Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı bölgesel kalkınma projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Türkiye’nin tarımsal kalkınma hedefleri için çok önemli planlar içeriyor.
Oslo Üniversitesi’nde, soğuk bölgelerdeki hidroiklimsel değişiklikler üzerine çalışmalar yapan Dr. Yeliz Yılmaz, geçtiğimiz günlerde Fırat-Dicle havzasındaki insan kaynaklı faaliyetlerin bölge iklimine ve su kaynaklarına etkisini inceleyen tez çalışmasını yayımladı. Çalışma; GAP kapsamında planlanan sulama projelerine yetecek miktarda suyun yüksek ihtimalle bölgede bulunmayacağını ortaya koyuyor. Dr. Yılmaz çalışmasında, Türkiye’deki su kaynaklarının geleceğinin, iklim değişikliği ve sürdürülebilir olmayan su kullanımı planları nedeniyle büyük risk altında olduğuna dikkat çekiyor.
Konuyla ilgili yapılan çalışmalar, azalan kar örtüsünün ve artan buharlaşmanın, bölgede su kaybına neden olduğunu gösteriyor. Hesaplamalara göre, 40 ila 60 yıl sonra, Fırat ve Dicle nehirlerini besleyen Doğu Anadolu dağlarında kar kalmayabilir.
Dr. Yılmaz’ın çalışması da, Fırat ve Dicle nehirlerinin suları kullanarak yapılan ve yapılması planlanan tarımsal sulama faaliyetleri ve hidroelektrik santrallerinin, mevcut durumda sürdürülebilir olmadığını ortaya koyuyor.
İklim değişikliği ve nüfus baskısı, su kırılganlığını artırıyor
Dr. Yeliz Yılmaz’ın çalışmasında yer alan değerlendirmeler şöyle: “Doğu Anadolu’nun yüksek dağlarında doğup Basra Körfezi’ne akan ve dünyanın en büyük sınıraşan havzalarından biri olan Fırat-Dicle havzasının suları, başlıca Türkiye, Irak, Suriye ve İran tarafından paylaşılıyor. Tarihten günümüze yoğun şekilde kullanılan bu suların, bugün 65,5 milyon insan tarafından doğrudan kullanıldığı tahmin ediliyor. Ancak su kaynaklarıyla meşhur bu havza da iklim değişikliğinin etkilerinden muaf değil. Azalan yağışlar nedeniyle bölgedeki su miktarı düşerken, artan tarım faaliyetleri, suyun buharlaşma miktarını artırıyor. Çoğalan baraj ve hidroelektrik santraller ise bir yandan buharlaşmayı daha da artırırken bir yandan da bölgedeki su paylaşımı kaynaklı sorunların çözümünü daha da çetin hale getiriyor.”
Verimli sulama yöntemlerine geçilmeli
Çalışma, iklim değişikliğinin Fırat-Dicle havzasında yaratacağı koşulların, beklenenden daha karamsar olabileceğini gösteriyor. Bu durum, Türkiye’nin diğer su havzalarındaki durumun da ayrı ayrı incelenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Dr. Yılmaz şu yorumları yapıyor: “İklim değişikliği ile mücadele etme, etkilerini azaltma ve uyum politikaları geliştirme konusunda tek bir gün bile kaydetmeden, acilen harekete geçilmesi şart. Bu doğrultuda ilk yapılması gereken, daha etkili ve verimli sulama yöntemlerinin uygulanması. Salma sulama yerine damlama veya yağmurlama sulama sistemlerine geçilmesi, hem kullanılan su miktarını hem de buharlaşmayı azaltabilir. Bu sistemler, sırasıyla, yaklaşık yüzde 80-90 ve yüzde 60 oranlarında daha verimli su tüketilmesini sağlar. Bunun yanı sıra, kaynak bölgesine yakın ve serin yerlerde, yüzey alanı küçük ve derinliği daha fazla olan baraj gölleri inşa edilmesi, buharlaşma sebepli su kaybını kısmen azaltabilir. Sürdürülebilir tarım uygulamalarının da artması uzun vadede temiz su kullanımına katkıda bulunabilir.”
İklim krizi olmasa bile, yeterli su yok
Araştırmanın odaklandığı esas konu, iklim değişikliği ile insan kaynaklı diğer etkiler bir araya geldiğinde ortaya çıkabilecek sonuçların incelenmesi. Dr. Yılmaz’ın yorumları şöyle: “Tamamlandığında 1.8 milyon hektar alanı sulamaya açması planlanan GAP sulama projelerinin 2021 yılı itibarı ile üçte birinde sulamaya başlanmış durumda. Sulama planlarının dörtte birinin uygulandığı varsayımıyla tamamlanan tez çalışması, bu durumda gereken suyun, havzanın yukarı bölümündeki Doğu Anadolu’da depolanan sulardan sağlanabildiğini ortaya koyuyor. Ancak projenin tamamlanması, yani sulama miktarının dört katına çıkması halinde, durum tamamen değişebilir. Bölgede sıcaklıklarla birlikte sulama, baraj ve HES inşaatlarının da artması nedeniyle, buharlaşma yoluyla su kaybının çok yüksek seviyelere çıkabileceği öngörülüyor. Tezde yer alan hesaplamalar da, sulamalı tarım projelerinin tamamlanması durumunda, sulama için gereken miktarda suyun bölgede bulunmayacağını gösteriyor. Aynı iklim koşullarının devam ettiği – yani küresel ısınmanın yaşanmadığı – hayali bir senaryoda dahi, planlanan tüm sulama ve baraj projelerinin tamamlanması için gereken suyun mevcut olmayabileceği de hesaplar sonucunda görülüyor. Bunun nedeni, bölgeye düşen yağış miktarının, kullanılan ve buharlaşan su miktarından daha az olması. Bu da yapılması planlanan sulama projelerinin sürdürülebilir olmadığı anlamına geliyor.”