazım” dedi. Bu doğrultuda sık sık geri bildirim verdiklerini belirten Ibadov, “Yeni nesil daha çok geribildirim, daha sık ödüllendirme istiyor. Bunun nedenini düşündüğümüzde çok basit cevabı var: Video oyunları. Çünkü oyunlarda her şeye hemen geribildirim ve hemen ödül veriliyor. O insanlar iş hayatında da bunları beklediği için artık geribildirim sistemlerimize de bunu koymamız lazım” diye konuştu.
“HER ŞEYDEN KORKMAMAK LAZIM”
Son olarak da hızlı öğrenmeye önem verdiklerini belirten Elchin Ibadov, şu açıklamayı yaptı: “Geride kalmışlık korkusu, artık demode olduğu korkusu yaygınlaştı genç nesilde. Teknoloji de böyle hızlı ilerleyince o korkuları onların elinden almak lazım. Neyle elinden alacağız? Merak ettikleri konulardaki eğitimleri, öğrenimleri hızlı bir şekilde onları vererek. Güzel bir söz vardır. Bugünün yavaş öğrencileri, yarının demode liderleridir. Başkalarının önüne geçerek hızlı bir şekilde bunu öğretmek lazım ve her şeyden de korkmamak lazım. Yanlışlardan korkmamak lazım. Bir projeden, bir modelden ve iş yapış şeklinden ne zaman vazgeçeceğimizi iyi bilip organizasyona liderler olarak bunu göstermemiz lazım. Vazgeçmek kötü bir şey değil. Sadece doğru zamanda vazgeçebilme becerilerini aşılamamız lazım.”
Şirket olarak 3 konuya odaklandık: Dayanıklılık, disiplin ve çeviklik
Coca-Cola İçecek Mali İşlerden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Çiçek Uşaklıgil Özgüneş: Belirsizlik yeni bir şey değil bizim için. İş yapımızın temelinde bir gerçeği. Biz 12 ülkede faaliyet gösteriyoruz. Bu ülkeler kendine has riskleri, oynaklıkları olan ülkeler. Pakistan, Irak, Orta Asya ülkeleri gibi… Dolayısıyla aslında biz buna biraz alışkınız ama şu an artık dünyanın gündeminde de belirsizlik var. Dünyanın en çok veriye sahip merkez bankasının başkanı Powell'ın bile basın toplantısında 12-13 kere bilmiyoruz, öngöremiyoruz dediğine göre bizim de bir şeyleri öngöremememiz çok normal.
Aslında biz karanlıkta yolumuzu bulmaya çalışırken önümüzü görmekten ziyade şirket olarak daha dayanıklı hale gelmek istiyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Burada da 3 tane temel konuya odaklanıyoruz. Birincisi dayanıklılık, ikincisi disiplin, üçüncüsü de çeviklik. Bunları merkeze koyarak finansal stratejimizi konumlandırmaya çalışıyoruz. Finansal dayanıklılık açısından yaptığımız en önemli şey bilanço yönetimi. Borcunuzun operasyonel kârımızı oranının belli bir seviyede olması gerekiyor. Bizim 1 seviyelerinde, oldukça düşük bir seviye. Bunu bu şekilde yönetmeye çalışıyoruz. Açık pozisyonumuzu doğru yönetmeye çalışıyoruz. 12 ülkede faaliyet gösterdiğimiz için bunun da bir avantajı var. Açık pozisyonumuzu taşıyabilmemize imkan sağlıyor. Bu şekilde yönetmeye çalışıyoruz. Disiplin tarafına geldiğimizde sürekli yatırım yapan bir şirketiz. Orta Asya’ya birçok yatırımımız var ve faaliyet gösterdiğimiz coğrafyalar hep çok büyük potansiyele sahip coğrafyalar demografik yapıları itibariyle. Genç nüfusa sahipler, kentleşme var. En önemlisi bizim ürünlerimizin kişi başı tüketim oranları oldukça düşük. Bu nedenle de sürekli yatırım yapmamız gerekiyor ama yatırım yapmak için de serbest nakit akışınızın güçlü olması lazım. Bu konuda çok disiplinliyiz.
Son olarak çeviklikten bahsetmek istiyorum. Bu da kredi verenleri ve tedarikçileri çeşitlendirmek, mümkün olduğu kadar lokalleşmekten kaynaklanıyor.
Çin’in yıkıcı rekabeti karşısında tek enstrüman maalesef fiyat
MKS DevO Yönetim Kurulu Başkanı Korgün Şengün: Ülke sanayisi, organik kimya sanayii olarak güncel sorumuz şu: Yüzde 65 düşük teknoloji; yüzde 15 orta teknoloji, yüzde 10-12 orta yüksek teknoloji ve yüzde 4-5. yüksek teknoloji. Düşük teknolojiye takılmış bir sanayi yapısıyla gelecekte maalesef dünyadaki yıkıcı Çin rekabeti karşısında elimizde bir tane enstrüman var, fiyat. Başka hiçbir enstrümanımız yok. Siz fiyatla rekabete girdiğinizde karşınızda dünyanın en büyük yenilenebilir enerji yatırımcısı Çin, dünyanın en büyük ikinci yenilenebilir enerji yatırımcısı Hindistan var. Bu ölçekler dahilinde bu ülkelerin yarattığı teknolojilere karşı fiyat silahını çektiniz. Pişmansınız. Her çektiğiniz fiyat sizin kanınızı emdi. Kimya sanayi, düşük teknoloji bir sanayi değildir, orta-yüksek bir sanayi koludur.
Sulama verimsizliği krize dönüşmeden çözüm bulunmalı
EKONOMİ Gazetesi Yazarı Ali Ekber Yıldırım, Tarımda Riski Yönetmek! konulu bir konuşma yaptı. Tarımda veri zaafı ve plansızlık fiyat oynaklığını büyüttüğünü belirten Yıldırım, krizi değil riski yönetmek için sulamada verimsizliğe acil çözüm bulunması gerektiğine dikkat çekti.
“Beni gören herkes ‘Tarım bitti mi, nasıl kurtulur?’ diye soruyor” diyen Yıldırım, tarımda ciddi sorunların olduğuna dikkat çekti. Yıldırım, Türkiye’de tarımda kriz yönetimi yapıldığını ancak asıl meselenin riski yönetmek olduğunu söyleyerek, “Örneğin şap hastalığı İran ve Suriye’den girip Trakya’ya yayıldı. Sınır kontrolü zayıf olunca tüm hayvanları aşılamak zorunda kaldık. Bu yüksek maliyet demek. 2025’te baş sorun kuraklık ve aşırı sıcaklardı” dedi. Sulamada verimsizlik belirgin olduğunu ifade eden Yıldırım, şunları anlattı: “Bakanlığa göre su, barajdan tarlaya gelene kadar %51 kayboluyor. Mevcut suyu yönetemezsek krizler büyüyecek. Konya Karapınar’da yeraltı sularının hoyratça çekilmesi obruklar oluşturuyor; kuyular derinleşiyor. Potansiyel güçlü: sebzede dünyada 4’üncü, meyvede 6’ncıyız; tarımsal hasılada Avrupa birincisiyiz. AB’den coğrafi işaretli 37 ürünümüz var; fakat küresel marka yaratmada zayıfız. Üretici kadar tüketici de zarar görüyor. En kritik açık ise veri. Büyümede tarımın %3,5 daraldığını görüyoruz. Bizim her ay çok konuştuğumuz konulardan birisi enflasyon verileri açıklandığında gıda enflasyonu. Ben de tarım yazdığım için hep gıda enflasyonuna bakıyorum. Çözümün kalbi sudur: vahşi sulama yasaklanmalı; basınçlı, damla ve toprak altı damla sistemlerine, sensör ve yapay zekâyla ihtiyaca göre sulamaya geçilmelidir. Aksi halde su buharlaşıp kanallarda kayboluyor.”
Küreselleşme bitiyor, yaşanan kriz değil, dönüşüm
Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) Başkanı Dr. Tamer Saka’nın katılımcı moderatörlüğünü üstlendiği Asansör Konuşması'nda yeni iş modelleri TKYD Yönetim Kurulu Üyesi Tanyer Sönmezer ile birlikte ele alındı.
TKYD Başkanı Dr. Tamer Saka: ABD artık ticaretini de dostları ile yapacak. Bu gidiş gösteriyor ki globalleşme kavramı sona eriyor. Bu durum Türkiye için çok önemli, çünkü Türkiye 80’lerden beri bütün iş modellerini küreselleşeme doğrultusunda planladı. İşte bu nedenlerden dolayı şirketlerin değişimi ve dönüşümü anlayabilecek yönetim kurullarına ihtiyacı var. ‘Geçmişte krizler gördük, bunu da atlarız’ diye düşünenler hata yapar. Çünkü bu kriz değil, güçlü bir dönüşüm.
TKYD Yönetim Kurulu Üyesi Tanyer Sönmezer: Bugünün dünyasında ferasetli yönetim kuruluna sahip şirketlere ihtiyacımız var. Yönetim kurulları bugün şu 3 konuya bakmalı: İş modelinin geçerliliği, işin finansal dayanıklılığı ve işi yürütebilecek yönetim kadroların kapasitesi. Önümüzdeki dönemde, doğru iş modeli ve finansal perspektif için kadrolarınız ehliyetli, liyakatli, haysiyetli ve cibilliyeti olmalı. Belirsizlikte yapılması gerekenler de bunlardır. Kötü yönetimin nedeni olmaz bedeli olur. Önümüzdeki dönemi ‘Dördüncü Sanayi Devrimi’ olarak tanımlıyorsak şunu da bilmeliyiz ki her sanayi devrimi kendi yöneticisini yaratır.
"Günde 100 bin kişi geçiyor, Terminal Kadıköy’e yatırım için önce insanı buldum"
Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, Terminal Kadıköy projesinde lokasyon ve o lokasyonda yürüyen insan sayısının çok önemli olduğunu söyleyerek, “Bu projede ne bulduğumu sorarsanız; insanı buldum” dedi.
Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, Geleceğin Yaşamını İnşa Etmek başlıklı Keynote oturumunda EKONOMİ Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın sorularını yanıtladı ve Terminal Kadıköy projesini anlattı.
Proje kendisine geldiğinde önce kalabalığı gördüğünü, bundan çok etkilendiğini vurgulayan Akın, “Son projeyi şöyle anlatayım. Orada ne bulduğumu sorarsanız; insanı buldum” dedi. Projede lokasyon ve o lokasyonda yürüyen insan sayısının çok önemli olduğunu söyleyen Akın, “Söğütlüçeşme, metrobüsün son durağı, Marmaray’ın önemli bir durağı ve ayrıca hızlı tren istasyonu burada. Günde 100 bin kişi geçiyor. Futbol açısından da çok önemli olan Fenerbahçe’nin stadının hemen yanında. Burası gerçekten sosyal anlamda kesişme noktası” dedi.
“Proje sosyal bir merkeze dönüştü”
Önceki planlarda merkezde otel varken projeyi değiştirip Kadıköy Belediyesi ile iş birliği yaptıklarını belirten Akın, “AVM’lere yönelik tepkiyi gözetip yeme-içme alanlarını merkeze aldık. Avrupa’da benzeri olmayan bu konsept, yüksek gelirliyi çekecek kaliteyi korurken orta gelir için erişilebilir fiyat politikasıyla konumlandı. Kapalı alanda aynı anda 2.500 kişinin derbi, milli maç, Formula 1 veya tenis izleyebildiği bir spor alanı kuruldu. Ayakta 1.500 kişinin konser ya da tiyatro izleyebileceği bir performans sanatları alanı oluşturuldu. Ayrıca ‘time out’ tarzı, ‘street food’un nitelikli örneklerinden bir bölüm Mutfak Sanatları Akademisi ile merkeze yerleştirildi; çevresine ‘fine dining’ restoranlar kondu. Kebapçı, İtalyan ve balık seçenekleriyle çeşitlilik sağlandı” dedi.
Açık alandaki etkinliklerle projenin kısa sürede sosyal bir merkeze dönüştüğünü ifade eden Hamdi Akın, “Maç günleri içeride yürümek güçleşiyor. Benzer talepler gelse de böyle lokasyon bulmak zor. Alan, devlet yollarının elinde kalmış izbe ve güvensiz bir bölgeyken ihaleyle devredildi. Yoğun yeşillendirme ve ağaçlandırma başlatıldı; birkaç yıl içinde hem metrekare hem görünüm olarak yeşil alanın 3-4 kat artması bekleniyor. Şehrin göbeğinde 60 dönümlük bu alanda yeşili korumak ve artırmak temel hedef” açıklamasını yaptı.
“Böyle bir merkez için doğru yer bulmak kolay değil”
Projenin açık alanlarında yazlık açık hava sineması, konserler ve çeşitli etkinlikler düzenlediklerini ifade eden Akın, “Maç günleri içeride yürümek bile zor. Evet, bu alanı gören pek çok kişi kendi bölgelerinde uygulamak istiyor. Fakat böyle bir merkez için doğru yer bulmak kolay değil. Mesela aynı konsepti Avrupa Yakası’nda yapmak isteriz; ancak uygun lokasyon şart. Burası çok ilginç bir şekilde Devlet Demiryolları’nın elinde kalmış, viyadüklerin altında, zamanla atıl hâle gelmiş bir alandı. Devlet, sosyal anlamda bir şeyler yapmak için ihaleye çıkardı ve bence çok doğru oldu. 60 dönümlük bir yer burası…” dedi.
Proje alanında yoğun ve değişik bir ağaçlandırma ve yeşillendirme yapıldığını söyleyen Akın, “Birkaç yıl içinde bölgenin yeşil oranı ciddi biçimde artacak. Hem metrekare hem oran olarak 3-4 katı gibi bir noktaya gelecek. Sonuç olarak gerçekten güzel bir proje oldu. Şu anda da pek çok yerden talep var ama dediğim gibi, lokasyon belirleyici. Açık alanları da dâhil ettiğinizde, zamanla görülüp anlaşılması gereken, oldukça farklı bir konseptten söz ediyoruz. Dünyanın en büyük spor odaklı yeme-içme merkezlerinden biri denebilir; benzerini görmedim" diye konuştu.
Turizmde yatırım ortamını ve hukuksal altyapıyı toparlamalıyız
Liderlerin Yol Haritaları'nın tartışıldığı Asansör Konuşmaları kapsamında Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği (TTYD) Başkanı Oya Narin, turizm sektörünün geleceği ile ilgili EKONOMİ Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Handan Sema Ceylan'ın sorularını yanıtladı. Narin'den satır başları şöyle:
Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi’nin rakamlarına göre 2024 yılında 11 trilyon dolar olan dünya turizm ve seyahat ekosisteminin küresel GSYH katkısının 2035’e kadar 15,6 trilyon dolar olması hedefleniyor. Sektör büyümeye devam edecek. Enerji ve tarımdan sonra 3’üncü büyük sektör olunca büyümeden tabii ki Türkiye’de payını aldı.
Genç bir sektörüz, turizmin Türkiye'de geçmişi 40 yıl
Türkiye son 40 seneden büyük bir başarı hikayesi yazdı. Son yılda yüzde 41’e yakın büyüme var dünyada. Biz 30 milyar dolardan 60 milyar dolara kadar gelebildik. Çok ciddi bir büyüme, üstün bir performans gösterdik. Dolayısıyla bizi cesaretlendiren bir gelecek var.
Türkiye turizmi aslında genç bir sektör, 40 yıllık geçmişi var. Diğer sektörlerimizle mukayese ettiğimiz zaman daha yeni. Yetişkin çağa da yeni giriyor diyebiliriz. Bugüne geldiği performansta üstün başarı gösterdi. Tabii ki bunun en önemli faktörü insan kaynağımız ve ülkemizin güzelliği.
Trendlere bakarsanız, şu anda Suudi Arabistan, Mısır gibi birçok ülkede çok ciddi yatırımlar var. Çok ciddi kaynak aktarılıyor turizmde çünkü sektördeki geleceği gördü ülkeler. Ama hiçbir zaman bizim bu doğal özelliklerimizi ve güzelliklerimizi onların yansıtması mümkün değil. Dolayısıyla trendler içerisinde biz hep ilk sırada olacağız doğal güzelliklerimiz, insan kaynağımız ve ulaşımdaki kolaylık açısından.
UBER, booking gibi app'lerin hukuki altyapısı oluşturulmalı
Bununla birlikte genç bir sektör olduğumuz için eksik kalan önemli kısmımız yatırım ortamı ve hukuksal altyapı. Bu tarafın muhakkak toparlanması çok önemli. Bir taraftan dijital dünyaya uyumlanma UBER, booking. com gibi dünyada gelişmekte olan, herkesin kullandığı kolaylıkların hukuki altyapısının muhakkak oluşturulması lazım. Bunlardan biraz uzak kalıyoruz. Bu önemli bir sıkıntı oluyor.
Artık 3. Turizm Hamlesi'ne hazırız
Dünyada çok ciddi bir hareket var. Biz de yeni bir hikayeyle çıkmalıyız. Turizmde çok iyi bir yerdeyiz. Bu sene biraz daha sıkıntılı bir dönem oldu konaklama sektöründe. Ama 2035 yılana kadar Dünya Seyahat ve Turizm Konseyi’nin hedeflerine uygun biçimde yeni bir planla çıkmamız lazım. Faiz hadleri yüksek olduğu için yatırımlar geriye düşmüş durumda ama 2027’ye hazırlanmamız gerekiyor. Türkiye olarak artık 3'üncü turizm hamlesine ihtiyacımız var
LİDERLİKTE YENİ YOL HARİTALARI/SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Zirvede, yeni dünyanın gerekliliklerinden sürdürülebilirlik de mercek altına alındı. EKONOMİ Gazetesi Koordinatörü ve Sürdürülebilirlik Editörü Didem Eryar Ünlü’nün moderatörlüğünü üstlendiği panelde, IC Altyapı Grubu Genel Müdürü Serhat Soğukpınar, Kontek Grup CEO ve Yönetim Kurulu Başkanı Tolga Murat Özdemir ve Alova Farm Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Levent Sarılgan konuşmacı olarak yer aldı.
“Bazen de rotadan vazgeçmek doğru olabilir”
IC Altyapı Grubu Genel Müdürü Serhat Soğukpınar: İnşaat orijinli bir firma olmamıza rağmen farklı alanlarda fırsatlar görerek o alanlara da giriyoruz. Havaalanları, köprüler ve limanlar yapıyoruz. Farklı coğrafyalarda sadece inşaatçı değil, işletmeci olarak da faaliyet gösteriyoruz. Değişim kaçınılmaz, bu nedenden dolayı dinamik ve her şeye hazır olmak gerekiyor. Rotadan vazgeçmemek gerek diyoruz ama bazen de rotadan vazgeçmek doğru olabilir. BM'nin sürdürülebilir kalkınma hedefleri var. Bunun için odağa insanı koymak gerekiyor. Türkiye’deki bir limanı işletmek ile yurt dışındaki limanı işletmek arasında fark yok. İşin odağında insan olmak zorunda, insanı merkeze koyuyoruz, işe bütüncül bakıyoruz. İnsan kaynağı yetiştirmek tüm iş kolları için önemli. Biz de yeni sektörlere giriyoruz ve bunlar insan kaynağı yoğun sektörler. Geçmişte turizm sektöründe yetkin personel bulmak çok zordu ama bugün öyle değil. Geçen zaman içinde bu sorun aşıldı. Havacılık sektöründeki insan sorunu eğitim ile çözüldü. İnsan kaynağı yetiştirmenin haricinde sosyal sorumluluk çalışmaları da yürütüyoruz. Bugün elektrikli araçlar bir anda dünyamıza girdi. Avrupa hızlı şekilde dizel araç üretimini terk etti ve elektrikli araç üretimine geçti. Elektrikli araçların altyapısına uygun şekilde yolları dönüştürüyor ve şarj istasyonları inşa ediyoruz. Kısacası iş dünyası çok hızlı şekilde dönüşüyor ve buna uyum sağlamak gerekiyor.
"Enerjide planlı tüketime doğru yol alıyoruz"
Kontek Grup CEO ve Yönetim Kurulu Başkanı Tolga Murat Özdemir: Türkiye’de çevik olmazsanız kaybedersiniz. Bugün artık en iyi bildiğiniz işi yapma dönemine girdik. 31 yıldır elektrik-elektronik firmasıyız. Sektöre de enerji verimliliği çalışmaları ile girdik. ‘En ucuz enerji, verimli kullanılan enerjidir’ anlayışı üzerine yoğunlaştık. Endüstriyel enerji verimliliği projeleri geliştirdik. Sonrasında endüstriyel otomasyon işine giriş yaptık. Enerji üretimine girdiğimizde ise sadece yenilenebilir enerjiye yoğunlaştık. GES’ler kurduk, hibrit santraller inşa ettik. Tüm bunları yaparken dijitalizasyon süreçlerini de unutmadık. Bugün enerjiye dayalı dijital çözümler de sunuyoruz. Enerjiyi sürdürülebilir ve verimli hale getirmek depolamaktan geçiyor. Depolama yatırımlarının artması gerekiyor. Enerji tüketiminin planlandığı ve üretimin buna göre organize edildiği bir dünyaya doğru yol alıyoruz.
Kontek olarak Maxxen markamız ile uçtan uca enerji depolama, yazılım ve uygulama çözümlerini bir arada sunuyoruz. Enerjinin üretim ve tüketim tarafında dengelenmesi gerekiyor. Sanayiciler, yakın zamanda tüketeceği enerjiyi bildirmek zorunda olacak. Böylece enerjinin üretimi olduğu gibi tüketimi de planlanacak. Planlı süreç sanayiden sonra evleri de kapsayacak. Biz de bu anlamda kritik olan depolama yatırımlarına yöneliyoruz.
"Türkiye'de 100 bin ton yaban mersini üretecek kapasite var"
Alova Farm Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Levent Sarılgan: Orman meyveleri üreticisi olarak başladığımız faaliyetlerimizi, yabanmersini üretimi ile devam ettirme kararı aldık. Diğer sektörler bilinmezlikte bir deniz ise tarım bir okyanus. Bu okyanusta rotayı kaybetmemek için bütün bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Biz de bu nedenle topraksız tarıma başladık. Topraksız tarım yaparak toprak kaynaklı hastalıkların önüne geçiyoruz. Bilimin ışığında, bitkinin istediği ortamı yaratarak 100 dönümlük alanda yaptığımız bu üretim sırasında bahçedeki takibi de sürdürüyoruz. Hastalık, susuzluk ve tahmini ürün miktarı gibi değerleri ölçebiliyoruz. Türkiye’nin toplam yaban mersini üretimi 5 bin ton, tüketim ise 10 bin ton. Oysaki bizim üretim potansiyeli 100 bin ton. Önümüzde bu işte çok başarılı olan Fas örneği var. 2014 yılında 4 bin ton üretebilen Fas, bugün 65 bin ton üretime ulaştı. Sadece AB’ye 320 milyon Euro’luk ihracat yaptı. Bizim toplam yaş meyve-sebze ihracatımız 2,2 milyar dolar. Fas’ta üretim dönemi 4 ayken Türkiye’de bu süre 8 ay. Bu üretimi Fas ve Şili yaptıysa biz de yapabiliriz. Biz sektörün gelişimi için örnek bahçeler kuruyoruz. Tarım işi başında olmak zorunda olduğunuz bir alan İstanbul'da evim var ama ne kadar orada kaldınız derseniz sanırım hiç. Artık hayatım yabanmersini için Yalova'da geçiyor.
Türkiye'de son 10 yılı aşkın süredir sadece yenilenebilir enerji yatırımları yapıyoruz
“Dönüşen Liderlik Zirvesi’nde “Liderlikte Yeni Yol Haritaları” konulu Asansör konuşmaları düzenlendi. Moderatörlüğünü EKONOMİ Yazarı Mete Belovacıklı’nın yaptığı panelin konuşmacıları arasında Cengiz Enerji İcra Kurulu Üyesi Mustafa Eskiçırak yer aldı. Eskiçırak şunları söyledi:
Depolama tesisleri üretebilecek seviyedeyiz
Yenilenebilir enerjiye yönelimi bir tercih olarak düşünmememiz lazım. Yıllarca insanoğlu fosil kaynakları kullandı fakat bunların bir gün tükeneceğinin bilinmesi ve çevreye verilen etkiler, iklim değişikliğine neden oldu. Dünya bununla yüzleşti. Dünyanın kendisini yenileyebileceği seviyede elektriği yenilenebilir kaynaklardan üretmeğe yöneldik. Güneş ve rüzgar kaynağından enerji üretimi ile ilgili ciddi Ar-Ge çalışmaları oldu. Dünya hızlı ve ciddi bir şekilde buraya yöneldi. Bu kaynaklar kaynak kullanımı bakımından bağımsız. Yani rüzgar estiği zaman, güneş doğduğu zaman üretim yapabiliyorsunuz. Sağlıklı ve sürekli arz gerekiyor. Bunun için depolama sorununu çözmek lazım. Fakat yakın tarihte bunla ilgili ciddi Ar-Ge çalışmaları yapıldı. Birden çok çeşit enerji depolama yöntemi geliştirildi. Tesisleşebilecek materyal teknolojisi geliştirilmeye başlandı. Dünya bunu tesisleştiriyor. Ciddi regülasyon değişiklikleri de oluyor. Arz güvenliğini sağlamak için çözümler geliştiriliyor. Teknoloji bakımından depolama, bilinmeyen bir teknoloji değil. Türkiye’de depolama tesisi üretenler var. Yakın zamanda üretime geçecekler de var. Depolama tesisleri üretebilecek seviyedeyiz. Güneş panellerindeki gibi yüzde 100 hücrenin tüm kimyasallarını üretmekle başlayamazsınız. Belli bir aşamadan başlamak gerekiyor. Depolamada da bu süreçleri yaşayacağız. Endişemiz yok.
Cengiz Enerji olarak biz de bu dönüşümün merkezinde konumlanıyoruz. 20 bini aşkın çalışanımız ve 5.096 MW’lık kurulu gücümüzle ülkemizin enerji arz güvenliğine katkı sağlıyoruz. Portföyümüzün yüzde 60’ını oluşturan (3.105 MW) yenilenebilir kaynaklarla yalnızca üretim kapasitesi yaratmıyoruz, aynı zamanda sürdürülebilir sanayi vizyonuna da destek veriyoruz. Ülkemizde son 10 yılı aşkın süredir sadece yenilenebilir enerji yatırımları gerçekleştiriyoruz. Türkiye’nin 2035'da kurulu gücünün yüzde 65’ini yenilenebilir kaynaklardan elde etme hedefi, bizler için de yol gösterici bir vizyon.
Liderler de değişen dünyaya adapte olmalı
Philip Morris Türkiye Genel Müdürü Filiz Yavuz Diren: Birey olarak da kurum olarak da farklı bir şeye hazırlanıyoruz. Dünyada ve dolayısıyla ülkelerde belirsizlikler var. Afetler artmaya başladı. Her şey daha hızlı olmaya başladı. Her şeyin hızlı değiştiği dönemde insanların da dönüşmesi gerekiyor. Esnek, daha güçlü, dirençli, pozitif olmak gerekiyor. Olana üzülmeyecek, ileriye nasıl gideceğimize bakacağız. Bunları liderlerin özelliği olarak da tutmamak gerekiyor. Liderler de düne göre kararlı ve değişen dünyaya adapte olacak. Değişim zor ama bu tür liderlik özellikleri ya da çalışanların her birinin kültürü ile ilgili değişiklikler bir anda olmuyor. Büyük şeyler ile değişim gerekiyor. Savaş ve afet gibi. Bunlar başka kasları kullanmamızı gerektiriyor. Uluslararası piyasaların açıldığını, ülkelerin birbiri ile çalıştığını, serbest ticaretin geliştiğini gördük. Bugün kuralların olduğu, her ülkenin korumacı yapıya büründüğü, uluslararası ticaretin zorlaştığı dönemi gördük. Yavaş yavaş oluyor. Hem iş insanı, hem liderler bunları tahmin ederek planlayarak daha fazla girişimci olmak zorunda. Eskiden 3 fikir ile 5 seneyi kurtarabilecekken şimdi bunu 5 tane yedeği ve yedeğinin de yedeği ile gerçekleştirebiliyoruz. Eskiden bu kadar hız, verim ve minimum kaynak ile geri dönüşüm için milyonlarca dolar harcamak gerekiyordu. Eskiden 3 fikre yetecek kaynak varken bugün koşullar zorlaşsa da belirsizlikler artsa da alternatiflerimiz arttı. Rekabetçi bir ortam yaratırsanız en verimli sonuca ulaşırsınız. Markalarımız, paramız, kaynağımız var ama en büyük kaynak insan. Tüm değerleri yaratanlar da insan. Kimin aklı fikri varsa onların o kaynakları yönetmesine imkan vermek gerekiyor. Değişen dünya içinde kendini, kurumunu esnek tutma, her duruma fırsat ve risklere karşı koruyabilme ve bunu da naturel yapabilme işin doğasının bu olduğunu kabul etmek lazım. Bunu kabul ederek dönüşüme açık olmak gerekiyor.
Uzmanlardan şirketler, sektörler ve siyasete yönelik öngörüler
“Yarının Belirsizliğinde Bugünü Kazanmak” ana teması ile gerçekleştirilen “Dönüşen Liderlik Zirvesi’nde Konjonktürel sohbetler konulu bir panel düzenlendi. EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde düzenlenen panelin konuşmacıları arasında ekonomist Ali Ağaoğlu, EKONOMİ Gazetesi köşe yazarı Mete Belovacıklı ve iş insanı, yazar Hilmi Güvenal yer aldı.
2027’de erken seçim görünüyor EKONOMİ Gazetesi Köşe Yazarı Mete Belovacıklı:
24 Ekim'de CHP Kurultay davasında mutlak butlan kararı çıkarsa, parti içindeki çatışmalar iki ayrı partiye dönüşmesi ile sonuçlanabilir. Bu Türkiye’deki siyaseti de, cumhurbaşkanlığı seçimlerini de yakından ilgilendirecek. Çünkü birden fazla adayın ortaya çıkması söz konusu olur. Ama bu sadece CHP ile ilgili bir problem değil. Aynı zamanda Kürt siyasi hareketinin içinde de benzer bir ayrılığın yaşanabileceğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Selahattin Demirtaş ile ilgili başlatılan tartışmanın hükümet ya da meclisteki komisyon ile alakası yok. Demirtaş’ın serbest bırakılması söz konusu olacaksa, topyekun bir siyasi hareket halinde devam edebilir DEM. Yoksa farklı siyasallaşma oluşumu mümkün. 2027'de erken seçim görünüyor ve aslında şu sırada Türkiye’de yaşanan her şey aslında seçimler ile ilgili.
Bu süreçte seçim kanununun değiştirilmesi senaryosu ve yeni anayasa gündemde. Fakat Türkiye’nin hem ekonomik hem dış politika hem de içerdeki siyasi tansiyon bu tartışmaları uzun süre taşıyabilecek takate sahip değil. Anayasa ile ilgili bir referandum zor görünüyor. Bu saatten sonra yapılacak referandum seçime dönüşür. Onun için Meclis'te halledilmeye çalışılacak değişiklikler.
CEO piyasasında yeni bir açılma bekleyebiliriz İş İnsanı, Yazar Hilmi Güvenal:
Şu sırada yönetim kurullarında her şirkette ve sektör için konuşulan konular farklı. Görüyoruz ki, savunma sanayi öne çıkıyor. İki flaş gelişme bunu somutlaştırdı. Biri, Aselsan borsanın yıldızı oldu. Bu gelişme herkesin uyanmasına yol açtı. İki, Türkiye’nin en çok vergi verenleri, Koçlar, Sabancılar olurdu. Şimdi Selçuk ve Haluk Bayraktar zirvede. Bu işte para var denildi. Şu an herkes savunma sanayine girmek istiyor. Bana göre, savunma sanayi yeni otomotiv sanayi olacak. 20 sene önce herkes otomotiv alanına giriyordu, bu alana hizmet veriyordu. Savunma sanayi de böyle bir noktaya gelecek. Dijital oyunlarda da Türkiye önemli işler başardı. Fakat bunların hiçbiri tekstilde kaybedilen istihdamı yerine koyamıyor. Nüfus artmıyor, yakında düşüşe geçebilir. İşsizlik de eskisi gibi olmayacak. Şirketlerde yeteneğe erişim en önemli gündem. Yurtdışından part time, home ofis insan çalıştırıyorlar. Nakit yaratamamak da en büyük ikinci sıkıntı. Öte yandan, Türkiye'nin önde gelen sanayi grupları arayış içerisinde. Bunun etkisiyle CEO sirkülasyonu var. Sabancı’da, Anadolu Grubu’nda Eczacıbaşı’nda, Zorlu’da değişiklikler oldu. Diğer şirketler ‘bizde de kan değişimi zamanı mı?’ diye düşünüyor. CEO piyasasında bir açılma bekleyebiliriz. Aile şirketleri de farklı evrim geçiriyor. Türkiye'nin demografisinde de yeni bir iklim var. Türkiye’de nüfus artmıyor ama hane sayısı artıyor. 26 milyon hanenin 5,5 milyonunda bir kişi yaşıyor. Bu da tüketimi artırıyor. Bunun da etkisiyle birçok ürün grubuna talep devam ediyor.
Altın fiyatlarında düzeltme bekliyorum Ekonomist Ali Ağaoğlu:
36 gün içerisinde 3.300 dolardan 4.000 doların üstüne çıkan altının ons fiyatında bir düzeltme bekliyorum. Altın fiyatlarının bu denli hızlı yükselmesini sağlayan nedenlerin hiç biri jeopolitik riskler ya da Fed değildi. Altın fiyatlarını yükselmesine yol açan şey ABD dolarına olan güvensizlik. ABD bonolara olan güvensizlik de bunun içinde. Sistemik risklere karşı korunmak için yatırımcılar altına yöneldiler. Geri çekilmeler ve düzeltmeler tabii ki olacaktır. Şu an altın fiyatlarını yükselişinde 3'üncü dalganın içindeyiz. 4'üncü dalga gelecek. Bir zaman sonra altında yeni rekor bekliyorum. Şu anda bulunduğumuz yer durup dinlenme bölgesi. Bana 'bu seviyeden altın alır mısın' derseniz, 'hayır' derim. 'Satar mısınız' derseniz düşünürüm. Çünkü şu sıra kritik bir düzeltmenin geleceğini düşünüyorum. Faiz konusuna gelince... Merkez bankası ne yapar? 23 Ekim'deki toplantıda 150 baz puan indirime gideceğini düşünüyorum. Öte yandan, hane halkının cebine giren para azaldı. Servet etkisinden dolayı kafeler, restoranlar dolsa da net faiz kazancı enflasyonun üzerine çıkmayabiliyor. Bu da tüketimi körüklüyor. Enflasyondaki düşüş yavaşlayınca, baz etkisi olmayacak. Merkez Bankası'na acil olarak Maliye’den yardım lazım. Aksi halde önümüzdeki sene de işimiz bu seneki kadar zor olur.
Siyaset direksiyona geçti ekonominin işi zorlaştı
Gazeteci Hakan Güldağ: Enflasyonla mücadelede işimiz daha da zor olacak. Kontrollü kur rejimi de yüksek faiz de devam eder. Kredilerin genişlemesine izin verilmez. Bu ortam enflasyonun düşürülmesi için gerekli görülüyor. Ancak gelinen noktada enflasyonla mücadelenin bu kadar uzaması Türkiye'nin en önemli kası olan üretimde ciddi sıkıntılara neden oluyor. Dünya yeni bir sanayileşme hamlesine hazırlanırken, Türkiye bu sürece ters ayakta yakalandı. Siyasetin direksiyona geçmesinden bu yana da ekonomiye odaklanamıyor. Önümüzdeki yıl, siyaset ekonomi üzerinde daha da etkili olacak. Bu da sanayisizleşme yönündeki süreci şiddetlendirir.
Getir de veri ile dönüşüyor alışverişi hızlı hale getiriyor
Liderlerin Yeni Yol Haritaları'nın tartışıldığı Asansör Konuşmaları'nda teknoloji ile doğan bir şirketin de gelecekte nasıl var olacağı mercek altına alındı. Getir CEO’su Batuhan Gültakan, EKONOMİ Gazetesi Yazıişleri Müdürü Handan Sema Ceylan'ın sorularını yanıtladı. Gültakan'dan satır başları şöyle: Getir 10 yaşına girdi. 10 sene önce sektörün içinde öncü olarak 10 dakikada market ürünlerini getirerek işe başladı. Kendi alanında bir çağ başlattı. Global anlamda da kopyaları çıktı. Pandeminin bir şekilde hayatımıza girmesi ile bu model bir anda doğal bir ihtiyaç haline geldi. İş modelinin ötesinde varlık sebebi oldu. Bugün o insanların yüzyıllar boyunca ihtiyaçlarını alıp dönme alışkanlıkları vardı. Getir bu alışkanlığı değiştirdi. Aslında bugün gelinen noktada ciddi bir sektörün kapsını açtı.
Kurulduğumuz günden beri belirsizliğin içindeyiz
Biz kurulduğumuz günden bu yana belirsizliğin, belirsiz bir dünyanın içindeyiz. Bunu yönetirken iki önemli gücümüz var. Birinci avantajımız veri. İkincisi de esnek olmak ve hızlı adapte olmak.
Algoritmaların çalışma mantığını biliyorsunuz. Veri arttıkça optimizasyonu daha iyi yapılıyor. Ama biz daha büyük bir hız istiyoruz. Çünkü aslında bizim Getir olarak sattığımız şey insanların zamanı. İnsanların sepetleri için geçirdiği zamanın 8-10 dakika sürmesini istemiyoruz. Bunun için de yeni özellikler getiriyoruz. Yapay zekayı burada kullanacağız.
Hazır sepet ile 'Her zamankinden' diyebiliyorsunuz
Hazır sepet diye bir kategorimiz var. Tüm alışkanlıklarınızdan sizin için alışveriş listesi oluşuyor. Hani bir restorana gidersiniz de 'her zamankinden' dersiniz ya. İşte bu Hazır sepet aslında 'her zamankinden' demek. Ben de bu yeni uygulamaları deniyorum. Kendi alışveriş hızım da bu nedenle azaldı. Bir de alışveriş listesine yükleme işi yaptık. Alışveriş listenizi yüklediğinizde de yazınız ne kadar kötü olursa olsun bun listeyi hazırlayıp size ulaştırıyoruz.
KOBİ’lerin sesinin güçlü çıkması lazım
Toplantının katılımcıları arasında yer alan OSTİM Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Aydın da bir konuşma yaparak, KOBİ’lerin sesinin daha güçlü çıkması gerektiğini, bu gibi zirvelerde KOBİ’lere daha çok yer verilmesi gerektiğinin altını çizdi.
"İnsanlığın tek düşmanı yapay zeka değil, insanlığın kendisi"
Zirvenin konuk konuşmacısı Yazar Ahmet Ümit oldu. Ümit, konuşmasında “Yapay zeka insanlığı öldürür mü?” sorusunun yanıtını ararken, konuyu tarih, edebiyat ve ekonomi ekseninde ele aldı. “Yapay zeka insanlığı öldürür mü, sorusu sorulduğunda gözümde Kuzey Kutbu canlanıyor. Her yer bembeyaz, kilometrelerce uzanıyor. Bir adam kızağa binmiş, korku dolu gözlerle nereye gideceğini bilmeden ilerliyor. Ardından başka biri geliyor; 2,5 metre boyunda, iri bir adam … Bu sahne edebiyat tarihinin en önemli romanlarından birinden: Frankenstein” ifadelerini kullanan Ümit, Mary Shelley’nin Frankenstein romanını sadece bir korku hikayesi olarak değil, ‘ölüme meydan okuma’ çabası üzerinden insanın yaratma tutkusunu ve etik sınırlarını anlattığını söyledi. “Mary Shelley, büyük acılar yaşamış, çocuğunu ve eşini kaybetmiş bir yazardı. Ölümü yenme fikrine saplanmıştı. Romanın doktoru, sanayi devriminden aldığı cesaretle bir canlı yaratır. Başarılı olur, ama yarattığı varlıktan korkar. Onu bir canavar olarak görür, reddeder. İşte o andan itibaren yaratık da insandan nefret etmeye başlar. Yani insan, kendi yarattığından korkar” diyen Ümit, bu hikayeyi yapay zeka ile şu şekilde ilişkilendirdi: “Yapay zeka uzaydan gelmedi. İnsanlığın kendi kültürel evriminin bir ürünü. 12 bin yıl önce Göbeklitepe’de insanlar ‘Biz kimiz, burası neresi?’ diye sormaya başladığında kültür doğdu. Yapay zeka da bu kültürün son halkasıdır. Sadece teknoloji değil, matematik, bilim ve düşüncenin birikimidir. Ama empatiye, vicdana sahip değildir.”
Tıpkı Frankenstein’daki yaratık gibi…
Yapay zekanın insanın bir uzantısı olduğunu ve onu ‘düşman’ olarak görmenin hatalı olacağını vurgulayan Ümit, şu ifadeleri kullandı: “Yapay zekâ bizim devamımızdır, tıpkı Frankenstein’daki yaratık gibi. Bizden şefkat beklemez. O bizim düşmanımız değil. Onu tehlikeli yapan bizim niyetimizdir.”
Yapay zekanın otoriter yapılar için güçlü bir araç olabileceğini de anlatan Ümit, sözlerini şöyle tamamladı: “Yapay zeka otoriter yönetimlerin, acımasız iş insanlarının işine yarar. Bizim en yetenekli kölemizdir. Ama kendi başına dünyayı ele geçirmek gibi bir amacı yoktur. Onu tehlikeli yapan, onu programlayan insanlardır. Frankenstein’ın yarattığı canavar aslında kendisidir. Doktor, korku ve sevgiyle, ceset parçalarından bir canlı yarattı. Sonra ondan korktu, nefret etti. Yapay zekâ da böyle. Biz onu yarattık, sonra korkmaya başladık. Oysa sorun yapay zekada değil, bizde. İnsanlığın tek düşmanı yapay zekâ değil, insanlığın kendisidir. Yapay zekâ günümüzün şeytanı değildir."
Trendyol, 250 binden fazla satıcısını dünyayla buluşturacak
Toplantının “Açılış Günü Sporluğu”nu Trendyol üstlendi. Workshop’ların ardından düzenlenen kokteyli EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ ile PwC Türkiye Ülke Kıdemli Ortağı Cenk Ulu açtı. Konuşmaların ardından kürsüye çıkan Trendyol Grup Başkan Yardımcısı Sinan Cem Şahin, “Dönüşen Liderlik Zirvesi, iş dünyasının kolektif deneyimini, yenilik arayışını ve geleceğe dair ortak vizyonunu buluşturan çok değerli bir platform. Trendyol olarak bu buluşmaya destek vermekten büyük memnuniyet duyuyoruz” dedi. Şahin, “Trendyol markamızla temas ettiğimiz her alanda pozitif etki yaratmayı odağımıza alıyoruz” diyerek, şunları kaydetti: “Türkiye’nin üretim gücünü teknolojinin olanaklarıyla dünya pazarlarına taşımayı, üreticilerimizin, esnaf ve KOBİ’lerimizin sürdürülebilir biçimde büyümesine katkı sağlamayı öncelikli hedefimiz olarak görüyoruz.” Şahin, sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün 120 binden fazla iş ortağımızı mikro ihracat çözümlerimizle e-ihracatçı konuma getirdik; önümüzdeki dönemde 250 binden fazla satıcımızın tamamını dünya pazarlarıyla buluşturmak için çalışıyoruz ve çalışmaya da devam edeceğiz.”
İŞ DÜNYASI ZİRVEDE NEFES ALDI